Depremlere karşı birlik olmalıyız!

Doğal felaketler hayatın yegâne birer gerçeği artık. En başında bunu kabul etmeliyiz. Deprem, sel, sahil yörelerimizde “denizlerde değil okyanuslarda olur” denilen tsunami de sürece dâhil oldu. En son örneğini İzmir'de gördük. İşin en muamma ve tehlikeli kalır yanı ise depremlerin geleceğini bildiren herhangi bir teknolojinin henüz keşfedilmemiş olması…
Amerika Patent Dairesi Başkanı, Charles Duell 1899 yılında “Artık yeni hiçbir şey yok. İcat edilebilecek her şey icat edildi.” derken sanırım depremlerle ilgili çalışmaların da tamamlandığını bu gafına atfen bulunmuş.
Yani, Allahtan başka kimsenin bilmediği bir gerçek.
Hz. Nuh hariç…
Hz. Nuh gemiyi yapmaya başladığında yağmur yağmıyordu. Hatta rivayet edilir ki; yıllar, aylar öncesinden gemiyi sert bir zemin üzerinde inşa etmeye başladı. Nuh'un büyük felaketi bildiği için gemiyi yapmaya başladığı doğru, elbette Nuh'un fırtınanın eninde sonunda meydana geleceğini bilmesi onun peygamber sıfatına bağlı olmasıdır.
Onun içindir ki doğa felaketleri beklenmedik zaman ve yerde her an gerçekleşebilir. Hele de anlık, yıkıcı ve de korkutucu yer sarsıntıları olan depremlerin… Şehir, coğrafya, ırk, renk, milliyet, siyasi düşünce, zengin-fakir, dini inanışı demeden gerçekleşmesi muhtemel bir hadise.
Yani, İzmir'de insanların içki içtiği için deprem olduğunu söylemek tamamen salt bir aptallık biçimi. Elazığ-Malatya depreminde ise Kürt kökenli vatandaşların olduğu söylenildi. Ayrıca, toplumuzun absürt bu yaklaşım şekli ideolojilerin ne denli hunharca bir hale geldiğini, kutuplaşma denilen şeyin tahakküm alanı ile alakalı veriler olduğunu bilmeliyiz. O halde 1939 Erzincan depremi niçin gelmişti? Bu adamlar içki içmiyordu, Kürt kökenli insanlar değillerdi, üstelik Cumhuriyet sonrası bir lokma bir hırka, yoksul Anadolu halkı olarak yaşayan insanlara depremi bir ceza kılıfı olarak nakletmek ne kadar berbat bir şey.
ABD'de depremler meydana gelebiliyor, gelmiştir de…
Tarihçesi depremlerle dolu! California'daki San Andreas fayına yaklaşık 400 kilometre uzaklıkta 7.9 büyüklüğünde meydana gelen depremde 3 binden fazla kişi yaşamını yitirdi.
Endonezya… (ki Müslüman bir ülke) Japonya, Şili, Güney Amerika kıyıları, Orta Amerika, Meksika, İran, Afganistan, ABD'nin batı kıyıları ve Alaska'nın güneyinden Aleutian adaları, Filipinler, Yeni Gine, Güney Pasifik adaları ve Yeni Zelanda dünyada büyük depremlerin gerçekleştiği belli başlı merkezlerdir.
Yani depremler tamamen yer kabuğunun kırılması sonucu meydana gelen sismik titremelerin yer üstünü etkilemesi sonucu oluşması ile alakalı bir durum.
Amenna, elbette yüce Yaradan'ın emri ile olur her şey. Kün fe yekûn (Ol denince o da hemen oluverir!) deniyor. (Bakara 117, Enam 73, Nahl 40, Yasin 82'de geçer…)
Ve Türkiye…
Önemli bir deprem kuşağında yer alan ülkemiz; Elazığ-Malatya depremi, en son cuma günü İzmir'de meydana gelen 6.9'luk 115 civarında insanımızın hayatını kaybettiği malum felaket daha dündü.
Türkiye'nin yer aldığı coğrafya, 1500'lü yıllardan itibaren çeşitli zamanlarda büyük depremlerle sarsılmış, 1509 yılında meydana gelen ve ‘Küçük Kıyamet' olarak adlandırılan depremde 130 bin kişi öldü. Erzincan'da 27 Aralık 1939 tarihinde meydana gelen 7,9 büyüklüğündeki depremde 33 bin kişi yaşamını yitirdi. Gölcük'te 17 Ağustos 1999'daki 7,4 büyüklüğündeki depremde 17 bin 118 kişi hayatını kaybetti…
Demek ki neymiş, depremler tarih cetveli aralıklarında meydana gelmiş, bu gün oluyor, yarın da mutlaka olacak demektir. Er ya da geç bir gün mutlaka…
Öyleyse şuna odaklanmalıyız.
Deprem gerçekleştikten sonra var gücümüzle koşmak değil, öncelikli önlemler almalıyız. Deprem olmadan, onun sebep olacağı tahribatı öngörüp, en az zararla atlatmanın yolunu bulmak ve bunun önlemini almak, krizin büyüklüğünü en asgari hale çekmeye çalışacağız.
Bunun için devlet ve erkleri ciddi bazı adımlar atabilmelidir. Deprem felaketi gerçekleştikten sonra sadece hasarlı konut sahiplerini ev-barınma ihtiyacını karşılamak değil veya çadırlar açmak, geçici bir süreliğine erzak dağıtmak değil… Depremler gerçekleşmeden öncesinde bazı tedbirlerin oluşturulması ve tüm toplumu güven altına alacak projeler ortaya koyabilmek önemli.
Mesela Japonya: Bizim gibi deprem ülkesi olmasına karşı 11 şiddete dayanıklı şehirler inşa etmiş, Japon halkının 7 şiddetinde depremlere aldırış etmediği, farklı AR-GE çalışmaları ila tüm stratejisini bunun üzerine kurmuş durumda.
Depremden sonra yapılacaklarını önceden deprem hazırlığı olarak halkına sunmuşlar.
AFAD, Kızılay, Arama kurtarma ekipleri, UMKE, diğer yardım kuruluşları, TSK, Diyanet, bakanlıklar, Devlet kuruluşları, Belediyeler depremler meydana geldiğinde sağ olsunlar görevini fazlasıyla-layıkıyla yerine getiriyorlar zaten. Önemli olan deprem olduktan sonra değil deprem olmadan, deprem bölgesinde yer aldıklarının farkındalığı… ona göre yeni ve etkili çözüm önerileri oluşturmalarıdır.
İlk başta şu müteahhit geçinen onlarca insanın standartlar altına alınması, müteahhit yeterlilik mevzuatına uygunlukları, referansları, iş bitirim belge-bulgu, evrakları ve statik inşaat üzerine tatmin edici öz geçmişleri ayrıntılı şekilde incelenmeli. Çünkü bakıyoruz az siyasi bağlantısı olan her kimse potansiyel müteahhit olarak çıkmış ortaya. Yaptıkları işler kâr amaçlı olduğu için, (toplum dilince söyleyeyim) malzemeden ister istemez çalıyorlar. Malzemesi eksiltilen bir bina-yapı olası şiddetli bir deprem esnasında ne kadar dayanıklılık gösterebilir ki?
Özelikle Malatya Büyükşehir Belediyesi, bu süreçten sonra ciddi bazı radikal kararları hayata geçirmesi artık elzem ve görev mecburiyetidir. Bir deprem kuşağında yer alan Malatya şehrinin jeopolitik haritasının çıkarılması, riskli bölgelerin acilen tespiti, topyekûn kurum ve kuruluşları ile bilinçli, ciddi, depremlere hazırlık çalıştayı oluşturulması, deprem bölgeleri hakkında ayrıntılı bir fizibilite röntgenin çekilerek önlemler almak konusunda “insana yatırım” kaynaklı, “insan temalı” projeler ile bölgeyi bir nebze de olsa güven altına alınması hususunda…
Malatya Büyükşehir Belediyesinin bundan sonraki süreçte ilgi alanını ve enerjisini deprem ve yapacağı yıkım, tahribatların ne kadar asgariye indirebilirim, olası ölü sayısını en az kaça çekebilirim sonuçları üzerinde bilimsel metotları hayata geçirip, sahada sonuçlarını derinleştirmesi gerekiyor.
Gerçi, Büyükşehir Belediyesi programında şimdilik böyle bir bütçe ve program, yatırım uzmanlığı yer almıyor fakat illeri ki süreçlerde düşüneceğini var sayıyoruz.
6.8'lik depremde gördük ki bölgemiz depreme hazırlıklı değil. Yapılan belli başlı TOKİ konutları bu saymış olduğum bölgenin bir bütün halinde depremlere karşı dayanıklılık hale getirilmesine dâhil mi, değil tabi ki! Yapılan konut sayıları bölgemiz nüfusunun % 7'sini ihtiyaçlarını karşılıyor ancak. (Doğanyol ilçemiz hariç) Tabi ki öncelikli olarak depremde evini kaybetmiş, hasar görmüş nüfusa entegreli bir çalışma lakin geride kalan % 93'lük kitlenin olası ikinci bir sarsıntı esnasında zaten laçkalaşmış konutların durumunu da düşünmek gerekmez mi?
–Birçok insan evi yıkılır sokakta kalır korkusuyla deprem konutunu iptal etti.
–Bazıları, aylık ödenmesi gereken ücreti göze alamadığı için yine kendisine hak tanınmış olan deprem konutundan vazgeçti.
–Bilumum depremde evi hasar gördüğü halde, kontrol memurlarının kişisel davranması sonucu, hasar tespiti raporlarına müdahil edilmemiş hasarlı fakat hasarlı gösterilmeyen konutlar var daha.
–Özellikle köylerdeki mevcut sıkıntı, muhtara oy vermemiş olan kimselerin hasarlı olduğu halde deprem konutu çıkmadığını iddia eden ciddi bir kitle var, onlarında bu düşünceleri muhtarlardan bağımsız bir heyet tarafından yeniden değerlendirilmeli.
Hâlihazırda, Pütürge merkez, Pazarcık ve Tepehan mıntıkalarına yapılan TOKİ bazlı konutlar kısmen bölgenin temel öncelikli ihtiyaçlarını karşılayacak. Lakin % 93'lük nüfus ne yapacak onun da düşünülmesi gerekmez mi?
Tüm bölgenin daha geniş bir yelpazede değerlendirilerek, güçlendirilmesi için yeni projelere ihtiyaç var. Yoksa Allah korusun yarın öbür günkü yeni bir depremin bedeli daha ağır olacağı şüphesiz.
Yukarıda saymış olduğumuz sebeplerden dolayı, toplumun acil ihtiyaç duyduğu şey: Belediye başkanları, meclis üyeleri, ilçe parti başkanları, hatta mahalle başkanları, muhtarlar, STK ve üyeleri; parti, ideoloji, aidiyet gözetmeden bölge halkımızın karşı karşıya kaldığı bu zaruri veryansına anti-tez, barikat olarak… Bölgemizin birer temsilcileri bilinciyle ortak bir kararname ile, gerekirse aynı listede imza toplayarak kamuoyu oluşturmaları toplum için çok faydalı bir çalışma olacağından kimsenin şüphesi olmasın. “Birlikte” hareket edersek yarın öbür gün olası bir deprem sonrasında yakınlarımız-sevdiklerimiz, eş dost akrabalarımız için belki de daha az üzülürüz. Veya depreme karşı sesimizi duyurmakta daha güçlü oluruz. Kim bilir? Formül: HEP BİRLİKTE!
Duyurulur/Saygılarımla…
TİMUR İNCE
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- Malatya Namaz Vakitleri 12 Eylül 2025: İmsak, Öğle, Akşam ve Yatsı Saatleri
- TOKİ’nin Rezerv Alanları Yükseliyor: 662 Konut Ve 62 Ticari Alan Mahalleye Yeni Bir Soluk Getiriyor
- Dolar 41,37 TL’ye Yükseldi, Euro 48,56 TL’de: 12 Eylül 2025 Döviz Kurları
- Altın Fiyatlarında Yeni Zirve: Gram 5.015 TL, Çeyrek 8.233 TL’ye Yükseldi
- Milli Dayanışma Komisyonu Sekizinci Kez Toplandı!
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.