dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2430.3
  • BIST
    9750.97
  • BTC
    64362.31$

Ahmet Kaya'ya karşı büyük ikiyüzlülüğümüz


Ahmet Kaya'ya karşı büyük ikiyüzlülüğümüz
Timur İnce yazdı...
Narin

Toplumca ultra bir ikiyüzlülük meselemiz var. Hem Ahmet Kaya müziklerini dinlemeden duramıyoruz. Hemde gerekli saygı, iltifat, önem ve hassasiyeti ölmüş birinin ardından göstermiyoruz. Oysa Anadolu kadim kültürü dahi ölünün ardından konuşmayı kesinlikle red eder. Eğer yanlış biri ise, tuttuğu yol düzgün değil, gayri yasaldı diyorsanız yasaklayın gitsin. Ki öyle değil. O zaman ölmüş birini ardından hunharca eleştirmek, savunduğu ideolojisinden vurmak, mezar taşına kılıç sallamak, gizlice şarkılarını dinleyip konuştuğumuzda ise “solcunun teki” diye rencide ederek mangalda kül bırakmamakta neyin nesi?

Artık seninle duramam
Bu akşam çıkar giderim
Hesabım kalsın mahşere
Elimi yıkar giderim…

Bu sözlerin neresi yaşantımıza aykırı diye küçük bir hatırlatma yaptıktan sonra Türk protest müziğinin idolü Ahmet Kaya'ya biçilen ucube kara kefenin dikildiği o malum geceye sizleri götürmek istiyorum.

Magazin Gazetecileri Derneği‘nin 10 Şubat 1999'da düzenlediği “yılın en iyi 10 müzik yıldızı” yarışması ödül töreninde “Kürtçe şarkı söylemek, klip çekmek istiyorum!” dediği o geceye… ilk ötekileştirme damgası orda vuruldu. Bu süreç Ahmet Kaya'nın ülkeyi (mecburen) terk etmesinin kırılma noktası sayılır. Sonrasında Fransa'ya kaçtı. 16 Kasım 2000'de Paris'te geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Öldükten sonra hepimizde bir Ahmet Kaya'cı sevgisi, aman allahım bir sahip çıkma arzusu başladı ki sormayın. Doğum gününü kutlama mı dersiniz, ölüm yıl dönümün de paso paylaşım atmak mı ama bir gün neden bu adam gidip Paris'te öldü? Sebebi neydi? Ülkesine, halkına öylesine aşık bir sanatçımız neden gidip yaban ellerde hayata veda ettiğinin mutlak nedeni hiç birimizi ilgilendirmedi. Ne acı ki; bu gün “yok Ahmet kaya şöyleydi, yok böyleydi, araba camlarına posterini asmalar, yok şarkıları bestsellerde birinci, ölüm yıl dönümüydü falan” demek; kusura bakmayın ama toplumca yaptığımız en büyük bir ikiyüzlülük davranışından öte bir şey değil. Bunca yıldır Ahmet Kaya'ya yapılan haksızlığı tartışıp dururuz. Neden bir gün çıkıp o gecede Kaya'ya operasyon çekenleri bir kere olsun eleştirmedik/yuhlamadık? Gerçekten neler yaşandı o gecede, kimler vardı orada, kimler Ahmet Kaya'yı linç etti gibi müsebipleri kınama, tavır almak, boykot etmek veya yaptıkları acımasızlığa rağmen milletçe iade'i itibarda bulunmayı bir kere olsun aklımıza getirmedik.

Yaptığım araştırmada o gece Ahmet Kaya'yı linç edenlerin sütten çıkmış ak kaşık olmadıkları, her birinin toplumun çoktan üzerini çizdiği halde sansiyonel haberlerle gündemde kalmayı başarmış bir avuç zavallıdan ibaret olduklarına ve hiç birini gerek karakter gerek icra ettikleri sanatı gereği Ahmet Kaya'yı protesto etmeye hakkı olmadığına sizlerde katılacaksınız.

Peki kimdi bunlar:

1-Reha Muhtar
2-Müge Anlı
3-Adnan Şenses
4-Ferdi Tayfur
5-Beyazıt Öztürk
6-Ebru Gündeş
7-Ece Erken
8-Ajda Pekkan
9-Zara
10-Mustafa topaloğlu
11-Berna Laçin
12-Osman Yağmurdereli
13-Muazzez Ersoy
14-Emel Sayın
15-Mahsun Kırmızıgül
16-Sibel Turnagöl
17-Hande Ataizi
18-Elif karlı
19- Özcan Deniz
20-Kadir inanır
21-Şenay Düdek
22-Erdal acar, Fatih Ürek
23-Yonca Evcimik
24-İbrahim Tatlıses
26-Fatih Altaylı

Ve çıbanın başı Serdar Ortaç!

Bunlar; 1999 yılında Magazin Gazetecileri Derneği'nin gecesinde sahneye çıkarak ödül alan Ahmet Kaya, şarkısına Kürtçe klip hazırlayacağını açıklayınca çatal kaşık fırlatarak protesto edenlerin tam listesidir. Bu olaydan sonra Ahmet Kaya Fransa'ya bir nevi sürgüne gitmiş, orada hayatını kaybetmişti. O gün çatal kaşık fırlatanlar ise hala aramızdalar. Aramızda olmasına rağmen aslında hepsi bir şekilde cezasını çekti. Kimi pişman oldu seneler içinde, kimisi de işleri bir daha yolunda gitmedi, tabiri caizse hiç biri iflah olmadı diyebiliriz.

Nasıl mı?

Reha Muhtar'dan başlayalım isterseniz. Tv haber spikerliğinden laylaylom mizah programlarına kadar düştü, istediği performansı bir daha gösteremedi, Vatan Gazetesi kapatılınca köşesi de elinden gitmesi sonucu malum medyanın kullanıp çöplüğe attığı bir saçmalık abidesi olarak kaldı hafızalarda.

Müge Anlı: Cesur kadın, fenomen pozları, Ekranlarda adalet savunucusu formatında davranan kimliği ile oysa kendine bir hayrı yoktu. Kendi evliliğini kurtaramadı ve hala ekranlarda cinayet faillerini kovalıyor.

Mahsun Kırmızıgül: (Abdullah Bezircan) “Yıkılmadım Ayaktayım” delikanlılık ayaklarıyla daha sonra Özcan Deniz ve Haluk Levent'le birlikte Prestij müziği nasıl batırdıklarını, Mustafa Topaloplu'nun abisi Hilmi Topaloğlu'nu ölüme sürükleyen sürecin baş rolleri olarak akıllara kazınırken; Daha sonraları Kürtçe “Le Daye” şarkısını yazıp söylemiştir. Müziği bırakan Kırmızıgül çevirdiği sinema filmleriyle subliminal şekilde Kürtçülük yaptığı anlaşıldığından; o gün “Kürtçe şarkı yapmak istiyorum” diyen Kaya'yı protesto eden Kırmızıgül sonra kendisi Kürtçülük yapmaya kalkışıyor. Ne tuhaf değil mi? “Güneşi Gördüm” filmi açık bir PKK propagandası içerir. “Mucize”de dağda ki eşkıya okul yapmakla meşrulaştırıyor vs. Para kazanmak için kılıktan kılığa giren özeliği Mahsun'u hayranlarının gözünde vebalı bir yaratık haline getirdi. Artık kimse ona güvenmiyor ve de sanatına saygı duymuyor.

Ferdi Tayfur: Felç geçirdi.

Ebru Gündeş: İranlı CIA ajanı Rezza Zerrab'la evli iken çuval dolusu paralar, uçak dolusu altınlar, boğaz manzaralı evlerin tapuları gelirken gayet iyiydi. Kocası olacak casus İran'la kara para aklamak suçlamasıyla Amerika'da göz altına alınınca ilk golü atan kişi oldu. Derhal boşandı ve ondan kalan artıkları yemekle meşgul bu aralar.

Muazzez Ersoy: peş peşe yaptığı evliliklerin hiç birini tutturamadı. Yüzü gülmedi. Mutluluğu bulamadı.

İbrahim Tatlıses: Adana'lı kabadayı Abdullah Uçmak'ın A'K-47 kaleşnikoflu saldırısında başından vuruldu. Günlerce bitkisel hayatta kaldı. Hayata kalayım derken servetini tüketti. İbo Shov tedavülden kalktı ve o eski şaşalı günler bir daha geri gelmedi. Bir iki kez AK Partiden siyasete kapağı atma çabası da fos çıkınca şimdi eski dostlarını arayıp oğlu İDO'nun ekranlarda klibi dönmesi için hatır tacirliği yapıyor.

Özcan Deniz: çevirdiği dizilerde ki zengin aile lideri rollerine bakmayın siz. En son yurt dışında beş kuruşsuz kalınca burada ki dostları aralarında para toplayıp ülkeye dönmesi için uçak bileti almışlardı.

Serdar Ortaç: Kumar masalarında kazandığı paranın son kuruşuna kadar kaybetti. Şu an MS hastalığıyla mücadele ediyor ve o gecede ok gibi sahneye fırlayarak “bu zamanda kimse padişah değil, sultan değil” şarkının sözlerini Ahmet Kaya'yı protesto etmek için uyarlayarak söylemiş, Atatürk yolunda tüm Türkiye / bu vatan bizim / ellerin değil” şeklinde okumuş, ardından 10. Yıl Marşını söylemişti. Ve o gecenin çıban başı olarak literatürlere geçti. Sonraları ekranda salya sümük Ahmet Kaya'dan özürdilerken gördük ama son pişmanlık fayda getirmiyordu.

Fatih Altaylı: PKK elebaşı Abdullah Öcalan'la aynı masada fotoğrafı ortaya çıktı.

Mustafa Topaloğlu: kafayı uzaylılarla sıyırdı. Ara ara ekrana çıkartılıp “uzaylı” denilerek yaptığı a-normal maskaralıklarla insanları eğlendirmeye çalışarak gündemde kalmaya çabalıyor.

Kadir İnanır: Karadenizli olmasına rağmen Ahmet kaya Kürtçe şarkı yapmak istiyorum dediği için ilk tepkiyi gösterenler arasında o da vardı. O gün ne olduysa, nasıl bir hikmetli olayla karşılaştıysa artık Kadir İnanır sonraları ciddi bir kürtçü olup çıktı. HDP ile gönül bağı olduğunu doğrudan açıkladı. Ve şu sıralar bu özeliğinden ötürü eski itibarını bir anda kaybetti.

Zara: Erzurumlu müzik yapımcı “Ulus Müzik” yapım sahibi İskender Ulus'un ikinci eşi olarak bir nevi kuma gitti, bir süre hayatını bu şekilde sürdürdü. Sonraları gündemde kalmak için hiç bir oyuncu kabiliyeti olmadığı halde “Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz” dizisinde rica minnet yapımcı Osman Sınav'dan birinci figüran konseptinde bir kabadayının eski sevgilisi olarak rol koparmayı başardı. Ne yazık ki istenilen verimi gösteremediği için bir kaç bölümden sonra kenara konuldu. Şu sıralar Antalya Belek'te bir barda şarkı söyleyerek geçimini sağlıyor.

Adnan Şenses: öldükten sonra Zeytinburnu'nda bulunan kendisine ait akar yakıt istasyonu (benzinlik) üzerine çocukları birbirine girmiş durumda.

Uyuşturucu partilerinde kokain vuran Fatih Ürek iyi ama Ahmet Kaya kötü öyle mi?

Velhasıl diğerlerinin de akıbetide pek farklı değil. Bari Ahmet Kaya onuruyla, dik duruşuyla, eğilmeden, savunduğu düşüncelerinden taviz vermeden çekti gitti aramızdan. Şimdi; Bir Malatyalı olarak, hemşerimiz Malatya doğumlu Ahmet Kaya'yı linç edenlerin ve Fransa'ya sürgün giderek hayatını kaybetmesine sebep olanların unutulmaması adına tarih önünde bu isimleri ifşa ediyorum ki bir daha bu tür asalaklara prim vermekte pek cömert davranmayalım.

Gelelim bu güne, asıl anlatmak istediğim burası. Hadi onlar vefasız çıktı, akil davranmadılar. Ahmet Kaya'yı sürgünde ölüme sürdüler. Peki; bir Malatyalı, Malatya'nın öz çocuğu Ahmet Kaya'yı “Malatyalılar” olarak biz neden sahip çıkamadık? STK'lar, siyasi kanallar ve diğer sivil otoriterlere çok iş düşüyor bu konuda. Mesela her yıl düzenli olarak Ahmet kaya festivali düzenlense. Veya Malatya'da “9'cu Malatya uluslararası film festivali” adı altında düzenlenen şölende Ahmet Kaya konsepti konulsa… Nedense halkımız MUF festivali ile buluşturulmak istenmiyor. Zaten halkın pek bir önemi yok! Ayrı konu. Şehrin illeri gelenleri, siyasi liderler, patronlar ve bir kaç yapımcı-oyuncu, hediye al-hediye ver, fotoğraf çektirmek, karşılıklı plaketler, rozetler, lüks otel konaklamaları derken hafta bitirilecek. Tüm bu sirkülasyon içinde benim dile getirmek istediğim şey başka: Film festivali adı altında ne kadar hurda, külüstür, çürümüş, sanatçı diye geçinen, unutulmuş, ismi-cismi bilinmeyen hababamcı, üçüncü sınıf Yeşilçam artizi varsa Malatya'ya taşıdınız. İyi hoş… Bir şey dediğimiz yok zaten. Sorum şu; peki, 9 yıl boyunca çuvalla para döktünüz de neden Ahmet Kaya anısına bir organizasyonu yapmadınız? Nasıl olsa belediyenin parası çok, ona da eyvallah. Lakin Ahmet Kaya'nın sanatsal değeri kesinlikle şehrimizle/doğduğu şehirle buluşturulmalı diye düşünenlerdenim.

Elbette kimsenin bu tespitlerime bir itirazı olamaz, ancak bir sanat şöleninde ya da bir toplumda önce kendi değerlerine sahip çıkılacak, ondan sonra diğer öncelikli temel paradigmal tercihlerin yapılması gerekmektedir. Ahmet Kaya'da o değerlerden biri. Şehrimizin değişim, gelişim ve demokratikleşmede, ekonomide gerçekleştirdiği hamleler kendi öz kaynakları üzerine yapılandırılırsa Türkiye toplumu nezdinde itibarlı bir yer edinecektir. Kendi içinden çıkmış değerlere sırt çevirip spariş aktörlerle bir yere varamayız biz. Bunu kaç kez daha söyleyeceğiz? Kısa bir kulple yazacaktım, konu Ahmet Kaya olunca savrulduk buralara.

TİMUR İNCE

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!