dore okulları
Malatya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2325.5
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70265.98$

DARBELER DÖNEMİ BİTTİ (Mİ)?


DARBELER DÖNEMİ BİTTİ (Mİ)?
Malatya TIME gazetesi yazarlarından Adem İnsanoğlu yazdı...
Narin

Yatsı Namazını henüz kılmış, namazın sonunda ellerini semaya açmış, yerin ve göğün sahibine durumunu arz ediyordu. Her zaman yaptığı gibi; sığındığı bu ülkede kendilerine sahip çıkan ülke yöneticilerine ve ülke insanına hayır dualarında bulunuyordu. Tam bu sıra ülkesinden aşina olduğu sesler kulağına gelmeye başladı. Ankara'da eski bir gecekonduda, iki çocuğuyla yaşama tutunmaya çalışan Suriyeli bir annenin hikayesiydi bu. Suriye'den aşina olduğu uçak sesleri kulaklarını yırtarcasına evin her tarafında yankılanıyordu. Çocukları uyanmış korkuyla annelerine sarılmışlardı. Yoksa zulmünden kaçtığı kişiler bu ülkeye demi saldırmışlardı? Şimdi durumları ne olacaktı? Endişeli gözlerle olayları izledi. Tutamadığı gözyaşları adeta birer çeşme gibi akmaya başlamıştı. Çocuklarını teskin etmeye çalışırken, dualarınıda ardı arkaya sıralamaya başladı. Dillerini bile bilmediği bu insanlara dua etmeye başladı. “Yarabbi bizim buradan başka gidecek yerimiz yok. Biz beş milyon insan ülkesiz, evsiz ve yurtsuz kaldık. Bu insanlar bize evlerini ve yurtlarını açtılar. Şimdi burada bir şey olursa biz beş milyon kişinin ve bu ülkedeki seksen milyon insanın gideceği hiçbir yer yok. Bu ülkeye zeval verme Allahım” diyerek dualarını sıralıyordu. Aynı anda milyonlarca insan aynı şekilde dualar ediyordu. Dünyanın dört bir yanındaki mazlumlar, müminler, alimler… hepsinin tek meşgalesi, islamın son kalesi olan bu ülkeye dua etmekti. Ve işte bu dualar kabul olmuş, Allahın yardımı ve inayetiyle her şey tersine dönmüştü. Dünyanın en iyi hazırlanan, en profesyonel ve en detaylı darbe planı, tam tersine dönmüştü. Şehadete susamış insanlar; paletlerin önüne yatıyor, imanlı yürekler mermilere göğüs geriyor, uçak ve helikopterler püskürtülüyordu. Kamyonlar, traktörler ve iş makineleri; tanklara, toplara, uçak ve tüfeklere karşı koyarak bir destan yazıyordu. Tarihe mal olacak, darbecinin el kitabını değiştirecek olaylar oluyordu. Tarih yeni kahramanlar doğururken, toprak yeni şehitlere kucak açmıştı. Şehadet düşkünü milyonlar meydanlara inmiş, binlercesi gazilik ünvanına kavuşmuştu. Bütün bu olaylar Allahın inayetiyle oluyordu.

15 Temmuz, ciltlerce kitaba sığmayacak kadar önemli ve büyük bir olay. Bu sebeple tek başına bir yazıya sığdırmak mümkün değil. Bugün bu önemli günde ön plana çıkan şehirlerden birisi olan Malatya'yı yazmak istedik.

 

Mangal Yürekli Bir İnsan; Mustafa Toprak…

Malatya'da belki kimse paletlerin önüne yatmadı ama yinede oldukça yürekli insanlar gördük. Özellikle Malatya Valisi Mustafa Toprak'ın cesareti bizi hem şaşırttı, hem hayran bıraktırdı. Malatya'nın ve belkide Türkiye'nin kaderini değiştiren isimdi kendisi. Korkusuzca gittiği 2. Ordu Karargahında, ölüme adeta meydan okuyan bir hali vardı. Haberi aldığı ilk dakikadan itibaren Valilikte makamındaydı ve bütün operasyonları yönetti. En kanlı planı ber taraf eden ve operasyonları bizzat yöneten kişiydi. Telaş etmeden, stres yapmadan, korkmadan… bütün olayların üzerine gitti ve hepsini bertaraf etmesini bildi. Darbecilerin bütün oyunlarını bozdu.

 

Bugüne Kadar ki Tüm Haklarımız Sana Helal Olsun; Ahmet Çakır…

Haberi alır almaz, ekibinden birkaç kişi ile şehri kolaçan etti. Kaçmak ya da saklanmak gibi bir niyeti olmadı. Korumasız ve korunaksız bir araçta kendisini gördüğümüzde Valiliğe doğru gidiyordu. Valilik makamında Vali Mustafa Toprak ile birlikte bütün operasyonları yönetti. “Havalanına uçaklar inmiş ve savaş uçaklarını çalıştırmışlar” diye bir haber gelince, ortalık sessizliğe bürünmüştü. İşte bu sessizliği ilk bozan Ahmet Çakırdı. “İtfaiyemiz girsin” sözleri sessizliği bozan sözler olmuştu. Cesaret tavan yapıyordu ve ardı arkasına Vali Beyden talimatlar geliyordu. İlk önce havaalanı itfaiyesi kapattı bazı uçakların önünü, sonra belediye itfaiyesi, sonra iş makineleri ve sonra traktörler. Sabah olduğunda büyükşehir belediyesinin araçları bütün şehri adeta ablukaya almışlardı. Yerel yönetimlerin önemi ilk defa bu kadar net olarak anlaşılıyordu. Bütün şehri saatler içerisinde ablukaya alan Ahmet Çakır, 2. Ordunun su ve kanalizasyonlarına da müdahale ederek, darbecileri bulundukları deliklerine tıkamıştı. Bu şehrin sahipsiz olmadığını onlara ve darbeyi planlayan bütün herkese haykırmıştı. Bu sebeple, bizden yana 15 Temmuza kadar olan -var ise- haklarımız kendisine helal olsun.

 

Malatya Neden Pilot Bölge?

Cumhuriyet tarihi ile birlikte Malatya sürekli olarak önemli olaylar için pilot bölge olarak seçilir. Bunun tam olarak sebebini bilemezsekte, genel olarak Malatya'nın demografik yapısına bağlıyoruz. Zira Malatya demografik olarak mini bir Türkiye görüntüsü vermektedir. Ayrıca Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Malatya düşünce suçlularının sürgün yeri olarak seçilmiştir. Bu sebeple Malatya her türlü fikir akımın bulunduğu ve her tür cemaatin yer aldığı bir şehir olarak dikkat çeker. Özellikle 60'lı ve 70'li yıllarda Malatyalı bürokratlar, ülke yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Tüm sebepler dolayısıyla Malatya tarihe ışık tutan önemli olaylarda her zaman pilot bölge olarak seçilir. Malatya suikasti, Hamido Cinayeti, 28 Şubat Malatya Davası ve son olarak 15 Temmuz darbe girişimi. Tarihsel olarak bu olaylar ya bir darbenin başlangıcını oluştururlar ya da darbenin yer etmesini temin ederler. Diğer bütün olaylar darbediler lehine sonuçlanmış olsa da 15 Temmuz, darbecilerin aleyhine sonuçlanmıştır. Yaşı yetenler 28 Şubat ve Malatya'yı iyi bilirler. Bilmeyenler için bu sitede yayınlanan “28 Şubat ve Malatya” başlıklı yazıyı okumalarını tavsiye ediyoruz. 28 Şubatta tüm yurtta meydana gelen protesto olayları sonrası, pilot bölge olan Malatya'da insanlar “anayasal düzeni zorla değiştirmek” suçlamasıyla idam ile yargılanmış ve bu dava sonrası tüm yurtta başörtü yasağı karşıtı eylemler bıçak gibi kesilmiştir. İşte 15 Temmuz planlayıcıları da Malatya için diğer illere örnek olmak üzere, oldukça kanlı bir plan hazırladılar. Amaç darbe sonrası direnmek isteyen halkı yıldırmak ve “direnen olursa Malatya'nın akibetini yaşar” demekti. Ama Allahın yardımı ile halk buna müsaade etmedi.

 

28 Şubat ve 15 Temmuz Kıyası!

28 Şubat postmodern bir darbe iken 15 Temmuz kanlı bir askeri müdahale olarak dikkat çekiyor. 15 Temmuz şiddet ve zulüm olarak 28 Şubatı yüze katlar. 28 Şubatta hiç kimse meydanda ölmedi, kimse ateşli silah ile yaralanmadı ama 15 Temmuzda 250 vatandaşımız şehit olurken, binlerce vatandaşımız gazi oldular. 28 Şubatta “tekbir” getirenler içeri atılırken, 15 Temmuzda “tekbirlerle” darbe püskürtüldü. 28 Şubatı yapanlar dindar olmamalarına rağmen, insanları öldürecek kadar zalim ve gaddar değildiler. Oysa 15 Temmuzu planlayanlar kendilerini dini bir cemaat olarak gören zavallılardı. Kendilerini islami bir cemaat mensubu olarak gören kişilerin, kendi insanlarına gözlerini kırpmadan ateş açmalarını gördükçe, aklımıza Reis-i Cumhurun “Haşhaşiler” benzetmesi geldi. Sahi haşhaş çekmeden nasıl bu kadar gaddar olunabilirdi ki? Kendini müslüman sayan bir kişi nasıl kendi insanına silah doğrultabilir, hedef gözetmeksizin uçaklardan nasıl bomba yağdırabilirdi? 15 Temmuz 28 Şubata göre kat be kat daha kanlı ve daha zalim bir darbe girişimiydi.

 

Bir Daha Darbe Olur mu?

Aslına bakılırsa bu soru yerine “bir daha darbe olmaması için ne yapmak lazım?” diye bir soru sormak lazım. 15 Temmuz bize bunun en güzel cevabını verdi. Aşağı yukarı herkes ne yapması gerektiğini öğrendi. Doğrusu her zaman ve her gün darbe yapılabilir. Bu bilinçle hareket edilirse, darbe olmaması için ne yapılması gerektiği daha iyi anlaşılır. 15 Temmuz, bize darbelere karşı durmak için herkese bir görev düştüğünü açık açık gösteriyor. Darbelere karşı drumak için ev hanımından, Reis-i Cumhura kadar herkesin bir görevi olduğunu unutmamak gerekiyor. Darbe ile ilgili sinyal alındığı zaman, hiç kimseden emir ve talimat beklemeden hemen işe koyulmak gerekiyor. Herkes bulunduğu bölge ve birimde üzerine düşeni yapmak zorundadır. Bu tür bir durumda herkesin yapabileceği bir görev mutlaka vardır. Herkes hukukun elverdiği ve uygun gördüğü şekilde elinden gelen ne ise onu

yapmalıdır. 15 temmuzdan bugüne kadar vatandaşlar üzerine düşeni fazlasıyla yaptılar. Bundan sonrası hükümet ve devletin görevi. Özellikle bu süreçte Ak Parti üzerine düşen görevi yapmazsa, kısa bir süre sonra tekrar aynı sonuçlar ile karşılaşmamız mümkün. Özellikle Ak Partinin kendi içerisinde iyi bir temizlik yapması, -ucu kime dokunursa dokunsun- FETÖ ile bağlantılı mensuplarını uzaklaştırması elzem. Görünen o ki, birçok yönetici ucu kendilerine dokunur korkusuyla hareket etmekte ve kendilerine yakın insanları korumaktadır. İşte bu, olabilecek en kötü sonuçla karşılaşmamıza sebep olacak en büyük handikap. Eğer Ak Parti kendi içindeki hainleri temizlemezse, kendi eliyle kendi sonunu hazırlamış olur, bizden söylemesi.

 

Ya Oturup Seyredenler Ne Olacak?

Darbe gecesi iki gurup çok konuşuldu. Birinci gurup darbeciler, diğer gurup darbeye karşı duranlar. Darbecilerin bu dünayda da diğer dünyada da zelil olacaklarını biliyoruz. Darbeye karşı duranlarda, Allahın izniyle her iki dünyada aziz olacaklardır. Fakat bu iki gurup dışında hiç konuşulmayan bir gurup daha var; evinde oturup çizgili pijamlarıyla darbeye seyirci kalanlar. Aslında üzerinde en çok konuşulması gereken gurup bunlar. Darbeci olmayan, devletin de düşmanı olmayan ve duruma göre pozisyon alan bu gurup, bizim gözümüzde darbecilerden farklı değildir. Hatta belkide daha tehlikelidir. Asıl bu gurup ile ilgili çalışma yapmak gerektiğine inanıyoruz. O gece, devletinin yanında durmayan her kim varsa tespit edilmelidir. O gece devletine hizmet etmeyen; ne kadar bürokrat, ne kadar savcı, hakim, polis, asker ve memur var ise tespit edilmelidir. Devletin bunlara ihtiyacı yoktur ve bunların en alt kademe memurluktan öteye gitmemeleri gerekiyor. Devletin en kötü zamanında yanında durmayan bürokratın tüm yetkileri alınmadıkça, darbeciler ve darbe seviciler sürekli bundan güç alacaklardır. Bu konuda Malatya Valiliği üzerine düşeni yapan kurumların başında geliyor ama Büyükşehir Belediyesi için aynı şeyi söylememiz mümkün değil. O gece inisiyatif almayanlar; hangi kurumda ve düzeyde çalışırsa çalışsın, kimin nesi olursa olsun tespit edilmeli ve kesinlikle pasif görevlere atanmalıdır. Yerlerine vatan için canlarını ortaya koyanlar atanmalıdır. Aksi halde sürekli darbe olabilir korkusuyla yaşamaya devam ederiz.

 

FETÖ Paralel Devlet mi, Devlet mi FETÖ'ye Paralel?

15 temmuzdan bugüne kadar öyle olaylara şahit oluyoruz ki, yukarıdaki soruyu birbirimize sorup duruyoruz. FETÖ denilen örgüt devlete o kadar sızmış ki; onlar mı paralel devlet olmuşlar yoksa devlet mi onlara paralel kalmış anlamakta zorlanıyoruz. 2011 yılından beri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hariç hiçkimsenin mücadele etmediği bu gurubun mensuplarındaki rahatlığı görünce, şaşkınlığımız bir kat daha artıyor. Bugüne kadar bunlarla etkin mücadele edilmediğini defalarca vurgulamamıza rağmen, kaale alınmadık. İş gelip darbeye dayanınca ancak aklımız başımıza geldi. Aklı başında bildiğimiz, büyük gördüğümüz, önder olarak seçtiğimiz insanlar bile; ancak darbeden sonra “aldanmışız” diyebildiler. 15 Temmuzdan sonra “terör örgütü” yakıştırmasını kabul ettiler. Aslında “gecikmiş adalet her ne kadar adalet değilse” de “zararın neresinden dönersen kardır” düsturuyla, bu örgütün temizlenmesi gerekiyor. 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi; göstermelik, Reisi kandırmaya yönelik mücadele yerine topyekün ve kararlı bir mücadele şart. İşte bu durumda kim paralel, kim devlet net bir şekilde anlaşılır. Şunu da unutmamak gerekir ki; her kim bu konuda dirayetli ve kararlı davranmazsa, O'da paralelin ta kendisidir. Ve O'da terör örgütünün hizmetkarıdır.

 

Kurunun Yanında Yaş Yanar mı?

15 Temmuz sonrası devlet içerisinde yapılan temizlik operasyonları sonrası akıllara gelen en önemli soru, kurunun yanında yaşın yanıp yanmayacağı sorusu. Daha doğru bir ifade ile bu temizlikten, FETÖ üyesi olmayan kişilerde zarar görürler mi? Bizce bu durumda olan insan

sayısı oldukça az. Aldığımız istihbaratlar, bilgiler, muhabbet ortamlarında söylenenlere bakılırsa bu durumda olan kişi sayısı oldukça az. Bu durumda olan kişilerin yargılama sürecinde aklanacağı düşüncesini taşıyoruz. Ayrıca hiçbirşeyin göründüğü gibi olmadığını da bilmekte fayda var. Örgüt ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını düşündüğünüz kişilerin evlerinde darbe dökümanları, cihazlarında şifreli programlar çıktığını bilmek gerekir. Devlet tarafından kimse, suçsuz yere elde hiçbir delil yokken gözaltına alınmıyor. Alınsa bile delil niteliğinde belge yok ise savcılık tarafından serbest bırakılıyor. Öyle sanıldığı gibi bir “cadı avı” söz konusu değil. Ha birde bu durumda “merhamet” ön plana çıkan bir konu. Aslına bakılırsa devletine ihanet edene merhamet edilmez. Ayrıca merhamet adalet ile olduğu sürece güzeldir. Devlete düşmanlık yapana merhamet etmek, adaleti incitir. Bu sebeple, herkes bulunduğu konum ve durum ne olursa olsun; bu temizlik işinde devlete yardımcı olmalıdır. “Banane, devlet bulsun temizlesin” anlayışı, devlet düşmanlarının ekmeğine yağ sürer. Tabi bunu yaparken, kişisel sorunlar ve muhalif olmak değil; devlete olan sadakat düşünülerek hareket edilmelidir. Kişisel problemler bir tarafa bırakılmalı, muhalif olduğu için inssanlara çamur atılmamalıdır.

 

Yukarıda ana hatlarıyla anlatmaya çalıştığımız şey, darbeler döneminin asla bitmeyeceğidir. Her zaman güç ve makam hırsıyla hareket edenler olacaktır. Ama eğer herkes üzerine düşen görevi layıkıyla yaparsa, kimse darbe falan yapamaz!

 

Selametle

Adem İnsanoğlu

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!