dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    35.00
  • ALTIN
    2435.4
  • BIST
    9767.75
  • BTC
    63793.38$

'Biz ecdadımızdan ne gördüysek onu devam ettiriyoruz'


'Biz ecdadımızdan ne gördüysek onu devam ettiriyoruz'
Söyleşi: Yüksel AKÇA
Narin

 

SANAT SEKTÖR OLDU VE ÖLDÜ DİYEN İSMAİL BÜLBÜL: " BİZ ECDADIMIZDAN NE GÖRDÜYSEK ONU DEVAM ETTİRİYORUZ."

 YÜKSEL AKÇA

 Şanlıurfa doğumlu İsmail Bülbül İlkokulu Gaziantep'te okudu. İlkokul birinci sınıfa giderken "bakır işleme zanaatı" ile tanıştı. İlkokul dördüncü sınıfı bitirdikten sonra 2000'de memleketi Şanlıurfa'ya döndü ve kendi atölyesini kurarak işe başladı. Özellikle eski bakır kapların üzerinde çalışmalarını devam ettirerek ilerleten sanatçı o dönemlerde Osmanlı Tombak sanatını keşfetti. Anadolu bakır işleme zanaatı bir gelenek olarak sadece mutfak eşyası olduğu için Osmanlıdaki saray işçiliğini görünce bu işi öğrenmek niyetiyle 2003 yılında İstanbul'a geldi. Yaklaşık yüz yıldır babadan oğula geçen bir bakırcı dükkânında, Tombak ustası Atilla Yanık Ustanın yanında işe başladı. Tombak sanatında ustası olan Atila Yanık'ın yanında 2004-2007 yıllarında çalıştı. Kalemkâr ustası Cengiz Kıpırtı'dan ise kalemkârlık sanatının bütün inceliklerini öğrendi. 2010 yılında askerlik hizmetini tamamlayarak kendi atölyesini kurup sadece saray işi tombak sanatını icra etmeye başladı. Bakır oyma, kakma ve kalemkârlık üzere halen İstanbul kapalı çarşıda sanatını icra ediyor. Ayrıca 2014'den beri Hattat Mahmut Şahin üstattan Sülüs Hat ders alıyor. Bülbül'le sanatına olan tutkusunu ve projelerini konuştuk.

3000_36

 Günümüz bakır sanatında zanaatkâr kim, sanatkâr kim?  Usta çırak ilişkisi nasıl ilerliyor?

 Öncelikle sorumuzu genel olarak ele alalım. Maden sanatlarının tümünde çırak, kalfa, usta, zanaatkâr ve sanatkâr vardır. Bu sıfatları açıklayarak başlayalım. Çırak; sabrı sınanmış işi öğrenmek isteyen talep eden kişiye denir. Usta ise kendi ustasından öğrendiğini bire bir yapan kişiye denir. Geleneği devam ettiren, yoldan şaşmayan, verilen işi yapan ve hakkı ile sonuçlandıran ustadır. Usta, zamanla gelenekle öğrendiği sistemi kullanarak yeni bir iş yapar ise Zanaatkâr olur. Örneğin leğen ibrik her dönemde yapılan bir parçadır. Usta buna bir şey eklemek gerek diye düşünür.

Mesela ibriğin kulp kısmı boştur genelde. Kulpa işleme yapmak veya formunu değiştirmek ister, bunu da gelenekte yaptığı gibi hakkı ile yaparsa o artık zanaatkâr olur. Zanaatkâr olan birisi yine yaptığı işin üzerine bir şey ekler ise sanatkâr olur. Örneğin gelenekte buhurdan her zaman yapılan bir parçadır. Buhurdanın işleme şekilleri genelde ya komple kakma ajur ya da komple işleme ajur olur. Bunun dışına çıkıp formu baştan sona değiştirse, işleme türüne oyma, işleme, kakma ve ajur sistemini eklerse o artık Sanatkâr olur. Özetle sanatkâr veya sanatçı gördüğü ile değil hayali ile çalışan, olmayan işler yapıp gelecek nesillere yeni işler ve bildiği geleneği bozmadan o geleneğe özüne uygun yeni eserler veren kişidir.

3001_21

 Metalurji tarihinde en eski tekniği oluşturan dövme tekniğini, çeşitli eserlerinizin yapımında kullanıyorsunuz. Bu teknik hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

 İnsanlık tarihinin en başından bu yana temel araçlar ve yiyecekler zaten var edilmiştir. Bu anlamda Rabbimizin Kelâmını okuyup iyi anlamamız gerekir. Allâh (C.C.) “Ey Âdem! Eşyanın isimlerini onlara sen bildir. ” dedi. O da isimleriyle onları bildirince Allah buyurdu: “Ben size demedim mi ki, göklerin ve yerin sırlarını Ben bilirim!” Ve Ben sizin gizli açık yapmakta olduğunuz her şeyi de bilirim!” Dünya yaratıldığı zaman içinde insan ve diğer yaratılmışlar için uygun, gerekli bütün her şey zaten var edilmişti. Eksik olan (dünyada) insanoğlunun oraya inmesi ve Rabbimin gizlediği sırları nasip ettirdiği kişilere ilham etmesi ve gün yüzüne çıkartmasıydı. Bizler de bu sanat yolculuğunda dünyaya bir eser bırakmak için İslami ahlâk ile çalışıyoruz.

Bir eserin çıkması için ilk olarak maden eritilir. Daha sonra bakır kalıp yatağına dökülerek kullanılacak kalınlık için dövme işlemiyle açma bakır yapılır, inceltilir. Şimdilerde ise bu işlem silindirlerle istenilen kalınlığa getirilerek yapılıyor. Levha haline getirilen bakıra çelik örs üzerinde çelik çekiç ile yapılacak esere göre şekil vermeye başlanır. Örneğin bir leğen ibrik yapılırken 15 gün dövülür. Her şekil alımında bakır sertleşir. Bundan dolayı bakır tekrar tekrar ateşte tavlanır ve yumuşatılır. Eser formunu aldıktan sonra içine zift (veya çam ağacı reçinesi ve kiremit tozu karışımı) dökülür.

Bu zift içini tamamen doldurur ve üzerinde rahat çalışmamızı sağlar. Daha sonra üzerine yapılacak desen hangi medeniyeti ve neyi ifade edecekse onun ebcet hesabı hesaplanır ve çizilir. Sonra oyma, kakma işleme ve ajur işlemi görür. İşleme bittikten sonra içindeki zift eritilerek çıkartılır. İçinde kalan zifti temizlemek için, tekrar ateş ile tavlanır ve asite atılır. Asitten çıkan eser yumuşaklığı sebebi ile tekrar dövülür sertleştirilir. Daha sonra temizlemek için cila yapılır. 24 ayar has altın alınıp 0.10 mikron kalınlıkta bulgur tanesi kadar ufak ufak kesilir ve asitte eritilir. Diğer kimyasal malzemeler ile karıştırıp sıvı hale getirilen altınla eser kaplanır. Tüm bu işlemlerin sonunda Tombak eser bitmiş olur.

3002_13

 Yarım asır önceleri kullandığımız bakır eşyaları hayatımızdan çıkarmıştık. Şimdi mutfaklarımızı, salonlarımızı bu bakır eşyalar süsler hale geldi. Büyük turistik otellerde yemekler bakır eşyalarla servis edilmeye başlandı. Bu da yeni bir sektör oluşturdu. Günümüzde ise gerek Anadolu'da ve gerekse İstanbul'da bakırcı atölyeleri varlığını sürdürüyor. Yeterli buluyor musunuz?

 Öncelikle, sorunuz çok güzel sorulmuş bunu belirtmek isterim. Bakırcılık bir kullanım aracı idi. Ne zaman çelik, çinko, alüminyum çıktı bu ekmek teknesi battı. Öyle olunca Anadolu'da insanlar işini ekmeğini kurtarmak için eski bakırlara Osmanlı tarzı olmasa da ona yakın bir tarzda kendi tarzlarını bulup ekmeğini çıkartmaya devam etti. Zamanla Osmanlı ve Selçuklu sevgisi yeniden canlanıp ilgi duyulmaya başlayınca sektör haline geldi. Çünkü yenilik her zaman modasını kaybetmeye mahkûmdur. Er ya da geç geleneğe dönülüyor. Hal böyle olunca başta Çin firmaları olmak üzere, bütün büyük firmalar bunu teknoloji ile yapmaya başladı.

Bakır yerine zamak döküm yaptılar.

Yetmedi bakır yerine teneke sac kullanmaya başladılar. Yetmedi gümüş yerine nikel kaplama yaptılar. Yetmedi altın yerine sarı kaplama yaptılar. Sözün kısası ekmeğini sanat ile çıkartmak isteyen bütün ustaların ekmeğine taş koydular. 

Şimdi kapalı çarşıdan tutun devletimizin bakanlığına ait bütün müze ve mağazalarda dahi bu makine işi döküm zamak tenekeler satılır hale geldi. Bu da geleneğimizin kültürümüzün dünyaya ve geleceğe kötü gösterilmesini sağladı. Bugün yapılan işler geleceğe bugünü yansıtır. Şöyle ki biz bugün Osmanlı devletini nasıl güzel eserlerle anıyorsak, yarın da Türkiye Cumhuriyeti'ni bugün yapılan eserlerle anacaklar. Ancak ne yazık ki yapılan işçilikler utanç seviyesinde. Bunu camilerimizde, külliyelerde, saraylarda, mescitlerde ve yeni restorasyonlarda görmek mümkün. Bırakın yeni eser yapmayı eskiye bile hakkı ile sahip çıkamıyoruz. Bunun da sebebi işin ehli ustalar ve sanatkârlar yerine projelerde pratik tecrübesi olmayan okumuş kişilerin kopyala yapıştır sistemi çalışmasıdır.

Konuyu dağıtmak istemem kısacası “Sanat sektör oldu ve öldü.”.

3004_5

 Hayatın hızlı akışına kapılıp yitip giden sanatkârların, kırışık yüzlerindeki sevecenliği artık fotoğrafları süslüyor. Yok oldukça modern hayatta kendilerine yer bulamayan meslekler, bazıları ise son ustalarının elinde sıkışıp kalmış, ne çırak var, ne yetiştirecek eleman... Bu sıkıntı nasıl aşılır, bu anlamda neler yapmak gerek?

 Bunu daha önce çok kere dile getirdim. Yeni sistemde ustaya, sanatkâra, sanatçıya yer yok. Nasıl mı? Mesela herkes benim oğlum/kızım okusun doktor olsun, mühendis olsun, avukat olsun, savcı olsun vs. diyerek hayatını kuruyor. Oysaki Allah (C.C.) her insanı bir vazife için yaratmıştır. Okumak elbette gerekli evet ama okurken de çocukların içindeki beceriyi, hayali öldürmemek gerekir. Ülkemizde neden bilim adamı büyük sanatçı çıkmıyor? Çünkü sistem tek bir alana odaklanmış da ondan. Sanatla uğraşan adamlar boş adam olarak tanınmaya başlandı. Ne iş yapıyorsun? -“Sanatsal çalışmalar…” –“Aman boş işler evladım, sen oku adam ol...”. Toplumdaki bakış açısı ne yazık ki böyle. 

Adamlık okumakla olmuyor. Buna ben şahidim. Adamlık ahilik ile olur. Usta çırak ilişkisi ile olur. Ama bunu artık aşılamak kurtarmak çok zor. Allah (C.C.) yeni nesil kardeşlerimizi korusun. Gidişat hemen hemen tüm alanlarda sıkıntılı.

 Biz her şeyi ustamızdan öğrendik. 

Namus nedir?

Vatan nedir?

Din nedir?

İman nedir?

Büyük nedir?

Küçük nedir? 

 Mesela bir büyük geldiği zaman ayağa kalkılır. Bir yere girerken boş dahi olsa selam verilir. Büyüğün yanında konuşulmaz, ayak ayaküstüne atılmaz. Söz verilmeden konuşulmaz. Daha sayabilirim. Bunları biz ahilik ile öğrendik. Mesela ben ilkokul terk sadece okuryazar biri olarak bu sanatı icra ediyorum. Ama şimdiki sisteme göre hiçbir devlet kurumunda dikkate alınmıyorum. Ben ahilik kavramı içinde yetişen biriyim. Bu sebeple bütün anne babalara sesleniyorum çocuklarını sistemin istediği şekilde büyütmeye kalkmasınlar. Onların içindeki sese kulak vermeleri için destek olsunlar.

“Sanat yaşlı insanı hastalıktan, genç insanı kötü ahlâktan korur.”

3006_5

 Şanlıurfa'da “Kazancı Pazarı”, İstanbul Kapalıçarşı'daki “Cebeci Hanı” dediğimiz zaman sizde neyi ifade ediyor?

 Kazancı Pazarı dendiği zaman aklıma zamanında hiçbir şey bilmeyen ama kendini usta sanan ben geliyor aklıma. Gaziantep'ten taşınıp Urfa'ya gittiğim zaman çok genç ve cahildim. Buna rağmen herkes başıma toplanır, işlemeci gelmiş Antep'ten diye beni izler, bana övgüler ederlerdi. Ben de kendimi usta sanırdım. O tarihlerde benden başka işleme yapan yoktu Urfa'da. Sadece çakma işleme vardı. Yani çelik kalemin altında çiçek gül kuş balık gibi figürler vardı ve bir vurmada bakıra geçerdi. Şimdilik pres baskının atasıdır çakma işleme. Ama benim yaptığım işleme tarzı bakıra batarak yol açarak şekilleri çıkarıyordu.

Ta ki bir gün antikacı bir esnafa gelen bir Osmanlı objeyi görene kadar oranın en iyi ustası kendimi sanırdım. Tabi beni çağırdılar bu nedir diye. Baktım baktım ama daha önce hiç görmediğim ve hayatta yapamadığım bir işçilik vardı. Ben o gün anladım ki Anadolu işi ile Osmanlı işi çok başka. Bu işi öğrenmek için İstanbul'a geldim.

 Kapalı Çarşı da kimsesi olmayan bir gencin ilk göz ağrısı İstanbul…

Çok büyük bir memleket…

Bütün tecrübelerimin şehri…

Sanatın aşkın şehri…

 İsmi “Kapalı Çarşı” ama dünyaya açılan bir kapı. Cebeci Han, benim geldiğim yıllarda her yerinden çekiç sesi gelen, günlük binlerce turistin geldiği bir yerdi. Şimdi sessiz ve kimsesiz… 13 yılda böyle oldu. Bir 13 yıl sonrayı siz hayal edin. 25 yıl önce 380 bakırcı dükkânı ve atölyeler olan Bakırcılar Çarşısı'nda şuan sadece 2 tane kaldı. Hanlarda usta da kalmadı çırak da.

3007_4

 Genelde genç kuşak bakırcı ustaları, eski ustaların çocukları ya da torunlarından mı oluşuyor yoksa?

 Genelde böyleydi evet. Fakat değişen dünya şartları bunu da değiştirdi.  Ustaları öyle küstürdüler ki “Ben çektim evladım çekmesin.” diye düşünüp sistemin bir parçası da onlar oldular. Direnmediler, direnemediler. O gelenek bozuldu. O kadar küstüler ki sistemi sevmedikleri halde sisteme alet oldular.

 Bundan dolayı Hattat Mahmut Şahin hocam hep hatırlatır ve der.

Âşık der inci tenden

İncinme incitenden

Kemalde noksan imiş

İncinen incitenden...

(Alvarlı Efe M. Lutfî Hz.)

 Eğer incinir küser ve ani karar verirseniz mutlaka hataya düşer yanlış yaparsınız.

Bu sebeple ben çocuklarım için okumaktan çok önce dini eğitimlerine sonra da sanatsal eğitimlerine uğraşacağım.  Sadece okumakla adam olunmaz. Maddi manevi makam sahibi olunmaz. Adam olmak nasip ve ahilik işi. Makam sahibi olmak da nasip işi ve sanat bu yolun kapısıdır.

3008_2

 Bir ‘Sanatkârın' bir bakır eserinin İstanbul tarzı veya Osmanlı saray işi gibi olduğunu nasıl anlarsınız? Şimdi sanatkâr zaten yaptığı işi benzetmek ile uğraşmaz zaten yaptığı iş Osmanlı ve saray işidir bir bakışta kendisini belli eder. Soruyu şöyle değiştirelim.  El işi ve Osmanlı saray işi ile zamak, döküm, teneke işlerini nasıl ayırt ederiz?

 Öncelikle elde yapılan her işte bir duygu vardır. Baktığınız zaman onu hissetmiyorsanız sadece görüntüsü hoş ise o iş emek işi değil sadece döküm ve değersiz bir parçadır.

Bir kişi esere bakarken sanatkârın ona aşıladığı maneviyatı görmüyor ise zaten sanat eserini hak etmiyor demektir. O kişinin zamak alması onun için daha iyidir. İkinci husus ise asla bir sanat eseri çarşıda, pazarda satılmaz. Sanat eseri hak ettiği yerde satılır.

Günümüzde bazı markalara ait elit mekânlarda bile sanat eseri diye bu döküm tenekeler satılmaktadır. En doğrusu araştırmak ve bizzat ustasından almaktır.

Ayrıca usta derken ilk başta anlattığım “ustalıktan zanaatkârlığa, zanaatkârlıktan da sanatkârlığa geçmiş,” imzası olan ustadan bahsediyorum.

4000_3

 Profesyonel olarak Osmanlı eserlerini icra ediyorsunuz. Hepsi birbirinden güzel işçilikli, sizin eserlerinizi genelde İslami motiflerle süslenmiş görüyoruz. Sanatınızda bir yenilik var mı diye nerelerde araştırma yapıyorsunuz?

 Estağfurullah. Biz ecdadımızdan ne gördüysek onu devam ettiriyoruz. Bana mal edilecek bir maharetim yok. Özellikle tarihi Osmanlı eserlerini, mesela Topkapı Sarayı'nı ziyaret ederim.

İslam eserleri müzesine giderim. İnternette araştırma yaparım. Gittiğim bütün şehirlerde ilk önce o şehrin eski camilerini sonra müzelerini gezerim. Şimdiki sanat talebeleri, çırakları bizden daha şanslı. Bizim zamanımızda bir eser görmek için ancak İstanbul'a gelmek veya eser neredeyse olduğu yere girebilmek gerekirdi. Usta, sanatçı veya hoca görmek padişah görmek kadar zordu. Bir şey sormak cevap almak imkânsızdı. Şimdi değişen dünya ile ustalar da değişti. Neden? Çünkü gerçek bir çırak bulmak bildiğini aktarmak zor oldu. Kim ne sorsa hemen öğreniyor ama kıymet bilmiyor. Sosyal medya çok faydalı olduğu gibi zararlı da oldu. Ustaya ulaşmak kolay olunca edepsizlik ve basit sorular, basit görme olasılığı da çoğaldı. Bu sebeple gerçek manada bir çırak olmak isteyen çok ama çok şanslı.

3009_1

 Günümüzde, bu zanaat/sanat adına, hevesli geçlerimize neler söylemek istersiniz?

 Bu soruya sayfalar yetmeyecek kadar çok cümlelerim var fakat kafa karıştırmak istemem.

 Söyleyeceğim tek şey şudur.

Usta tıpkı bir vasıta gibidir.

Örneğin uçak gibi.

 Gideceğiniz yere deve, at, motor, araba veya uçak ile de gidilir. Ancak seçeceğiniz kişi her zaman uçak gibi olsun ki yorulmadan ve çabuk gidebilesiniz.

Bunu seçeceğiniz sanat olarak da kabul edebiliriz. Eliniz Hat sanatına uygun ise kalkıp kalemkâr olmayla uğraşırsanız deve ile gitmek gibi olur.

Sabır, doğru karar, saygı ve sevgi olduğu sürece insanın yapamayacağı bir şey yoktur. Yeter ki bunları bulundursunlar ve Allah'tan (C.C.) istesinler. Öyle mükemmel bir yaratılış ile yaratılmış ki insanoğlu onda eksik olan hiçbir şey yok. Elhamdülillâh.

4001_1

 Yakın bir gelecekte ne gibi planlarınız var?

 Birçok projelerimiz var. En önemlisi bu sanatı öğrenmeye niyetli ve tam istekli olanlara bu sanatı hakkıyla öğretebilmek. Tayyibe Aynişah İzci ve Ebubekir İnan şimdiye kadar devam eden ve bu sanatı ciddi anlamda öğrenmeye çalışan iki genç arkadaşımız. Dilerim onlar gibi başka tam istekli gençlerimizde olsun. Şuan ki projemiz ise 36 Osmanlı padişahı için 36 tombak savaş takımı ve yazı takımını yapmak. Bunun içinde miğfer, at alınlığı, kalkan, buhurdan, sancak âlemi, kılıç, ferman muhafazası ve fermanlar olacak. Fermanlar Hat sanatı ile yazılacak. Bu eserlerle “Osmanlı Padişahları Müzesi” açmak ise bu projenin en güzel sonucu olacak.

Bunun dışında genç yaşta sistemin yanlış parçası olan, kapkaç, hırsızlık ve madde bağımlılığı gibi kötü ağlara takılarak cezaevlerine düşen gençlerin ıslahı için bir projemiz var. Böyle gençleri; cezaevi dışına çıktıkları zaman yine imkânsızlıklardan kötü işler yapmamaları için onları yetiştirerek sanat sahibi yapmayı amaçlıyoruz. Niyetimiz hem kaybolmakta olan geleneksel sanatlarımıza kültür ve değerlerimize sahip çıkmaları hem de kötü yola düşmeden iş sahibi olabilmelerini sağlamak. Tabi bunları başarabilmek, sesimizi duyurmak için bize gönüllü kişiler lazım.

Bu projelerde Hattat Mahmut Şahin hocamız her konuda bizlere destek vermekte. Diğer taraftan bakır işlemede maharetli ve benden her alanda hakkı ile ders alan Adıyaman Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ebubekir İnan ile birlikte özellikle üniversitede düzenlediğimiz organizasyonlarla gençler arasında bu sanatı yaymak için çalışmaktayız. Genç nüfusun bulunduğu üniversitelerimizde bu sanatların yaygınlaşması çok önemlidir.

Bu anlamda belki de diğer rektörlere örnek olacak davranışı Adıyaman Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü hocamız gösterdi. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

4002

 Sergi çalışmalarınız nasıl gidiyor?

 2016 yılı sergiler anlamında bereketli bir yıl oldu. Ben ve Adıyaman Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ebubekir İnan ile birlikte Türkiye'de belki de dünyada ilk defa sadece Tombak ve bakır işleme üzerine 4-8 Ocak tarihlerinde Adıyaman Üniversitesi'nde İslam Sanatları Topluluğu'nun düzenlediği “Tombak ve Bakır İşleme Sergisi”ni gerçekleştirdik. Bu sergi her anlamda faydalı oldu. Bu ilk sergimizin kataloğu Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü hocamızın desteği ile Adıyaman Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi'nde Ebubekir İnan tarafından projelendirildi.

Gelecek nesillere kalıcı bir miras olarak bu sergide sunulan eserlerin tamamı Türkçe, İngilizce ve Arapça açıklamalarıyla birlikte bu katalogda yer aldı. Bu proje yine üniversitelerimiz içinde bir ilk oldu. Ecdadımızın sanatını Anadolu insanıyla paylaşmış olmanın verdiği heyecanla Hattat Mahmut Şahin hocamızın önderliğinde ardı ardına Gaziantep ve tekrar Adıyaman Üniversitesi'nde Gelenekli Sanatlar ve Karma İslam Sanatları sergilerimiz oldu.

Bu sergilerde Hüsn-i Hat, Tezhip, Ebru, Naht, Seramik, Çini, Bakır İşleme ve Tombak gibi birçok sanat dalından hocalarımızla beraber yer aldık. Hem fikir alışverişleri hem de farklı şehirlerde sanatı yaygınlaştırmak adına oldukça verimli sergiler oldu. Mahmut Şahin hocamızın deyimiyle bu şehirlerle güzel bir kardeşlik bağı kuruldu. Bu sergilerimiz elbette zamanla tekrar edecektir.

4008

4003

 Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait bakır sanatının estetiğini, zarafetini, günümüz insanına unutturmamak için çaba gösteren, bu yolda hizmet ehli ender sanatkârlardan biri olarak Kalemkâr İsmail Bülbül Bey, “Bakır Oyma” sanatını hakkında gelecek nesillere neler aktarmak istersiniz?

 Atölyemiz Kapalı Çarşıda Büyük Yeni Han'ın içindedir. Gelmek, öğrenmek, çayımızı içmek, bilgi almak, sohbet etmek, zaman geçirmek, sanat öğrenmek, her konuda yardım almak isteyen bütün genç arkadaşlarımıza kapımız var olduğu sürece açıktır.

Mutlaka ama mutlaka bir sanat ile uğraşmalarını ve ahiliği öğrenmelerini tavsiye ederim.

Her gencin mutlaka bir usta arkadaşı olması lazım ki danışacağı, bilgi alacağı, destek alacağı bir yeri olsun. Usta ile öğretmen arasında büyük bir fark vardır. Öğretmen bildiğini öğretir, usta ise hayatı öğretir. Usta hayatı hayatın içinde öğrenen bir kişidir. Bu sebeple herkesin bir ustası olsun derim. Son olarak sanata ve sanatçıya habercilik alanında verdiğiniz destek için teşekkür ederim.

4007

4006

4005

4004

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!