© Malatya Time

Ziya KESRİKLİOĞLU / Yavuz Bülent'in Gözüyle Malatya

Ziya KESRİKLİOĞLU yazdı.

Türk Edebiyatı’nın yaşayan anıt isimlerinden Yavuz Bülent Bakiler dünya sürgününü tamamlayarak Hakka yürüdü.

Lisân şuûru dâvâsının yılmaz müdâfii, kalemiyle ve kelâmıyla Türkçe bayrağını gelecek nesillere taşıyıp bırakan Türkiye ve Malatya sevdalısı şâir, yazar ve mütefekkir Bakiler, 89 yaşındaydı.

Ömrünü milli kültür, Türkçenin korunması ile uyduruk kelime ve eklerden arındırılması konusuna harcayan Bakiler Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi idi. 

Bıraktığı 50’ye yakın yazılı eseri dışında yüzlerce TV programı ve belgesele imza atan  merhum Bakiler’e Rabbimden gani gani rahmet diliyorum. O eserleri ile nesiller boyu içimizde yaşayacak. Başta ailesi, yakınları olmak üzere tüm sevenlerine başsağlığı ve sabır niyaz ediyorum.

Bu vesile ile onun bundan 10 yıl kadar önce kitabıma aldığım Malatya’yı anlatan bir yazısı ile sizleri baş başa bırakıyorum.
                
“İlkokulu, ortaokulu ve lisenin birinci sınıfını Sivas’ta okudum. Babam Nüfus Müdürü idi. 1952 yılında, bizi Gaziantep’e tayin ettiler. Lisenin ikinci sınıfına Gaziantep’te başladım. Fakat biz, aile olarak oraya katiyen ısınamadık. Babam, Nüfus Genel Müdürlüğü’nden, bir başka şehre tayinini istemişti. Bizi Malatya’ya verdiler. Böylece lisenin ikinci ve üçüncü devrelerini Malatya’da okudum. Aile olarak Malatya’yı çok ama çok sevdik. Demokrat Parti iktidarı döneminde liseler dört yıla çıkarılmıştı. Böylece ben lise tahsilimi Malatya’da tamamladım ve Malatya Lisesi’nden mezun oldum. O yıllarda Malatya’da iki lise vardı; Malatya Lisesi ve Ticaret Lisesi! Malatya Lisesi, Kernek yolu üzerinde idi. Önünden, kanal içine alınan Kernek suyu akıyordu.
 
Bir gün arkadaşlarla Kernek Tepesine çıktık. Oradan şehri bütünüyle görmek mümkündü. O yıllarda Malatya, yemyeşil bir orman dünyasının kucağında idi. Çok şaşırdım ve çok sevindim. Çünkü Sivas, bağsız, bahçesiz, boz bir toprak üzerine yan gelip yatmıştı. Malatya’yı önce çok sıcakkanlı insanlarıyla sonra o bitmez tükenmez yemyeşil kayısı bahçeleriyle çok ama çok sevdim. Ve kırk ayrı yerde dedim ki; Dünya’ya bir daha gelmek mümkün olsa ve Rabbim de bana sorsa da “Kulum sen nerede doğmak istersin? Dese, ben de niyazda bulunurum derim ki; Ya Rabbim ben Malatya’da doğmak, Malatyalı olarak yaşamak isterim!”

    Şehirleri insanlara, sadece geniş yolları, gösterişli meydanları, parkları, bahçeleri, ırmakları, dağları, denizleri sevdirmez. Şehirleri sıcak ve güzel kılan, aynı zamanda o şehrin insanlarıdır. Ben de Malatya’yı o bitmez tükenmez yeşillikleri yanında, gönül dünyaları zengin, fikir yapıları kuvvetli insanlarıyla da çok sevdim. 1952 yılında, Malatya’nın Fikir ve Sanat dünyasına iki ayrı derneğin ışığı vuruyordu. Bunlardan biri Malatya Büyük Doğu Cemiyetiydi. Ötekisi; Milliyetçiler Derneği. Ben Necip Fazıl Kısakürek’i on yaşımdan itibaren okumaya başlamıştım. Şiirimde ve nesrimde O’nun büyük tesiri görülür. O bakımdan Büyük Doğu Cemiyeti beni cezbeden bir kaynaktı. Türkiye’de Büyük Doğu Cemiyeti önce Kayseri’de kurulmuştu. Arkasından Malatya’da. Gerçi Büyük Doğu Cemiyetlerinin ömrü iki yılı bile doldurmamıştı. Cemiyetler, kapatılmalarına rağmen fikriyatları devam ediyordu. Derneğin fikriyatını Malatya’da Sait Çekmegil, yayıyor ve yaşatıyordu. 

    Sait Çekmegil, esasında tüccar terzi idi. Atölyesi, Kız Sanat Enstitüsünün az ilerisindeydi. O, hem Malatya’nın kalburüstü şahsiyetlerini giyindiriyor, hem de terzi atölyesini, adeta bir akademi merkezi gibi çalıştırıyordu. Ben de kendimi çok kısa bir zamanda o akademi içinde buldum. Diyebilirim ki her gün liseden çıktıktan sonra oraya uğruyor, açıklamalara, tartışmalara kulak veriyor; alacağımı aldıktan sonra evime yöneliyordum. Görüyor ve anlıyordum ki, Sait Çekmegil, Peyami Safa gibi kendisini yetiştiren, çevresine kabul ettiren müstesna kişilerden birisidir. Nitekim ilkokuldan sonra okuyamamasına rağmen, yıllar yılı çok ciddi çalışmalar sonucunda, bazı doçentlerimizden, bazı profesörlerimizden daha fazla liyakat sahibi olabilmiştir. Nitekim bir gazetenin açtığı bir yarışmada, İnsanlık Anlayışımız isimli eseriyle birinciliği o kazanmıştı. İkinciliği Prof. Dr. Şakir Berki, üçüncülüğü ise meşhur ediplerimizden Eşref Edip almıştı. Bir başka yarışmada ise birincilik yine onun eserine, ikincilik Doç. Dr. Nurettin Topçu’ya üçüncülük ise Sezai Karakoç’a uygun görülmüştü. 

   ...

YAZININ DEVAMI BURADA

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER