dore okulları
Malatya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2325.3
  • BIST
    9093.72
  • BTC
    70160.99$

İstanbul’daki Malatyalıların prestijli mimarı


İstanbul’daki Malatyalıların prestijli mimarı
Malatya TİME ailesi olarak, başarılı hemşerilerimizi tanıtmaya devam ediyoruz.
Narin

İstanbul'un nadide gerdanlığı Boğaziçi'nde prestijli binalara imzasını atan Form Yapı İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Fuat Kaplan, bu haftaki konuğumuz oldu.

RÖPORTAJ: MURAT ÇETİN

İnşaat, mimarlık, dekorasyon ve restorasyon alanlarında faaliyet gösteren Form Yapı Tasarım'ın yönetim kurulu başkanı Mustafa Fuat Kaplan ile röportaj gerçekleştireceğimiz mekana gitmeden önce küçük bir ders çalışmamız gerektiğini düşünerek, firmayla ve Fuat beyle ilgili araştırmalar yaptım. Kendisinin ismini daha önceleri de bir çok vesileyle duyduğum bu kıymetli hemşerimizi medyada pek göremediğimizi söylesem abartmış olmam. Kendisiyle ilgili pek haber olmasa da İstanbul'un kalburüstü insanlarına ve firmalarına iş yapan bu önemli kuruluş büyük bir başarı öyküsünü barındırıyordu. Sonuç olarak dersimizi çalışarak randevu saatinde Beşiktaş'ta bulunan şirket merkezine gittik. Mustafa Fuat bey, Anadolu'ya özgü sıcak ve samimi bir ev sahibi olarak karşıladı bizi. Nezaketi ve sıcaklığı elden bırakmadan bizimle alakadar olan Fuat beyin mekanı, muhitin güzelliğini de yansıtıyordu. Sektöründe başarılı bir grafik çizen Form Yapı'yla ilgili edindiğim ilk intiba, hayli olumluydu. Hoş sohbetin eşliğinde sorularımı da hazırlamaya başlamıştım.

MALATYALILAR EĞİTİME BÜYÜK ÖNEM VERİRDİ

Kısıtlı zamanı bulunan Mustafa Fuat Kaplan'a ilk sorumuzu da biraz aceleci bir tavırla yönelttik. “Mustafa Fuat Kaplan kimdir?” şeklindeki klişeleşmiş sorumuza Mustafa Fuat Kaplan, hayli samimi bir şekilde cevap verdi. Malatya merkezde 1953 yılında dünyaya geldiğini belirten Kaplan, “Bakırcılar'ın eski yerine yakın bir yerde oturuyorduk. Dönemin köklü aileleriyle iç içe yaşardık. Bildiğiniz gibi o dönemlerde eğitim yüzdesi en yüksek iller sıralamasında Malatya önde gelen illerdendi. Üniversitelerin en iyilerinde, en yüksek dereceli yerlerinde hep Malatyalılar vardı. Tıp gibi, uçak mühendisliği yüksek puan gerektiren yerlerde Malatyalılar vardı. Malatya'nın o zamanki atmosferi çok iyiydi. Liseye Turan Emeksiz'de başladım. Liseyi bitirmeme bir sene varken, ağabeyim bitirmiş, üniversiteye hazırlanıyordu. Bizleri okutmayı kendine en büyük amaç edinen babam, daha iyi imkanlarla okumamız için İstanbul'a tayinini istedi. Kendisi Ziraat Bankası'nda vezne memuruydu. İstanbul Eminönü'ndeki Hal Şubesi'ne müdür yardımcısı olarak tayini çıktı. İstanbul'a gelmemizle birlikte ağabeyimin üniversite eğitimi başlamış oldu. Ben de lise son sınıfa devam ediyordum. Dönemin en önemli okullarından biri olan Pertevniyal Lisesi'ne başladım. Üst düzeyde bir eğitimin olduğu ve büyük başarılar elde etmiş öğrencileriyle adını duyuran Pertevniyal'de okumak bir ayrıcalıktı.” ifadelerini kullandı. “Anadolu'dan İstanbul'a göçmüş bir ailenin ferdi olarak fazla sıkıntı çekmediniz anlaşılan” diyerek Mustafa Fuat beyin sözünü tamamlama ihtiyacı hissetmiştim. Kaplan, bu müdahelemize küçük bir tebessümle karşılık vererek devam etti: “Gerçekten de Anadolu'nun bir şehrinden gelmiş 16 yaşındaki bir genç için İstanbul gibi milyonluk bir şehirde olmak çok büyük bir işti. Benimle aynı şartlarda okumuş diğer öğrenciler gibi adaptasyonla ilgili sıkıntılar yaşamadım. Sene sonunda liseyi ikincilikle bitirdim. O dönemde İstanbul herkesin hayaliydi. Şu anda da öyle zannederim. Büyük bir şehir var burada. Hiç görmediğimiz bir ölçek var. O dönemde 20-30 binlik bir şehirden milyonluk bir şehre geldik. Amcam buradaydı. Ailemizin güvencesi de amcamdı zaten. Ekonomik olarak iyi bir durumdaydı. İstanbul Teknik Üniversitesi mimarlık fakültesini kazandım.”

DÜNYAYA YENİDEN GELSEM YİNE MESLEĞİMİ SEÇERDİM

Mustafa beyin bu sözlerinin ardından sohbetimizin ikinci sorusunu yönelttim kendisine. “Mimarlık, çocukluk hayaliniz miydi?” şeklindeki sorumuza Mustafa Fuat bey, “Aslında benim tercihim makine mühendisliğiydi. Ancak oraya puanımı tutturamadığım için mimarlık okudum. Şimdi sorsanız mimarlık okuduğum için bir pişmanlığım var mı diye. Kesinlikle yoktur. Dünyaya bir daha gelsem yine mesleğimi tercih ederim.” diyerek cevap verdi.

Mustafa Fuat Kaplan, çocukluk ve gençlik yıllarını anlatırken, eski Türk filmlerinden sahneler gözümüzde canlanıyordu. Küçük yaşta Anadolu'nun 10 binlik 20 binlik bir kentinden milyonluk İstanbul'a gelmiş saf ve temiz bir delikanlının maceralarını izliyorduk sanki. Bu duygu ve düşüncelerle “Üniversite yıllarınız nasıl geçti?” diye sorduk. Mustafa Fuat Kaplan, gayet samimi ve tane tane konuşmaya devam etti: “Bir taraftan mimarlık okurken, diğer yandan da büyük mimarların yanında çalışmaya başladım. Uluslararası işler alan mimarlardı bunlar. Mesleki tecrübemi ünlü mimarların yanında çalışarak elde ettim. Okulu bitirdiğim zaman çok iyi bir tecrübeye sahiptim.”



HEM ALAYLI, HEM MEKTEPLİ

Mustafa Fuat bey anlatıyor biz de büyük bir dikkatle dinliyorduk. İşiyle ilgili sorularımız da gelmeye başlamıştı. “Çeşitli iş kollarında, okulunu okuyarak mesleği yapanlara ‘Mektepli' çıraklıktan yetişenlere de ‘Alaylı' derler. Siz hem mektepli hem de alaylı olarak iş hayatına atılmışsınız. İş hayatınızdan da bahsede bilir misiniz?” şeklindeki tespit ve sorumuza Mustafa Fuat Kaplan'ın cevabı şu şekildeydi: “İşimize önceleri proje ofisi olarak 1985'lerde başladık. Kısa zaman sonra proje ofisinin fazla bir getirisinin olmadığını gördük. Sahada olmamız gerektiğini düşünerek, inşaat işine döndük. Bursa'da 7-8 tane projesini yaptığım kooperatifler vardı. Bunların inşaatını da yapmak istedim. O işleri de bana verdiler. Bana bu işi veren kooperatiflerin parası bitti. Krediyle yaptırıyorlardı. Kredileri çıkmayınca, inşaatların ancak kabalarını bitirebildik. Daha sonra İstanbul'da işler almaya başladım. O dönemde Yenibosna'daki Basın Ekspres Yolu'nda planlar yeni yapılıyordu. Oralara ilk olarak tekstilciler geldi. O sırada 6-7 tane tekstil iş merkezini aldık. Daha sonra Tansu Çiller'in başbakanlığı sırasındaki ekonomik kriz patlak verdi. Diğer sektörler olduğu gibi inşaat sektörü de durdu. Aynı dönemlerde Sovyetler Birliği dağılmıştı. Herkese Rusya'dan teklifler geliyordu. Sibirya Bölgesi'nde bir turistik tesisi yapmamızı istediler. Gidip yaklaşık 4 sene orada çalıştım. Oradaki siyasal durum çok karışıktı. Ayrıca tapu gibi bir şeyi de bilmiyorlardı. O turistik tesisin ardından büyük bir alana işçi konutları yapmamızı istediler. Yapılacak konutlar için hayli büyük bir alandı burası. Konutları yapmamızı arta kalan alanları da kendimiz için yapıp satmamızı teklif ettiler. Ben de bu yerin tapusunu istedim. Tapunun ne olduğunu bilmiyorlardı. Orada her şey devletinmiş. Bana yazı vereceklerini söylediler. Yarın öbür gün sattığım zaman hakkımı arayacağım bir mahkemenin olup olmadığını sorduğumda da olmadığını söylediler. Dolayısıyla ben de o işe girmedim. Bizimle aynı işi yapan birçok vatandaşımız o işlere girdiler. Sonuçta da iflas ettiler. Daha sonra İstanbul'a döndüm. Boğaziçi bölgesinde çalışmaya başladım. Eski eserlerin bulunduğu, tarihi bir bölgedir Boğaziçi. Türkiye'yi yönetenlerin, büyük işadamlarının, kalburüstü insanların bulunduğu yerdir burası. Dolayısıyla işimiz gereği bir çok ünlü işadamının evlerini ben yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Yaptığımız iş, normal bir inşaatçılık işi değil. Birçok ünlü köşkün inşaatını ve restorasyonunu yapıyoruz. Projelerini hazırlıyoruz. Şu anda en son yaptığımız yer, Mehmet Cengiz'in 90 dönümlük bir köşkü var. Ahmet Zorlu'nun evini yaptık. Tercih ediliyoruz çok şükür. Hatta işlerimizi bitirmemizi bekleyenler var.”

ÇOK ÖZEL BİR ALANDA İŞ YAPIYORUZ

Mustafa Fuat Kaplan anlattıkça merakımız artıyordu. Büyük bir dikkatle dinlediğimiz sözler üzerine sorularımız da geliyordu. “Neden sizi tercih ediyorlar?” şeklindeki sorumuza Kaplan, “Boğaziçi Bölgesi'nin prosedüründe büyük değişiklikler var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yönetmelikleri burada geçerli değil. Boğaziçi özel bir koruma alanına sahip. Buranın kurallarını, her mimar bilmez. Ne yapılır-ne yapılmaz? Herkes bilmez. Biz burada ne yapılıp ne yapılmayacağını bilen bir firmayız. Hatta yönetmelikler değişeceği zaman bizim fikrimizi de alırlar. “Vatandaşa daha iyi nasıl hizmet verilir? Boğaziçi'nin dokusu nasıl korunur? Vatandaş sıkıntı vermemek için ne yapılır?” diye görüşümüzü alırlar. Mülk sahipleri tarafından tercih edilmemizin bir başka sebebi de en iyi işi, en uygun fiyata yapmamızdır. Kaliteli iş yapıyoruz. Burada bir kaç tane rakibimiz var. Biz en iyi kaliteyle yapmaya gayret ediyoruz. Sonuçta bizim kalitemiz, fiyatımız ve tecrübemiz ön planda.” diyerek cevap verdi.

MÜTEAHHİDİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ İŞİ BİTİRME KABİLİYETİDİR

Kaplan'a işiyle ilgili rehber edindiği olay veya sözlerle ilgili bir örnek vermesini istediğimizde bize, “Çok önceleri, Mesut Göksu isimli bir hemşerimizin yanında çalışıyorum. 30-40 sene evvelinden bahsediyorum. Mesut Göksu, o dönemin en büyük müteahhitlerinden biriydi. Ayazağa'daki Harp Akademilerinin, lojmanlarını ve askeri müzeyi yapan kişidir Mesut Göksu. Hatta Harbiye'deki Askeri Müzeyi de o yapmıştır. O dönemde Mesut beyin söylediklerini zamanla anladım. “Oğlum müteahhidin en önemli özelliği işi bitirebilme kabiliyetidir. İşi zamanında bitirmeye çalışacaksın. Zamanında olmasa bile işi bitireceksin.” demişti. Gerçekten de hangi iş olursa olsun, bitirmek için varını yoğunu ortaya koyacaksın ki başarılı olasın. Ben de Mesut Göksu'nun bu sözleri çok etkili olmuştur.” sözleriyle karşılık verdi.

Mustafa Fuat beyin bu sözleri bizim de kulağımıza küpe olacak sözlerdi. Mustafa Fuat Kaplan'a ülkemizdeki son gelişmeler ışığında piyasanın durumunu da sorduk. Mustafa Fuat bey bu sorumuza “Bizim piyasamız ülkemizin yaşadığı bazı olumsuzluklardan bağımsız değil elbette. Kısmen etkilendik. Yatırımı yapacak kişi, dalgasız deniz misali ortam arar. O ortamı bulamazsa beklemeye geçer. Ya da yatırımın başka yere kaydırır. Şu anda birçok kişinin parası da var. Fikri de var. Bazı belirsizlikleri görüp bekliyorlar. Herkes birikimini yanlış hesaba kurban vermemek için bekliyor. Yatırım için ürkek davranıyorlar. Bu gibi ortamlar çeşitli fırsatlar da doğuruyor. Şu anda fırsatlar da var, riskler de var. O kişinin ticaret yapma kabiliyetine bağlı bir durum. İmkanı olanlar tam bu sırada aldıklarından karlı çıkıyorlar.” Diyerek cevap verdi.

KUYUMCU HASSASİYETİNDE ÇALIŞIYORUZ

İş hayatında büyük mesafe kat etmiş, başarı öyküsü yazmış bir işadamı olarak, hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını merak ettiğimiz Mustafa Fuat Kaplan'a bundan sonrası için bir hedefinin olup olmadığını da sorduk. “Hak ettiğim bir noktaya geldiğimi düşünmüyorum.” diyerek cevap vermeye başlayan Mustafa Fuat Kaplan, “Gençlik dönemimizdeki bizim 10'da birimiz kadar iş yapamıyorlardı. Ancak onlar daha sonra 10 binlik, 20 binlik konut projeleri yapmaya başladı. O sırada şans faktörü de önemli. O dönemdeki kredilerimiz daha iyi olsaydı şu anda Türkiye'nin en büyük firması olabilirdik. Ayrıca sayısal olarak büyümeyi de tercih etmedik. İyi binalar, düzgün ve kaliteli işler çıkarmaya özen gösterdik. Nitelik olarak, çok iyi bir durumdayız. Sayısal olarak çok büyük değiliz. Kalitenin yanına teknolojik gelişmeyi de koyduk. Mesela Türkiye'nin ilk akıllı binasını biz yaptık. Yıllık olarak 10 veya 12 bina yapıyoruz. Bizim işimiz bir kuyumcu zarafetiyle, inceliğiyle yapılan binalardır. Tek tek en ince ayrıntısına kadar en kaliteli malzemeyle işimizi götürmeye çalışıyoruz. Son dönemde işlerimizde düşüşte yaşandı. Ortalama 3-4 milyon dolarlık işlerimiz oluyor. Müşterimiz köhne, iyice dökülen bir bina alıyor ve bunu restore ettirip, tadilat yaptırıp, ilavelerle birleştiriyor ve büyük paralara satıyor. Bizim bölgenin katma değeri çok yüksek olduğu için ürün sayısı az, katma değeri çok yüksektir.” ifadelerini kullandı.

MALATYA'YLA İRTİBATIMI KOPARMADIM

Mustafa Fuat Kaplan'ın büyük bir samimiyetle verdiği cevaplar, merakımızı biraz daha artırıyordu. Malatyalılığın vermiş olduğu samimiyetle “Memleketle aranız nasıl?” şeklinde dostane bir de sorumuz oldu. Mustafa Fuat bey de aynı samimiyetle, “Rahmetli babamın bakırcılardaki evi ve mallarımız halen duruyor. Bakırcılar Çarşısı'nda 5 tane dükkanımız var. Babamın vefatından önce Kernek'te bir daire almıştık. Bakırcılar'daki evin son zamanlardaki hali hoşumuza gitmiyordu. Sabahın beşinde dükkanlar açılıyor. Kepenk sesleriyle yataktan kalkıyorduk. Akşam olduğu zaman da hiç kimse kalmıyordu sokakta. Issızlaşıyordu. Bunun için de daha güzel bir ortam olan Kernek'ten bir ev aldık. Bu evde annemiz kalıyor. Biz de Malatya'ya gittikçe orada bulunuyoruz genellikle. Kız kardeşim de Malatya'dadır. Ayrıca ikinci derece akrabalarım da orada. Her sene 2 veya 3 kere gidiyorum Malatya'ya.” diyerek cevap verdi.

MİAD'DAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM

Malatyalı İşadamları Derneği (MİAD)'ndeki çalışmalarını da sorduğumuz Mustafa Fuat Kaplan, “Önceleri MİAD'dan haberdar değildim. Mesleki faaliyetler sebebiyle Hüseyin Oflaz'la tanışıklığım vardı. Sayın Oflaz'ın teşviki ve teklifiyle yönetim kurulana davet edildim. Hüseyin beyin vasıtasıyla MİAD'a geldik. Orada yönetim kurulunda çalışmaya başladım. Bu çalışmalar sırasında iş hayatında öğrenmediğim birçok şeyi de öğrenmiş oldum. Mesela başkanımız sayın Yunus Akdaş'ın yönetim şeklini gördüm. Bir cemiyetin başarılı olması için neler yapılması gerektiğini başkanımızdan öğrendim. Bir şehre yardımcı olmak için nelerin gerektiğini öğrendim. Biz tek başına Malatya'yı kalkındıran bir kuruluş değiliz ama yine de Malatya'ya yatırım yapmak ne demek onu gördüm. Acizane ben MİAD'a bir şeyler kattım. MİAD'da benim hayatıma bir şeyler kattı. Küçüklüğümde geldiğim İstanbul'da yöremizin özlemi vardı içimde. MİAD vasıtasıyla bu özlemimi bir nebze giderebildim. İnsanlara yardımcı olmanın güzelliğini daha derinden yaşadım. Yemeklerimizi, yaşam tarzımızı, kendi örf ve adetlerimizi arıyoruz her daim. Benim gibi birçok insanı MİAD'da gördüm. MİAD'da Malatya'yı buldum.” ifadelerini kullandı.

EN BÜYÜK EKSİKLİĞİMİZ, KÜLTÜR MERKEZİMİZİN OLMAMASIDIR

Malatya'yı İstanbul'da bulduğunu gördüğümüz Mustafa Fuat Kaplan'a sivil toplum örgütlerinin çalışmalarında nelerin yapılması gerektiğiyle ilgili fikirlerini de sorduk. Kaplan, her zamanki gibi bu sorumuza da büyük bir içtenlikle cevap verdi. “Bizim bir Malatya özelliğimizin olması gerekiyor. Malatya'nın sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalara baktığımız zaman büyük işler yapıldığını görürsünüz. Ancak bazı eksiklikleri de belirtmek isterim. Mesela bir “Malatya marketimiz” olsa. Bir Malatya yöresel yemekleri restoranımız bulunsa, çok çok iyi olur. Ben özlem duyduğum Malatya ürünlerini Yeşilköy'deki Malatya Pazarı'na giderek alıyorum. Malatya Pazarı diyor ama sadece bazı ürünleri alıyorum. Diğerlerini Malatya'nın özeli olarak görmüyorum. Bakın bir başka örnek vereyim. Malatya'da meşhur olan bir Tavacı Şükrümüz var. Ama Malatya'da. Hemşerilerimiz burada onu bulamadıkları için Malatya'da sipariş veriyorlar. Bir gün sonra ellerine ulaşıyor. Bakın bu söylediklerimi İstanbul'da derneğimizin bir merkezi olsa, orada restoranı, düğün salonu, marketi olsa yani kısaca bir kültür kompleksi olsa, Malatya'ya olan özlemimiz orada gidersek çok güzel olur. Bir misafirimizi ağırlayacağımız zaman oradaki Malatya yemeklerini tattırsak kendisine. Lokalinde oturup hemşerilerimizle vakit geçirsek, düğünlerimizi, gecelerimizi, toplantılarımız her şeyimizi orada organize etsek, kısaca Malatya'yı orada yaşasak, birlik ve beraberlik adına büyük bir adım atılmış olur. Misafirimiz geliyor, bir Malatya yemeği yiyelim istiyoruz, Malatya adıyla açılmış lokantalara gidiyoruz, Malatya sadece adında var. Tadı yine bildiğimiz İstanbul tadı.” Diyerek cevap verdi Mustafa Fuat Kaplan.

MALATYA'NIN MARKA DEĞERİNİN ARTIRILMASI GEREKİYOR

Mustafa Fuat beye son bir soru daha soralım istedik. “Sayın Kaplan, Şehrimizin marka değerinin artırılması için yapılması gerekenler konusunda ne söylemek istersiniz?” şeklindeki sorumuza Mustafa Fuat Kaplan şu şekilde cevap verdi:
“Şehrimizin marka değerini yükseltecek bir çabayı maalesef göremiyorum. Ne Malatya'da ne de İstanbul'da bu çabayı göremiyorum. Yarışmalarla, televizyon programlarıyla, belediyelerin organizasyonlarıyla, fuar veya Malatya günleriyle şehrimizin sesini duyurmalıyız. Bildiğim kadarıyla sağlık sektöründe bir hayli yol almışız. Üniversitemize bağlı Turgut Özal Tıp Merkezi, şu anda karaciğer nakli konusunda dünyada ikinci, Türkiye'de de birinci durumdaymış. İşte Malatya'nın marka değerine katkı budur. Kayısımız var mesela. Dünyaca ünlü bir kayısımız var ama ne üretimindeki sıkıntıları çözebiliyoruz, ne de pazarlamasındaki eksiklikleri giderebiliyoruz. İstanbul gibi büyükşehirlere göç veren Malatya'nın buralarda bile esamisi okunmuyor. İstanbul'un onlarca ilçesi içinde bir tane belediye başkanımız veya meclis üyemiz yok. Belki meclis üyesi vardır ama yok denecek kadar az diyebiliriz. Siyasette de yokuz. Bakın spor dünyasından bir örnek vereyim. Manisa'nın şehir takımıyla birlikte bir de ilçe takımı var yıllardır süper ligdeler. Yıllardır Akhisar Belediyespor, Türkiye'nin gündeminde. Bizim Malatyasporumuz ise maalesef birinci ligde top koşturuyor. Tamam şu anda iyi bir konumda olabilir. Ama Süper Lig'de olsa, Beşiktaş'la, Fener'le veya Galatasaray'la oynasa daha çok adından söz ettirmiş olmaz mı? Çocuklarımız, diğer takımlarla değil de kendi şehrinin takımıyla övünse daha iyi olmaz mı? Manisa'nın Akhisar ilçesi her hafta ulusal medyada anılıyorken, Malatya'nın şehir takımı arada bir görünüyor.”

Form Yapı İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Fuat Kaplan'la yaptığımız bu sohbet, bizi ziyadesiyle memnun etmişti. Kendisine teşekkür ederek, yanından ayrıldık.

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!