dore okulları
Malatya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63834.566$

Sanatsız Sanatçılar...


Sanatsız Sanatçılar...
Narin

Bir döneme sesi ve eserleriyle damga vuran kaç tane sanatçımız kaldı? Sanırım bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar az.

1980, 2000 yılı arası 85 bin civarı albüm yapılmış. (MESAM kayıtlarına göre) Bunlardan tanınan-bilinen 50-100 arası kişi. Hadi 500 olsun.

O 50-100 arası kişiden piyasanın ve sektörün kaymağını yiyenler ise yine üç en fazla beş kişi. Bir de zorlama bir reklam ve dayatmayla zoraki şöhretleştirilmiş ismin başına “Mega, Dev, Diva” gibi lakaplar konulmuş olanlar var. Şımarık, hepsi senin mi diyecek kadar pervasız, Türk toplum ve kültüründen uzak, bir iki bacak hareketiyle dans yaptığını zannederek sahneye ya da konser alanına çıkıp 1 saatlik program için 20-30 hatta 50 milyon talep eden yoz tipler bunlar.

Zaten sanatçı diye geçinenlerin çoğu uyuşturucu müptelası... Torbacılık dahi yapanlar çıktı, bunun için cezaevinde yıllarca yatmışlıkları var.

Kendini dahi zar zor taşımayan Hakan gibilerinin hali ortada.

Bir de stüdyo üretimi sanatçılarımız var. (Pardon sanatçı geçinenler) Tıs tıs iki müzik, dijital efektlerle yapılmış akustik sesleriyle, oradan buradan çalıntı toplama sözlerin yanı sıra para gücüyle oluşturulmuş bu zengin bebelerinin tek derdi bir klibi ya da albümünün olması. Gece alemlerinde, içkinin su gibi tüketildiği yerlerde zamparalığı müzik gibi bir başlık altına sağdırmak/yapabilmek gayesi için.

Tüm sanat anlayışları bu kadar!

Hele Yeşilçam'ın sanki lanetli bir yolu vardı, kim bulaştıysa ya uyuşturucudan ya da yokluk sefalet içinde öldüler. Kirasını ödeyemeyenler, sokakta yaşayanlar, o eski hallerinden zerre kalmamış bir zamanların parmakla gösterilen starları acı içinde ölüp gittiler. Hababam sınıfını oluşturan ekipten tutun, ara roller ve ikinci, üçüncü rollerde oynayanların çoğu böyle hakir bir şekilde hayatlarını kaybetti.

Sesiyle şöhreti bulanlar bu kez mafyacılığa soyunmuş, sonra bir kabadayının kurşunuyla defolu hale gelmişti.

Sürgünde ölenler...

Susuz çeşmeye gidip su içmeden gelen arabesk vezirleri...

Bir ayağı müzikte, diğeri sinema, dizilerde büyüyen Emrah'lar...

Ahmet Kaya sırf “Kürtçe klip çekeceğim” diye o gece çatal kaşık fırlatan zatı muhterem sonra “Kürtçülük” filmleri çekerek, bu ideolojinin kaymağını yemeye çalıştı...

Karadenizli olduğu halde Kürtçe bir filmde oynarım diyen, Ağrılı Kürt olduğu halde lüks yalılarda dizi çeken homoseksüel ses sanatçıları gördük.

Balonlar, şambiriyeller, şişirme malzemeler...

Birçoğu genç yaşta öldü, bir çoğu şöhreti sönünce türlü şaklabanlıklara baş vurmaktan geri kalmadı. Kimisi kumar masalarında tüketti sıfırı, kimi kadın oldu erkekken, kimi erkek oldu kadınken... Kimisi de her ikisi olamadı. Ne kadın ne de erkek. Top çevirip durdu orta sahalarda bir yerde ve kaldı öyle.

Anlayacağınız sanat camiamız bir türlü işleri rayına oturtamadı. Sesi olanın parası yoktu, parası olanın hem sesi hem karakteri... Birçoğu izole edilmeye ihtiyaç duyan sıkıntılı bireyler olmaktan öteye gidemediler.

(İçinden büyük zorluklara direnerek iyi ve sağlam şekilde ayakta kalmayı başarmış olanları tenzih ediyorum.)

Geriye kalanlara sanatçı demek için biraz bilgi yoksunu, biraz da kafadan kontak olmak gerekiyor.

Bir de genç yaşlarında aramızda ayrılanlar oldu elbet.

En son maalesef Engin Nurşani genç yaşta aramızdan gidenler kervanına dahil olmuştu. Anne Alman, baba Türk Nurşani. Almanya'da Krefeld'e doğdu. Melez, Alman-Türk karışımı fakat baba gibi olmayı seçmiş bir kardeşimizdi. Anadolu'ya geri dönmüştü. Babası Âşık Ali Nurşani'nin türkülerini yeniden toplumumuza sevdirmeyi başardı. Önce bir trafik kazası geçirdi, ardından kanser hastalığına yakalandı ve yenildi. Evvelki gün aramızdan ayrıldı. 36 yaşındaydı.

İbrahim Erkal'da öyle. Arşivinde 1000'e yakın bestelenmiş okunmaya hazır şarkıyı bırakarak gitti aramızdan. “Münhasıran” müziği icat etti. “Canısı” gibi bir kelimeyi Türkçeye kazandırdı. Lise mezunu olmasına rağmen müziğin akademik alanda hocalığını yapacak bir seviyeye ulaşmıştı. Piyano dahil 11 müzik enstrümanı çalabiliyordu. Erzurum, Narman'da fakir bir ailenin çocuğuydu fakat birçok hayır işinde yer aldı ve bir gün olsun reklamını yapmadı. Vefat ettiğinde 30'dan fazla öğrenci bursunu üstlenmişti.

Güzel insanlara Allah rahmet eylesin.

Şimdi bunlardan kaldı mı bilmiyorum. “Acıdan” geçmeyen şarkılar biraz eksiktir” diyen nadide ses Sezen'i de ayırtıyorum diğerlerinden. Diğerlerinden kastım pavyonlardan gelenlerin hepsi.

Gülümse, Gülümse hadi gülümse
Bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim?
Hadi gülümse

Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur
Gülümse

Tut ki karnım acıktı
Anneme küstüm
Tüm şehir bana küstü
Bir kedim bile yok
Anlıyor musun?
Hadi gülümse...

Bir de “gülümse” gibi sözleri yazan müziğin Kemal Burkay gibi gizli kahramanları vardı. Çoğumuz bunlarla ilgilenmedik ama aslında sözleri yazanlarda iş bitiyordu.

Şimdi nerde o zarif yanık sesler. Duygulu içten söyleyen güzel yürekli türkücülerimiz. Yıldırım Gürses'ler, Nuri Sesigüzel, Müslüm baba, Mehmet Sonses, Mehmet Seske, Nalan Altınörs, Diyarbakırlı Celal Güzelses'ler, Ayşe Tunalı'lar, Hasan Heybetli'nin uğruna bir kabadayıyı vurduğu Muazzez Abacı'lar... Huri Sapan, Neşet Ertaş, Bergen'ler...

Ahmet Kaya'lar nerde?

O şehre film gelmedi çünkü sanat diye bir şey bırakmamışlardı. Ruhunun paydoslarında gelip geçici, önemsiz, duygusuz, ruhsuz eserlerle sadece bizleri kandırdılar.

35/40 yıl önceki şarkıları söylüyor, dinliyorsak ve bu gün üretilen binlerce parça umurumuzda değilse sorun demek ki çok manidar.

TİMUR İNCE

 

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!