Siyaseti Erdoğan'dan öğrendim
ÖZEL HABERSerap Yaşar Malatya Time'a konuştu: Siyaset ‘gönül kazanma’ sanatıdır
28 Şubat postmodern darbesinden bir gün önce Türkiye'ye kesin dönüş yapan Hukukçu Serap Yaşar, AK Parti'yi kuran 73 kişilik ekipte yer aldı. Partinin teşkilatlanma sürecinde şehir şehir dolaştıklarını anlatan Yaşar, 1 Kasım seçimlerinde İstanbul 3'üncü bölgeden aday gösterilerek milletvekili seçildi. Parti çalışmalarında aktif görev alan Serap Yaşar, siyaseti Cumhurbaşkanı Erdoğan'da öğrendiğini belirtiyor ve ekliyor: “Siyasetin gönül kazanma sanatı olması, öğrendiğimiz en önemli şeydi”
28 Şubat döneminde üniversitelere alınmayan başörtülü öğrencilerin hukuk mücadelesiyle yakından ilgilenen Yaşar, o dönem bir STK'nın avukatlığı yapıyordu ve hak ihlaline uğrayan öğrencilere hukuki süreç noktasında destek oluyordu. Kamuoyunun da yakından ilgilendiği Leyla Şahin dosyasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıyan avukat olarak bilinen Serap Yaşar, 73 kişilik kurucular kurulundaki 11 kadından biri olan Yaşar, ayrıca ekipteki 4 kadın hukukçudan biriydi. 1965 yılı Malatya doğumlu olan Serap Yaşar ile AK Parti geçmişi ve milletvekilliği serüveni kapsamında bir röportaj gerçekleştirdik. Malatyalı hemşerilerinin kapısını her vakit çalabileceğini anlatan Yaşar, hemşerileri için elinden gelen bir şey olursa mutlaka yapacağını belirtiyor.
4 KADIN HUKUKÇUDAN BİRİYDİ
Öncelikli olarak bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Kendi cümlelerinizle anlatırsanız Serap Yaşar kimdir?
1965 yılı Malatya doğumluyum. İlk orta ve lise tahsilimi Adana'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. İstanbul Barosu'na bağlı serbest avukat olarak iş yaşamıma başladım. Daha sonra 5 yıl Fransa'nın Strazburg şehrinde yaşadım. Yurda dönüş tarihim 1997 senesinin 27 Şubat tarihine denk geliyor. Daha sonra benim yaşamımdaki güçlükler, ülkedeki güçlüklerle paralel gitti. 28 Şubat döneminde dindar, muhafazakar insanlara yönelik yaşananları biliyorsunuz. Bu sorunların bütünüyle kendi kişisel ve iş yaşamımda karşılaştım. Bir insan hakları derneğinde, 11 şube bazında tek avukat olarak çalışıyordum. O dönem başörtülü üniversite öğrencileri okula alınmıyordu. Kızlarımızın başına gelen bu hak ihlallerinin giderilmesi anlamında hem bir hukukçu, hem de bir aktivist olarak başvuruların alınması, mücadele yollarının öğretilmesi, dilekçelerin hazırlanması konusunda aktif tutum takındım. Bu konularla ilgili olarak Leyla Şahin dosyası ki, -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından pilot dava seçilmiştir-, tarafımdan insan hakları mahkemesine taşınarak, kabul edilebilirlik kararı aldı. Süreçte daha sonra tekrar aktif serbest avukatlığa döndüm. Akabinde hemen AK Parti'nin kuruluş çalışmaları başladı. Kurucu kadroya davet edildim. AK Parti'yi kuran 73 kişiden, 11 kadından ve 4 kadın hukukçudan birisi olarak, ülke çapındaki örgütlenmede görev aldım. Partim kurulduğundan bu yana da karar organlarında çalıştım.
1,5 YILDA TÜM ÜLKEDE ÖRGÜTLENDİK
Sayın vekilim, AK Parti'nin örgütlenmesi sürecini anlatabilir misiniz? AK Parti'nin 81 ilde teşkilatlanmasını nasıl sağladınız?
AK Parti 81 ildeki örgütlü yapısını kısa sürede tamamladı. Benim ailemde aktif siyaset yapan kimse yoktu. Ülkenin o zor zamanlarını bizzat içinde yaşayan birisi olarak, kurucu kadroda yer almam istendiğinde daha sonra beni nelerin beklediğini bilmeksizin, ülkeme milletime bir borç olarak kabul ettim. Dolayısıyla 1,5 sene içinde 81 ilde örgütlenmeyi tamamladık.
Peki siyaseti kimden öğrendiniz?
Siyasette ne öğrendimse Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan öğrendim. Siyasetin ‘gönül kazanma sanatı' olduğu öğrendiğimiz en önemli şeydi. Partinin kuruluş süreci okul gibiydi, kendimizi hem eğittik hem de ülkemizin geleceği için neler yapabileceğimizi öğrendik. AK Parti'yi büyüttük, geliştirdik, 1,5 yıl içinde de iktidara taşıdık. Hep yükselen bir grafikle, girdiğimiz her seçimde en yüksek oy oranına ulaşarak bugünlere geldik.
GURURLUYUM
Bu davaya nasıl gönül verdiğinizi yaptığınız çalışmalarla da ortaya koyuyorsunuz. Acaba 1 Kasım'da milletvekili seçildikten sonra ne gibi görevler üstlendiniz?
1 Kasım seçimlerinde partim tarafından ilk kez aday gösterildim. İstanbul 3'üncü bölgeden milletvekili seçildim. Şimdi de Meclis'te değişik komisyonlarda görevlerim var. Bir milletvekili olarak İstanbul milletvekili olmakla beraber bir Malatyalı, Malatya doğumlu bir İstanbul milletvekili olarak görevimi sürdürmeye çalışıyorum. Adalet Komisyonu'nun sözcüsüyüm. Karma Parlamenter heyet üyesiyim. Avrupa Parlamentosu'nu oluşturan yerel parlamentoda 47 ülkenin değişik sayıda parlamenteri, kendi ülkesini temsil ediyor. Bizim heyetimiz 18 kişiden oluşuyor. Ben de o 18 kişiden birisiyim ve bu benim için çok gurur verici. Ülkemiz en büyük temsil oranına sahip ülkelerden biri. Türkiye'yi Avrupa Parlamentosu'nda en iyi şekilde temsil etmek, insan hakları konusundaki sorunları, başka ülkelerde yaşanan mülteci, terör sorunları gibi meseleleri gündeme getirmek, sıkıntılı konulara parmak basmak, konuşma yapmak, komitelerde ülkemizi temsil etmek gibi görevlerim var. Şimdi gelinen noktada böyle bir çalışma içindeyiz. İnşallah cenabı Allah bu vazifeleri en iyi şekilde yapmayı nasip eder.
“TAYYİP'İN MERVELERİ” DEDİLER
AK Parti kurucular kurulundaki 4 hukukçudan biri olarak, yaşadıklarını anlatabilir misiniz?
En başında söylediğim gibi aslında aktif siyaset yapan bir aileden gelmiyorum. Siyasi geleneği olan bir ailem var ama aktif siyaset çok başka bir şey. Cumhurbaşkanımız, o günkü genel başkanımızın başkanlığında AK Parti'nin kuruluş aşamasında benden böyle bir şey istendiğinde, liderliğine güvendiğimiz, bu ülke için nabzı attığına inandığımız, hizmet aşkıyla yandığını düşündüğümüz liderin liderliğinde yola çıktık. Çok kolay bir şey değil, o günün koşulları bu günün koşulları gibi değildi. Birçok bakımdan yaftalanmayı, kötü söze maruz kalmayı göze almıştık. Bir dönem “Tayyip'in Merveleri” diye anılırken başka dönemlerde ‘sıkma baş' olduk. Aklınıza gelebilecek birçok sıfatla, sadece bir kadın ve siyasetin içindeki bir birey olmanın güçlüğünün dışında bir de dindar, başörtülü olmanın artı bir güçlüğü vardı. Ne yaptığımızın bilinciyle tüm zorlukları göğüsledik. Bu toprakların yerli evlatları olarak, -atalarımız yüzyıllardır bu topraklarda yaşıyor- torunlarımızın da en güzel şekilde yaşamasını arzu ediyoruz. Hele ki okuma yazma şansına sahip, meslek sahibi bir kadın olarak, benden böyle bir görev istendiğinde kabul etmemek gibi bir lüksümüz olduğunu düşünmedim. Yeni kurulan bir partinin oluşum süreci oldukça zorluydu. Tamam, bir omurgamız, bir geçmişimiz, düşünsel bir arka planımız vardı ama somut olarak hayata geçmesi de gerekiyor. Teşkilatların örgütlenmesi il ilçe mahalle teşkilatlarının kurulması, ona uygun insanların seçilmesi gibi her kademesinde görev aldım.
“Herkes bu gayretin içindeydi”
Kendimce çok manidar bulduğum bir örneği de paylaşmak isterim.
Bir günde 4 ile giderek çalışma yapıyorduk. Sabah kalkıyorum evden Antalya'ya, Antalya'dan Isparta'ya, Isparta Antalya, Antalya'dan Ankara'ya gidiyorum. Yani düşünün arka planında gerçekten bu denli büyük bir özveri, emek ve mesai var. O gün bu davaya emek vermiş herkes aynı çabanın, samimi gayretin içindeydi. Ben de o kadrosunun içinde yer aldığım için mutluyum. Ne mutlu ki Cenab-ı Allah bana böyle bir fırsat vermiş. Günü geldiğinde bana sorulduğunda verilecek bir cevaba sahibim. Bir kum tanesi bile olsa bunu böyle görüyorum. Dolayısıyla AK Parti öyle yatarak değil, zorlu zahmetli çabalarla AK Parti bugünlere geldi.
GEVŞEDİK, İKTİDAR OLAMADIK
AK Parti teşkilatlarının çalışmaları savsakladığını düşündüğünüz bir dönem oldu mu?
Sadece AK Parti'nin siyasi geçmişi içerisinde bir kere gevşeme yaşadık, onda da zaten tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edemedik. Onun dışında emin olun her seçim, ertesi seçimin çalışması yapılacak ve motivasyonu sağlanacak biçimde kapatıldı. Bundan sonra da ancak çalışılarak, gereği yerine getirilerek, hizmet ve teşkilat eğitimleri anlamında böyle başarının sürdürülebilir olacağına inananlardanım. Şimdi Meclisteyiz ve bir çoğunluğumuz var, herkes görevini en iyi şekilde yerine getirme gayreti içerisinde, ben de bunlardan birisiyim.
HİZMETİN UCUNDAN TUTMAK İSTERİM
ERDOĞAN LİDERLİĞİNDE YİNE ‘EVET' DERİM
Sayın vekilim şu an AK Parti güçlü bir parti, hak ederek bu gücü elde etti. Bu güçten dolayı halkın menfaati uğruna halktan taviz vermeyen bir parti. Siz 28 Şubattan bir gün önce geldiğinizi ifade ediyorsunuz. O günden sonra Türkiye hakikaten belli insanlar tarafından dindarlar ürküyordu, ürkütülüyordu. Maneviyatından ödün vermek zorunda kalmıştı. Siz Ak Partiden böyle bir teklif aldığınızda, kuruluş aşamasında, bu açıkçası sizi ürkütmedi mi?
Bu teklifi aldığımda beni neyin beklediğini bilmediğimi söyledim ya, başıma ne gelir diye hiç düşünmedim… Süreçte hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Parti kurulduğunda sayın bakanımız Vecdi Gönül Bey, grup başkan vekilimizdi. Bir gün kadın kurucuları kendi odasında kahve içmeye davet etti. Orada bize şöyle bir konuşma yapmıştı. “Bizler belirli bir yaşın üzerindeyiz, sizler çok gençsiniz. Şunu bilmelisiniz ki, hayatınızın geri kalanını bu angajmanla sürdüreceksiniz” Bize bir hatırlatmada bulunmuştu. Açıkçası yani Türkiye zor zamanlar geçiriyordu. Bence vatanını seven herkes odur ki, beni ne bekliyor ki, bundan ötürü ne gibi bir angajman ve güçlükle karşı karşıya kalacağım hesabına girmeyecektir. Ben de onlardan birisiyim. Ben ve ailem ne gibi zorlukla karşılaşacak gibi bir düşünceye girmedim. Bunun güçlüğünü her aşamada yaşadım. O angajmanın birçok güçlüğünü yaşadım. Ama çok şükür ki, bugün aynı koşullarda yine böyle bir teklif alsam, hiç düşünmeden sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde böyle bir hareketin içinde olmak, hizmetin ucundan tutmak isterdim. Pişman değilim yani. Sonunu düşünmedim, hayat risklerden ibarettir.
İNSAN HAKLARI KIRMIZIÇİZGİMİZ
İnsan hak ve özgürlükleri konusunda AK Parti hükümetinin çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?
AK Parti en başından beri insan hakları konusunda önemli mesafe kat etmek istiyor. Hatta yeni dönemde insan hakları başkanlığı kurularak bu gayret daha somut hale getirildi. Eskiden sosyal işler başkanlığının alt başlığı olarak sürüyordu. Şimdi ayrı bir genel başkan yardımcılığı ihdas edildi. İnsan hak ve hürriyetlerini gelişmesi, ifade özgürlüğü, basın hürriyeti, seyahat özgürlüğü yani bir şekilde ülkeye hizmet ediyorsanız, insanın hak ve özgürlüklerine dokunuyorsunuz demektir. Bunun geliştirilmesi, daha genişletilmesi için o çok imrendiğimiz ülkelerin gerisinde olduğumuzu düşünmüyorum. Çok zorluğuna rağmen. Hatta mülteciler için yaptığımız bu konudaki duyarlılığımızın en somut göstergesi. Millet olarak bazen söylüyoruz ya, ‘bizim yaptığımıza onların hayalleri yetişemez' diye, birkaç gün önce Avrupa'dan geldim, çok önemli bir gündem başlığı, mülteci alma konusunda telaffuz edilen rakamlar 30 bin 40 bin 100 bin. Biz 2,5 milyondan fazla mülteciye şu anda ev sahipliği yapıyoruz. Bu ne kadar yüce gönüllülük bu ne kadar büyük bir insan hakları duyarlılığıdır. Yani bu iş öyle atıp tutmakla sözle falan olmuyor. Bizim vatanımızda 2,5 milyondan fazla mülteci, ölümden kaçan yaşam hakkı ihlal edilen, edilme tehdidi altındaki insanlara biz kucak açmışız. Bundan daha somut adım göstergesi bu dünya yüzünde yok. Hatta dün de insan hakları başkanımız Ayhan Sefer Üstün bir mektup yazmış Kilis'e Nobel Barış Ödülü verilsin diye. Bence çok haklı bir talep. Nobel Barış Ödülü'nden daha büyük bir ödül varsa bence verilebilir. 2,5 milyon insan Avrupa'daki birçok ülkenin nüfusundan daha fazla insan demek. Dolayısıyla bana göre insan hakları konusunda kimsenin bize akıl öğretecek, nutuk çekecek mecali, hakkı falan yok.
DOĞU'DAKİ SAVAŞ DEĞİL “TERÖRLE MÜCADELE”
Son zamanlarda artan terör olaylarıyla birlikte Güneydoğu'nun bazı bölgelerinde sokağa çıkma yasakları yaşandı ve yaşanıyor. Bu yasakların gerekli olup olmadığıyla birlikte hak ve özgürlükler konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bana göre devletin iki temel görevi var. Biri kamu hizmeti diğeri kolluk gücü. Devlet kamu hizmetini yapar ki AK Parti olarak bunu yapıyoruz. Ülkenin Batısı hastane, yol, üniversite gibi imkanlarıyla neyse Doğusu da o olacak. Terör örgütünün tüm engellemelerine, yakıp yıkmalarına rağmen kamu hizmetini götürmek için engin bir çabası var AK Parti iktidarının. Fakat bir yandan da terör faaliyetleri devam ediyor. Terörist faaliyetler ülkemizin, iktidarımızın en önemli sorunu. Türkiye Cumhuriyeti devleti terörle baş edecek güçte. Orada bir savaş yok, terörle mücadele söz konusu. Halkımıza da seçim zamanı sözümüz var. Son silah gömülünceye, son terörist gidinceye kadar sürecek. Bu vatandaşlara sözümüz hem de olmazsa olmazımız. Devlet terörle mücadele ederken, gerekli önlemleri de alacak. Buna da şüphe yok. Bu önlemlerden bir tanesi de olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı. Özgürlük ve güvenlik arasında ince bir çizgi var. Fransa'da yaşadığımı söyledim size. Paris patlamasından herkesin haberi var. Paris'teki patlamadan sonra daha yeni daha Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeyken İçişleri Bakanlığı açıklama yaparak, olağanüstü hal 3 ay daha uzattı. Batılı milletlerin bu neviden önlemler geçmişinde kalmıştı ama sonuçta terör çok kahpe bir şey. Nereden vuracağı belli olmayan, sivil, yaşlı çocuk kadın ayırt etmeyen, hiçbir dini ve etik ahlakı olmayan, nereden geleceği belli olmayan… Kahpe kelimesi sevdiğim bir kelime değil ama bilhassa söylüyorum sonuç itibariyle terörün bana göre başka bir açıklaması da yok. Bu tip durumlarda önlemlerin bir tanesi olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağıdır. Dolayısıyla devletin kolluk gücünün olması gereken yöntemlerinden bir tanesi olarak görüyorum.
KÖKLERİMİZ MALATYA'DA
SATIR ARALARIMIZ HEP MALATYA
Malatya özeline inelim, Malatya AK Parti iktidarı döneminde çok elit bir seviyesini yaşıyor. Her tarafta milletvekillerimiz bakanlarımız var. Bununla ilgili birkaç kelimeyle duygularınızı ifade eder misiniz?
Ben de bir Malatyalı olarak hemşerilerimizin çok etkin yetkin görevlerde olmasından mutluluk duyuyorum. İstanbul'da da her bölgede Malatyalı milletvekilimiz var. Nerede yaşarsak yaşayalım, nerede iş yapıyor olursak olalım, sonuçta sılayı rahim diye bir şey var. Biz o toprakların çocuklarıyız. Köklerimiz ve gelenek göreneklerimiz, alışkanlıklarımız o topraklarla eş düzey gidiyor. Dolayısıyla o topraklara yapılacak her türlü hizmet insan kalitesinin artması etkin görevlerde olması beni memnun eder. Bu bir yerel milliyetçilik olarak algılanmamalı. Türkiye Cumhuriyeti topraklarının her karışı bizim. Ama sonuçta insanın yaşadığı, kişiliğinin geliştiği, gelenek göreneğini bildiği şehirlere de özel bir duyarlılığının olması insani bir şey. Dolayısıyla benim Malatya'ya bağlılığım, sevgim kendi hemşerilerimin etkin görevlere gelmesindeki memnuniyetim bu bağlamda algılanmalı. Ben mutluyum şahsen ilk defa AK Parti iktidarı zamanında Malatya milletvekilimiz etkin, icracı bir bakanımız var. Çevre ve Şehircilik Bakanımız Fatma Güldemet Sarı, Turizm Bakanımız Mahir Ünal Bey… Hep satır aralarında Malatya'nın sorunları gündeme geliyor. Bu kadar kafa yormaktan, bugün olduğundan daha üst bir şeyler çıkacağına inanıyorum.
ELİMDEN GELENİ YAPACAĞIM
İstanbul'da yaşayan Malatyalı hemşerilerinizle sık sık bir araya geliyor musunuz? Onların taleplerini alıyor musunuz, onların sizden herhangi beklentileri var mı?
Yani insan insandan mutlaka bir şey bekler, beklenti normal. Siyasetin içindeyseniz de bir hizmet aracı, sonuçta değişik vesilelerle hemşerilerimle bir araya geliyoruz. MİAD'ın iki dönem yönetim kurulu üyeliği yaptım. Şimdi istişare kurulu üyesiyim. MİAD özelinde yönetimde veya üye olarak mensup olan arkadaşlarla temasım sürüyor. Ama MASTÖB, MADEF veya Malatya Eğitim Vakfı'nda görevli veya üye olan insanlarla her zaman bir temasım var. Kapım gönlüm her zaman açık. Aslında bunu her seferinde söylüyorum. Benim yapabileceğime inandığınız, benim gerçekten yapabileceğim şeylerle alakalı, -bu konuda dürüstümdür yani lafı eğip bükmeden yapabileceksem bunu esirgemeyeceğimi bilmelerini isterim- uğranan haksızlığın giderilmesi anlamında olabilir. Bir şekilde insanız sosyal ve iş yaşamının içinde insanların bin türlü güçlüğü olabilir. Bir güçlü desteğe ihtiyaç duyulabilir. Bu konuda açıkçası dediğim gibi her zaman ben iletişime de açığım. Desteğe de açığım, yeter ki yapabileceğim bir şey olsun.
Allah razı olsun, bize kapınızı açmanızla aslında bunu göstermiş oldunuz, çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim…
MURAT ÇETİN- RÖPORTAJ
İlginizi Çekebilir