Kiraz Çiçeği Hikayesi Hastalara Umut Oluyor
HABERDE İNSANÖzlem Önal Erkurt ile samimi bir sohbet...
HABER MERKEZİ-MALATYA TİME
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi, Hematolojik Nadir Hastalıklar Derneği ve Lösemili Hastalar Derneğinin (LÖSEMA) katkılarıyla hazırlanan “Kiraz Çiçeği” adlı kısa film, kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı. Filmde, meme kanserine yakalanan Özlem Önal Erkurt ile onun gibi bu hastalıkla mücadele eden hastaların tedavi sürecinde yaşadıkları anlatılıyor. Hazırlığı yaklaşık 2 ay süren ve çekimleri bir haftada tamamlanan 9 dakikalık kısa filmde, sağlık çalışanları ve hastalar da rol almıştı. Özlem Önal Erkurt ile samimi bir sohbet gerçekleştirdik.
- Özlem hanım, öncelikli olarak şahsınızda tüm hastalarımıza “Geçmiş olsun” dileklerimizi sunarız. Bize kendinizi anlatabilir misiniz?
İyi dilekleriniz için teşekkür ederim. Malatya’da doğdum. Eğitim ve iş hayatımı burada tamamladım, halen memleketimde yaşıyorum. Bankacılıktan emekli oldum. İnsanlara yardımcı olmayı sevdiğim için mesleğimi de severek yaptım. Ege ve Efe isminde iki oğlum var. Çocuklarım, hayata tutunma sebebim zor bir çalışma temposu içerisinde sevgili ailemin en çokta yakın zamanda kaybettiğim babamın desteğiyle çocuklarımı büyütmeye çalıştım. Bu arada sevgili babam Naim Önal’ı yâd etmek istiyorum. Mekanı cennet olsun. Yaşadığım sürece de ona yakışan bir evlat olmaya çalışacağım.
- Kiraz çiçeği filminde nasıl oynamaya karar verdiniz?
Pozitif bir yapıya sahibim. Hastalığımı ilk öğrendiğim zaman ben de herkesin kendine ilk sorduğu soruyu sordum. “Neden ben? Neden benim başıma geldi” ya da “Bunu hak edecek ne yaptım?” dedim kendi kendime. Cezalandırmış gibi hissettim. Olayın ilk şokunu, şaşkınlığını atlattıktan sonra benim için en doğru kararın ne olduğunu düşünüp tedavi için elimden geleni yapmaya karar verdim. Bunların hepsi o kadar hızlı gelişti ki zaten öyle bir durumda “Bekleyip de karar vereyim. Yok şöyle mi yapayım. Ya da düşüneyim” gibi bir lüksüm yoktu. İlk öğrendiğim andan itibaren şaşkınlık, üzüntü, şoku atlattıktan sonra hissettiklerimi yazmak istedim. Henüz öğreneli bir gün olmuştu. En hızlı şekilde ameliyat tetkikleri ve operasyon oldum. Ameliyatlı koluma aldırmadan hissettiklerimi yazmaya çalıştım. Belki yazdıklarımla birilerine umut olabilirdim. İlk hikayem “Senin değilmiş gibi davran” Hematolojik Nadir Hastalıklar sitesinde, Hayata Tutunma Öyküleri içerisinde yer aldı. Ayrıca kitap olarak da basıldı. Sesli kitabı da var. Bu hikayede öğrendiğim zaman hissettiklerimi gelecek kaygısı kaybetme korkusu, belki organ kaybı, saç kaybı, en önemlisi sağlığın kaybı birilerine muhtaç olma bağımlı olma korkusu kemoterapi sürecinden bahsettim. İsminden de anlaşılacağı gibi “Senin Değilmiş Gibi Davran’’ hastalığı kabullenmeden nasıl geldiyse öyle de gidecekti davetsiz bir misafirdi bu süreçte sanki ben hasta değilmişim başkaları hastaymış gibi ben onlara destek oluyormuşum gibi davranmaya çalıştım.
Farklı hobiler edindim. Hastalığı düşünmemeye çalıştım. Tabi bu o kadar kolay olmadı. Kemoterapinin etkilerini bütün vücudumda saçlarımda tırnaklarımdan parmak uçlarıma kadar hissediyordum. Ayağa kalkıp yürümek konuşmak bile zor geliyordu. Sesim kısılmış, saçım dökülmüş, yine umutla bekliyordum. Geçecek, bitecek ve tekrar eski sağlığıma kavuşacaktım. Kemoterapi süreci bittikten sonra radyoterapiye başladım. Oyunda bir level daha atlamış gibi onu da geçersem bir üst tura geçecektim. Ama bu süreçte, insanların düşüncesizliği sözde beni sormak için arayıp beni daha çok üzüp “Keşke hiç aramasaydı” dediğim kişiler çok olmuştur. Yeterince empati göstermedikleri gibi beklediğim şefkat ve ilgiyi de gösteremediler. “Bunu bilinçli bir şekilde yaptılar” diyemem. Ama hasta psikolojisinden anlamadıkları kesin. Bir sabah uyandım ve sadece yarım saat içerisinde aklıma gelenleri yazdım. Hırsımı, üzüntümü adeta kağıt kalemden alıyordum. Yazdıkça yazdım. “Oh be dünya varmış” dercesine, bu yazdıklarım böyle kalmamalıydı. Hayata Tutunma Öyküleri kitabında Kiraz Çiçeği Hikayesi olarak yer aldı.
Bu hikayenin özelliği, herkesin üzülüp içine attığı söylemleri benim haykırmamdı. Beni üzmüşlerdi. Ama belki benim hikayemi okuyan kişiler, hasta bir insan ile konuşurken “Acaba üzülür mü?” diye daha dikkatli kelimeleri seçerek konuşurlar, belki onlar üzülmeyeceklerdi. Hikayem o kadar etkili olmuştu ki çevremdeki arkadaş, dost kim varsa üzerine alınmış “Biz seni üzecek bir şey yaptık mı?” diye sormuşlardı. “Daha başka ne yapabilirim?” diye düşünürken “Kiraz Çiçeği” hikayeme kısa film çekmeye karar verdim. Böylelikle daha çok kişiye ulaşmış olacaktım.
Sakura, Türkçe’de “Kiraz çiçeği’’ demektir. Hiç meyve vermeyen yılda iki hafta çiçek açıp güzelliklerine doyulmadan dökülen bir ağaç. Bu yüzden hayatın başlangıcını, yani baharı müjdeliyor hem de kaçılmaz sonunu yani ölümü simgeliyor. Kısa filmi izleyenler hikayesinin adının “Kiraz çiçeği” olmasının asıl sebebini izledikten sonra anlayacaklar. Film, hasta yakınları için de çok anlam ifade ediyor. Örneğin eşinin rahatsızlığından dolayı bir hasta yakını arada bir kısa filmi izleyip eşine karşı daha anlayışlı olduğunu belirtmişti. Bunun gibi olumlu geri dönüşler çok aldım.
- Yaşadığınız sürece sizden dinleyebilir miyiz?
Zor bir süreçti. Allah kimseyi sağlığıyla sınamasın. Bu süreçte pozitif olmaya çalıştım. Umutsuzluğa kapıldığım zamanlar oldu. O zaman da “Allah’ın dediği olur” dedim. Bu hastalık, davetsiz bir misafirdi. Geldiği gibi geri gidecekti. Çok şükür hamdolsun öyle de oldu. Geldi geçti bitti. Hastalık sürecinde beni en çok üzen saçlarımın dökülmesiydi. Biz kadınlar için, saçlar çok önemliymiş. Bunu anlamış oldum.
- Kanser hastaları bu süreçte neler yapmalı sizce?
Farklı hobiler edinilebilir. Sevdikleri insanlarla bir araya gelebilirler. Kendini mutlu edecek ne varsa yapmalılar. Hayat ertelemeyecek kadar kısa. Olumsuzluklarını, mutsuzluklarına hatta mutlu oldukları anları bile yazabilirler. Yazdıkça daha iyi hissedeceklerdir. Hep yapmak istedikleri ancak vakit bulamadıkları kitap okumak, yürüyüş yapmak film izlemek ya da ne varsa süreci daha kaliteli bir şekilde geçirmeyi sağlamalılar.
- Tedavi sonrasında hayatınızda neyi değiştirdiniz?
Her şeye üzülmemeyi, hiçbir şeyi kafaya takmamayı… Şaka tabi... İnsan ne kadar “Artık öyle yapmayacağım” derse de huylu huyundan vazgeçemiyor. En azından bende öyle oldu. Yapı meselesi. Ama rahat olmak lazım. Yıllar önce bir hastasının eşime söylediği bir söz vardı: “Geniş ol ki çok yaşayasın” hiçbir şeyi kafaya takmamak düşünmemek, üzülmemek lazım ama onu yapabilmek de çok kolay değil.
Ben bu süreç içerisinde kendi hikayelerimi yazdım. Altı tanesi, Hayata Tutunma Öyküler içerisinde yer aldı. Kitap olarak basıldı. Ayrıca Malatya Time dergisinin internet sitesinde de yazılarım çıktı. Bir Öğretmen Bir Umut isimli bir kısa filmim daha var. Yine burada da kanser hastası bir çocuğun hikayesini anlatmaya çalıştım. Hasta insanlara faydalı olabilmek için Türkiye’deki tek şefkat eli uğraşı terapi merkezini açtım. İsmi “Kiraz Çiçeği Şefkat Eli Uğraşı Terapi Merkezi” insanlara ihtiyaçları doğrultusunda, pijama, terlik, çamaşır, çarşaf gibi ihtiyaçları neyse karşılamaya çalışıyoruz. Başka ilden gelmiş hastalar olabiliyor. Ya da ellerindeki kıyafetler yeterli olamayabiliyor. Alım gücü olsun olmasın ihtiyacı olan herkese elimizden geldiği ölçüde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Yine kemik iliği nakil ünitesinde hastaların kullanabilmesi için çamaşır makinesi, kurutma makinesi ve onların yaşam kalitesini arttırabilmek için her türlü şeyi yapmaya çalıştık. Burada Lösema’nın desteğini aldık. Ayrıca Kiraz Çiçeği Şefkat Eli odamızı ilk açarken sevgili arkadaşlarım, dostlarımın yardımsever insanların desteği ile açtık. Projenin devamlılığı için çeşitli firmalardan ve Genç Kızılay’dan destek aldık. Onların desteğiyle projemizi devam ettirmeye çalıştık. Örneğin Gezer firması terliklerimizi gönderiyor. Aşıkzade firması hastalarımız için pekmezlerini hediye ediyor. Genç Kızılay’dan kıyafetleri temin etmeye çalışıyoruz. Bu şekilde devam etmeye çalışıyoruz. Ayrıca uğraşı terapi merkezimizde müzik enstrümanları, ahşap boyama malzemeleri, satranç takımları, kitaplar bulunuyor. Kiraz Çiçeği odamız, Malatya Turgut Özal Tıp Merkezi Onkoloji hastanesinde altıncı katta yer alıyor.
- Eski ve yeni Özlem arasındaki fark nedir?
Hayatı daha dolu yaşamaya, daha çok iyilik biriktirip daha çok insana dokunmaya çalışıyorum. Yaşamayı seviyorum. Hayatımızın tekrarı yok. En güzel şekilde yaşamak lazım…
- Bir gününüz nasıl geçiyor?
İnsanın çocukları büyüdükçe sorumlulukları da artıyor. Evde kalamadığım çok çalıştığım günlerin acısını çıkarıyorum. Fırsat buldukça hastanede açmış olduğum Kiraz Çiçeği Şefkat Eli Uğraşı Terapi Merkezi’nde kemik iliği nakil hastalarımızın ihtiyaçları olduğunda kıyafet terlik çarşaf bu gibi konularda destek olmaya çalışıyorum.
- Covid, sizde herhangi bir gelecek kaygısı oluşturdu mu?
Covid öncesinde zaten tedavi oluyordum. Yine maskeyle dolaşıyordum. Gelecek kaygısı hastalığın verdiği korku zaten vardı. Ama Covid ile beraber sevdiğimiz bir sürü insanı kaybettik. İnsanlar özgürce dolaşabildikleri günleri özlediler. Aylarca evlerinden çıkamadılar. Sevdiklerini göremediler. Umarım bir an önce bu hastalık son bulur ve herkes hak ettiği gibi yaşayabilir. Ayrıca Koronavirüs de aşı bulunmadan önce ilk plazma tedavisi Çin’den sonra Türkiye’de Malatya Turgut Özal Tıp merkezinde eşim Prof. Dr. Mehmet Ali Erkurt tarafından yapıldı. Yapılan çalışmalarla ilgili kısa bir belgesel çektik onda da kurgu danışmanıyım. İzlerseniz sevinirim.
- Özlem hanım, son olarak ne söylemek istersiniz?
Malatya Time dergisine konuk olduğum için ve sizlerle böyle bir sohbeti gerçekleştirmeme vesile oldukları için çok teşekkür ediyorum. Tüm okuyucularımıza sevdikleri ile birlikte sağlıklı mutlu günler dilerim.
KAYNAK: MALATYA TİME DERGİSİ
İlginizi Çekebilir