dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2436.2
  • BIST
    9810.96
  • BTC
    63646.88$

ALİ BARDAKOĞLU, MİAD’IN KONUĞUYDU!..


Narin

 

 

Malatyalı İş İnsanları Derneği (MİAD)'nin interaktif söyleşilerinin bu haftaki konukları Diyanet İşleri Eski Başkanı Ali Bardakoğlu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Eski Başkanı Ahmet Ertürk oldu. Bir Müslüman için ne ibadetler ne anlam taşır?” isimli söyleşinin moderatörlüğünü deneyimli gazeteci Vahap Munyar yaptı.

 

MALATYA TİME / ÖZEL HABER

Gazeteci Munyar'ın, “İslam dininin inanç, ibadet ve amelden oluştuğu belirtiliyor. Bu tasnifi doğru görüyor musunuz? Bu tasnif insan açısından ne anlama geliyor?”  gibi sorularına cevap veren Eski Diyanet İşler Başkanı Ali Bardakoğlu, sözlerine şöyle başladı: “Ramazanınız hayırlı, sofralarınız bereketli olsun. İnşallah sağlıklı ve huzurlu bir şekilde Ramazan Bayramına çıkarız. Malatyaların yeri ayrı. Malatyalılar ehli ilim ve dost insanlar. Malatyalı insanlarla olmaktan mutluluk duyuyorum.”

Eski Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu konuşmasının devamında ibadet, inanç ve amel kavramlarına değinerek şunları belirtti: “İnanç, ibadet, amel… Aslında üçüncü unsuru öyle ifade etmemek lazım. Ama ameli ahlak kısmından bahsedersek üç unsurdan bahsetmek mümkün. Çünkü amel çok geniş bir kavram. Amel davranış demek. Dinin ana özünde inanç yatar. Allah'ı tanıma ve bilme. Ondan sonrakilerin hepsi bunun yan destekçileridir. İnancın özünde tevhit inancı vardır. Bütün kâinatı Allah'ın yarattığını ve sonunda O'na döneceğimizi bilmenin farkında olmak lazım. İnanoğlu'nun var oluş sebebini anlaması için Allah'ı tanıması ve hayatını Allah ile anlamlandırması gerekiyor.”

C_145

DÜNYAYA BİR MACERA İLE GELDİK

Eski Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, konuşmasının devamında  ise “Din deyince neden buradan başlıyoruz? Çünkü biz dünya hayatının bilgilerini aklımızda zaten biliyoruz. Güneş'in yaktığını, suyun sıcak olduğunu, ne zaman hasta olacağımızı, araba ve uçağı bulmuşuz. Tıpta aşıyı bulmuşuz. Dünya hayatında fizik, kimya siyasi alanında kendi işimizi kendimiz görebileceğimiz kadar fıtratımız var. Yeryüzünde canlı olarak yaşamamız için dine ihtiyacımız yok. Bu saydıklarımızı biz zaten din olmadan da kendi kendimize yapabiliyoruz. Allah bize bu bedeni imkânlarımızın yanında fiziki olarak bize bir akıl, merak ve tasavvur vermiş ki bu başımıza bela. Çünkü insanoğlu yaşadığı hayatın ve öğrendiği bilgilerin ötesini merak ediyor. Bu sefer din diyor ki; Ey İnsan! Sen dünya hayatını kendin çekip çeviriyorsun. Allah sana bu imkânı verdi. Bu kabiliyetin var. Bunun bir de öteki anlamı var. Bütün bu var oluşu Allah yarattı sana böyle imkânlar verdi. Ama Allah'ı tanı ve O'na teşekkür et. Bizim bildiğimiz tanıdığımız bilgilere metafizik bir pencere açıyor. Din hayat hakkında varlık hakkında genel bir aydınlanmadır. Elmanın diğer yarısını tamamlıyor. Varlık nereden geldi, nereye gidecek, bu geniş kâinat ne anlama geliyor şeklinde sonu gelmez meraklarımızı tatmin ediyor. Birbirini tamamlayıcı bir kavrama ermiş oluyoruz. Allah'ın var olduğunu kabul etmek, dünyayı çekip çevirdiğini kabul etmek dinin özünde Peki, bu çok matematiksel ispatlanabilir bir şey mi? Değil. Size olduğundan fazla gösterecek halim yok. İki kere iki dört eder şeklinde ispatlanabilir şeyler de değil. Allah bunu gizlemiş ve sınav konusu yapmış. Güneş'in var olmasına inandığınız gibi Allah'ın da var olduğuna inanın demiyor. Bir insan ben Güneş'e inanıyorum derse, biz o insana inanmayız ki. Zaten Güneş'in var olduğunu her zaman görebiliyoruz. Ama Allah, ahiret, metafizik, yaratılış, var oluş, var ediliş, ahiret, ahirete gidiş hakkında açık seçik ve kesin delil yok. Ama bunun alternatifi de yok. İşte dünyaya böyle bir macera ile geldik.” dedi.

E_44

DİN İNSANA YOL GÖSTERİR

TMSF Eski Başkanı Ahmet Ertürk ve Gazeteci Munyar'ın  “Müslümanlar neden ibadet eder? İbadetler Müslümanlar için ne ifade eder?” sorusuna Eski Diyanet İşleri Ali Bardakoğlu cevabı ise şu şekildeydi: “Kendimizi bilinmezlikler ve imkânlar dünyasında bulduk. Zihnimiz araştırıyor ve Allah da ışık tuttu. Dinin adı bir inayettir. Allah'ın insanın elinden tutması hidayettir. Karanlıkta bir fener tutmaya da fener denir. Yolu bilmeyen insanın önünde bir rehberin yürümesine de hidayet denir. Yani dinin yaptığı hidayet ve inayet insanın elinden tutması ve götürmesi değil, yürüyecek olan insana yolu göstermesidir. İnanan insanın en büyük ıstırabı inandığı Allah'a bağlılığın ve saygısın bildirmesidir. Bu şarttır. Örneğin büyük bir bahçe düşünün. Malatya'nın bahçeleri meşhur. İçinde çeşit çeşit nimetler var. Irmaklar var, Güneş doğuyor. Allah da diyor ki, sizden istediğim bu bahçenin sahibini tanıyın. İkincisi de teşekkür edin. Başkasının el uzattığına siz uzatmayın. İmanın ikinci boyutu Allah'a nimet duyduğunuzu belirtmektir. İşte ibadetler böyle başlıyor. Allah da diyor ki; Ey Kulum! Mademki beni tanıdın, bana da teşekkür etmek istiyorsun öyleyse şu simgesel davranışları yaparsan ben senin teşekkürünü kabul edeceğim diyor. Çok şey de istemiyor. Sıfır yükümlülükle de bırakmıyor. Günde beş vakit namaz kıl diyor. Rüku ve secdenin Allah'ın dediği gibi yaparsan bir anlamı olur. Senede bir ay oruç tut diyor. Malın mülkünün bir kısmını benim için olmayana ver diyor. Hata ettin özür dile kefaret ver diyor. Yanlış yaptın tövbe et diyor. Belli simgelerle bunları yapmalarını istiyor. Bir hadis var. İman, İslam ve ihsan. İhsan dindarlığın kemal noktasıdır. Bizim Allah'ın himayesi, inayeti, yardımı, lütfu altında yaşadığımızı bilmek ve bu bilinçle hayatımızı geçirmek ve bu bilinçle yaşamak. İbadetin iki işlevi vardır. Bir Allah'a karşı şükür ve teşekkür borcumuzu yerine getirecek bir kifayet miktarında görevdir. Fazlasını ve azını da önler. Allah sınırlı simgesel ibadetlerle çok fazla ibadet etmemizi de önlemiş. Çünkü insanın freni olmaz. Adam 24 saat başını secdeden kaldırmamayı da düşünebilir. Allah bunu istemiyor. Sürekli açlık içinde yaşamayı da istemiyor. Hindistan'da din adında sefalet görenleri de görüyorsunuz. Bunları yaparsan şükrünü kabul edeceğim diyor.”

A_361

İBADET, İNSANI  VE DAVRANIŞLARINI KALİTEYE HAZIRLAR

Vahap Munyar'ın,“Diyelim ki ben 5 vakit namazımı kılıyorum. Oruç tutuyorum ve zekâtımı veriyorum. Ama kul hakkı yiyorum. Başka alışkanlıklarım var. Bu ibadetler o davranışlarımı kapatır mı?” sorusuna Eski Diyanet İşleri Ali Bardakoğlu, “  İbadetin 2 işlevi vardır. Birincisi bu şükür duygumuzu, ihtiyacımızı giderecek simgesel bir davranış. İkincisi ibadetle bu dünyada yalnız olmadığımızı, Allah'ın bizi gözettiğini, gördüğünü, yazdığını, bildiğini ve O'nun huzuruna gideceğimizi anlıyoruz. Dindarlık bilinci kazanmış oluyoruz. İbadetle öyle bir bilinç kazanıyorsunuz ki Allah'ın varlığını içinize sindirmeye başlıyorsunuz. Allah'a yönelik şükrü yerine getirmek ve O'na bağlı olduğumuzu bildirmek, ama dünya hayatı açısından ibadetin anlamı bir Müslümanın amelini, davranışlarını zapt altına alabilecek bir bilinç kazanması…  Burada sizin sorduğunuz soruya geliyorum. Peygamber Efendimiz ne diyor, öyle insanlar vardır ki oruç tuttuğu halde yanlışları yaparsa, kul hakkı yerse, yalan söylerse, haksızlık ederse geri sadece açlık kalır, diyor. İbadetin içi boşalırsa sadece açlık kalır. Namazla ilgili bir ayeti hatırlatalım. Kıldığınız namaz sizi her türlü kötülükten ve çirkinlikten alıkoyar. Nasıl alıkoyar? Çünkü namazda Allah'ın huzuruna çıkıyorsun. Namaz müminin miracı diyorsun. Allah'ın huzuruna çıktığın vakit kötülük yapacak halin yok. Namazdan sonra da, ben birazdan Allah'ın huzuruna çıkacağım, diyerek sürekli hareketlerini kontrol altına almak istersin. Ayetin ikinci cümlesi de Allah'ın zihinde sürekli tutup Allah'ın yarattığını, O'na bağlı olduğunu, O'nun huzuruna gideceğini, sürekli canlı tutman ise en büyük ibadettir. Demek ki ibadetin amacı bizatihi kendisi değil. İbadet insanı bir yere hazırlıyor. İbadet insanı davranışlarda bir kaliteye hazırlıyor.  İzin verirseniz ben burada Maturidiye geleyim. O zaman Allah bu dini niye gönderdi? İmam Maturidi buna ayrı bir cevap veriyor. Ehli hadis diyordu ki; hikmetinden sual olunmaz. Allah bizi bu dünyaya niye gönderdiyse göndermiştir.. Bize düşen anlamak ve üzerimize düşeni yapmaktır. Maturidi diyor ki, öyle değil, Allah bu dini, dünya hayatının düzgünlüğü için, insanların düzgünlüğü için yani iyi-doğru ve güzeli hayata katmak için göndermiştir, diyor. Allah emrettiği için bir şey iyi veya güzel olmaz. İyi veya güzel olduğu için Allah onu emretmiştir. Devrim niteliğinde bir bakıştır bu. Din öyleyse dünyada iyi-doğru ve güzeli ayakta tutmamız onu davranışlarımıza yansıtmamamız için var.” dedi.

İBADETLERİN AMACI BİZİ DAVRANIŞ KALİTESİNE ULAŞTIRMAKTIR

Gazeteci Vahap Munyar'ın, “İbadetlerden birini eksik yaptınız zaman diğerlerini de alıp götürür mü? Diyelim ki ben oruç tutuyorum ama namaz kılmıyorum. “ şeklindeki sorusuna “Demek ki ibadetlerin amacı bizi davranış kalitesine ulaştırmaktır. Dinin amacı da bu. Hal böyle olunca ibadetleri yapıyor dine bağlı olduğunu söylüyor da yaşadığımız hayat o arzu eden kaliteye ulaşmıyorsa din amacına hizmet etmiyor demektir.” diyerek cevap vermeye başlayan sözlerine başlayan Ali Bardakoğlu, “O inancın bizi dünya hayatında mutlu olmasını mı istiyor. Dindarlığı ve dinin dünya hayatında bir faydası olmalıdır. Sizin sorunuzu da katayım ne kadar yaparsan yaparsın. Yapamadıklarının acısını tutarsın. İbadet sadece namaz, oruç değil. İnsanın doğru olması da ibadettir. Allah adaletli olmayı da emrediyor. Bir insanın adaletli olması da ibadet değil midir? İbadet deyince aklımıza hep namaz ve oruç gelmeye başladı. İbadet bağlılık demektir. Kölelikten geliyor. Abd biraz da kölelikten geliyor. İnsanları ve diğer bütün mahlukatı bana iman etsinler diye yarattım. Buradaki ibadete biz namaz anlamı verirsek o zaman ayeti hiç anlamadığımız anlamına gelir. Allah neden abd kelimesini kullanıyor. Çünkü Araplarda abd deyince köle anlaşılıyor. Köle efendisine bağlıydı. Efendisi ne derse onu yapıyordu. Allah dünyadaki bağlardan kurtulun ve sadece bana bağlı olun dedi. Bütün bağlılıklarınızı bırakın asıl bana bağlı olun dedi. Öyle olunca Allah'a bağlı olduğumuzu gösteren bir davranışlar silsilesidir. İçinde namaz vardır, temizlik, adalet, temizlik vardır. Amellerin en hayırlısı annene hizmet etmektir diyor. Bir insan için en anlamlı hareket neyse ibadet odur. Sürekli Allah'ın gözetiminde olduğumuz bilincinde olmamız lamız. Biz artık zikrin de içini boşaltmış durumumdayız Elimize tesbihi alıp Allah, Allah diyoruz. Allah'ı zihninizde taze tutun diyor. Bir ayet vardır. Arafat'tan gelirken tıpkı anne- babanızı, kabilenizi andığınız gibi Allah'ı anın diyor. İnsan anne- babasını anar mı? Annem, babam der mi? Anmaz. Onun için Allah ile gönül bağı kurun diyor. Ben zikri böyle anlıyorum. En büyük ibadet Allah ile bağını canlı tutabilmektir. Din, Allah'ın mesajı tamamen diyalektiktir. Allah'ın evleniyoruz deriz. Tamam, evlen der, birden fazla hanım almak istiyoruz denir. Tamam, al der. Ama doğru düzgün davran der. Benim evim var der. Tamam, olsun ama evinde çoluk çocuğunla yaşarken onların hakkını iyi gözet der. Ticaret yapıyorum der, tamam yap der. Bunlara itiraz etmiyor. Ama ticaretini yaparken ötekini kandırma der. Allah'ın yaptıklarınıza itirazı yok. Sadece dinin o kalitesinin gösterecek belli bir kıvam istiyor. Malatyalılar kayısı yetiştiriyor. O kayısıları kaldır yerine elma yetişir demiyor. Ama şükrünü eda et diyor. Ticaret yaparken insanları kandırma diyor. İnsanlar tamamen özgürler Sadece belli bir kıvamda olması lazım. Biz ne yapıyoruz. Çok evlilik yap ama adaletli davran diyor ama biz buradan Allah'ın bizim çok eşli olmamızı istediği sonucunu çıkarıyoruz.” ifadelerini kullandı.

BİZE VERİLEN ÖRNEKLER ÜZERİNDEN BİR SİSTEM ÜRETİYORUZ

Daha sonra sözlerine devam eden Ali Bardakoğlu şunları söyledi: “Kölem var diyor, ama Allah, ona insan gibi davranmayı öğren, diyor. O devirde robot olsaydı onlarla ilgili de örnek verirdi. Örnekler üzerinden din mesaj veriyor. Biz dinin içini boşaltınca ibadetlerin özünü kaybediyoruz. “Allah fazla evlilik yapmamızı istiyor”veya “Erkeğe öncelik veriyor” diye dini kendimize göre yönlendirmeye çalışıyoruz. Biz verilen örnek üzerinden bir sistem üretmeye başlıyoruz. Tefecilik yapma, insanları ezme, ahlaklı davran deniliyor. Din, Allah'a inanma ve O'nun istediği ibadetleri yerine getirme gayreti içinde olmaktır. Davranışlarımıza da o kaliteyi yansıtmalıyız. Buna salih amel diyoruz. Salihamel, işe yarar iş yapmaktır. Herkesin imanı kendisinedir. İman, tamamen kişisel bir tecrübeden ibarettir. Bu sizin becerinizle alakalıdır. Kapasiteniz ne kadar varsa, Allah'la gönül bağı kurma kabiliyetiniz o kadar çok olur. Salih amelelri davranışlarına ne kadar yansıtıyor ona bakmak lazım.  İnsanların bunu tartması da doğru değil. İnsanlar birbirlerinin amellerini ölçmeden önce birbirlerinin kalitesini ölçselerdi daha dindar bir toplum olurduk.”

DİN, YAŞANAN HAYATA VERİLEN RAHMETİN ADIDIR

“İnsanlar kendilerini ölçmek yerine başkalarını ölçerler.” diye ekleme yapan Vahap Munyar, katılımcılardan Hasan Yıldırım'ın “Öğrencilere burs vermek amacıyla mezarlıklarda ceviz ağaçları yetiştiriyoruz. Bu dinimizce caiz midir?” şeklindeki sorusunu aktardı.

Bu soruya “Tıbbi hijyenik açıdan sorun yoksa olabilir. Dini bu kadar yeryüzüne indirmeyin. Din üst bir metafizik ve külli bir aydınlatmadır.” diyerek cevap vermeye başlayan Ali Bardakoğlu, “Günlük hayatımızın bu kadar ayrıntısını dinle belirlemeye kalkarsak hem dini hem de kendimizi yormuş oluruz. Dini hırpalamış oluruz. İstediğiniz mesleği seçin, istediğiniz işi yapın. İstediğiniz kadar çocuğunuz olsun, istediğiniz evde oturun. Kayısı ağacı, cevizi ağacı yetiştirin. Yani günlük hayatını insanlar kendileri düzenleyecekler. Yaşanan hayatın kendisini din olarak görüyoruz. Din yaşanan hayata verilen rahmetin adıdır.” dedi.

D_77

ZİNANIN DA, RİBANIN DA KÖTÜ OLDUĞUNU BİLİYORLARDI 

“Faizden bahsederken tefeci gibi davranma dediniz.” diye hatırlatmada bulunan deneyimli gazeteci Vahap Munyar, “Bunu şöyle mi algılamak lazım; ortada bir enflasyon varsa enflasyon nispetinde uygundur diye mi algılamak lazım?” şeklinde yeni bir soru ilave etti.

Ali Bardakoğlu, “İktisat projemiz devam ediyor. Toplumun ortak duygusunu rencide eden bir hak ihlalini önlemektir. İslam'dan önceki dönemde Kâbe yıkılmış, yeniden yapılmaya başlanmıştı. Yapılırken herkesin elini cebine atması istendi. Herkes para versin, ama bu paranın içinde zina ve riba parası olmasın denildi. Araplar riba parasının temiz bir para olmadığını biliyorlar zaten. Kur'an-ı Kerim'in emredip insanların garipsedikleri hiçbir hükmü yoktur. Yani Kur'an-ı Kerim zinayı yasaklayınca insanlar bu nereden çıktı demediler ki. Evet, doğru bu bizim hatamız denildi. Günahımız dediler. Kur'an-ı Kerim ribayı yasaklayınca da, insanlar biz fakirleri karınca gibi eziyorduk dedi. İçki yasaklanınca da, kadınlara haksızlık ediyorsunuz denilince de insanlar bunlara hak verdiler. Din bunlardan geri durmaya destek oluyor. İnsanların daha çok iradeli olmaya yardımcı oluyor. Bütün başarı dine ait değil. İnsan belli bir kaliteye gelecek. İyi olma yolunda belli bir becerisi olacak ki din de yardım edecek. Adam inat ediyorsa din ne yapsın?” diyerek cevap verdi.

ALLAH'A GÜVEN, BAĞLI OL...

TMSF eski Başkanı Ahmet Ertürk de, “Dindar insan iyi insan eşitliği yok öyle mi?” diyerek yeni bir soru ilave etti.

Ali Bardakoğlu, bu soruya da şöyle cevap verdi: “Cahiliye toplumunun faziletli insanları İslam'da da faziletli insanlardır. O büyük sahabelerden bazıları İslam gelmeden de toplumun seçkin insanlarıydı. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Hamza şimdiki kanaat önderi dediğimiz insanların konumlarındaydı. Hz. Peygamber öyleydi. Din insanı sıfırdan inşa etmiyor. Din anahtar teslimi bir mutluluk ve kurtuluş değildir. Din gelecek, annenin çocuğunu okula götürdüğü gibi kolundan tutacak sürükleye sürükleye götürecek. Öyle bir din olmaz. Allah her insana bir melek yaratsaydı. Yanına verseydi. Adam dindar olsaydı o melek de ensesine vura vura iyilik yaptırsaydı o zaman olurdu. Kur'an ve sünnet dedi ki; şu iyi, şu kötü, şunu yaparsan sonucu budur. Allah'a güven, bağlı ol. Bu yolun sonu şudur, şu yolun sonu budur, dedi. İnsanlar Kur'an ve sünnetle baş başa kaldı. Bunlara tutunanlar yolunu bulur. Tutunmayanlar da yolunu sapıtır. Yolundan sapmış bir insana da Allah bir şey yapamaz. Allah'ın hikmetinden sual olunmaz. Başka bir gezegende belki hep iyilik yapanlar vardır. Ama dünyada öyle değil. Allah, dünyada insanı böyle yaratacağım, dedi. İnsan kötülük de yapabilir, dedi. İnsanın içine hem iyilik hem de kötülük duygusunu koyacağım, dedi. Sürekli mücadele edecekler. Ama 2-1 galip durumdasınız. Artılar iki tane. Aklıselim fıtrat ve Peygamberimizin getirdiği din var. Bunlar iki. Bir ise duygularımız ve nefsimiz var. O da bir. Bazen o bir ikiyi yeniyor.”

ELİNDE GÜÇ OLAN, ÖTEKİNİ EZİYOR

Vahap Munyar, söyleşiye katkıda bulunanlardan gelen sorulara da yer verirken, “Ruhi Sanyel diye bir arkadaşımız var. Bazen takılır. “Niye Allah insanları eşit yaratmadı? Allah neden köleleri yarattı?”der. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?” ifadelerini kullandı.

“Köleyi Allah mı yarattı? Köleyi cariyeyi kim üretti? Allah. Allah Âdem'i hür, Havva'yı köle olarak göndermedi ki.” diyerek cevabına başlayan Diyanet İşleri Eski Başkanı Bardakoğlu, “Pırıl pırıl dünyaya pırıl pırıl iki insan gönderdi. Aklı başında insanlar olsaydık bu dünya hepimize yetmez miydi? Birbirimizi köle-cariye etmeye gerek var mıydı? Ama insanoğlunun öyle duyguları var ki… Elinde güç olan ötekini eziyor. Allah bu duyguyu insana neden verdi derseniz. Allah bu duyguyla yaratıldığını söyledi. Zaten bu saklı değildi. Bu duyguyu zapt edemezseniz de birbirinizi köle- cariye diye ayırırsınız. İki milyon doları alıp yurt dışına kaçarsınız… Ayağınızı denk alın, birbirinize fazla güvenmeyin dedi. Allah'a karşı bir mazeretimiz yok. Şansız bir toplumdayız. Bilmiyordum diyemezsin. Ya rabbim yaptım, sen affet diyeceksiniz. Bu konu Hz. Ömer'in de aklına yatmıyor. Neden köleler var demiştir. Ama toplumda vaka. Bütün Afrika'yı köle yaptık. Gücü olan diğerini eziyor. Ama harika insanlar da var. Hep köle-cariye yok. Nice şairler, dost insanlar da var. Onları da terazinin bir kefesine koyuyoruz.” ifadelerini kullandı.

YASAK OLMASI, HELAL OLMADIĞI ANLAMINA GELMEZ

Söyleşiye katkıda bulunan Hasan Yıldırım'ın “Malatya Mezarlıklar Müdürlüğü tarafından, mezarlığa meyve ağacı dikilemez helal değil denildi.” Şeklindeki sorusuna Ali Bardakoğlu, “Yasak olması helal olmadığı anlamına gelmez. Haram deme yetkisi yok. Mezarların kazılması gibi bir durum varsa onu ben bilmem. Hijyenik olmayan bir durum söz konusu değilse ve kul hakkına girmiyorsa haram değil. Bir domuzu toprağa gömdünüz, orada bir meyve bitti. Orada da bir sorun yok. Toprak nu dönüştürür.” sözleriyle cevap verdi.

DUA YALNIZ OLMADIĞIMIZI HİSSETTİRİR

Söyleşiye katkıda bulunanlardan, Mehmet Duran'ın “Kur'an-ı Kerim'de sizin niyetleriniz ibadetlerinizin cennet ve cehennemin önüne geçer mealinde bir ayet var mıdır?” şeklindeki sorusuna Ali Bardakoğlu, “Böyle bir ayet yok ama sizin duanız olmasa Allah size pek itibar etmez ayeti var. Çünkü dua ibadetlerin özüdür. Çünkü dua namazdan da ileri bir ibadettir. Namaz da bir yakarış ve duadır. Yalnız olmadığınızı hissetmedir. Sizin duanız olmasa ne işe yararsınız gibi bir uyarı vardır. Niyetiniz iyiyse bu davranışınız ibadet sayılıyor.” dedi.

İNSANI, ROBOT GİBİ DÜŞÜNMEYİN

Usta gazeteci Vahap Munyar, katılımcıların sorularına devamla; “Baki Budakoğu soruyor: Maturidilik ve Eş-arilik açısından Müslümanlığın ibadete verdiği anlamda farklılık söz konusu mudur? Söz konusuysa bu durum İslamiyet'in ruhuna uygun yaşanmasına ne tür zorluklara neden oluyor? Toplumumuzda yaygın olarak bilinen ve uygulanan hangisidir?” dedi.

Ali Bardakoğlu, soruya şu şekilde cevap verdi. “Eş-ari düşünceyi çok fazla hırpalamayalım, ama Matruridilikbizim coğrafyalara, rasyonel düşünceye, akli çıkarsamalara daha uygun. Çünkü ibadetleri Allah yap dedi diye yapılması istenmiyor. İbadetleri hayata birleştirip bütünleştiriyor. Allah'ın emir ve yasaklarını hayatın içinden yorumluyor. Şunu yasaklamıştır şu sebeple diyor. Bunu emretmiştir diyor. Maturidi düşüncesi hikmet eksenli bir düşüncedir. Bir sebebi, hikmeti ve anlamı vardır. Bizim hayatımıza bir yansıması olmalıdır. İnsanı robot gibi düşünmeyin. Yap gerisini düşünme. Maturidi ve Hanefi düşüncesi daha çok öne çıkmaya başladı.Ama şark toplumunda eşaili ve cebbidüşünce baskındır. Biz yapmadık Allah yaptı. Her şeyi ondan beklemek. Bizim dualarımızMaturidiye göre değildir. Bizi zengin et, pandemiden kurtar, hastalıktan kurtar diye dua ediyoruz. Aşıyı bulup aşı olmak gerekir. İsraillileri Filistin'den boşalt diye dua ediyoruz. Allah neden gelip kovsun ki, kim kovacak? Sen kovacaksın. Bunu Allah'tan neye bekliyorsun. Bir yerde teslimiyete ihtiyaç var. Ama eşaliler çok erken başlıyor. Başına bir şey gelmiş birininteslim olması güzel bir şeydir. O olayı huzursuzluğunu atlatmaya yardımcı olur. Maturidi sen yapmazsan sorumlu olursun diyor. Sebep-sonuç ilişkisi vardır. Sebep- sonuç ilişkisi olmasa tıp, fizik, ilim, ekonomi olmaz. Maturidi düşünce ibadetleri işlevsel ve dünya hayatına da yansımaları olan bir dinamik eylem haline getiriyor.”

BİR BİREYE SADECE “İBADET ET” DEMEN YETMEZ

“Ramazan Ayındayız. Ramazan Ayında özellikle bazı gecelerde yapılan ibadetlerin neredeyse anasından doğmuş gibi günahsız sayıldığını belirten birçok varis var. Hakikaten öyle midir? Buna ne dersiniz?” şeklindeki soruya Ali Bardakoğlu, “Öncelikle imsak meselesinden bahsetmek istiyorum. Siz Malatyalıların kafası çalışıyor. Kaç senedir bir imsak meselesini çözemeyen âlimler var diye düşünülüyor. İmsak işini çözememiş bir İslam dünyası karşımızda var. Garip bir durum. İslam dini kolay ve fıtri bir din. İbadetleri belirleyen aziz peygamberdir. Bu ibadetler çok kolay anlaşılır, normal bir insanın biyolojik gözle anlayabileceği bir çizgidedir. Güneş doğunca namazını kıl, dik olunca ikindiyi kıl, yatmaya başladığında ikindiyi kıl diye anlıyoruz Suyla elini ayağını yıka diyor. Tamam, anlıyoruz. Oruca gelince ortalık ağarmaya başlayınca yeme içmeyi kes, Güneş batınca da orucunu aç Aslında çok kolay, ama problem de buradan başlıyor. Bunda bir görecelilik de var. Din zaten onu tolera edecek şekliyle geldi. Yoksa Müslümanların önce saati bulması bütün meleklerin kolunda bir saati olması gerekiyordu. Çöldeki insan da ormandaki insan da bunu anlayabilir. Herkes kendi takdirine göre belirledi ve oruca başladı. Bizim hadi kitaplarında öyle rivayetler vardır ki ortalık iyice ağarıncaya kadar yiyen sahabiler vardır. Çok erken oruca başlayanlar vardır. Genel kanaatle biz oruca niyet ediyorduk. Ondan sonra kalkıp mescide gidiyorduk. Aziz Peygamberin arkasında namaz kılıyorduk ve gün başlıyordu. Zamanımızda hocalara laf düştü. Ortalık ağarmaya bir ölçü getirin dediler. İbadetlerde buna ihtiyaç da var. Bir bireye sadece ibadet et demen yetmez. Neyi yapınca namazı kılmış, neyi yapmayınca namazı kılmamış sayılırsın demek lazım. Fıkıhçılar şu olursa namaz bozulur şu olmazsa namaz bozulmaz diye bir takım öcüler getirdiler. Bu ölçüyü getirirken Hz. Peygamber şunu yapmadı Tek tek yazmadı. Belli davranışları yaptı, sahabe ardından yaptı. O yüzden davranışların yorumu insandan insana göre değişir. İmsak vakti böyle çetrefilli bir konu oldu. Birazı erken birazı geç oruç tutmaya başladı. Diyanet vakit belirlemek zorunda kaldı. Erken başlatsa olmaz, geç başlatsa da sorunlar olur. Desek ki, ortalık ağarmaya başlayıncaya kadar yiyip içerseniz ozaman da kargaşa olur. Herkes kendi kendine yorumlar. Her apartmanın bir hocası olsa sahur zamanı belirlese o da olmaz. Birlik ve beraberlik içinde olalım diye tek bir yerden zaman belirleniyor. Bu Allah'ın dediği anlamına gelmiyor. Bir tercihten ibaret. Asıl soruya gelince İslam dini sürekli dindarlık ister. İstikrarlı, devamlı ve az olan ibadet en hayırlısıdır. Yani piyangocu bir Müslümanlık yok. Sadece Kadir Gecesini yakala, gerisini düşünme gibi bir anlayış yok. Kandillerde şu kadar namaz, şu kadar tesbih çekilmeli diye bir şey yok. Ne kadar ibadet o kadar ödül deniliyor. Dini kült oluşuyor. Bidat kültürü oluşuyor. Bunu oluşturanlar hala iyi şeyler yaptıklarını savunacaklar. Adama namaz kıldırıyorum daha ne karışıyorsun diyorlar. Namaz kılmasına itiraz yok, ama burada kıldığın namazla seni doğrudan cennete götürecektir anlayışı yanlıştır. Ama bu anlayış bütün sistemi çökertti. Falanca kandilde şu kadar ibadet yap derseniz, din emek verilmesi gereken bir şeyden çıkar. Din emek ister. Kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını görür, kim zerre kadar kötülük yaparsa karşılığını görürü. Uzun soluklu bir emek ve istikrar gerekiyor. Allah ibadetlerin devamlı ve emrettiğini kadarını sever. İbadete ibadet katmaya bidat deriz. Peygamberden fazla ibadet yapmayacağız. Namazda 3 tane rükû yapsak iyi mi olur? Hayır, dediği kadar dediği şekilde yapmak gerekir. Hele dinde olmayan ödül vaatleri de yanıltıcıdır. İnsanları yanlış yola sevk ediyor. Piyango usulü ibadet olmaz. Dünya hayatını bir adam bulayım ihaleyi kapayım diye düşünüyoruz. Ama dinde belli bir emek vermek lazım. Gökten zembille refah inmez. Yapabildiğinim yapacak yapamadığın için de üzüleceksin. Yapamadığın için üzülmekte bir ibadettir.” diyerek cevap verdi.

SİZ ALLAH'IN DİNİNE SAHİP ÇIKARSANIZ, O DA SİZE DESTEK OLUR

Munyar'un “Kadir Çelik kardeşimiz soruyor. “Az önce dediniz ya, savaşmazsan Allah neden dediğini yapsın diye. Gidip savaşman gerekiyor. Allah neden fiili duruma müdahale etsin diye konuştunuz. Allah binlerce melekle müminlere destek olduğunu beyan ediyor. Tarihe müdahale ediyor. Tabi ki fiili dualarımız da olmalı” diyor.” Şeklindeki sözlerine Ali Bardakoğlu'nun cevabı şu şekildeydi: “Ben kadir Bey ile anlaşırım Allah onu Bedir harbinde söylüyor. Sahabe Bedri'de savaştı mı savaşılmadı mı? Kaç şehit verdik. Kan ter içinde kaldılar. Yoksa şöyle olmadı: Allah'ım meleklerini gönder, biz de keyfimizi bozmayalım demediler Allah siz Bedir'i benim yardımımla kazandınız dedi. Siz benden istediniz ben de meleklerimi gönderdim dedi. Bedir'de attığınız okları Allah attı dedi. Allah mızrak attı mı atmadı mı? Bunu nasıl anlayacağız. Allah'ın mızrağı ile ölen bir tane müşrik yok Siz Allah'ın dinine sahip çıkarsanız, Allah da size destek olur. Demek ki ilk adım bizden Akif'in şiiri var. Sen Efendisin Allah maraba mı diyor. Allah senin uşağın mı? Haşa. Sağlık ver, afiyet cer, düşmanı kov.. E sen ne yapacaksın. Sen yapacaksın. Sahabe Orta Asyalara kadar gitti. Ne kadar adım atarsan Allah o kadar yardım eder. Siz inandınız diye Allah gökten rızık yağdırmaz.”

GÖZÜ, ELİ VE AYAĞI HARAMLARDAN KAÇINDIRMAK DA İBADETTİR

Deneyimli gazeteci Vahap Munyar'ın katkıda bulunanların sorularına yer vererek, “Mehmet Duran kardeşimiz Furkan 77'den alıntı yaparak; “Dua ve ibadet için yaratıldığımız söylüyor. Niyet yok diyor. “ Bir başka arkadaşımız şöyle ekliyor. Eğer duanız olmasaydı Rabbim size niçin değer verecekti?” ifadelerini kullandı.

Bu soruya Ali Bardakoğlu, “İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. Bu ifadedeki ibadet sadece oruç, namaz anlamında dar anlamda kullanılmıyor. Allah'a bağlı olmak, Allah'ın hükümranlığını kabul etmek. Bu Fatiha suresindeki ibadettir. Ya Rabbi sadece sana kulluk eder ve yalnızca senden yardım isteriz. Kimseye boyun eğmeyiz, sadece sana boyun eğeriz. Çünkü bizi yaratan sadece sensin. Yani geniş anlamda çalışmak ibadettir, çalışmak ibadettir, şükretmek ibadettir, adaletli davranmak ibadettir. Haramlardan kaçınmak ibadettir. Gözü, eli, ayağı haramlardan kaçındırmak ibadettir. Allah'ın hüküm, egemenlik, gözetim altında yaşadığımız bilinciyle yaşama şuuru hepsi ibadettir. Hatta Hz. Peygamber savaş atlarının bakımını yapmak da ibadettir diyor. 57 İslam ülkesinin 57'si de ağlıyor. Sen daha sebep-sonuç ilişkisini kavramamışsın, sünnetullahı kavramamışsın. Allah bu dünyayı neden yarattı? Amellerin Allah katında değerli olanı nedir? Gerçek anlamda ibadet nedir? Salih amel nedir? Yararlı iş yapın deniliyor. O zaman sen de biraz yararlı iş yap. Onun bunun kapısında aşı diye bekleyeceğimize biz neden şimdiye kadar aşıyı bulamadık? Ömrümüz onun bunun gözünün içine bakmakla geçiyor. Bu ağırımıza gitmiyor mu Vahap Bey?” ifadeleriyle cevap verdi.

DÜNYA HAYATI BELLİ BİR ADALET ÜZERİNE YÜRÜYOR

“Kesinlikle ağırımıza gidiyor hocam.. Kadir Çelik aynı konudan devam ediyor. Kur'an'da Peygamberdualarından örnekler verilirken, Rabbimiz onların mallarını, mülklerini yok et, kalplerine de darlı ve sıkıntı ver. (Yunus 88) Bizi kâfirlerin eline düşürme. Bu topraklarda gezip dolaşan hiçbir kâfir bırakma. Eğer bırakırsan onlar senin kullarını yoldan çıkarırlar ve tıpkı kendileri gibi kâfir ve nankör nesiller yetiştirirler. (Nuh-26-27) Bu dualar açısından eşaridüşüncesininnasıl değerlendirebiliriz?” diyerek yeni bir soru yöneltti.

Ali Bardakoğlu'nun cevabı ise şu şekildeydi: “Eşaride bu duaları esas aldığı için…Tarihen de sabit ki, kul adım atmayınca Allah yardımını göndermez. Yeryüzünde kötülük varsa sizin yaptıklarınızın sonucudur. Bu çok açı ayetlerdir. Allah kimsenin cehennemini hazırlamıyor. İnsanlar kendi cehennemlerini kendileri hazırlıyorlar. Böyle düşünmezsek bütün sistem çöker. Hz. Ebubekir isteyerek mümin oldu. Ebu Cehil de isteyerek müşrik oldu. Başka türlü düşünemeyiz. Fiili olarak dua isteyin, ama bunu yapacak yine sizsiniz. Düşmanı kahret dediğinizde, bilin ki ertesi sabah onların başına ateş yağmıyor. Allah'ı inkâr eden bir insan hasta olmuyor. Dünya hayatı belli bir adalet üzerine yürüyor. Dua Allah ile olan bağımızı takviye için var.”

B_271

PEYGAMBERİMİZ “ÖNCE KENDİNLE BAŞLA” DİYOR

Söyleşiye katkıda bulunanlardan Nihat Bulut'un “Hepimiz ticaretin içinden insanlarız. Ticaret yaparken günümüz finans piyasasını, kredi gibi kaynakları kullanmak durumunda kalabiliyoruz. Bize ne tavsiye edersiniz? Zekât hesaplarken pratik bir yöntem önerebilir misiniz?” şeklindeki sorusuna, Diyanet İşleri eski Başkanı Bardakoğlu, “Bu faiz konusu uzun bir konu. İçinizi tırmalayan, hak etmediğinizi düşündüğünüz şeylerden uzak durun. Haksız kazanç doğru değil. Emeksiz kazanç olmaz. İslamiyet emeğe önem verir. Haybeden geçinmenin dinen makbul bir kazancı yok. Yalan ticaret ile yapılan kazanç helal değil. Aklıselimi, sağduyuyu rahatsız eden davranışlardan uzak durun. Hz. Peygamber içinize şüphe düşüren işlerden uzak durun diyor. Önceleri dini nasıl kurtarırım diye düşünüyordum. Sonra ülkemi nasıl kurtarırım dedim. İnsanlığı nasıl kurtarabilirim diye düşüncelerim vardı. Şimdi ise kendimi nasıl kurtarabilirim diyorum Allah'ın huzuruna nasıl giderim diye kendime soruyorum. Doğru başlangıç budur. Büyük ideolojilerle Allah'ı peygamberi insanları kurtarmak uğruna kendi hayatımızı unutuyoruzPeygamberimiz de önce kendinle başla diyor. Zekât zenginliğin fedakârlığıdır. Güvendiği ilmihale göre hareket edilir. İslam'ın iki büyü ibadeti namaz ve zekâttır. Zekât fıkıhı sizi tatmin etmez. Varlığınızdanfedakârlık yapmaya bakın. İçinize sinecek kadar fedakârlık yapın.” diyerek cevap verdi.

ALLAH, BİZİ İMAN ETME KABİLİYETİYLE DÜNYAYA GÖNDERDİ

Diyanet İşleri Eski Başkanı Ali Bardakoğlu'nu yöneltilen son soru ise Eyüp Sertkaya'dan geldi. Sertkaya'nın, “İtikadi meseleler neden hiç önemsenmiyor?” şeklindeki sorusuna Ali Bardakoğlu, “Vahap Bey ibadetleri sorunca ben hemen imandan başladım. Dinin özünde iman vardır. İmanın özü de tevhittir. Tek Allah'a inanmak, tek Allah'a boyun eğmek, O'nun hükümranlığını kabul ederek bu dünyayı yaşama bilinci. İman herkesin kendi inancını güçlendirmesi kişisel deneyimini hayatına yön verecek bir güç ve bilinç haline getirmesi gerekiyor. Allah bizi iman etme kabiliyeti ile bu dünyaya göndermiştir. Kendi yolunuzdan şaşmayın.” ifadeleriyle cevap verdi.

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!