Rıdvan SAÇU / Sabırlı, Nefsine Hâkim Çocuk: "Biz Görmedik, Onlar Görsün" Yanılgısı
YAZI DİZİSİRıdvan SAÇU yazdı.
Değerli okurlarım,
Marketin ortasında kendini yere atıp çırpınan o çocuğu hepimiz tanıyoruz, değil mi? Annesinin onu ikna etme çabasıyla başlayan o kargaşa... Veya elindeki tableti bir saniye gecikince öfke krizine giren o minik parmaklar... Bu manzaralar size de tanıdık geliyorsa, yalnız değilsiniz. Hoş geldiniz; burası her şeyin anında istendiği, beklemenin bir hakaret sayıldığı, sabrın ise unutulmuş bir erdem olduğu "Haz Çağı".
Ne yazık ki, kendi kültürümüzde kök salmış derin bir yanlış anlamayla karşı karşıyayız: "Biz görmedik, onlar görsün", "Biz sorunlarla büyüdük, çocuğum sorunsuz büyüsün" anlayışı. Bu iyi niyetli ama son derece yanlış yaklaşım, çocuklarımızı bir fanusun içinde büyütme çabasıdır. Onları hayatın doğal akışındaki hayal kırıklıklarından, zorluklardan, bekleyişlerden korumaya çalışarak, aslında en büyük iyiliği yaptığımızı zannediyoruz. Oysa bu, onların kaslarını çalıştırmadan, dışarıdan besleyerek büyüttüğümüz çelimsiz bir bedene benzer. Sonuç? Duygusal olarak çelimsiz, en ufak bir zorlukta pes eden, beklemeyi bilmeyen, nefsine hâkim olamayan ve bu yüzden de aslında mutsuz olan nesiller... Çünkü gerçek ve kalıcı mutluluk, anlık hazların peşinde koşarak değil, sabırla emek verilen hedeflere ulaşıldığında hissedilir.
Sabır Neden Sadece "Beklemek" Değildir ve Neden Hayatidir?
Sabır, pasif bir bekleyiş değildir. Tam aksine, hedefine ulaşmak için zorluklara karşı aktif bir şekilde direnme, sebat etme ve duygusal dengeyi koruma gücüdür. Nefsine hâkim olmak ise, anlık dürtüleri ve cazip ama zararlı istekleri, daha büyük ve anlamlı bir amaç uğruna erteleyebilme iradesidir.
Zihinsel ve Duygusal Dayanıklılık: Sabır, çocuğun "karakter kasıdır". Bu kas ne kadar güçlüyse, başarısızlıklar, engeller ve hayal kırıklıkları karşısında o kadar dirençli olur.
Daha İyi Kararlar: Öz denetimi yüksek çocuklar, anlık heveslerine yenik düşmezler. "Şimdi bir çikolata mı, yoksa bir ay sonra o çok istediğim bisiklet mi?" ayrımını yapabilirler. Bu, hayat boyu daha sağlıklı kararlar almalarının temelini oluşturur.
Derinlemesine Öğrenme: Gerçek öğrenme ve ustalık, sabır ve tekrar gerektirir. Bir müzik aletini çalmak, bir spor dalında başarılı olmak veya zor bir matematik problemini çözmek, anlık zevklerle değil, sabırlı bir çabayla mümkündür.
Daha Sağlıklı İlişkiler: Sabırlı çocuklar, arkadaşlarını daha iyi dinler, sıralarını bekler ve çatışmaları daha sakin bir şekilde çözerler. Başkalarının ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı olurlar.
İnancımızda sabır ve nefsine hâkim olmak, sadece güzel bir özellik değil, imanın ve güçlü bir karakterin temel şartlarından biridir. Kur'an-ı Kerim'de onlarca ayette sabrın önemi vurgulanır; "Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 153. Ayet) buyrulurken, zorluklara karşı direnen müminler müjdelenir. Nefsine hâkim olmak ise, cennetin anahtarlarından biri olarak gösterilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise, "Gerçek yiğit, güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olandır" buyurarak, fiziki güçten ziyade içsel denetimin üstünlüğünü ortaya koymuştur. Bu referanslar, sabrın sadece bireysel bir gelişim aracı değil, aynı zamanda ilahi bir emrin ve peygamberi bir ahlakın tecellisi olduğunu gösterir. Çocuklarımıza sabrı öğretmek, aslında onları bu köklü mirasa bağlamak ve onlara en güçlü manevi zırhı giydirmektir.
Sabrı ve Öz Denetimi Öğretmenin Altın Kuralları:
"Hayır" ve Kelimesinin Değerini Yeniden Keşfedin
Çocuğunuzun her istediğini anında yapmak, ona sevginizi göstermenin bir yolu değildir; bu, onun sabır kasını zayıflatmanın en kestirme yoludur. "Hayır" kelimesini sevgiyle ve kararlılıkla kullanmaktan çekinmeyin. Her isteğine "evet" demek zorunda değilsiniz. Daha da önemlisi, "sonra" kelimesini hayatınıza sokun. Oyuncağı hemen almak yerine, "Doğum gününde alabiliriz, o güne kadar sabırla bekleyelim mi?" deyin. Bu, çocuğunuza beklemenin, arzu etmenin ve bir hedefe ulaşmak için sabretmenin de hayatın doğal bir parçası olduğunu öğretir. Onun anlık hayal kırıklığı yaşaması, uzun vadede daha dayanıklı bir birey olması için ödenen küçük bir bedeldir.
Sonucu Değil, Süreci ve Emeği Övün
Toplum olarak sonuca odaklıyız. "Sınavdan kaç aldın?", "Maçı kazandın mı?". Bu, çocuğa sadece başarının değerli olduğu mesajını verir. Bu tuzağa düşmeyin. Övgünüzü, sonuca değil, sürece ve gösterilen emeğe yöneltin. "Sınav notun ne olursa olsun, günlerdir ne kadar sabırla ve disiplinle çalıştığını gördüm, seninle gurur duyuyorum," deyin. "Maçı kaybetmiş olabilirsiniz ama son ana kadar pes etmeden, sabırla mücadele etmeniz harikaydı." Bu yaklaşım, çocuğa asıl değerli olanın anlık bir zafer değil, bir hedefe ulaşmak için gösterilen sabırlı çaba ve sebat olduğunu öğretir.
Doğanın Ritmini Örnek Alın: Birlikte Bir Tohum Ekin
Dijital dünyanın anlık hızına karşı en iyi panzehir, doğanın yavaş ve bilge ritmidir. Çocuğunuzla birlikte küçük bir saksıya bir fasulye veya domates tohumu ekin. Her gün onu birlikte sulayın, filizlenmesini, büyümesini, çiçeğe ve meyveye durmasını sabırla izleyin. Bu basit ama derin deneyim, çocuğunuza hiçbir güzel şeyin bir anda olmadığını, her şeyin zaman, emek ve sabır gerektirdiğini somut bir şekilde öğretir. Toprağın sabrı, çocuğunuza en büyük öğretmen olacaktır.
Kendi Sabırsızlığınızla Yüzleşin: En İyi Ders, Örnek Olmaktır
Belki de en zor madde bu. Trafikte hemen kornaya basan, yavaş hizmet eden garsona sinirlenen, bilgisayar yavaş açılınca ekrana vuran bir ebeveynseniz, çocuğunuza sabrı öğretmeniz imkânsızdır. Çocuklar, söylediklerimizi değil, yaptıklarımızı kopyalar. Kendi sabırsızlığınızla yüzleşin. Sıra beklerken, zor bir işle uğraşırken veya bir aksilik yaşadığınızda gösterdiğiniz sakin ve sabırlı duruş, çocuğunuza vereceğiniz en değerli derstir. Ona, hayatın her zaman bizim istediğimiz hızda akmayacağını ve böyle anlarda sakin kalabilmenin bir erdem olduğunu yaşayarak gösterin.
Sonuç ve Çağrı:
"Haz çağı"nın sunduğu anlık zevkler, birer serap gibidir; kısa süreli bir tatmin verir ama ruhu asla doyurmaz. Sabır ve öz denetim ise, çölde susuz kalmamızı sağlayan bir mataraya benzer. Çocuklarımıza bu zırhı giydirmek, onları hayattan mahrum bırakmak değil, tam aksine hayatın kaçınılmaz zorlukları karşısında dimdik ayakta duracakları, gerçek ve kalıcı mutluluğu yakalayacakları o sağlam karakteri hediye etmektir.
"Her ustalık, sabır ve deneyimden doğar." (Ralph Waldo Emerson)
Şu an bu satırları okurken, Filistin'de bir çocuk, anne kucağında açlıktan son nefesini veriyor. Dünyanın gözleri önünde, kimseden yardım görmeden... Ve asıl utanç, bu manzaraya seyirci kalan, "komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen bir dinin mensubu, aynı Peygamberin ümmeti olduğunu iddia eden İslam âlemine aittir. Filistin'deki her çocuk, sadece açlıktan ölmüyor; aynı zamanda milyarlarca Müslümanın susturulmuş vicdanını da beraberinde götürüyor. Göğe uzanan minareler, lüks camiler, israf edilen servetler... Tüm bunlar, yanı başımızda açlıktan ölen bir çocuğa uzanamıyorsak neye yarar? Bu utanç, tüm İslam âlemine inen en ağır tokattır. Kalplerimizdeki bu kuraklık, vicdanımızdaki bu ölüm, o çocukların bedenlerinden daha soğuk, daha ürperticidir. Bu sessiz çığlık, artık bir uyarı değil, bir yargıdır.
İlginizi Çekebilir