dore okulları
Malatya
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.26
  • EURO
    34.76
  • ALTIN
    2400.6
  • BIST
    10322.64
  • BTC
    63075.83$

Ağbaba; Bulvarın ortasına nasıl kaçak kat yaparsın?


Ağbaba; Bulvarın ortasına nasıl kaçak kat yaparsın?
Çarşamba Sohbetleri...
Narin

 

Yeşilyurtlu söylemiyle “Buradan akıllı, becerikli, başarılı insanlar çıkar”. Parayı çarçur etmez, iyi kullanır. Doğduğu toprakları asla unutmaz. Örnek mi istiyorsunuz? Prof. Dr. Mesut Parlak... O, her Malatyalının yakından tanıdığı ve Malatya milliyetçiliğiyle bilinen ünlü bir akademisyen. Eski İstanbul Üniversitesi Rektörü ve Eski Malatya Eğitim Vakfı Başkanı. Değerli hemşerimiz Prof. Dr. Parlak ile konu yelpazesi çok geniş, merak uyandıracak bir röportaj gerçekleştirdik....

Röportaj: Murat ÇETİN 

Tarih... Kasım 2008... Yer... İstanbul Üniversitesi (İÜ)... Kendisini ziyaret eden İsrail'in Ankara Büyükelçisi Gaby Levy ve İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Mordehai Amihai'nin korumalarının makam odasında bulunmasını istemez. “Türkiye, bu tür küstah davranışların kabul gördüğü, işgal altındaki toprak değildir” diyerek görüşmeyi de iptal eder. İÜ Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak'tan söz ediyoruz... Bunca tecrübeye ve birikime sahip kaliteli bir akademisyeni, biz de birinci ağızdan dinledik.

CHP, AK PARTİ, BELEDİYELER
SURİYE, TRUMP, FETÖ...

Sayın Parlak ile geniş bir sohbet imkânı bulduk. Eski bir rektör olarak, Malatya İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Üniversitesi özelinde, eğitim kurumlarımıza dair görüşlerini öğrendik. Malatya CHP'sini konuşurken, AK Parti'ye dair eleştirilerini de kayda geçirdik. Prof Dr. Parlak, bir Yeşilyurtlu olarak ilçe belediyesinin yanı sıra, Malatya Büyükşehir Belediyesi'ne ilişkin düşüncelerini paylaştı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile olan geçmişe dayalı sıkı bağından bahsederken, konuyu ABD Başkanı Donald Trump'a, dolayısıyla Suriye meselesine de getirdi. Manevi yönünden söz ederken, FETÖ'nün kendisine yaşattıklarını anlatırken sert bir dil kullandı.

‘OBJEKTİF GAZETECİLİK' ÖVGÜSÜ

Şahsıma yönelik, mesleki anlamdaki sözleri de mutluluk vericiydi: “Yazılarınızı beğenerek okuyorum. Bazen kızdığım noktalar da oluyor; ancak gazeteciliğinizi takdir ediyorum. Çünkü objektifsin.” Mesut Hocamız ile buluşmamız gecikince “Çarşamba Röportajlarımız” bir gün sekteye uğradı. Keyifli okumalar...

 1_365

ÜNİVERSİTELERİN SİYASET İLE
İÇ İÇE OLMASI DOĞRU DEĞİL!

Bugün üniversiteler, açık açık siyaset ile iç içe. Bu çok iyi bir şey değil. Çünkü özgür olmalılar ki, dünyaya hem ülkeyi tanıtsın hem de bilimsel ve sosyal açıdan toplumun önünü açsın. “Şucuyum, bucuyum” demiyorum. Ben; bayrağına, ezanına, ülkesine, coğrafyasına bağlı bir vatanseverim. Hayatım boyunca doğru olmayan bir şeyin yanında olmadım. Bu ülkenin zararına bir şey düşünemem.

2005-09 yılları arasında İstanbul Üniversitesi'nde rektörlük yapan, deneyimli bir akademisyensiniz. Türkiye genelinde, üniversitelerin şu anki durumu için hangi yorumları yaparsınız?

Üniversitelerin hem ekonomik hem de siyasi sıkıntıları var. Üniversiteler, geçmişte siyasetin dışında yer alıyordu. Siyaset vardı; ama yüzde 10'larda değildi. Bugün üniversiteler, açık açık siyaset ile iç içe. Bu çok iyi bir şey değil. Çünkü bir üniversite özgür olmalı ki, dünyaya yaptığı bilimsel yayınlarla hem ülkeyi tanıtsın hem de bilimsel ve sosyal açıdan toplumların önünü açsın. Artık üniversiteler belirli bir kalıbın içinde. Özellikle de AKP iktidarı ile... Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olunca, onun döneminde, bir süre Sayın Ahmet Necdet Sezer'in döneminden kalma rektörler bir şekilde siyasetin dışında kalıyordu. Ama bugün öyle değil. Bunu söylerken üzülüyorum; ama AKP yandaşı ve AKP'nin içinde veya AKP'de milletvekili adayı olmuş, kazanamamış insanlar var. Bununla bir yere gidemeyiz. Sanıyorum ki, İnönü Üniversitemiz de bu koşulların dışında kalamaz. Yukarıdan “Onu kadroya al, bu yap” gibi… Bu ülke bizim. Ben “Şucuyum, bucuyum” demiyorum. Ben; bayrağına, ezanına, ülkesine, coğrafyasına bağlı bir vatanseverim. Hayatım boyunca doğru olmayan bir şeyin yanında olmadım. Bu ülkenin zararına bir şey düşünemem.

 Bir örnek vermek istiyorum. Sayın Abdullah Gül döneminde, Ahmet Necdet Sezer döneminden kalan rektörlere baktığınızda, hükümetin bazı yanlış uygulamalarına karşı senato bildirileri yaparlardı. Ben emekli olalı 10 yıl oldu. 1 tane senato bildirisi yok! Ben 4 yılda 14 tane senato bildirisi yaptım. Çünkü bir üniversite, toplumun uygarlığı, aydınlığı ve yaptığı araştırmalarla, toplumun her katmanının önünü açan, katkı yapan kuruluş. Bakın Aziz Sancar, Nobel aldı. Ben kıdemli asistanken bizim öğrencimizdi.  Çünkü özgür… Bir kurumun başına kendi yandaşını atarsan, alttaki de ona yaranabilmek için aynı davranış içinde olacak! Eğer biz karşılıklı oturarak objektif konuşmazsak, öz eleştiri yapmazsak ülkeyi bir yere taşıyamayız veya gelecek kuşaklara örnek olamayız. Ben “ Cumhuriyetin ürünüyüm” diye övünüyorum. Neden? Çünkü beni Cumhuriyet buralara getirdi. Annemin okuma-yazması yoktu. Babamın da yazmayı nasıl öğrendiğini bilmiyorum.

 Murat Çetin olarak, bugün siz de Malatya Time gibi etkin bir basın yayın organını yönetiyorsunuz. Sizin tuttuğunuz ışıkla birtakım eksikliklerin düzeltildiğini görüyor ve biliyorum. Sizi takip ediyorum ve okuyorum. Bazı sapkın kesimler vardır. Onlar ülkenin doğrularını bile yanlış empoze eder. AKP, 2002'de iktidara geldi. 2007-08 yıllarına kadar çok güzel şeyler yaptı.

KIZILAY, ZARİF BİR AKADEMİSYEN
SEZAİ YILMAZ, TIBBIN YÜZ AKI

Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Ahmet Kızılay'ın icraatlarını beğeniyor musunuz?

Ahmet kardeşimiz çok zarif ve kibar bir akademisyen. Sizin de üzerinde durduğunuz ve yazdığınız karaciğer nakli, çok önemli bir konu. Hiçbir üniversitenin yakalayamadığı büyük bir başarıyı yakaladı. Sevgili meslektaşım 24 saatini o kuruma vererek, saçlarını ağarttı. Mücadelesinde üniversite de kendisine destek verdi, önünü açtı. Prof. Dr. Sezai Yılmaz (Malatya İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakli Enstitüsü Başkanı) ise tıbbın yüz akı. Çok seviyorum kendisini. Bir kongrelerine beni oturum başkanı olarak çağırdı. Hiçbir ayrım yapmıyor. Medyanın önünde değil, işini layıkıyla yapıyor.

CUMHURBAŞKANI İLE ÇOK
DERİN BİR HUKUKUMUZ VAR

1996'da İstanbul Tıp Fakültesi dekanı oldum. Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'ydı. Beni kutlamaya geldi. Çok derin hukukumuz vardır. Ben çikolatayı kaldırıp “gün kurusu” ikram ettim. “Bunu yiyen Başbakan, Cumhurbaşkanı oluyor” dedim. Bir avuç aldı. Yıllar geçti, rektör oldum. İlk günümde, saat 8'i çeyrek geçiyordu. Başbakan aradı. “Hayırlı olsun, kutlarım hocam” dedi.

1996'da İstanbul Tıp Fakültesi dekanı oldunuz. O dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Cumhurbaşkanımız, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sizi kutlamaya gelmiş. Bizi o günlere götürür müsünüz?

Çok derin hukukumuz vardır. Ben çikolatayı kaldırdım, gün kurusu ikram ettim. “Bunu yiyen Başbakan, Cumhurbaşkanı oluyor” dedim. Bir avuç aldı. Yıllar geçti, rektör oldum. İlk günümde saat 8'i çeyrek geçiyordu. Başbakan aradı, cevap verdim. “Hayırlı olsun kutlarım hocam. Yanındayım, her türlü desteği vereceğim, hiç kuşkun olmasın” dedi. Benim kafamın nerede olduğunu biliyordu. Başbakanlığı döneminde bir araya geldik. “Deprem olayı var. En çok hasar yapacağı yer, Avcılar ve Fatih. Üzülerek söylüyorum hem Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hem de İstanbul Tıp Fakültesi en büyük zararı görecek. Ben size büyük bir kampüs imkânı sağlayacağım. Fakülteyi orayı taşıyın” dedi. Çok mutlu oldum. O arada fakülteye büyük destekler verdi. Bizim boşaltılmış yerlerimiz var. Bayramda insanlar 12 günlük tatile gitti. Geldiklerinde bütün binalar yok, molozlar taşınmış, otopark haline gelmişdi!

 Olimpiyat Stadı'nın yanındaki 1.500 dönüm araziyi 1.5 yıl boyunca Sayın Başbakan, Olimpiyat Komitesi'ndekilerle mücadele etti ve aldı. Allah rahmet eylesin; Kemal Unakıtan'ı (Dönemin Maliye Bakanı) görevlendirdi. Onunla buluştuk. Ahmet Çalık “Benim Amerika'da ekibim var. Size en son teknolojinin plan ve projelerini hediye edeceğim” dedi. Kadir Topbaş dedi ki “Ben de metroyu göbeğine getireceğim. Havaalanına 15 dakika”... Ben “Sayın Bakanım, ben bunu akademik kurula götüreyim. 500 tane öğretim üyesi var” dedim. “Bu işler demokrasi ile olmaz, imzayı at” diye karşılık verdi. “Gelecekte senin anıtını dikerler” dedi. Ben “Affınıza sığınıyorum; ama götüreceğim” dedim. Dekan anlattı ben anlattım... Orası 130 dönüm. 30 dönümünü bize bırakıyorlar. 30 dönümde laboratuvar ve muayene odaları yapılacaktı. Oradan da kaynak sağlanacaktı. Fısıltı gazetesi (!) “Peşkeş çekiliyor” diye yayın yaptı. Akademik kurul toplandı. İşte şimdi çocuk kliniği yıkıldı, diş hekimliği terk edildi. Çapa'nın artık elle tutulur yanı yok. Cerrahpaşa'da artık işlemler prefabrik yerlerde yapılıyor. Depremde maalesef başarılı olamadık. Olsaydık 7-8 yıldır faaliyette olacaktık. Şu anda orada 5 milyon nüfus var!

2_282

FATİH HİLMİOĞLU ÇOK TEHLİKELİ
BİR ŞEY YAPTI: AYRIŞTIRMA!

Fatih Hilmioğlu, Malatya İnönü Üniversitesi'ne, fiziksel yapı anlamında büyük katkıda bulundu. Ancak çok tehlikeli bir şey yaptı: Ayrıştırma. O makama, 82 milyon adına oturuyorsunuz. İnsanda önce liyakat olacak, her türlü siyasi ideolojiden arınacaksınız. Kimseye “Vatanını sevmiyor” diyemeyiz. “Benden yana olana özgürlük var; ama diğerlerine yok!”... Bu, çok yanlış bir düşünce.

İnönü Üniversitesi'ndeki ayrışmanın temelini Fatih Hilmioğlu'nun attığı kanaatindesiniz. Peki! Bunu nasıl yaptı?

Fatih Hilmioğlu'nu iki şekilde değerlendirmek lazım. Öncelikle; üniversiteye, fiziksel yapı anlamında büyük katkıda bulundu. Ancak çok tehlikeli bir şey yaptı: Ayrıştırma. Ayrıştırma yaparak ileri gidemezsiniz, ideolojik davranırsanız hata yaparsınız. O makama, 82 milyon adına oturuyorsunuz. İnsanda önce liyakat olacak, her türlü siyasi ideolojiden arınarak oraya oturacaksınız. Kimseye “Vatanını sevmiyor” diyemeyiz. Hepimiz vatanımızı seviyoruz. Ama vatanımızı severken “Bu Atatürk'ü sevmiyor, bu bizden değil” dememeliyiz. Bunu yapmamalıyız. Malatya çok kritik bir bölge. Malatya'da bunu yapmak çok tehlikeli. Sümüklü İmam ! (Fethullah Gülen) sonrasında bir sürü insan mağdur oldu, insanları intizar ettiler. Bilim adamı, ülkenin varlığı aleyhine yapılacak davranışlara karşı gereğini yapacak. Diğer taraftan bu ülke bizim. “Özgürlük” diyoruz. “Benden yana olana özgürlük var; ama benden olmayana özgürlük yok!” Bu çok yanlış bir düşünce.

AYSUN BAY KARABULUT'UN
REKTÖRLÜĞÜ, ETİK DEĞİL

Turgut Özal Üniversitesi'ni soralım... AK Parti MKYK üyesi ve Malatya AK Parti Milletvekili Öznur Çalık'ın kız kardeşi Aysun Bay Karabulut'un rektör olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz??

Etik olarak uygun değil. Aysun Hanım'ın akademisyenliğine saygı duyarım; ama etik olmadı ve eleştiri aldı. Çalışkan bir insan, üniversite için çalışan ve insanlarla diyalog halinde olan bir insan. Ancak olmaz. AKP tabanlı insanlar da eleştirdi. Hakkı olup olmadığı tartışılır; ama bu makam öyle bir makam değil.

BENİ YARGILAYANLAR
FETÖ'DEN ALINDI!

Ben bir konuşmamda “Sümüklü İmam!” (Fethullah Gülen'den bahsediyor) için “Kuzu postuna bürünmüş kurt” dedim. “Dini terbiyeyi ailemizden aldık. Günahı, yapılması gerekenleri, Cumhuriyete bağlılığı, Atatürk'ü öğrendik. “Sümüklü sen kimsin?” dedim. 10 yıl mahkemelerde süründüm. Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Beni yargılayan Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, YÖK denetçileri FETÖ'den alındı!

“Biz müteahhit değiliz, benim işim akademisyenlik” demiştiniz. Sizce bir rektör nasıl olmalı?

Rektörlüğümün 6-7. Ayında, 2005 yılının sonlarına doğru TÜBİTAK'ta bir toplantı yapıldı. Biz 5 rektör katıldık. Sayın Başbakan Erdoğan ve 7-8 bakan katıldı. Üniversitelerle ilgili toplantı yapıldı. Ben söz aldım. “Sayın Başbakanım, bize müteahhitlik yaptırmayın, biz işin akademik boyutuna bakalım. Üniversite akademik bir kurum. Diğer boyutunu ikinci bir rektör veya yasayla düzenlenecek bir kurul tarafından götürün” dedim. Ben ticaret adamı değilim. Benim yerime İktisat Fakültesi'nden birini de getirseniz başaramazsınız. Nitekim uygun bulunmadı. Ben bir konuşmamda “Sümüklü İmam” (!) için “Kuzu postuna bürünmüş kurt” dedim. “Biz, dinimizi bunlardan öğrenmeyeceğiz. Dini terbiyeyi ailemizden aldık. Günahı, yapılması gerekenleri, Cumhuriyete bağlılığı, Atatürk'ü öğrendik. Sümüklü sen kimsin?” dedim. 10 yıl mahkemelerde süründüm. Eften püften! Maalesef yargı öyleydi. Beni yargılayan Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, YÖK denetçileri FETÖ'den alındı. 10 yıl, anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. İlk rektör olduğumda Malatya'ya gittim. “Ben sizlerden biriyim” dedim. “Emekli olduğumda benimle ilgili bir konu açıldığında hiçbirinizin yüzü kızarmayacak” dedim. Ve öylede oldu…

3_180

MALATYA EĞİTİM VAKFI'NDA
980 ÖĞRENCİYE BURS

Malatya Eğitim Vakfı'nda 980 öğrenciye karşılıksız burs sağlanıyor. Hiçbir ayrım gözetmiyoruz. “Alevilere daha çok verilmiş” dediler. Böyle bir ayrıştırmamız yok. Her şeyi komite yapar. Rahmetli Necmettin Bitlis'in yanı sıra Ahmet Çalık, her zaman en büyük desteği vermiştir. Malatyalı İş Adamları Derneği (MİAD) bu işi yapamadı. Pastayı bölersek hizmette eksiklik olur. Tek yerde buluşmak lazım.

1985'te kurulan Malatya Eğitim Vakfı'nda 3 dönem başkanlık yaptınız. 2013'te görevi bıraktınız. Sizden sonra olumlu ve olumsuz anlamda neler değişti?

Bu bir görev devamı. Gelen arkadaşlarıma şükranlarımı sunarım. Her gelen yönetim, iyi duygularla gelir. Yurt yapıldı. Naci (Ekşi) Bey, Metin Emiroğlu gibi isimler katkı sundu. Orada burs verdiğimiz çocukları kendi çocuklarımız gibi görmek önemliydi. 980 öğrenciye karşılıksız burs veriyoruz. Hiçbir ayrım gözetmiyoruz. Alevi-Sünni-Araplar arasında ayrım yaptığımızı söylediler! “Alevilere daha çok burs verilmiş” dediler. Bizim böyle bir ayrıştırmamız yok. Her şeyi burs komitesi yapardı. Ben Aleviliği üniversite 2. sınıfta öğrendim. Aleviler bu ülkenin aydınlık yüzüdür. Bir Sünni ne yapıyorsa Aleviler de yapıyor. Bütün iş adamları desteklerini esirgemedi. Rahmetli Necmettin Bitlis ve Ahmet Çalık her zaman en büyük desteği vermiştir. Kurucular kuruluna iyi hizmetleri yapmıştır.

 Malatya Eğitim Vakfı, burs ve eğitim konusunda son derece deneyimli. 30 yıldır bu işi başarıyor. Malatyalı İş Adamları Derneği (MİAD) yapamadı bu işi, devam ettiremedi. Pastayı bölersek hizmette eksiklik olur. Tek yerde buluşmak lazım. Malatyalı bir güç; ama bir gücümüz yok, parçalandık. İş adamları var, MİAD var... Bir araya geliriz. Malatya'nın siyasetinde de gücü elinde tutup eleştirip hem siyasilerde hem yerel yönetimlerde bir katkı yapmayı amaçlayabilirdik; ancak olmadı. Malatya Eğitim Vakfı'nın parçalanması kimseye yarar sağlamaz. MİAD'da Yunus (Akdaş) Bey başarılı. İyi hizmet veriyor. Herkes kendi işini yaparsa daha başarılı olurlar. Mesela ben cerrahım, diş çekebilir miyim? Hayır!

SELAHATTİN GÜRKAN'IN
KİMSEYE BORCU YOK!

Selahattin (Gürkan) Bey'e “Hiç kimseye nasip olmayan bir seçim kazandın. Kimseye borcun yok, sen Malatya halkıyla kucaklaş ve yürü. Meşale diye bir grup var. Onları temizlemezsen başarılı olamazsın” dedim. Selahattin Bey'den beklentilerini bulamadılar veya söz verildi de yerine getirilmedi! Aleyhinde bir kampanya var. Doğduğum kente kötülük yapılıyor! Ben asla bir tarikat ve cemaate itibar etmem.

Hatırı sayılır bir oyla Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı olan Selahattin Gürkan için “Bazı gruplara karşı dik durmalı” demiştiniz. Seçimden bu yana yaklaşık 6 ay geçti. Gürkan'ın performansı hakkında neler söylersiniz?

Türkiye'de sevginin dışında kimseyle işim yok. Kitabın ortasından söylerim. Kimisine elimden geldiğince yardım ederim kimisi de bana gücenir, umurumda olmaz. Allah nasip etti, bir tek insanı bile çevirmedim. İkimiz de Malatyalıyız. Sizin yayınlarınızı Malatya'nın dışında da okuyanlar var. Malatya'nın iyiye gitmesi bizi sevindirir, kötüye giderse de üzer. Seçimlerde Yaradan'dan bir şey olmazsa Gürkan'ı bir şey engelleyemezdi. Çünkü Alevisi-Sünnisi, sağcısı-solcusu herkes bir aradaydı. Ben Selahattin Gürkan'ı birey olarak çok destekledim. Bütün milletvekilleri de o zaman kendisine karşıydı. Ve Selahattin Bey'e “Hiç kimseye nasip olmayan bir seçim kazandın. Kimseye borcun yok, sen Malatya halkıyla kucaklaş ve yürü” dedim. “Meşale diye bir grup var. O grupları temizlemezsen başarılı olamazsın” dedim. Ben asla bir tarikat ve cemaate itibar etmem. Ben kimsenin elini tutup yürümem! Bu insanlardan bazıları, hiçbir beklentisi olmadan Malatya'nın menfaati için, bazıları da birtakım menfaat beklentisiyle yürür. Selahattin Bey'den beklentilerini bulamadılar veya söz verildi yerine getirilmedi. Aleyhinde bir kampanya var. Doğduğum kente kötülük yapılıyor!

 Ben açıkça söylüyorum her şeyi. Meşale ile belediyeden iş çıkaramazsınız. Böyle bir şey olmaz! Cemaatin ne işi var. Ben tarikata karşı değilim; ama herkes işini yapsın. Mesela Selahattin Bey borcu açıkladı; ancak sonrasında susmayacaktı. Hesapları koyacaktı ortaya. Ahmet Çakır da cebine koyup gitmedi; fakat menfaat grupları vardı. Malatyalıların Selahattin Bey'e destek olup yardımcı olması lazım. Borç büyük. Selahattin Gürkan ekibini kuramamış. Bütün her şeyi düzenleyecekti. Yanlış yapmış; ama bu, kendisine karşı durmayı gerektirmez. Ben kendisiyle görüşeceğim. “Eğitim ve sağlıkta yapılacak bir şey olursa bana söyle geleyim. Siyasiler sana bir şey derse ulusal medyada yazayım.” diyeceğim. CHP'nin milletvekili var. Veli Ağbaba, sen gel de Malatya'ya bak! Sen ne yapmak istiyorsun? Bir milletvekili her gün TV ve gazetelerde görünmek zorunda değil. Bu AKP'nin de aleyhine! Malatya'da iyi bir muhalefet olsa parti de kendine gelecek. Türkiye'nin sıkıntısı ihmalkârlık!

ATATÜRK'ÜN BİZE
BIRAKTIĞI CHP BU DEĞİL!

2008'e kadar Erdoğan ve hükümeti güzel şeyler yaptı. Yol arkadaşları yanındaydı. Şimdi ise değil. Ben bunu yazdım. “Kulağınıza, hep sizin hoşunuza giden şarkıları söylüyorlar. Etrafınızı değiştirin” dedim. Kimse vatan haini değil! Mustafa Kemal'e “Kefere” diyen adam, CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı (!), PKK'nın avukatı bizde (!). Böyle bir şey yok! Atatürk'ün bize bıraktığı CHP bu değil.

İşi bilen, kendini ispat etmiş, topluma katma değeri olan insanlardan istifade ederek sinerji oluşturmamız lazım ki, Malatya'nın istikbali de ancak bununla mümkün…

Bir kere egonu belli yerde tutacaksın. 2008'e kadar Erdoğan ve hükümeti güzel şeyler yaptı. Yol arkadaşları yanındaydı. Şimdi ise yol arkadaşları yanında değil. Ben bunu Sözcü'de yazdım. “Sizin kulağınıza, hep sizin hoşunuza giden şarkıları söylüyorlar. Etrafınızı değiştirin” dedim. Kimse vatan haini değil! Bu ülkede ne ekonomistler var. Cumhurbaşkanı olsanız, bu damadı Maliye Başkanı yapar mısınız? Bu etik değil, maalesef böyle oldu. Hepimiz birlikte yaşıyoruz. Malatya'da CHP milletvekili Alevi, il başkanı Alevi, ilçe başkanları Alevi… Kemal (Kılıçdaroğlu) Bey'i eleştiren çok ciddi yazılar da yazdım. Bu gibi durumda ne yapılır? Kişinin çocuğu yetişmiştir diyelim. Bir miktar para verirsin. “Git, iki sene ticaret yap. Sonra gel, kârımızı, zararımızı hesaplayalım” denir. Sen hangi oyla geldin, nereye getirdin? Bu getirdiğin yerde Malatya'nın nüfusu alta inmiş. Aynı şekilde İyi Parti, AKP, Temel Karamollağlu da sormalı.

 Açıkça söylüyorum, referanduma “Hayır” dedim. Malatya'da kasabaya gittim. “Hocam hoş gelmişsin” dediler. Oturduk. “Hakkını helal et” dediler. “5'imiz de AKP'liyiz; ama ‘Hayır' vereceğiz” dediler. “Sen bu başkanına söyle, çok ortada dolaşmasın, bize ‘cilalı adam' göndermesin” dediler. O adamın belki okuma yazması yok. Kontenjanları alıyorsun, Mustafa Kemal'e “Kefere” diyen adam, CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı (!), PKK'nın avukatı bizde (!). Böyle bir şey yok! Atatürk'ün bize bıraktığı CHP bu değil. CHP'de etnik köken ayrımı yok. 6 oku, oku, bak, gör; ama okumuyor. ‘İkra' ‘oku' diyor; ama okumuyor. Eğer bugün Türkçe Kur'an'ı okusalar Türkiye'nin hiçbir sorunu kalmaz.

BELEDİYELER İLE İSTANBUL'DAKİ
MALATYALILARIN BAĞI ZAYIFLADI

Sayın Abdurrahman Yavuz'un, Malatya Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) başkanı olduğu dönemde, İstanbul ile Malatya, organik açıdan birbirinin içindeydi. Malatya Eğitim Vakfı en çok o vakit okul yaptı. Yeşilyurt'ta da Mehmet Kavuk'un belediye başkanlığı zamanında birliktelik vardı. Ramazan'da zekat torbaları ulaşırdı. En uç köylere bile gidilirdi. Mehmet Akıncı, İlhan Şahintürk... Allah razı olsun.

Bir Yeşilyurtlu olarak Yeşilyurt Kiraz Festivali'ne davet almadığınızı söylediniz. Belediyelerin İstanbul'da yaşayan Malatyalılar ile bağları zayıf mı?

Sayın Abdurrahman Yavuz'un, Malatya Ticaret ve Sanayi Odası (TSO)  başkanı olduğu dönemde, İstanbul ile Malatya organik olarak birbirinin içindeydi. Malatya Eğitim Vakfı'nın en çok okul yaptığı dönem, o dönemdir. Yeşilyurt'ta da Mehmet Kavuk'un belediye başkanlığı döneminde birliktelik vardı. Ramazan'da zekat torbaları giderdi. En uç köylere bile gidilirdi. Mehmet Akıncı, İlhan Şahintürk... Allah razı olsun. Şimdi Ramazan'da verilen iftara belediye başkanı geliyor ki, kopuk, böyle olmaz. Ben şimdi 150-200 burs veren Ahmet Çalık ile bağımı nasıl koparayım? Kurban Bayramı'nda ben kurbanımı burada kesmedim. Uzun yıllardır kurbanımızı Yeşilyurt Derneği'ne veririz. İbrahim Çatal, İlhan Şahintürk gider, tespit edilen evlere verilir. İftar yemeğinde belediye başkanlarını görüyorum.

 Mesut Parlak çok iyi, çok tonton; ama cerrahlığı bilmiyor! Mesut Parlak'ın ilk işi cerrahlığı yapmak! Böyle bir şey olamaz. İşte bu Liyakat. Ben adamın liyakatini bilmem; ama organik bağ olmalı. Ben Malatyalı olmasaydım, oradaki Malatyalılar oraya nasıl girecekti. Bu kadar hasta nasıl olacaktı? Bu organik bağın oluşturulması lazım? Siyaset girince olmuyor. Malatya TSO Başkanı çok iyi biri. Ben ulaşabildiğim herkese ulaştım. Değişim olsun istedim. Ben gelip de başkan adayı mı olacağım? Rahmetli Turgut Özal bana “Gel” dedi. “Ben akademik olarak yürümek istiyorum” dedim. “Bana düşen bir iş varsa emrinizdeyim” dedim. İşte o adamdı ve yiğit bir Malatyalıydı.

AĞBABA; BULVARIN ORTASINA
NASIL KAÇAK KAT YAPARSIN?

31 Mart Seçimleri'nde Yeşilyurt Belediye Başkan Adayı olan Cem Parlak, sizin yeğeniniz... Malatya CHP'si, 3 kişiye teklif götürdükten sonra ona gidince haliyle “Ret” yanıtı alıyor. “Veli Ağbaba, Cem'in soyadından dolayı bunu yapıyor” demiştiniz. Neden?

Hayır! O arkadaş benim aday olacağımı mı sanıyordu? Sen işine bak kardeşim! Battalgazi'ye koymuyor, oraya koyuyor, neden? Soyadı Parlak diye! Koysan ne olur, koymasan ne olur. Eğer sen koymasaydın, belki kafa kafaya gelirdi; ama oy patlaması olurdu. Sen sağlam CHP'liysen iş ortaklığı yapmayacaksın! İzmirli; ama Malatya'da. Bunu herkes biliyor. Ben tabii yazı yazarım. Nasıl bir milletvekilisin de bulvarın ortasına kaçak kat yaparsın! İmar barışına soktu mu acaba? Dert çok. Bizim de eksiklerimiz var; ama özeleştiriyi de yapmak lazım.

4_106

TRUMP HASTA BİR
ADAM, KLİNİK BİR VAKA

“Esad ile el sıkışırsak sorun tereyağından kıl çeker gibi çok güzel çözülecek” dediniz. Fırat'ın doğusunda oluşturulacak “Barış Koridoru”na yönelik düşünceleriniz neler?

Bir ülke, herhangi bir şey yaparken uluslararası belirli bir kesimi yanına almalı. Birleşmiş Milletler var. Bu işe karar verilince hepimiz, varımızla-yoğumuzla devletimizin yanındayız. Eğer biz Esad ile el sıkışsaydık, elimizi sıcaktan soğuya vurmadan, bu kadar askeri birikimi de yapmadan Esad doğrudan bu köpeklerin üstüne yürürdü! Rusya ve İran ile birlikte destek verir, temizlenirdi. Şimdi Amerika orada yasallaştı. Trump hasta bir adam, klinik bir vaka! Amerika'yı sen idare etmiyorsun, sen tırı vırısın! “Gidin; ama sınırladığım yere kadar gidin” diyor. İnşallah iyi bir şeyler olur. 30 kilometre sonra, o bölgenin altında yine o köpekler var! Ama Esad girseydi biz de bir taraftan girecektik ve bitirilecekti. Bizim yanımızda olan bir tane insan yok. Orada inşaata 60 milyar dolar ek yapılıyor. Artık dünya bizi sallamıyor! Ağırlığımız kalmadı. O “Sümüklü” (!) alçak, deniz kuvvetlerini ve ordumuzun büyük bölümünü yok etti.

TÜRKİYE'NİN DIŞ İŞLERİ BİTTİ!

Türkiye, Suriye sorunundan tam anlamıyla nasıl kurtulur?

Hep objektif konuşuyorum. Dünyada şöyle bir sistem vardır. Ülkeler arasında ilk dış işleri, büyükelçiler konuşur, eğer anlaşma olmazsa devreye girilir. Dış İşleri Bakanlığı çok enteresan bir yer. Usta-çırak ilişkisi… Çok büyük emeklerle gelinir. Tıpkı cerrahi gibi... Asistan, baş asistan, doçent, profesör olursun. Bunun süreci en az 30 yıldır. Onlara “Monşer” dedi. Monşerler gitti, bunlar başımıza geldi. Senin büyükelçin konuşacak. En son sen raconu keseceksin. Konuşacaksan, sen kendi Merkez Yürütme Kurulu (MYK)'nda konuşacaksın. Örneğin; sizin bulunduğunuz yerde, bilginiz dışında bir şey olur mu, olmaz! Raconu siz kesersiniz, değil mi? Dış işleri bitti! Ben şimdi gidip de valilik yapabilir miyim? Herkes işini yapsın. Büyük makamları küçük insanları işgal etmemeli!

TEK PİŞMANLIĞIM; BAYEZİD
CAMİİ'NDE ‘CUMA'YA GİTMEMEK

Benim namaz kıldığımı kimse görmemiştir. Kimse bilmez ki, rektörlükte bile gizli gizli ibadetimi yaptığımı... Tek pişmanlığım; Bayezid Camii'ne “Cuma”ya gitmedim. Komşu baskısı yüzünden yapamadım! O günlerin sıkıntısı buydu. Daha sonra dekanlıktan istifa ettim. “Ben demokratik seçimle geldim Kemal (Alemdaroğlu) Efendi” dedim. Umreye gittiğimde “Senin ne işin var burada?” dediler.

Emekli olduktan sonra umreye gittiniz. Yıllardır namazınızı da kılmanıza rağmen, sizi “ateist” diye biliyorlar. Sizce neden böyle yanlış bir algı oluşturuluyor?

Bu ülke Atatürk'ü ve rahmetli İsmet (İnönü) Paşa'yı da ateist bildi. Ulu Önder'in açıklamalarından, dinine bağlı bir insan olduğunu görürsünüz. “Rakı içtiği için” dediler. Ben de rakı içiyorum. Kur'an'ı okusunlar diye Türkçeye çevirdi. Yaşar Kemal, ateistti. 30 sene baba-oğul gibi beraberdik. İslam'ı öyle biliyordu ki, hayret edersiniz. Geldi bana. “Karaoğlan, nereye gideceksin?” dedi. “Malatyalıyım, Adanalı değil. Misafir nereye giderse oraya gideriz” dedim. “Yaşar Kemal, yüce İslam sana yakışır” dedim. “Sağda dur, ben ineceğim” dedi. “Yanlış yaptıysam özür dilerim” dedim. “Seninle oturdukça Allah'a inanasım geliyor” dedi. Benim kıldığım namazı kimse görmemiştir. Ben “Cuma”larımı kaçırmam. Belki vakit namazlarını kaçırmışımdır. Kimse bilmez ki, rektörlükte bile gizli gizli kıldım. Tek pişmanlığım; Bayezid Camii'ne “Cuma”ya gitmedim. Komşu baskısı yüzünden yapamadım. O günlerin sıkıntısı buydu. Daha sonra dekanlıktan istifa ettim. “Ben demokratik seçimle geldim Kemal (Alemdaroğlu) Efendi” dedim.

 Umreye gittim. “Senin ne işin var burada?” dediler. “Buraya ne için gelinir?” dedim. Ben geldim ve yalvardım Yaradan'a. “Ben kalabalıktan haz etmem. Allah'a bunu hac say” dedim. Ertesi gün biri geldi, boynuma sarıldı. “Hocam biz seni ateist biliyorduk, hakkını helal et” dedi. Otel lobisi de kalabalık. “Hacılar... Belki düşüneniniz vardır. Bu adamın burada ne işi var diye? Suudi Kralı kanun hükmünde karar verdi. ‘Eski solcu ve komünistler umre yapabilir' diye” dedim. Ben kimseye gösteriş olarak yapmıyorum. Attığım her adımda Allah'tan korkarım. Daha doğrusu ben Allah'tan korkmuyorum çünkü Allah'ı çok seviyorum. Çevreme “Gidin, oraya yaşayın, görün, anlatmakla ifade edilmez” dedim.

GÜNDE 500 KERE ŞÜKREDERİM

Almanya'da bir kongredeyiz. Yanda da bir fizik profesörü ve Alman lisesinden mezun olan bir çocuk var. Adam diyor ki, “İnsan, elektrik enerjisi gibidir. Pozitif elektrik enerjisiyle yüklendiğinde mutlu, negatif elektrikle yüklendiğinde mutsuz. Dedikodu yaparsan karşının negatif enerjisini alıyorsun.” Dünyada pozitif enerjinin yüzde yüz olduğu yer neresi? “Mina”. Birisi dedi ki, “Hocam, hacca gittim geldim. 0 kilometre, anamdan yeni doğmuş gibi oldum” dedi. “Allah kabul etsin. Bu dünyada her şeyi usulüne göre yaparsın hatta bilgisayarda da oynarsın; ama Yaradan'ın bilgisayarına virüs girmiyor” dedim. Allah affetsin. Bilerek ve bilmeyerek yaptığımız her şeyden Allah affetsin.

 Günde 500 kere şükrederim. Yemek yerim, su içerim, çay içerim, şükrederim. Cumalara gitmiyorum. Bunun acısını çok hissediyorum. Cemaat kalmadı. Ben öğrenciyken Sofular Camii vardı. Orada kılardım. Çanakkale Seramik'e giderdik. Buraya geldim. 8. camiyi değiştirdim. “Hocam sen temiz bir adamsın. Hutbene karışmam; ama ben sana kitaplar getireyim, onları oku. Kur'an ayetleriyle örtüşenleriyle anlat. Namazın, abdestin nasıl olması gerektiğini biliyorum. Hz. Ömer'in adaletini anlatıyorsun, kul hakkı... Bunları 1400 yıldır anlatıyorsunuz. Kur'an ne diyor? Onu anlat” dedim. “Bir sürü din var” dedi. “Ama bir tane ahlâk var” dedim. Diyanete de yazdım. Sarıklı adamlar mı bizi uzaya götürecek? Akıl almaz, ki bir şey öğretmiyorlar.

AYDINLIK BİR TÜRKİYE'DE
KARDEŞÇE YAŞAYALIM

Gazetenizdeki köşenizde “Son Söz” yazıyorsunuz. Son söz, olarak ne diyeceksiniz?

Aydınlık bir Türkiye'de kardeşçe yaşayalım. Dua ediyorum; bayrağımız, sancağımız, ezanımız, vatanımız var olsun. Allah bunlardan mahrum bırakmasın. Bunu söylerken bile gözlerim doluyor. Bu vatan kolay kazanılmadı. Allah bu Cumhuriyeti kuranlardan ve kurtaranlardan razı olsun. Şehitlerimiz nur içinde yatsınlar ki, yatıyorlar. Bugün de şehit olan çocuklarımız var. Duam, Allah esirgesin. Bu Cumhuriyet zor koşullarda kuruldu. Tren yolunun Malatya'ya ilk gelişi için tören yapılmıştı. Oradaki konuşmayı yaptığımda bir Türk kadını ağladı. Taşın arakasında bebeğini bıraktı. Kocasının yanına gidiyor, mermi dolduruyordu. Dönüp bir geriye bakın. Allah Türkiyemizi esirgesin.

 PROF. DR. MESUT PARLAK KİMDİR?

1940'ta, Malatya'nın Yeşilyurt ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Patolojik Anatomi Kürsüsü'nde göreve başladı. 2005-09 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Rektörü'ydü. Malatya Eğitim Vakfı'nda 3 dönem başkanlık koltuğunda oturdu. İnönü Üniversitesi Vakfı'nın kurucu üyeleri arasında. Annesi ve eşi adına Emine Nezihe Parlak İlkokulu ve Ortaokulu'nu inşa ettirdi. Kardeşleri ile beraber babasının ismini verdikleri Ahmet Parlak İlkokulu ve Ortaokulu eğitime verdiği destekler arasında. Birçok makale, bildirisi ve köşe yazısı var...

 

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!