© Malatya Time

Şükürsüzlük, bir inkâr ve tekziptir!

“Ey cin ve ins! Rabbinizin verdiği nimetlerden hangisini tekzib edersiniz?”[1]



فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan, Rahman Suresi’nin başında Rahman ismini zikretti. Ardından ta’lim-i Kur’an, halk-ı insan, ta’lim-i nutk u beyan, Şems ve Kamer’in dakik bir hesabla cereyanı, o cereyan neticesinde vücuda gelen necm ve şecerin itaati, semanın yükseltilip mizanın vaz’ edilmesi, Arz’ın zihayatlar için müheyya edilmesi ve yeryüzünde zihayatın, bahusus insanın rızkının te’min edilmesi gibi maddi ve manevi nimetlerin Rahman isminin hazinesinden akıp geldiğini beyan etti. فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ayet-i kerimesiyle de cin ve insi bu nimetlere karşı şükre davet edip şükürsüzlüğü, bir inkar ve tekzib olarak gösteriyor. Böylece cin ve insi şiddetli ve dehşetli bir surette veciz bir ifadeyle irşad ve ikaz ediyor.

İnkâr ve tekzib iki şekilde olur

Biri: Esma ve sıfat-ı İlahiyeye delalet eden san’at’a bakıp Sani’i tanımamak.

Diğeri: Nimeti görüp Mün’im’i bulmamaktır.

Öyle ise insanın vazifesi, san’ata bakıp Sani’i bulmak ve O’nu iman ile tanımak, nimete bakıp Mün’im’i bulmak ve şükür ve ibadet ile O’nu sevmektir.

Hem bu ayet-i kerime, şükürsüzlüğü, yani Mün’im-i Hakikiye iman etmemeyi, nimetleri doğrudan doğruya O’ndan bilmemeyi, asar-ı san’at ve niam-ı İlahiyeyi esbab ve tabiata vermeyi,  en büyük nimet olan Kur’an’ın ahkamına tarafdar olmamayı, ilmi, ameli ve edebi sahalarda ahkam-ı İlahiyenin icra ve tatbikine sed çekmeyi bir tekzib ve inkar olarak göstermektedir.

Bu ayet-i kerimenin, fa-i ta’kibiye ile başlaması, bu ayetin bundan evvel zikredilen bütün ayetlerin neticesi hükmünde olduğunu ifade ediyor. Kur’an-ı Hakim, bu ayetle bütün cin ve inse şöyle hitab ediyor:

“Madem Rahman-ı Zülcemal, Kur’an’ı ta’lim etti, insanı halketti, ona nutk u beyanı ta’lim buyurdu, afâkî âlemde de Şems ve Kamer’i nizama tabi tutup otları ve ağaçları emrine musahhar etti. Hem göğü, yukarıda bırakarak adaleti vaz’ etti. Böylece bütün âlemi nizam ve intizama tabi tuttu. En nihayette yeri, zihayatların teayyüşü için müheyya edip rızıklarınızı icad etti ve sizin istifadenize sundu. Öyle ise ey cin ve ins! Rabbinizin sizi maddeten ve manen terbiye etmek ve kemale kavuşturmak maksadıyla size ihsan ve ikram buyurduğu bu maddi ve manevi nimetlerinden hangisini inkar ve tekzib edersiniz?

Ta’lim-i Kur’an’ı mı?

Halk-ı insanı mı?

Ta’lim-i nutk u beyanı mı?

Şems ve Kamerin muayyen bir hesab ile cereyanını mı?

Nebatat ve eşcarın kemal-i itaatle evamir-i İlahiyeye inkiyadını mı?

Semanın maddeten yükseltilip, manen de hüküm ve kaza mahalli olmasını mı?

Kâinatta nizam ve mizanı te’min edecek tekvini kanunları mı?

Nev-i beşerin ef’al-i ihtiyariyesini tanzim edecek teklifi kanunları mı?

Bu teklifi kanunların menşei olan kitab, sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukahayı mı?

İnsanlar arasında adaletin te’minine vasıta olan keyl, vezn, aded ve mesah denilen ölçü ve tartı aletlerini mi?

Yerin mahlukat için, bahusus nev-i beşer için müheyya edilip istifadelerine sunulmasını mı?

O yerden meyvelerin ve danelerin çıkarılıp zihayata rızık olarak takdim edilmesini mi?

Vehakeza bunlar gibi maddi ve manevi hangi niam-ı İlahiyeyi inkara cür’et edersiniz? Bahusus O Rahman-ı Zülcemal, bütün bu nimetlerin fevkinde en büyük nimeti olarak size Kur’an’ı ta’lim etmiştir. Bu büyük nimetiyle de size hem kâinatın tılsımını fethetmiş, hem de o Rahman’a nasıl şükredeceğinizi ve ubudiyet yapacağınızı ta’lim buyurmuştur. O halde ey cin ve ins! O Rahman’ın bu tekvini ve teklifi nimetlerinden ve kanunlarından hangisini inkar ve tekzib edersiniz?”

(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)

 

[1] Rahman, 55:13.
 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER