dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.75
  • ALTIN
    2436.5
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63599.88$

“ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR!”


“ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR!”
Reis-i Cumhur’un valilere söylediği, “Size baskı yapan olursa, gelin bize şikayet edin” demesi süreçteki en büyük talihsizliktir bize göre. Zira bu saatten sonra, “Yüzde yüz yapılmış bir hata varsa bile” kimse bunu söyleyecek cesarete sahip olamayacaktır.
Narin

Peygamberimizin dört halifesinden birisi olan, Çehar Yar-ı Güzinden Hazreti Ömer; adaletin timsali olarak kabul edilir. Kendisine ait “adalet mülkün temelidir” sözünü söylediği zaman, İslam Devleti, devletleşme yolunda hızla ilerliyordu. İslam Devleti'nin sınırları genişledikçe, görevlendirdiği bütün Vali ve yöneticilere en önemli emri ve tavsiyesi her zaman “adalet” olmuştu.

Yine O'nun, çok bilindik bir hikayesi “Ben, Nuşirevan'dan daha adilim” diye yazdığı bir kemik parçasını, İslam Devleti Valisi Sad Bin Ebi Vakkas'a gönderdiği olaydır. Her yönüyle adaleti simgeleyen Hazreti Ömer, “Adalet mülkün temelidir” derken “mülk” kavramından devleti kastediyordu.

Malik olmak veya melik olmak sadece sahip olmak değil, aynı zamanda yönetme hakkına sahip olmak anlamındadır. Bu sebeple, yönetimi yani devleti ayakta tutan yegane şey, adalettir. Adaletten uzaklaşıldıkça devlet otoritesi zayıflar ve zamanla devlet diye bir şey kalmaz. Bu durum sadece Müslüman ülkeler için değil bütün ülkeler ve bütün hükümetler için böyledir. Adaletin olmadığı yerde devletten söz etmek mümkün değildir.

Maalesef 15 Temmuz'daki hain darbe girişimi sonrası yaşadığımız bazı olaylar, adaleti sorgulamamıza sebep oluyor. Bazen öyle olaylara tanık oluyoruz ki, devletimizin geleceğinden şüphe duymaya başlıyoruz. Tek bir mazlumun ahının bile, yedi düvele galebe çaldığı bir dünyada yaşıyoruz.

Adil-i Mutlak olan Allah, hiçbir mazlumun ahını yerde bırakmıyor. Ömrünü Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'yle mücadeleyle geçirmiş kişiler olarak, bazı yanlışları gördüğümüz için böyle bir yazı yazma gereksinimi duyduk. Çünkü vicdanımızı sızlatan kimi hadiselere tanık oluyoruz. Devletin bütün sinir ağlarını işgal eden bu terör örgütüyle mücadeleyi, sadece “Memurları açığa almak” veya “İhraç etmek”ten ibaret gören yöneticilerin varlığı bizi hayli endişelendiriyor.

Geçmişte yaşadıkları bazı olaylardan dolayı, kendileri için endişe duyan kimi yöneticilerimiz, “Sıra bana gelir mi?” korkusuyla, uzaklaştırabildiği kadar adam uzaklaştırmanın derdine düşmüş. Bir derneğe üye olmak, gazete satın almak, çocuğunu dershaneye göndermek veya bankada hesap açmak gibi basit ve yasal olan bazı davranışlar, tek başına ihraç sebebi olarak gösterilebiliyor. Kimi yöneticilerimiz adeta ava çıkmış gibi ufak tefek şeylerden insan harcamanın derdine düşmüş durumda. Kimse yarına nasıl çıkacağına dair tahminde bulunamıyor. Hiç kimse inisiyatif almak istemiyor. Herkes konumundan korkuyor. Hiç alakası olmayan kişilerin bile ihbarları neticesinde ihraç edilenleri duyuyoruz. Darbe gecesi karnına giren şarapnelin dahi çıkarılmadığı kişilerin ihraç listesinde yer aldığı yazılıp çiziliyor.

Her ihbarın dikkate alındığı ve en ufak bir bağ bulunması halinde kişinin ihraç edildiği bir ortam, adil bir ortam olamaz. Daha önce paralel yapının mağdur ettiği; polis, savcı, hakim, asker, istihbaratçı ve memurların eliyle bu işin yürütülmesi adaleti zedeler. Adaletin olmadığı yerde, ne hüküm kalır ne de devlet!

 

FETÖ; Cemaat mi, Örgüt mü, Proje mi?

FETÖ dediğimiz örgüt veya cemaat her ne ise bununla mücadele etmeden önce, bunun ne olduğunu iyi anlamak gerekiyor. Aksi halde mücadele akamete uğrar ve alakası olmayan kişiler mağdur edilir. Başlarda İslami bir cemaat olarak görünen, İslami çalışmalar yapan ve dünyanın dört bir yanında açtığı okullarda okuyan öğrencilere İslami irşat yaptığı düşünülen bu yapı, 17/25 Aralık sürecinden sonra örgüt olarak anılmaya başlandı. Devletin üst düzey yöneticilerinden bazıları bile, 15 Temmuz'a kadar bu yapının örgüt olduğuna inanmıyordu. Halbuki 1970'li yılların başından beri bu yapıyla mücadele eden Molla Muhammed Doğan gibi insanlar var. Rahmetli Erbakan Hoca, bu yapıya asla bir cemaat gözüyle bakmadı. Aslına bakarsanız bu yapı bir terör örgütü olmanın da ötesinde bir projedir. Yaklaşık 300 yıldır İslam'ın güçlenmesini istemeyen şer güçlerin, İslam'ı tahrif etmek için yürüttükleri bir projedir bu... Ilımlı İslam vs. gibi söylemler bu projenin birer parçasıdır. Projenin sahibi ve yürütücüsü; kimi yazarlara göre Gizli Zındıka Komitesi, kimilerine göre ise Gizli Dünya Devleti denilen gizli bir yapıdır. Kendilerine İslam'ı düşman olarak gören bu yapı, devletler üstü bir yapıdır. Bütün devletlerin yöneticileri bu yapının hizmetkarlarıdır. Bu yapıya başkaldıran her devlet yöneticisi bir şekilde, tahtından edilir.

Söz konusu yapı, devletler içerisine sızdırdığı elemanları sayesinde her türlü işini yürütebiliyor. İşte FETÖ denilen örgüt bu yapının bir parçası ve yapının en önemli projelerinden birisi olan, “Ilımlı İslam projesi”nin yürütücüsü. Projeyi sağlıklı bir şekilde yürütebilmek amacıyla kurulmuş olan FETÖ, tipik bir İslami cemaat görüntüsü vererek, yönetici ve insanların desteğini almıştır. Başlangıçta bu örgütü İslami bir cemaat olarak gören insanlarımız, yapıya desteğini esirgemediler. 28 Şubat ile birlikte imam-hatip okullarının kapatılması ve diğer İslami cemaatlerin bir takım engellerle karşılaşması neticesinde, birçok insan özellikle 2000-2013 yılları arasında görev yapan hükümetlerin de destek verdiği bu yapıya sınırsız destek verdi. Bu süreçte iyice güçlenen örgüt, devlet içerisinde kendisine rakip olarak gördüğü bütün yapıları “Hükümetlerin de desteğini alarak” tasfiye etti. Örgüt güçlendikçe, makam sevdası olanlar, makamlarını korumak isteyenler, yükselmek isteyenler vs. bütün çıkar gurupları örgütün emrine girdi. Devletimiz güçlenip yöneticilerimiz, FETÖ'nün asıl sahibi olan dünyayı yöneten örgüt ile ters düşünce, Gizli Dünya Devleti FETÖ'yü piyasaya sürerek; önce Gezi Olayları'nı, sonra 17/25 Aralık Operasyonları'nı en sonunda da 15 Temmuz Darbe Girişimi'ni yaptı.

Gizli Dünya Devleti bütün bunları yaparken, gerek Türkiye'de gerekse diğer ülkelerde kendisine hizmet eden aktörleri piyasaya sürdü. Her ne kadar 15 Temmuz'da başarılı olmadılarsa da bu onların emellerinden vazgeçeceği anlamına gelmiyor. 300 yıllık projelerini değiştirerek devam ettirecekler. FETÖ'nün yerine geçirecekleri örgütler çoktan hazırdır. FETÖ elebaşını vermemelerinin sebebi, yeni kullanacakları örgüte güven vermektir. Gezi, 17/25 ve 15 Temmuz'da başarılı olmayan bu örgütün yeni ve bambaşka bir stratejisi olacaktır. Görünen o ki bu yeni strateji AK Parti'ye olan desteği düşürmektir.

 

En Büyük Hata!

İçinizden birisi bir kötülük gördüğü zaman; onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır.” Hadis-i Şerifi bütün beşeri kanunların üzerinde olan önemli bir hayat düsturudur. Bunu düstur edinen insanların gördükleri hataları mutlaka düzeltme çabası içerisinde olacakları veya en azından kalbiyle buğz edecekleri aşikardır. Yaşadığımız olaylar bizi öyle bir zamana ve zemine getirdi ki; gördüğümüz onca yanlışa ancak buğz eder hale geldik. Bu durum o kadar ilerlemiş ki, ellerinde yetki olan kişiler bile buğz etmekten öteye gidemiyor. Özellikle son günlerde söylenen “Falan ilde baskı var, filan falana baskı yaptı” gibi ifadeler, herkesin elini kolunu bağlamış durumda. Gördüğü yanlışı düzeltebilecek konumda olanlar, korkularından sadece buğz edebiliyor.

Reis-i Cumhur'un valilere söylediği, “Size baskı yapan olursa, gelin bize şikayet edin” demesi süreçteki en büyük talihsizliktir bize göre. Zira bu saatten sonra, “Yüzde yüz yapılmış bir hata varsa bile” kimse bunu söyleyecek cesarete sahip olamayacaktır. Halbu ki Reis, “Size yanlış olduğu söylenen bir kararınız bildirilirse, bunu tekrar gözden geçiriniz, tekrar inceletiniz ve kimseyi mağdur etmeyiniz. Doğru olduğunu düşündüğünüz ve doğruluğundan emin olduğunuz bir konuda size baskı olursa bize söyleyin” deseydi daha doğru olurdu. Devlete düşen iş, terör örgütünü çökertmektir. Daha fazla insanı görevden uzaklaştırarak bir korku hali yaşatmak değildir. Malatya'da haksız yere görevinden atılan bir kişinin vebali, başta Vali ve Ak Parti İl Başkanı'nın sonrasında da milletvekilleri ve hükümetin üzerindedir. Peki bu saatten sonra, kim ne yapabilir? Kim neyine güvenerek haksızlığa uğradığından emin olduğu kişi için ne yapabilir?

 

Ak Parti Zayıflatılmak mı İsteniyor?

Yukarıda kısaca bahsettiğimiz Gizli Dünya Devleti, FETÖ bitirilse bile Türkiye üzerindeki emelinden vazgeçmeyecektir. Yeni proje, yeni örgütler ve yeni stratejilerle yoluna devam etmek isteyecektir. Görünen o ki yeni strateji, Ak Parti'ye olan halk desteğini azaltmak. Her akşam TV ekranlarından izlediğimiz kişiler, FETÖ'den hareketle bütün Müslümanları kötü göstermenin, bütün cemaatleri örgüt göstermenin derdine düşmüşler. Şu bilinmelidir ki, Ak Parti'ye destek veren insanların büyük çoğunluğu dindar ve muhafazakar insanlar. İşte yaşadığımız süreçte bu insanlar hedef alınarak, Ak Parti'ye olan destek azaltılmak istenmektedir. Eğer cemaatlerin varlığı zararlı ise, devlet laik olmaktan vazgeçerek din temelli bir devlet olmak zorundadır. Aksi halde bu boşluğu sürekli cemaatler doldurur. Ne yazık ki bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı üzerine düşenin yüzde birini bile yapamamaktadır. İhraç edilen memurların ailelerinin çoğu Ak Parti seçmeni, hatta yöneticisi olanlar bile var. “At izi it izine” bilerek karıştırılarak, insanların partiye olan destekleri azaltılmak isteniyor. Bir korku hali yaşatılarak, insanların tek başlarına karar alabilmelerinin önü kesiliyor. Bu,  devletteki işleyişi yavaşlatarak, terör örgütlerine hareket kabiliyeti kazandırıyor. Kimi yöneticiler, derneklere üye olanların listesini ellerine alarak ihraç edebildikleri kadar adam ihraç etmenin derdine düşmüş durumda. Bundaki maksat, “Cadı avı” söylemini doğrulamak ve insanların güvenlerini zedelemektir. Bütün bunların amacı, Ak Parti'yi zayıf bırakmak. Bütün bunlar Türkiye üzerinde emeli bulunan şer gruplarının projeleri ve bununla mücadele etmenin yegane yolu adalettir. Adalet, bütün kötülükleri yok eden mükemmel bir sistemdir.

 

FETÖ ile mücadele 15 Temmuz sonrası ilk başta mükemmel bir şekilde ilerliyordu fakat son zamanlarda aynı şeyi söylememiz mümkün değil. Özellikle son KHK ile yapılan ihraçlarda bazı fahiş hatalar var. Reis-i Cumhur bile “At izi it izine” karışmış diyorsa, bir yerde bir yanlışlık var demektir. Bu sebeple, “Var ise bir hata” gecikmeden bu hatadan dönülmeli ve daha adil bir sistem ile yola devam edilmelidir. Devleti ayakta tutan şeyin adalet olduğu unutulursa, devlet ayakta durmaz, bizden uyarması.

 

Selametle…

Adem İnsanoğlu

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!