Fıkha göre kurban hakkındaki tüm detaylar
ÖZEL HABERYusuf Selami Çakaroğlu hocayla, kitap, sünnet, icma ve kıyas çerçevesinde kurban nasıl kesilir?..Diye sorduk
Malum olduğu üzere iki gün sonra Kurban Bayramı'nı idrak edeceğiz. Son zamanlarda ortaya çıkan bazı şarlatanlar tarafından suiistimal edilen Kurban ibadetiyle ilgili olarak Malatya Time özel bir dosya hazırladı. Değerli alimlerimizden Yusuf Selami Çakaroğlu hocaya konuyla ilgili merak edilenleri sorduk.
SÖYLEŞİ: MURAT ÇETİN
Yusuf Selami hocamız, kötü niyetli insanlar tarafından dinimize monte edilmeye çalışılan ve insanı şirke kadar götürecek yanlışlıklara dikkat çekti. Yusuf Selami Çakaroğlu, “Kurban kesmek bir ibadettir. Her ibadette olduğu gibi bu ibadetin de belli şartları var. Bu ibadetle ilgili olarak kitap, sünnet, icma ve kıyas çerçevesinde acizane bazı hususlara dikkat çekmek isterim. Kurban ibadetiyle ilgili son zamanlarda yanlış bir uygulamayı görüyoruz. Kurbanlığı alıyorlar, kesiyorlar. Tartıyorlar ve etin ağırlığı üzerinden bir fiyat belirliyorlar. Böyle bir satış usulü esas itibarıyla şeriata uymaz. Çünkü kurbanlık hayvan adetle satılan bir maldır. Şöyle ki; İslam'da mallar dört çeşit ölçüyle satılır. Bazı mallar uzunlukla, bazıları kiloyla, bazıları ölçek dediğimiz keyl yani hacimle, bazıları da adetle satılır. Hayvanlar adetle satılan bir maldır. Kilo veya uzunlukla veya hacim ölçüsüyle satılmaz. Hem kurban kesecek kimse evvela hayvana malik olmalıdır. Malik olmadığı bir hayvanı kurban edemez. Alış-veriş akdi tamamlanmadan o hayvana malik olunmaz. Ancak akitten sonra hayvana malik olunur. Fiyatı belirleyip hayvanın adeti üzerine satış yapılacak ki mülkiyet gerçekleşsin. Parası borçlanılarak da yapılabilir. Yani vadeli satış yapılabilir. Fakat yine de fiyatının belli olması gerekir. Eğer hayvan kesilip eti tartılıncaya kadar akit yapılmıyorsa burada bir sakatlık vardır. Çünkü hayvana malik olmuyor. Dolayısıyla o hayvanı kurban etmek gibi bir şey de söz konusu olamıyor. Bunu öyle böyle sündürerek, yani İslam'ın kurallarını oradan buradan kırparak bir şeyler uydurmaya çalışılmamalıdır. Oradan buradan yama yaparak akit yapılsa ve “Fiyatı sonradan tespit edeceğiz” deseler bu usulsüz bir satış olur.
Hem; akit yapmayı becerseler bile eti üzerinden satış olursa yine o kurban olmaz. Çünkü hayvanın tamamı kurbandır. Hayvanın dışkısına, tüyüne kadar her şeyi kurbandır. Sadece eti Allah için kurban etmiyorsun. Hayvanın yekununa bir fiyatın tespit edilmesi gerekiyor. Fiyatın da akit sırasında belirtilmesi lazımdır. Sen bir sürü hile hudayla, kuralları sündürerek faraza böyle bir şeyi gerçekleştirsen bile akti tamamlatsan ve mülkiyet tahakkuk etse bile böyle bir usul günahtır.” dedi.
HAYVANIN BOYU VEYA KİLOSU TAHMİN EDİLEBİLİR…
“Özellikle ibadete günah sokulmaz. İbadete gayrı meşru işleri sokamazsın. Böyle bir şeye girmek caiz değildir.” diyen Çakaroğlu, “Fiyatı en baştan tespit edecekler. Tabii ki fiyatı tespit ederken adet üzerinden belirlenir. Boyu ölçülebilir, kilosu tahmin edilebilir, “Bundan ne kadar et çıkabilir” diye tahminde bulunulabilirsiniz. Nasıl bir kriter uygulanırsa uygulasın tespit edilen fiyat, hayvanın tamamına biçilir. “Bu hayvanı adet olarak fiyatını tespit ediyor alıyorum” denilmesi diğerinin de “Bu fiyata satıyorum” demesi lazım. Bu akti yapmadan mülkiyet tahakkuk etmez.” ifadelerini kullandı.
KURBAN OLABİLMESİ İÇİN TAMAMININ BULUNMASI GEREKİYOR
“Hayvandan ne kadar et çıkacağını, kesimden sonra kilosunun ne kadar olacağını belirleyenler var. Hayvan kiloyla satılmaz.” diyen Çakaroğlu, “Sen kilo belirliyorsan sadece eti satın alıyorsun. Halbuki hayvanın kurban olabilmesi için tamamının satın alınması gerekiyor. Çünkü hayvanın tamamını Allah için kurban ediyorsun. Hayvanın üyü bile kurbanlıktır. Hayvanı tartıyorlar, yüzde düşürüyorlar veya hayvanı tartıp canlı kilo hesabı yapılıyor. Fiyat belirlemesinde kriter olabilir ama hayvanın alınıp satılmasında hayvanın tümü için “Alıyor” ve “Satıyorum” denilmelidir. Akit böyle yapılmalıdır.” şeklinde konuştu.
Kurban derisiyle ilgili uygulanan bir yanlışın da altını da çizen Yusuf Selami Çakaroğlu, “vacip olan kurbanlar, ya adaktır, ya kefarettir yani ceza kurbanlarıdır –hac ve umredeki ceza kurbanları gibi-, ya da Kurban Bayramında kesilen kurbanlardır. Ebu hanifeden başka, Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre ve sair üç mezhebe göre kurban bayramında kesilen kurban sünnet dahi olsa şu hükümde bir ihtilaf yoktur ki, bu hayvanlar, Allah için ibadet niyetiyle kesildiğinden dolayı, bunları insan istediği gibi kullanamaz. Ancak İslam'ın hükümlerine göre kullanabilir. Kurban Bayramı'nda kesilen kurban haricindeki vacip kurbanlarda hayvanın etinden, derisinden, sütünden kısaca hiçbir şeyinden kişi istifade edemez. Bunu tamamen kendinden çıkarması lazımdır. Nafakasıyla mükellef olduğu, annesi, babası, eşi, çocuğu, dede, nine, kızlar, torunlar haricinde olan fakir kimselere verilmesi zorunludur. En yakınına verilmesi daha efdaldir. Nafakasından sorumlu oldukları haricinde. Kardeşlere ve diğer akrabalara eğer fakirlerse verebilir. Bu suretle kurban tamamen kendisinden çıkmış olur. Fakire verirken de temlik suretiyle vermiş olması lazım. Bu hayvanın hiçbir parçasını almadan fakire tasadduk etmesi lazım. Kurban bayramındakinde ise şöyle bir farklılık var: Allah-u Teala kurban bayramında kesilen kurbanı kişinin kendisinin yemesine ve yedirmesine izin veriyor. Yemesine ve yedirmesine izin verilmesinden bazı insanlarda bir yanlış anlaşılma oluyor. Bu hayvandan her şekilde tasarruf edilebileceğini düşünenler oluyor. Sen yiyebilirsin ama o hayvanın o cüzünden aynî olarak istifade edebilirsin ama bunu herhangi bir malla değiştiremezsin. Herhangi bir şeyle mübadele edemezsin. Etini yiyebilirsin, derisini alıp seccade veya sofra bezi yapabilirsin veya fakir olmayan bir başkasına da aynı şekilde aynî olarak kullanması için hediye edebilirsin. Ama onu herhangi bir malla mübadele edemezsin. Yani onu satamazsın, bir şeyle değiştiremezsin. Eti veya deriyi verdiğin kimse fakir değilse, ibaha olduğu için o da onu bir başka malla mübadele edemez. Mesela kurban derisini bir camiye verdin o camide seccade olarak kullanılabilir ama değiştirilemez. Yani satılamaz. Kurban Bayramında kesilen hayvanların haricinde kesilen kurbanlar ise ancak tasadduk edilebilir. Tasadduk, bir malı temlik süratiyle bir fakire vermek demektir. Şahsa verilmesi lazımdır. Fakire verilir. Fakir haricine tasadduk değil ancak ibaha edilir. Temlik edilmez.
Temlik ve ibaha arasındaki farkı anlatalım. Temlik bir şeyi bir başkasına mülk edindirmektir. Kişinin rızasıyla malik olduğu bir malı diğerine mülkiyeti ona geçmesi için teslim etmesidir. Burada mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf edebilir. Yiyebilir veya satabilir.
İbaha da ise malın mülkiyeti verilmiyor. Yani onun rakabesini başkasının mülkiyetine geçirmiyor. Ama menfaatinden istifadesine izin veriyor. İbaha izin vermektir. Mübah kılmaktır. Mesela birinin evine gittin orada sana yemek ikram ediliyor. Sana o yemekten yemene izin veriliyor yani ibaha ediliyor. Sen o yemeği yiyebilirsin, ama alıp evine götüremezsin. Çünkü sana temlik etmemiş buna izin yok. Ya da yoldan geçen adama gel bu yemekten ye diyemezsin. Bu caiz değildir. Mesela ev sahibinin sofrasında 3 kişisiniz. Yani ev sahibi üçünüze de ibaha etmiş. Sen senin önündeki bir lokmayı yanındakine ikram edebilirsin. Çünkü ev sahibi ona da ibaha etmiştir. Ama dışarıdan birisine bunu ikram edemezsin. Kurban Bayramı'ndaki kurbana dönecek olursak, İslam diyor ki “sen bunu yiyebilirsin ve yedirebilirsin” onlar ibaha suretiyle bundan istifa edebilirler. Bunu satamazlar. Ya da “Tasadduk edebilirsin” diyor. Fakire verdiğin kısım tasadduktur. Tasadduk dediğimiz de temliktir. ibaha temlik değildir. Kurban Bayramı kurbanı hariç diğerlerinde ise tasadduk edilebilir. İbaha yoktur onlarda. Kişinin kendine bile yemek için izin verilmiyorken senin başkasına izin verme hakkın nasıl olabilir. Kurban bayramındakinde ise hem ibaha edilebilir, hem de tasadduk edilebilir. Tasadduk ettiğin zaman onu temlik ediyorsun. Fakire ancak tasadduk edilebilir. Temlikle ibaha arasındaki önemli farklarından biri de şudur: Temlikte eti pişirip bir başkasına veremezsin. Pişirip verdiğin zaman temlik olmaz. O ibahadır. Evine gelene pişirip misafirine veya komşuna yedirebilirsin. Ama fakire tasadduk edeceğin kısımda pişirip veremezsin. Adakta sen pişirip veremezsin fakire. Temlik etmen lazım. Mesela zekat da öyledir. Zekat temlik suretiyle verilir. Sen bir fakire yemek yedirip onu zekata sayamazsın. O ibahadır. İkincisi temlikin doğal şartı karşı tarafın temellük etmesidir. Senin temlik ettiğini temellük etmesi lazımdır. Duvara temlik edemezsin. Çünkü duvar temellük edemez. Mesela bir ölüye temlik edemezsin. Binaya, tüzel kişiliğe, vakıflara, camilere, kurslara veya derneklere verilmez. Çünkü bunlar temellük edemezler.” ifadelerini kullandı.
İBADETİN NASIL YAPILACAĞINI BİLMEK GEREKİYOR
Çakaroğlu, konuşmasının devamında şu görüşlere yer verdi: “Bugüne kadar kurbanın tüzel değerlere, camilere, vakıflara verildiğini biliyoruz. Bu durumda ne yapılması gerekiyor? diye sorular geliyor. Böyle uygun olmayan bir şeye verildiğinde suç işlenmiştir. Bunun bilmemek özür değildir. Bilmememin kendisi bir suçtur. Çünkü Allah-u Teala bir şeyi bir insana yapmasını mükellef kılması durumunda o kişi bunun nasıl yapıldığını öğrenmesi gerekir. Mesela namaz bir kişiye farz olduğunda o namazın nasıl kılınacağını öğrenmek de farzdır. Bunları bilmek o insanın mükellefiyetindedir. Bilmemek, öğrenmemek o insan için suçtur. İslam topraklarında olmayan bir insanın yani ecnebi diyarlarındaki insan için bu durum özür olabilir ama İslam topraklarında yaşayan için özür değildir bu. Şimdi konumuza gelecek olursak, eğer, tüzel kişiliklere verdikleri için insan o güne kadar yaptığı bu şeyleri hesaplaması ve bedelini vermesi lazım. Ayrıca tevbe istiğfar da yapacak. Eğer zekat verdiyse o zekatı iade edecek. Allah-u Teala zekatı emretti. Ancak neyin ne kadar verileceğini, Peygamber efendimize havale etti, ona tefviz etti. Ama zekatın kimlere verileceğini ki -kurbanın, adakların da tasadduku zekatın verildiği aynı yerlerdir. Çünkü bunlarda vacib sadakalardır- Onu Allah bizzat kendisi beyan etti, hemde Peygamberine havale etmeden. Zekatta en önemli konu nereye verildiğidir. Yani insanlar “Zekat benden çıksın, ben bir kere verdim. Üstüme düşeni yaptım” diyor. Zekatı vermek demek ehline ulaştırmak demektir. Ehline ulaştırmayan zekatı hiç vermemiş demektir. Bir şeyi vermek tek taraflı olmaz. Ehline vermeden sadece senden çıkması, vermek değil atmaktır. Vermek demek layık olduğu yere ulaştırmak demektir. Allah'ın emrettiği yere ulaşmadığı sürece zekat verilmemiş demektir. Eğer insan bunu öğrendikten sonra bedelini ödeyip sonra da tevbe istiğfar ederse evveldeki hüsn-ü niyeti inşaallah tevbesinin kabulüne sebep olur.”
VEKALETEN KURBAN…
Günümüzde vekalet yoluyla kurban kesildiğini anımsatan Çakaroğlu, “Vekaleten bu paralar bankalara yatırılıyor. Kurbanda ve zekatta vekalet sahihtir. Yani birine vekalet vererek, alınıp kesilmesinde sorun yoktur. Vekil burada aynen müvekkilin sorumlu olduğu şeyleri yapmakla sorumludur. Vekil yapmazsa müvekkil de yapmamış oluyor. Onun için burada vekalet sahihtir. Ama yaptıkları doğrudur diyemiyorum. Verilen yerler yapıyor mu yapmıyor mu bunu bilmiyorum. Hesapları Allah'adır. Burada ihtiyatlı davranmak gerekiyor. Eğer vekil tayin edilen kişi bunu layık yere götürmezse, İslam'ın emrettiği şekilde yapmazsa, müvekkil de sorumludur. Ben bir kere vekile verdim benden çıktı” diyemez. Herkesi töhmet altında da bırakmak istemem ama ahir zamandır, fitne zamanıdır çok dalavereler de görüyoruz. Milleti kandırarak, “Ben de hizmet için kullanıyorum” diyerek farklı farklı yerlere veriyorlar. Dinde yeni yeni anlayışlar ortaya çıkmış. Burada benim anlattığım şey, Kur'an'dan, hadisten ve sahabeden gelen ve onlardan alan müçtehitlerden gelen 1400 senelik bizim İslam inancımızdır. Yeni hocalara, yeni fetvalara ve yeni içtihatlara taraftar değilim. Bunları da dalalet ve bidat olarak görüyorum. 15 asırdır ümmetin gittiği caddede insanların şüphe etmemesi lazım. Kim Müslümanların yolundan ayrılırsa o dalalete düşer.” ifadelerini kullandı.
KALBİMİZİ MANEN ONLARLA BİRLEŞTİRİYORUZ
Kurban ibadetinin hacdaki Müslümanlara iştirak amacının da olduğunu söyleyen Çakaroğlu, “Hikmet noktasında. Bizim burada kurban kesmemizin hikmeti, hacdaki ibadete ve Müslümanlara dahil olmaktır. Orada bütün Müslümanlar adına Kabe'nin tavaf edilmesi, Safa ve Merve'nin say edilmesi, o şeytanların taşlanması bütün bunlar İslam şiarındandır. Bütün bunların her sene yapılması konusunda bütün Müslümanlar mükelleftir. Oradakiler bizim adımıza da bu ibadeti yapıyorlar. Biz de onlara dahil olmak için, burada kurban keserek, arefe gününden itibaren onlar gibi tekbirler getiriyoruz. Kalbimizi manen onlarla birleştiriyoruz. Kurbanın asıl hikmeti budur. Kurbanlık hayvanlar, Allah'ın insanlara nimet olarak verdiği hayvanlardır. Bu hayvanlara “en'am” denilir. Nimet kelimesinden türemiş bir kelimedir. Koyun, keçi, sığır ve deve her şeyiyle nimettir. Hatta gübresine kadar her şeyleri nimettir. Allah'ın büyük bir lütfudur. Bu nimete şükür için onların üzerinde Allah'ın ismini zikrederek onun yolunda kurban ediyoruz. Bu suretle o nimete şükretmiş oluyoruz. Allah'ı tazim ediyoruz. Hem de bizim bedenimizi cehennemden azad etmesi için o hayvanı kendi nefsimiz bedeline afvımız için kurban ediyoruz. Asıl hikmetleri bunlar gibi hikmetleridir. Daha idrak edemediğimiz nice hikmetleri vardır. Eti dağıtmak ve fakirlere et yedirmek tek hikmeti değildir. Tek hikmet eti dağıtmak zannedilince, kasaptan alıp et dağıtmaktan bahsedenler çıkıyor. Hatta et yerine para veririm diyenler çıkıyor. Kurbanın asıl hikmeti bu anlattıklarımdır. Daha bilmediğimiz bir sürü hikmeti vardır. Her ibadetin yeri ayrıdır. Sadakanın yerini kurban tutmaz, kurbanın yerini sadaka tutmaz. O kurbandaki ibadetini yaptıktan sonra, Allah'u Teala, o eti yememizi de fakirlere vermemizi de emrederek ikinci bir sevap kazanmamızı murad etmiştir. Hac ibadetini yapan için de ikincisi ve sonrasına gitmeyin de sadaka verin de diyorlar. Ebu Hanife radyallahuanh da böyle bir fetva vermiş. Fazilet mukayesesi için bu fetvayı vermiştir. Kendisi hacca gitmeden önce bu fetvayı vermiş. Haccı yaptığı zaman onun çok daha farklı bir manası olduğunu görünce hemen o fetvadan vazgeçmiş. Kendisi 40 defa haccetmiş. Bunlar gibi ibadetler arasındaki mukayese birini yap diğerini terk et demek değildir. Belki en faziletlisini anlamak için yapılan bir mükayesedir.” ifadelerini kullandı.
KABE'DEN BAŞKA YERDE TAVAF YAPILAMAZ
“Türkiye'de vakfeye duranlar da var.” tespitinde bulunan Çakaroğlu, ibadetler akılla, aklın muhakemesiyle yapılmaz. Taabbudidir. İnsanların Allah-u Teala'ya ibadetlerini sadece Allah-u Teala tayin eder. Allah'ın emrini Peygamber bize bildirir. Mücdehitlerin içtihatları ayet ve hadisin vecihleridir. Şahsi fikirler değildir. İnsanlar kafalarına göre ibadet yapamaz. Taabbudi meselelerde ibadetlerde kıyas olmaz. Taabbudun manası budur zaten. Kıyas yapılamaz. İnsanlar Kabe'yi tavaf ediyorlar diye başkaları da başka evleri tavaf yaparlarsa bu kebair günah ve bidat olur. Hatta bir nevi şirk olur. Arafat'ta vakfeye durulur başka bir yerde vakfeye durmak dalalettir. Bu çok büyük bir günahtır. Hatta Allah'a iftira olduğu için küfre yakındır. Böyle akıl yürüterek kıyas yapılamaz. İbadetlerde kıyas olmaz. Akılla ibadet yapılmaz.” şeklinde konuştu.
İlginizi Çekebilir