dore okulları
Malatya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2325.3
  • BIST
    9093.72
  • BTC
    70160.99$

18 yılda 6 kişi!..


18 yılda 6 kişi!..
Murat Çetin yazdı...
Narin

Malatya siyaseti, Çin lokantası gibi!..” başlıklı yazımdaki analiz; bir çok okuyucumuz tarafından beğeniyle karşılandı. “Kendisine haksızlık yapıldığı (!)…” şeklinde iddia sahipleri de olmadı değil. Aslında, mezkur başlığı, kinayeyle “Malatya'da siyaset yapanlar, bir elin parmağını geçmez…” desem, daha net bir izahatta bulunmuş olurdum.

Elbette siyasette tecrübeli isimlerden faydalanmak gerekir. En verimli zamanında “Hadi oradan! Bu kadar yeter…” demek gibi bir ukalalık yapmak istemem. Lakin, son kullanma tarihi geçmiş bazı siyasetçilerin sırtını sıvazlayarak, siyaset arenasında hizmet etmek isteyen yeni beyinlerin önünü kapatmak gibi, bir denaette (alçaklıkta) bulunmak; şahsıma yakışmaz da, yaraşmaz da…

 “Gerçekten de iddia ettiğin gibi mi?” sualiyle benimle muhatap olanlara “Haydi buyurun, beraber inceleyelim” şeklinde mukabelede bulunarak, konuyu irdeleyerek, “Malatya siyaseti, Çin lokantası gibi!...” sözümü yinelemek istiyorum.

Kuruluşundan hemen sonra iktidar olan Ak Parti'nin Malatya il başkanlığı serüvenine bakacak olursak, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Mesela;

-AK Parti'nin Malatya'da ilk il başkanı, Ali Osman Başkurt'tur. Başkurt, il başkanlığının akabinde milletvekili olmuştur.

-Ak Parti'nin ikinci il başkanı İhsan Koca'dır. 23'üncü dönem milletvekili olan İhsan Koca, 2018 yılında yeniden il başkanı olmuştur.

-AK Parti'nin üçüncü il başkanı Ahmet Çakır'dır. Ahmet Çakır, iki dönem belediye başkanlığı yaptıktan sonra, halihazırda milletvekilliği görevini yürütmektedir.

-AK Parti'nin dördüncü il başkanı, Mustafa Şahin'dir. Mustafa Şahin, il başkanlığının akabinde, iki dönem milletvekilliği görevi ifa etmiştir.

-AK Parti'nin beşinci il başkanı, Bülent Tüfenkci'dir. İki dönem milletvekilliği görevini üstlenen Tüfenkci, Ak Parti'nin Malatya'daki en “kıdemli” siyasetçisi olmuştur.

-AK Parti'nin Malatya'daki altıncı il başkanı ise Hakan Kahtalı'dır. Şu anda AK Parti Malatya milletvekilliği görevini yürütmektedir.

Dikkat edildiğinde on sekiz yıldır iktidarda olan AK Parti Malatya il başkanlığı koltuğuna, sadece altı isim oturmuştur. Kimisi bu koltuğun getirdiği nimetlere tam doyamamış; kimisi ise iktidar nimetlerinden istifade etmeye, hâlihazırda da devam etmektedir.

Mamafih, bu listede dikkat çeken hususlar:

-AK Parti il başkanlığı yapıp da siyasi ömrü en kısa olan kişi Ali Osman Başkurt'tur.

-Keza, tam da selefi gibi kısa ömürlü olacakken; yeniden il başkanlığı görevinin tevdi edildiği kişi İhsan Koca'dır. İhsan Koca'nın il başkanlığı, her ne kadar tenzili rütbe gibi görünse de, ısrarı veya hırsı neticesinde, tekrardan il başkanlığı koltuğunu kapmıştır.

-İktidar partisinde il başkanı olduktan sonra, en uzun ömürlü siyasetçi Ahmet Çakır olmuştur. İl başkanlığı akabinde iki dönem belediye başkanlığı yapmış, hali hazırda ise; milletvekilliği görevini sürdürmektedir.

-İktidar partisinde il başkanı olduktan sonra “bakanlık” yaparak en “kıdemli” siyasetçi unvanını alan kişi ise, Bülent Tüfenkci olmuştur. Tüfenkci, ikinci dönem milletvekilliği görevini yürütmektedir.

-Bununla birlikte Hakan Kahtalı'nın siyasi ömrünün ise, ne kadar olacağını kestiremiyoruz. Malatya'da ikinci bir Ali Osman Başkurt mu olur? Ya da Mustafa Şahin gibi vasatın üzerine çıkamayan bir siyasetçi olarak mı kalır? Bilinmez. Sonucu bilmek için çok erken…

Hasıl-ı kelam; Kurulduğu günden bugüne kadar, Ak Parti Malatya İl Başkanlığı Sofrası (!), 6 isme emanet edilmiş, sonrasında ise başka isimlere müsaade edilmemiştir.

BİR DE BUNU DENEYİN!

Koronavirüs hastalığının ilk çıktığı günden bugüne kadar, yüzlerce-binlerce görüş ortaya atıldı. Kimisi Çin'in özellikle üretip yaydığı bir hastalık olduğunu söyledi. Kimisi ABD'nin Çin'e biyolojik saldırı düzenlediğini söyledi. Kimisi de hareket eden her şeyi yiyen Çinliler'in, insanlığın başına bela olduğundan dem vurdu…

Bu hastalığın nereden, ne şekilde ve hangi koşullarla çıktığını bilmek elbette önemli. Ancak bu hastalığa duçar olan insanlığın, bu belayı hak etmek için ne yaptığına bakması da gerekmez mi?

Düşünüyorum da koronavirüs hakkında, her kafadan bir ses çıkıyor, herkes konuyu farklı farklı yorumluyor ve kurtulmak için yeni yeni çözümler üretmeye çalışıyor. Aslında hayatımızı alt üst eden bu virüsten kurtulmanın yolu var. Bunlar ise;

- Ya bu virüsün aşısını bulacağız. Gribin bile aşısı henüz bulunamamışken, nerede kaldı ki koronanın aşısı bulunsun?

-Ya maske, sosyal mesafe veya izole ile sıkıntılı bir hayat sürdürerek, yaşamaya devam edeceğiz. Ki bu da tam mümkün olmuyor. İlla bir yerden virüs bulaşıyor.

-Veya mağaralara çekilerek, taş devrine geri döneceğiz. Ki ne mümkün?

Demek bu üç yol  çare değil!
 
Bunların hiç biriyle virüsten kurtulmamız tam mümkün değil. Bu yollarla ancak vaka sayısını azaltırsınız, tam kurtulamazsınız. Belki bu yolla vaka sayısını günlük binden, yüze indirirsiniz. Ama bu virüsü tam anlamıyla söküp atamazsınız. Faraza tüm Türkiye'de bu virüsle mücadele ederek yendik (!) ve virüsü gömdük (!). Peki, dünyada başka ülkelerde ve  başka kişilerde bulunan bu virüs, hayatımızı tehdit etmeye devam etmeyecek mi?

Ne kadar aciz ve ne kadar çaresiz bir durumdayız!


Aslında hepimiz biliyoruz ki, bu virüs yapay olsa da veya olmasa da yapan ve yaratan Allah'tır. Bu virüs bir beladır, belayı veren ise O'dur. Beşerin bulduğu hiçbir çare, çare değildir. Bilakis çaresizliğin “dip” göstergesidir. Madem bu belayı veren Allah'tır, o halde O'na “iltica” etmemiz lazım. Ta ki bu belayı başımızdan kaldırsın. Allah'ın bu belayı bize neden verdiğini bilmemiz lazım. Madem bunu bize ikaz için verdi, bizim de günahlarımızdan tövbe edip, Kur'an'a dönmemiz lazım. Bundan başka çaremiz yok. Size tavsiyem; bir de bunu deneyin…

30 METREKAREYİ, 30 POLİSLE DENETLEMEK!..

Koronavirüs pandemisiyle birlikte bir slogan hayatımıza girdi. “Maske-Mesafe-Hijyen” sloganını, hemen hemen her dakika duyar olduk. Devletimizin de bu slogana paralel olarak aldığı bazı tedbirler var. Kahvehaneler, lokantalar, alış-veriş merkezleri, düğün salonları, taziyeler, toplu taşıma araçları ve şehirlerarası seyahat kısıtlamaları gibi bir çok tedbirden bahsedebiliriz. Hatta sokağa çıkma kısıtlamaları da yaşandı geçtiğimiz aylarda.

Malatya'daki tedbirlerle ilgili çeşitli eleştirilerim olmuştu geçtiğimiz haftalarda. Malatya Valisi sayın Aydın Baruş'un kontrolünde yapılan denetimler var mesela. Sayın Baruş katılmasa da, sonuçta Malatya'daki denetimleri gerçekleştiren ekiplerin amiridir kendisi. Bu denetimler ve kısıtlamalarla ilgili birkaç eleştiriyi daha yazmak istedim bugün.   

Restoranlar, kafeler ve benzeri işletmeler birer birer iflas bayrağını çekiyor. Neden mi? Bu işletmeler ile şehirlerarası otobüsler arasında “Kapalı mekan” olarak hangi farkı görüyorsunuz? İkisi de 30 metrekare. Birinde 45 kişi Malatya'dan İstanbul'a saatlerce yolculuk yapıyor. Diğeri bir lokanta ve içerideki müşterileri hesaba katmazsak 30 kişilik polis ekibi kontrole gidiyor. Bu baskının, o işletme için ne büyük sıkıntılar oluşturacağı kimsenin aklına gelmiyor. Böyle devam ederse işletmelerin anahtarlarını sayın valimize bırakmaları işten bile değil. Vali bey, bu uygulamaların daha düzenli ve daha doğru yapılmasını sağlamalı. Yoksa işten çıkarılan ve iflas eden her bir kişinin vebali, vali beyin omuzlarındadır. Ayrıca, böyle bir düzensizlik, hükümetin ekonomik durumu iyileştirme mücadelesine bir set çekmektir. Unutmayın bu sürecin suçlusu, restoran ve kafeler olsaydı, kapalı kaldıkları 3 ay sonunda virüs tamamen ortadan kalkmış olurdu. Bir günah keçisi aranıyorsa, o günah keçisi kafe ve restoranlarda değil, toplumun her yerindedir.

 SÖZÜM ORTAYA!

İyi bir siyasetçi, bürokrat veya kas gücünden başka bir özelliği bulunmayan iyi bir amele olabilirsiniz. Kendinizden utanıyorsanız yaptığınız işin hakkını verin. Eğer veremiyorsanız, bütün mevcudiyetinizi kaybetmişsiniz demektir. Başkaca bir söz etmeden, geçmişte okuduğum bir kitaptan aklımda kalan birkaç cümleyi aktarmak isterim: Samuel Smiles anlatıyor:

Bir meyve bahçesine giren genç, yanında hiç kimse olmadığı halde, cebine niçin birkaç armut atmadığıyla ilgili sorusuna, iyi bir terbiyenin esası olan şu cevabı verir:

Nasıl kimse yoktu? Ben orada değil miydim? Ben kendimin böyle şerefsiz bir şey yaptığımı asla görmek istemem.”

Selam ve dua ile
Fiemanillah

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!