© Malatya Time

YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE

Alper ALSANCAK'ın yazdığı bu yazıyı zevk ile okuyacaksınız...

gununyazisi2agustos

Anadolu ! Tarihin beşiği... Düşmanın hayali, dostun kalleşliği… Anadolu, kıymetin üzerinde yaşayan insanların mücadelesinden alan tarihin gözlerinin görmediği kuytudan; Helen'den, İskender İmparatorluğuna göz kırpan Pers'ten, Haçlı Seferlerine, Anadolu Beyliklerinde huzur bulmayıp, Osmanlı' nın kollarına sığınan… Anadolu, batının göz koyduğu tanrıça… Peygamberler toprağı… Ne çok kıskandılar üzerinde yaşattıklarının huzurunu. Anadolu son girdiği savaştan çıkarken yeni adını aldı yeni geleceği için…Türkiye Cumhuriyeti'yle... Kürdü, Zazası, Türkü, Çerkezi vs..

Bundandır ki batının bitmek bilmeyen oyunlarının baş konuğu. Yıllardır dolanır içimizde bir el... Kırkbin haramiler her daim iş başındadır. Oyun değişmez oyuncular değişir, adı PKK olur, adı Alevi- Sünni olur, Maraş-Malatya olur adı, darbe olur gelir oturur. Bir jenarasyonun darbesiz büyümesine izin vermez içimizde dolanan hain eller… Her darbe bin yara, bin yıllık geriye gitmişlik, kaybediş. Üzüntü, keder, hayal kırıklığı her şey. Bundandır tarih her şeyi gösterir görmek isteyene...

II. Mahmud tarafından kullanıldığı tarih bilgilerinde yer alıyor. II. Mahmud "Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe" sözlerinin yanı sıra 1808'de üstadı ve baba bildiği Üçüncü Selim'in şehit edildiği gün ya devlet başa ya kuzgun leşe dediğini yazar tarih yine Binbaşı Barış Dedebağı'ın darbecilere bağırarak haykırdığı Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe sözleri ile benzeşir.

Bizim tarihimiz Anadolu… Her şeyin gizli ve aşikar olduğu… Tarihinde gizlidir kurtuluşu, dostu, düşmanı, gizzemi, sırları.

Yıl 29 Mayıs 1453 te II. Mehmed, Bizans İmparatorluğunun başkenti İstanbul'u fethederek, Bizanslıların bütün topraklarını ülkesine katıp, Fatih unvanını hakkıyla alarak işe başlamıştır. Fatih Sultan Mehmed, batı yönünden Osmanlı Devletini tehdit edecek derecede düzenli bir kuvvet Avrupa'dan çıkamayacağı için, Osmanlı Devletini büsbütün ortadan kaldırmak, yahut da o zamanlar Anadoludayaşamakta olan birçok küçük beylikler seviyesine indirmek amacını güttüğünden, beylikler arasında batının eliyle oluşturulan savaşlar başlamıştır. ilki Ankara , İkincisi i Uzun Hasan'ın Otlukbeli savaşı ve nihayet üçüncüsü de bundan kırk yıl kadar sonra olan Şah İsmailin Çaldıran savaşı...

Tarih kendi cevaplarını barındırırken Doğuda Akkoyunlular da Osmanlı Devleti için gün geçtikçe ciddi bir tehlike konusu olmaya başlamakla kalmayıp, Uzun Hasan Osmanlı-Akkoyunlu sınırları üzerinde hadiseler çıkarmaktan geri kalmıyordu.

O zamanlar Akkoyunlu Devleti, merkezi Diyarbakır (Amid) olmak üzere güneyde aşağı yukarı bugünkü Türkiye-Suriye sınırını takiben Mardinin doğusundan Urfa'nın batısına kadar kuzeyde ise, Erzurum ve Sivasın kuzeyinden geçerek Harput'a kadar uzanan ve başlıca Erzurum, Erzincan, Harput, Diyarbakır, Mardin ve Urfa gibi şehirleri içine alan küçük bir Beylik idi. ( Uzun Hasanın emri ile yazılmış olan Ebû Bekr-i Tihrânînin Kitâb-i Diyarbekriyye adlı eseri 1471 yılına kadar olan Akkoyunlular tarihini anlatmaktadır.) Osmanlı Devletinin başında Fatih Sultan Mehmed, tam bir cihangîr gibi hareket etmekte ve kendisini bütün Türklerin, Müslümanların, hatta Hristiyanların hamisi ve yer yüzünün büyük hükümdarı olarak kabul etmekteydi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan da kendisini bütün Türklerin ve Müslümanların hamisi hatta Türkistandan Anadoluya kadar uzanan geniş sahaların hükümdarı olarak görmekteydi.

Akkoyunlular, Osmanlılara karşı Venedik Cumhuriyeti, Trabzon-Rum İmparatorluğu, Karamanoğulları Devleti, Papalık, İsfendiyaroğulları vs. topluluklar ile iş birliği ve dayanışma içerisine girmekteydiler. Uzun Hasanın amacı, her yönden çok güçlü bir rakip olan Fatih Sultan Mehmed ve devletinin zâyi edilmesi, Osmanlıların Anadoludan atılması idi.


Fatih Sultan Mehmedin İstanbul'u fethettiği 1453 yılında Akkoyunlu Devleti tahtına oturan Uzun Hasan, mevkiini sağlamlaştırdıktan ve Karakoyunlu hükümdarı Cihanşahakarşı ilk büyük zaferini kazanıp, Erzincan'ı ele geçirdikten sonra, Trabzon İmparatoru IV. Kalo İonnesin kızı Maria Katherina (Despina Teodora) ile 1458de evlenmişti. Uzun Hasan, artık Trabzon-Rum İmparatorluğu ile yüz yılı aşkın sürdürdükleri dostluk münasebetlerini kuvvetlendirmişti. Bu evlilikle, siyasî bir gaye güden Trabzon-Rum İmparatorunun arzusuna uyarak, Trabzonu Osmanlılara karşı müdafaa etmeyi üzerine almış oluyordu. Böylece Trabzon-Rum İmparatorluğunun koruyuculuğuna sahiplenen Uzun Hasan, öte yandan Papanın Osmanlılara karşı oluşturmaya çalıştığı ittifak çemberi ile temasa gelmiş, diğer taraftan da Trabzonukorumak için doğrudan doğruya Fatih Sultan Mehmednezdinde teşebbüslere girişmeye başlamıştır .
Papa III. Calixtusun (1455-1458) elçisi Fransisken rahibi Lodovico da Bologna, Trabzon ve Gürcistandan sonra 1459da Diyarbakıra da uğrayarak Akkoyunlu hükümdarını Büyük Türk Fatihe karşı kurulacak ittifaka katılmaya davet etmiş ve bu teklifi müsbet karşılayan Uzun Hasan da kendi adına Avrupaya bir elçi göndermişti. Rahip Lodovico ve Trabzon ve Gürcistan elçileri ile birlikte hareket eden bu Akkoyunlu elçisi, Alman İmparatoru III. Friederiche, Osmanlı sultanına karşı savaş için Uzun Hasanın elli bin kişilik bir kuvvet hazırlayacağını bildirmiş ve 1460 yılının Aralık ayında Romaya vardığında da, yeni Papa II. Piusa (1458-1464), Hristiyan devletlerin Osmanlılar aleyhine batıda aynı anda savaşa girişmeleri şartı ile Uzun Hasanın da doğuda harketegeçeceğini vaadetmişti.

Akkoyunlu hükümdarı daha da ileriye giderek elçisi ile, karısı Despina Teodoraya çeyiz (cihaz) olarak verilmiş olan Kapadokya, yani Kayseri ve havalisinin kendisine teslimini talep etmişti. Ancak bu aşırı istekler karşısında Fatihin cevabı: Haydi siz rahatça gidiniz, ben gelecek sene kendim gelip, padişahınızın benden istediği şeyleri beraber getireceğim ve borcumu ödeyeceğim, demekten ibaret olmuştu .
Ebu Bekr-i Tihrânînin Kitâb-ı Diyârbekriyye adlı eserinde de belirtildiği gibi, Uzun Hasan, Fatih Mehmede gönderdiği elçiden olumsuz cevabı alır almaz, Osmanlı himayesinde bulunan Koyulhisarı zaptetmişti . Koyulhisar aslında zannedildiği gibi doğrudan doğruya Osmanlılara ait bir kale olmayıp, ancak stratejik ve küçük bir emaretin merkezi idi. İstanbuldan Erzuruma giden yol üzerinde, aynı zamanda kuzey Anadoluya ve Trabzona inen yolun da bir kilidi mesabesinde bulunuyordu. Uzun Hasan, Koyulhisarı ele geçirmekle tecâvüzkâr tavrının ilk tezâhürünü ortaya koymuş oluyordu.

Fatih Sultan Mehmed ile Uzun Hasan arasında ilk çatışma, 1461 yılında Osmanlı padişahının Trabzon seferi sırasında görülmektedir. Uzun Hasan bir baskınla ele geçirdiği Koyulhisarı muhafaza edemediği gibi, Fatih Sultan Mehmedin 1461 yılında Amasra ve Sinopu da zaptederekYassı-çimen mevkiine kadar ilerlemesine engel olamamıştır. Uzun Hasan, Fatihin bu başarıları karşısında, annesi SareHatun ile Çemişgezek Beyi Hasanı Osmanlı ordugâhına göndererek barış istemek zorunda kalmıştı. Osmanlı padişahına elçi olarak gönderdiği annesinin Fatihin sefer sonuna kadar yanında alıkoymasına razı olmak ve eşinin memleketi ve müttefiki olan Trabzonun Osmanlılar eline geçmesine uzaktan seyretmek durumunda kalmıştı. Fatih Sultan Mehmed ile Uzun Hasan arasındaki mücadelenin birinci safhası, 1461de Trabzon-Rum İmparatorluğunun ortadan kaldırılması ile Fatih lehine sonuçlanmış oluyordu .

Karamanoğulları arasındaki bu taht kavgaları, Karamanoğulları ülkesi için iki büyük komşusu olan Osmanlılar ve Akkoyunluları kendi arasında bir nüfuz mücadelesine sürüklemişti. Jeopolitik mevkii bakımından Karaman, Anadolu hakimiyeti için son derece önemli bir bölgedir. Bu itibarla ne Fatih Sultan Mehmedin, ne de Uzun Hasanın orada olup bitenlere bigâne kalması mümkün değildi. Kaldı ki, Karamanoğulları Uzun Hasanın eski bir müttefiki idi. Ayrıca Uzun Hasanın doğuda Karakoyunlular gibi kudretli bir düşmana karşı koyabilmesi için Karamanı nüfuzu altında bulundurmak suretiyle gerisini emniyet altına alması gayet tabiî idi . Osmanlılar, gerekse Akkoyunlular her ikisi de Karamanoğulları ülkesi üzerine İbrahim Beyin vefâtı ile başlayan süreçte, yoğun bir nüfuz ve hakimiyet mücadelesine girmişlerdi.

Osmanlı hükümeti, Pir Ahmed Beye yardıma karar verdi. Pir Ahmed, Antalya sancakbeyi Köse Hamza Bey kuvvetlerinin yardımıyla Karamana girmeyi başarmıştı. Ermenek ve Dağpazarı muharebesinde mağlup olan İshak Bey, yine Silifkeye çekildi. Ailesi ile oğlunu orada bırakarak kendisine yardım temin etmek üzere Diyarbakıra Uzun Hasanın yanına gitti. Pir Ahmed Bey, bu defa ana-baba bir olan kardeşi Kasım Bey ile uğraşmak durumunda kaldı. Bu iç olayları bertaraf ettikten sonra, tekrar Osmanlıya vermiş olduğu yerleri almak için Uzun Hasandan yardım gördü ve Osmanlılara karşı mücadeleye girdi. Karamanoğlu Pir Ahmed, 1469da bir Ehl-i Salip halinde Fatih Sultan Mehmede karşı mücadeleye başlamış olan Venedik, Papa, Napoli, Macar, Arnavutluk ve Rodos şövalyeleri harekâtından yaralanmak istemiştir .

Venedik Cumhuriyeti senatosu 2 Aralık 1463de Fatih Sultan Mehmede yani Osmanlılara karşı Akkoyunlular ve Anadoludaki diğer beylikler ile ittifak yapılması kararını almıştır. Venedik yönetimi 1464ten sonra Akkoyunlu sarayına bazı heyetler göndermişti. Venedik 1463-1479 yılları arasında Osmanlılar ile on altı yıl sürecek olan savaşı da başlatmış oluyordu. Venedik Cumhuriyeti, oysa yıllarca Osmanlı Devletinin kendilerine sağladıkları ticarî imtiyazlardan yararlanmışlardı.

Akkoyunlular, bir yandan Osmanlılara karşı kurulan ittifaklarda yer alırken bir yandan da onlarla doğrudan doğruya çatışmalara girdiler. Akkoyunlular tarafından bakıldığında, Fatih Sultan Mehmed, Asya-Avrupa transit ticaret yollarını kontrol altında tutmakta, yüksek vergiler alarak Avrupa devletleri ile Akkoyunlular Devletinin çıkarlarına engel olmaktaydı. Bunun yanı sıra Avrupalılar da iki Türk devleti arasına kendi çıkarları uğruna ikilik sokmak istiyorlardı. Venedik, Fatihe karşı kendisine yardımcılar ararken, Karamanlılar ve Akkoyunlular ile temasa geçmekte hiçbir güçlük çekmedi. Çünkü her iki devlet de Orta Anadoluyu hakimiyet altına almak istiyorlardı ve karşılarında yegâne rakip Osmanlılar idi.

Uzun Hasan, 1469 yılına kadarki faaliyetleri ile doğu taraflarında işlerini bitirip, Horasandan Karaman sınırlarına kadar uzanan geniş ülkelerin hakimi olmuştu. Bundan sonra Uzun Hasanın şimdi tek rakibi kalmıştı ki, o da Fatih Sultan Mehmeddir. Bununla kesin hesaplaşma günü artık yaklaşmakta idi. Maddi güç ve kuvvet bakımından Uzun Hasan, Osmanlı padişahından hiç de geri kalmamaktadır.

Karamanoğullarından Pir Ahmed Bey ve Kasım Bey, İsfendiyaroğlu Kızıl Ahmed Bey, Akkoyunlu Zeynel Bey komutasında otuz bin kişilik bir kuvvetle 1470 de önce Erzincandan Tokata doğru harekete geçmişlerdi. Uzun Hasan, kendisi Gürcistan üzerine sefere gitmişti. Uzun Hasan 1472de aynı beylere Bektaşoğlu Ömer Bey komutasında otuz bin kişilik bir takviye kuvvet daha ilave etmiştir. Pir Ahmed ve Kasım beyler ile hareket eden bu kuvvetler Tokatı pek korkunç bir surette tahrip ettiler. Bunlardan ayrılan yirmi bin kişilik bir kuvvet Uzun Hasan Beyin kardeşi oğlu YusufcaMirzâ komutasında Karaman Oğulları topraklarına girmişti. Gedik Ahmed Paşa, bu kuvvetlere karşı koyamayarak Konyaya çekilmiş ve orada Şehzâde Mustafanın emrine girmişti. Şehzâde Mustafa ise Afyon Karahisara çekilerek durumu İstanbula bildirmiştir.

Bektaşoğlu Ömer Bey, Osmanlı kaynaklarının ifadelerine göre bir hile ile sınırı geçtikten sonra ansızın Tokat şehrini basmış ve taş üstünde taş bırakmayacak şekilde şehri tahrip etmiştir. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde bulunan bir fetihnâmeye göre, Tokatın tahribi Ağustos 1472de meydana gelmiştir. Iorga ile Babingerin faydalanmış bulundukları yabancı kaynaklarla da doğrulanan bu tarihi, öyle anlaşılıyorki Uzun Hasan bilerek seçmiştir. Çünkü mevsim hayli ilerlemiş olduğu için Fatihin büyük bir ordu ile İstanbuldan kalkıp üzerine gelmesi için artık vakit çok geç olmuştur. Böylece gelecek mevsime kadar kazanılmış olacak zaman zarfında, Venedikten beklenen silahlar da gelmiş, dolayısıyla zafer ihtimâli artmış olacaktır.

Tokatın yağma ve tahribinde yapılan zulümler vaktiyle Timurun Sivasta yaptığı zulümleri hatırlatmaktaydı. İşte bu hareketiyle Uzun Hasan, Osmanlılara karşı büyük seferine başlamış bulunuyordu. Yine Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde bulunan ve Uzun Hasan tarafından Karamanoğlu Pir AhmedeTokatın yağmasından hemen sonra yazılan 5 Eylül 1472 tarihli bir mektup vardır. Bu mektubunda Uzun Hasan, olayların arzusuna uygun bir tarzda geliştiğini ve işin artık kolaylaşmış bulunduğunu, kendisinin de artık konak konakilerlediğini, kışı Osmanlı topraklarında geçireceğini bildirmektedir ..

Fırat havalisinden Maveraünnehire kadar hakimiyetini sağlayan Uzun Hasan, kendisini devrin en güçlü Türk hanedanı sayarak, çağının gereği birçok mültecî konumuna düşmüş devlet adamını ve ilim erbâbını yanına toplamıştı. Bunlar, Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım beyler, İsfendiyaroğlu Kızıl Ahmed Bey, Germiyanoğlu, Dulkadıroğlu Şah Mehmed, Rüstem ve Süleyman beyler, İnaloğlu, Bozca emirleri, Pazarlı Beyoğlu, Tozanlı Oğulları, Defterdâr Mehmed Çelebi vb. beyler idi. Bu kimseler vaktiyle Timurun yapmış olduğu gibi, Uzun Hasanın Osmanlı padişahını yendikten sonra kendilerini tahtlarına iade edeceğini ummakta ve hâmilerini bir an evvel Fatih Sultan Mehmed üzerine harekete geçmeye teşvik etmekteydiler. Aynı zamanda Batı-Hristiyan âlemi de, bilhassa son zamanlarda pek tehlikeli bir hal alan Osmanlı padişahına karşı Uzun Hasanın kuvvetlerine büyük ümitler bağlamışlar ve onun bütün yardım isteklerini kabul ederek, faaliyete geçmesini sağlamaya çalışmakta idiler.

Fatih Sultan Mehmedin 12 Temmuz 1470de batıda çok önemli bir merkez olan Ağriboz Kalesini ele geçirmesi Papa II. Paulus ve Venedikte bir şok tesiri yapmıştı. Yazar Domenico Malipiero: Senato üyeleri, tehlikenin ana şehrin kapılarına yaklaşmasından korkan halkın sorularına cevap vermeksizin, başları öne eğik, şaşkın bir halde evlerinin yolunu tutmuşlardı. Ağribozun sukutu ile Venedikin şan ve itibarı kaybolmuş, gururu alçalmış idi demektedir.

Venedik Cumhuriyeti, Akkoyunlular, Karamanoğulları ve bunların müttefikleri ile aynı anda savaşmakta ve baş edebilmekteydi.
Venedik için artık Uzun Hasan ile olan ittifaka sarılmaktan ve onu Osmanlı padişahı aleyhine tahrik etmekten başka çare kalmamıştı. 1464ten beri Akkoyunlu sarayında Venedik‘in temsilcisi olarak bulunan Lazaro Quirini, memleketine dönmeye karar verince, Uzun Hasanda, aslen Ermeni olan Muradı (Mirat) kendi nâmına elçi olarak Venedikegöndermeyi uygun bulmuştu. Doc Cristoforo Moro ile Papa II. Paulusa hitaben yazılmış bir mektubu da götüren Murad, Lazaro Quirini ile birlikte hareket ederek 1471yılı Şubatında Venedike ulaşmıştı. Uzun Hasan 2 Ağustos 1470de Sultaniyeden yazdığı Farsça mektubunda şöyle diyordu “…Osmanlı Türklerinin oğlundan Mehmed Beyden başka bir düşmanımız, yolumuz üzerinde bir mânia yoktur. O da yenilmeyecek, mülkünden ve saltanatından atılmayacak bir şey değildir. Biz sizinle ciddî bir iş birliği yapıp, sizin donanmanız denizden, bizim çok kuvvetli ordumuz da karadan hareket edince, Osmanoğlu Asya ve Avrupadakibütün topraklarından mahrum olacaktır.”

Görülüyor ki, Fatih Sultan Mehmede karşı harekete geçme zamanını geldiğine kanaat getiren Uzun Hasan, 1464 ittifakına dayanarak Venediki ciddî bir iş birliğine davet ediyordu. Uzun Hasan ayrıca, Kıbrıs Kralı II. Jacques(Giacomo), Rodos Şövalyeleri Reisi Giovanni Orsini (1467-1476) ve Alâiyye Hâkimi Alâi Beye gönderdiği 21 Şubat 1471 tarihli mektuplar ile Karaman Oğullarının ricası üzerine Osmanlıları Karamandan çıkarmak için harekete geçmek üzere olduğunu bildirmişti .

Bunu tâkiben Venedik Cumhuriyet Senatosu tarafından, Akkoyunlu hükümdarı nezdine elçi olarak gitmek üzere, Caterino Zenoya 18 Mayıs ve 10 Eylül 1471de iki tâlimatverilmiştir. Oda Akkoyunlu elçisi Murad ile birlikte İranagidip, Uzun Hasana ittifak gereğince donanma ile yardıma koşmaya hazır olduklarını bildirmek üzere yola çıkmıştı. Ancak, Caterino Zeno birkaç ay Rodosta beklemek zorunda kalmıştır. Çünkü, Uzun Hasan ile Venedik arasındaki ciddî iş birliği Fatih tarafından haber alınmıştı . Bundan dolayı, Osmanlı padişahı Venedik Cumhuriyetini şaşırtmak için İstanbuldaki barış görüşmelerini uzatıyordu.

Venedik elçisi Caterino Zeno, Tebrize vardığı zaman, Uzun Hasanın Osmanlı ülkesine yürümek üzere bulunduğunu ve Türk Sultanını bozguna uğratmadıkça Anadoludançekilmemeye azimli olduğunu, bu durumu bildirmek üzere, İspanyol asıllı bir Yahudi olan İsaacı Venedike doğru yola çıkarmış olduğunu öğrendi. Ancak Uzun Hasanı düşündüren biricik mesele, süvarilerden oluşan ordusunun, Osmanlılarda fazlası ile mevcut bulunan ateşli silahlardan, bilhassa toptan mahrum oluşu idi. Uzun Hasan, bu eksiklerini müttefiki Venedikten tamamlamanın mümkün olacağını biliyordu. İşte bunun için Uzun Hasan, Yahudi İsaactan sonra Venedike 30 Mayıs 1472de Tebrizden elçisi Hacı Muhammedi önce Kıbrısta Başamiral Pietro Mocenigo ile görüşerek yola devam etmek üzere gönderdi.
Venedikten istediği top ve diğer silahların yakında kendisine ulaşacağını tahmin eden Uzun Hasan, üç-dört defa üzerine sefer yaptığı Gürcü Kralına mektupla, arkadan vurulmamak için savaş haline son verilmesini isteyerek, Osmanlı topraklarının istilâsına kendisine en yakın ve İstanbula en uzak olan Trabzondan başlamak istiyordu. Bunda da, Komenonlardan olan eşi Teodora ile Komenonların akrabası olan Venedik elçisi Caterino Zenonun tesiri olsa gerektir . Bu desteklerden iyice cesaretlenen Uzun Hasan artık Fatih Sultan Mehmed ile savaşabileceğine karar vermiş oluyordu.

17 Haziran 1473 te Harput önlerinde olan Uzun Hasan, Temmuz başlarında Erzincan civarına ulaşmıştı. Erzincan Uzun Hasanın ordusunun toplanma yeri idi. Uzun Hasanın kuvvetleri üç yüz bin kişi olarak ifade edilmekte ise de, bu çok mübalağalı olsa gerektir. Çok geçmeden 11 Temmuzda Akkoyunlu ordugâhına Fatihin bir elçisi gelmiştir. Fatihin elçisi İstanbuldan Osmanlı ordusunun Akkoyunlu ülkesine yürüdüğünü ve Uzun Hasan ile savaşa hazır olduklarını bildiren mektubu getirmiştir.

Uzun Hasan Anadoluyu alacak, Osmanlı padişahına kıyılarda hisar yapmaması ve Karadenizi Venedik gemilerine açık bulundurması kabul ettirilecek, Mora, Midilli, Ağribozve Argosun Venedike iadesi sağlanacak, Venedikliler Uzun Hasana boğazları geçerek İstanbulu zaptedeceklerinisöylemekte idiler .

Ancak, bir taraftan da Venedik, Napoli, Rodos, Papalık ve Kıbrıs gemilerinden oluşmuş büyük bir haçlı donanması 1472 yazından beri Osmanlıların Akdeniz kıyısında dehşet saçıyorlardı. Ağustos 1472de Antalya, 13 Eylül 1472de İzmir yağma edilmiş ve yakılmış idi. Bu donanma 1473 baharında Silifkede bulunan Karamanoğlu Kasım Bey ile iş birliği yapmıştı. Bununla beraber Fatihin Rumeli akıncı kuvvetlerini daha kıştan Sivas bölgesine göndermesi ve baharda büyük bir ordu ile Erzincana doğru ilerlemesi üzerine, Uzun Hasan İçel sahillerine kuvvet göndermek ve Hristiyan kuvvetleri ile temas kurmak imkânı bulamadı. Artık her şey Fırat vâdisindeki savaşın neticesine bağlıydı .

İki ordu ilk karşılaştıklarında Uzun Hasan oğlu Uğurlu Mehmed komutasındaki Akkoyunlular sahte bir çekilme yaptılar. Bunun üzerine Osmanlı öncü kuvvetleri başında bulunan Rumeli beylerbeyi Has Murad, Fıratı geçerek onların tâkibine koyuldu. Osmanlı öncü kuvvetlerini dar bir geçide çeken Akkoyunlular onları imha etmişlerdir. Bu ilk müsademe 4 Ağustos 1473te cereyan eylemiş ve savaş Osmanlı kuvvetlerinin aleyhine dönmüş, Has Murad başta olmak üzere Osmanlılardan on iki bin asker hayatını kaybetmiştir.

Akkoyunlu kuvvetleri 11 Ağustos 1473te Tercan civarında Üç-Ağızlı (Otluk-beli) yada Başkent mevkiinde Fatihin ordusuna yetişmişlerdi.

Söylediğimiz gibi tarihin tekerrürü.. hikayedeki Kasım Bey tarafından Diyarbakır; Savaş Mahallesi, Yenikapı Sokak'ta bulunan ( minaredeki yazıtından 906/1500 yılında Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılan) ve Tahir ELÇİ'nin katledildiği yer olan, Şeyh Matar Camii'nin minaresi hakkında Diyarbakır Salnâmeleri'nde i islâmdan önce yapılmış sağlam ve yüksek bir eser olduğu, fetihten sonra yanına cami inşa edilerek minare olarak kullanılmaya başlandığı bilinen ve şimdiki Fetullah GÜLEN'in son röportajında duvarda masumca duran bu tablo sadece bir tarihi eser midir? Bu minarenin 4 ayak üzerinde durması muhakkak ki Fetullah GÜLEN için eşsiz kılması bundandır. Bu minare aynı zamanda Urfakapı, Dağkapı, Mardinkapı ve Saraykapı ayağını temsil etmektedir.. Bir başka rivayete göre de 4 ayağın altından 7 defa geçen birinin dilekleri kabul olacak şeklindedir. Belki de dilek tutmuştur.

Tarihinde Fatih Sultan Mehmet ve Uzun Hasan' ınmücadelesine tanıklık etmesinin yanı sıra hangi SIR-larıtaşımaktadır?

 

Alper ALSANCAK

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER