dore okulları
Malatya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    62904.920$

Naci Ekşi’yle hayat ve siyasete dair!.. 

01 Eylül, 2023, Cuma 12:20Admin
Naci Ekşi’yle hayat ve siyasete dair!.. 

Bölüm:1

“Yâd-ı Malatya Sohbetleri”nin bu haftaki konuğu; Kıymetli hemşerimiz, eski belediye başkanı ve milletvekili Dr. Kemal Naci Ekşi… Türkiye siyasetine farklı bir soluk getirmesiyle tanınıyor. İstanbul Bakırköy Belediye Başkanlığı göreviyle, tüm Türkiye tarafından tanınan bir siyasetçi olan Naci Ekşi, daha sonra milletvekilliği görevinde de bulundu. Kemal Naci Ekşi, İstanbul’da “iz bırakın Malatyalılar” arasında ön sıralarda yer alıyor. Siyasetçi kimliğine işadamlığını da dahil eden Kemal Naci Ekşi, Malatya Time Genel Yayın Yönetmeni Murat Çetin’e çok özel ve samimi açıklamalarda bulundu.   

RÖPORTAJ: MURAT ÇETİN

Malatyamızın yetiştirdiği siyaset ve işadamları arasında, duayen bir isim olarak tanınıyor ve biliniyorsunuz. Sizi kendi sözlerinizle okuyucularımıza tanıtmak isteriz. Kemal Naci Ekşi, kimdir?

Arapgir 1948 doğumluyum. Doğum tarihim, tam olarak bilinmiyor. Rahmetli annem “Sen cevizler çiçek açtığı zaman doğdun.” derdi. 

Bu demek oluyor ki; Mayıs ayında dünyaya gelmişim. 

İlk ve orta okulu Arapgir’de okudum.  Liseyi ise, parasız yatılı olarak Kahramanmaraş'ta okudum. Üniversitede o zamanlar merkezi sistemle üç tane imtihan vardı. İmtihana girdiğin zaman; tıp, hukuk, iktisat ve maliye gibi bütün bölümleri kazanıyordun. Merkezi sisteme bağlı hangi bölüm varsa ve puanın tutuyorsa, istediğini tercih edebiliyordun. Ben Orta Doğu Teknik Üniversitesi imtihanını da kazanmıştım. Hatta İnşaat Mühendisliğine kaydımı dahi yaptırdım. Ankara'dan İstanbul'a taşınmıştık o zamanlar. Zor olacaktı...

Babam “Sen bu öğrenci hareketlerine falan katılıyorsun. Orada kontrolden çıkabilirsin. Onun için İstanbul'a gelirsen, gel! Yoksa benim evladım da yok. Ben seni Ankara'da okutmam...” Dedi. Benim de öteden beri doktor olmak gibi bir hayalim vardı. 

KLİNİĞİMİN YERİNİ MEYDAN YAPTIRDIM

Böylece, 1966 senesinde İstanbul'da tıbba girdim. 1972’de de mezun oldum. Ondan sonra bir süre doktorluk yaptım. 

Marmara Üniversitesi Medical Merkezi'nde hem doktorluk, hem başhekimlik yaptım. Sonra Bakırköy’de kendi kliniğimi açtım. 

Bakırköy Meydanı'nda bir Atatürk anıtı vardır. Anıtın olduğu yerde benim kliniğim vardı. Belediye başkanı olunca kliniğini yıkıp, meydan yaptım. Kliniğimin olduğu yere de Atatürk anıtı yaptırıldı. Uygun da düştü. 

Bir taraftan çalışırken, kendi işlerimle ticari hayata da başladık. 

O süreçte 1983 yılında, Anavatan Partisi’ni kurarken, Metin Emiroğlu “Seni, Özal'a götürmek istiyorum. Bakırköy'de teşkilatı kuracak birini arıyoruz…” dedi.

 “Ben sosyal demokratım. Acaba denk düşer mi? Size zarar vermeyeyim…” diyerek çekincemi aktardım. 

Metin abi de “Yok.. Hele bir gidelim” dedi. 

Rahmetli Özal, Sadıklar Apartmanı'nda bizi kabul etti. 

Metin abiyle birlikte üç dört arkadaştık. 

Beni Özal'ın odasına soktuktan sonra, kendisi ayrıldı. 

Sohbete başladık rahmetliyle. “Efendim ben sizin yaptığınız işleri beğeniyorum. Destek olmak da isterim. Hemşehrimizsiniz. Ama ben sosyal demokratım. Size zarar verebilirim. Onun için ben herhangi bir göreve talip değilim...” dedim. 

Rahmetli Özal da “Yok, yok. Soldan veya sağdan bize katılım olmasına bakıyorum. Çünkü, ben bütün eğilimleri birleştirmeye çalışıyorum.” dedi. 

Hemen o toplantıda, bana Bakırköy İlçe Teşkilatı'nı kurma yetkisi verdi. 

Öylece başladık siyasete… 

1984’te belediye başkanlığı seçimlerinde Bakırköy Belediye Başkanı olarak seçildim. 1989’a kadar Anavatan Partisi'nde hizmet ettim. 1989’da rahmetli Özal, birçok belediye başkanını tekrardan aday göstermedi. Ama beni tekrar aday yaptı. 

Anavatan Partisi ve Turgut Özal hareketi, “pahalılık” ve “yüksek enflasyon” sebebiyle hayli zayıflamıştı. Dolayısıyla tekrardan seçilemedik. Yani 1984’teki Özal'ın rüzgarıyla seçilmiş, 1989’daki Özal'ın rüzgarıyla da kaybetmiştik. 

MİLLETVEKİLLİĞİ VE ÖZAL’A OLAN BAĞLILIĞI…

1991’de milletvekilliği seçimlerinde aday oldum. 

O seçimler tercihli oy sistemiyle yapılıyordu. Yani üç milletvekilliği olan bir yerde 6 aday gösteriliyordu. Millet gelip seni tercih edecek ve tercihte 6 kişinin içerisinde en yüksek tercihi almış olacaksın. 

Bir de partin milletvekili seçilecek kadar oy almış olacak. Barajı da geçtiğimiz için milletvekili olduk. Yine Anavatan Partisi'nden seçilmiş oldum. Turgut Özal, Cumhurbaşkanı olunca, Mesut Yılmaz da genel başkanlık görevine geldi… 

Mesut bey, partiyi Özal'ın tersine götürmeye başladı. 

Mesut Bey, daha genel başkanlık seçimleri olmadan, beni İstanbul il başkanı yapmak istemişti. 

Marmara Oteli'nde baş başa bir yemek yedik. “Beni kimse tanımıyordu. Beni, İstanbul İl Başkanlığı teklif edilecek konuma, Turgut Özal getirdi. Dolayısıyla, eğer siz genel başkan olduktan sonra, Özal'a karşı bir hareketin içerisinde olacaksanız ben yokum” dedim. 

“Naci bey. Seni, Özal belediye başkanı yaptığı için, ona bu kadar bağlısın. Bizi bakan yaptı. Bizim bağlılığımız niye az olsun? O konuda hiç endişen olmasın. Ben hiçbir yerde, hiçbir adayın seçim kazanması için çalışmayacağım. Ama İstanbul'da senin için bütün bedenimle çalışacağım” diyerek karşılık verdi. 

Anlaştık.

 Ben il başkanı adayı olacaktım. Sonra, Turgut Özal, Semra Hanım'ı il başkanı yapmak istedi.

 “Ben Mesut Yılmaz'ın adayı olarak Semra Hanım'ın karşısına çıkacağım…” diyebilir miydim? Dolayısıyla, adaylıktan vazgeçtim. Tabii Mesut Bey çok bozulduğu için, 1991 seçimlerinde beni aday bile göstermek istemiyordu. 

Üçüncü bölge, 3 tane milletvekili çıkarıyordu. Refah Partisi ile solun çok güçlendiği bölgeydi orası. Mesut bey’e “Eğer Naci Bey'i koymazsan, zaten kazanamazsın. Naci beyin oradaki her sokakta ayak izi var.” demişler. 

Mesut bey de “Tamam aday  olarak gösterelim. Ama sona koyalım…” demiş. 

Öbürleri de “Ya iyi de, orada belediye başkanlığı yapmış adam dururken, başkalarını listenin başına koymak zaten tercihle istemiyorsa seçmezler...” diyerek itiraz etmişler.

Sonuçta, ben diğer 5 adayın aldığı oyun toplamının iki katından fazla tercih alarak ve kazanacak oyu toplayarak milletvekili oldum. 

Mesut bey, il başkanlığı meselesini hiçbir zaman unutmadı. Maalesef, Özal’a bağlılığımızı unutmadı. Mecliste başarılı bir çalışma yapma fırsatı da bana vermedi... 

“NACİ BEY, AZİZ YENİAY’IN KAZANMASINI İSTİYOR”

Siyasete başlamanız, hangi partiyle olmuştu?

Yüksel Çengel’in çırağı olarak, CHP'de siyasete başladım. 

Mahalle temsilciliği yaptım. 

Yönetim kurulu üyeliği yaptım. 

Delegelik yaptım. 

1980 ihtilali sonrasında, bütün partiler kapatılmıştı. 

Özal partiyi kurarken, CHP’de yoktu. Bir de Özal bizim hemşerimizdi. Yaptığı işleri de beğeniyordum. “Ben sosyal demokratım…” diyerek, Özal'la yol yürümeye başladım. Ama sonra Özal Cumhurbaşkanı olunca, başka yerlere geçince, yine hemşerimiz Mehmet Sevigen’den “Seni aday yapalım.” teklifi gelince “Parti görevi olur” diye, Cumhuriyet Halk Partisi'nden Küçükçekmece'de belediye başkan adayı oldum. 

Aziz Yeniay da adaydı.  

Biliyorsunuz, şöyle bir kural işliyor. Genel seçimi kazanan partinin yereldeki adayı o rüzgarla seçimi kazanıyor. Bir de AKP kuvvetli bir parti. CHP'nin yüzde dokuz oyu vardı. Bir dönem önce CHP baraj altında kalmıştı. Böyle bir ortamda o rüzgara karşı benim tüm Cumhuriyet Halk Partisi'nden seçim kazanmam, söz konusu olamazdı. CHP'nin de yüzde 13 oyu vardı. Biz orada yüzde 20’nin üzerine çıkardık oyu. Tabii ki; Aziz Yeniay, çok daha yüksek bir oyla seçimi kazandı. Zaten bir toplantıda “Yahu, ha Aziz bey kazanmış; ha ben kazanmışım. İkimiz de Malatyalıyız. Ne fark eder?” demiştim. Bunu da çekemeyenler, “Naci bey, Aziz Yeniay’ın kazanmasını istiyor.” Diyerek, bu sözümü aleyhimde propaganda malzemesi olarak kullandılar.  

“NASIL OLSA KAZANAMAZ” DEDİLER

Özal'ın Malatya siyasetine veya siyaset arenasındaki Malatyalıların varlığına katkısını nasıl izah edebilirsiniz?

1980 darbecilerinin yönetimde olduğu dönemde biliyorsunuz, Milliyetçi Demokrasi Partisi vardı. 

Eski general Turgut Sunalp’ın genel başkanlığını yaptığı bu partiyi, Kenan Evren destekliyordu. 

Darbe yönetimi, bir de sol parti kurdurmuştu. 

Erdal İnönü'nün o partisinin bütün kurucularını veto ederek seçim dışı bıraktılar. 

Özal'a da “Nasıl olsa bir şey yapamaz” diye, yani çeşit olsun diye; bir parti kurmasına izin vermişlerdi. 

Özal, partiyi kurarken, kimse gitmedi. 

Millet de “ANAP’lı olursak başımıza bir iş gelir mi?” diye çekiniyordu. 

Pek kimse yanına gitmiyordu. 

Zorlukla kurucuları tamamladığı zaman, tabii bu arada da en güvendiği insanlardı. En iyi bildiği insanlardı, Özal'ın yanına gidenler. 

Hem de Özal, bildiği kişileri almaya çalıştı. 

Malatyalıları çok severdi!

O zaman proje götüremedi ANAP’lılar. Yani o zamanın belediye başkanları filan çok fazla proje götüremedi. Çok iyi projeler gitmeyince, Özal da çok fazla yapması gerekenin tamamını yapamadı. Ben öyle değerlendiriyorum. 

1 METRE 65 SANTİMLİK ÖZAL, 1 METRE 95 SANTİM OLURDU!..

O konjonktürde, o süreçte Özal'ın tercih edilmesinin sebebi neydi? Bir tarafta, Kenan Evren’in desteklediği parti, diğer tarafta da itibar görmeyen, kendi hemşerilerinin bile bigane baktığı bir Özal, neden seçildi? Niye tercih edildi? Turgut Özal’ın yakaladığı o rüzgarı ve o süreci bize anlatabilir misiniz? 

Özal'ın başbakan müsteşarlığı zamanında ekonomiyle ilgili ortaya koyduğu devrim denilebilecek yenileşme ve kararlar vardı. 

Ekonomideki başarıları, hakikaten birden bire ekonominin gidişatının kötü yönünü değiştirdi.

Bunu birçok insan biliyordu. 

Bir de Özal'ın bir özelliği vardır. Biliyorsun boyu kısaydı rahmetlinin. Bir yere işte bir altmış beş boyunda girer oradaki konuşmalardan, görüşmelerden, tartışmalardan sonra bir doksan beş boyunda çıkardı. 

İktidar gücü, bilgisi ve kararlılığı insanları ona çekti. 

Bir de askeri yönetimi, isterse sivil görünümlü olsun. Bizim milletimiz istemez, istemediler.

Solcu sayısı da Türkiye'de azdır. Yani yüzde yetmiş sağcıdır bizim insanımız. Özal’ın hem geçmişindeki başarıları, hem propagandadaki ustalığı, hem de askerin istenmemesi ve Kenan Evren'in taraf tutmasının getirdiği antipatinin milletimizde uyandırdığı duygu, Özal'ın seçilmesini sağladı. 

Ben parti kurulurken, rahmetli Özal'ın şoförlüğünü de yaptım. Bütün Trakya'yı gezerken, arabayı ben kullanıyordum. Özal yanımda oturuyordu. Birlikte dolaştık. Çünkü Bakırköy ilçe teşkilatının ehemmiyeti çok büyüktü. Ben üçüncü teşkilatı kurdum. Diğer il teşkilatları, ilçe teşkilatları filan bu İstanbul ve çevresinde kurulurken; ben hep Özal'ın yanındaydım. 

CHP’YE GİDERSEM, ÖZAL’A HAKSIZLIK OLURDU

Naci abi, sosyal demokrat olduğunuzu söylediniz. Bununla birlikte Malatyalılılık, sizin için biraz daha ön plandaydı. Diğer taraftan, o zaman Sosyal Demokrat Halkçı Parti yani Erdal İnönü’nün genel başkanı olduğu bir parti vardı. O da hemşerimizdi... Bu ikisi arasında git-geller yaşadınız mı? Ya da “Acaba” dediğiniz oldu mu?

Ben belediye başkanıyken, ilçe teşkilatıyla ilişkilerimiz bozuldu. 

Eski Sosyal Demokrat olduğum için, bunun bilgisini alan SHP'liler, Erdal İnönü’yle görüşmüşler. 

Erdal İnönü de Yüksel abiyi görevlendirmiş. “Naci bey orada rahatsız. Biz onun siyasi görüşünü biliyoruz. Partimize geçsin. Seçimlerde İstanbul Belediye Başkanı adayı yapalım” demiş. 

Yüksel abi sağ olsun bana İnönü'nün selamını getirdi.

Ben düşündüm ve “Özal'a haksızlık olabilir” dedim. 

İlçe teşkilatıyla bozuştuk ama, o kadar müşterek mücadelemiz var. Sosyal demokratım ama, benim sosyal demokratlığıma, Özal karışmıyordu. 

Bunun için de CHP’ye gitmedim.

MALATYALILARDA, BATTALGAZİ RUHU VAR!..

Sol cenahta bakıyorsunuz Erdal İnönü. Merkez sağda Turgut Özal, muhafazakar cenahta Recai Kutan ve Oğuzhan Asiltürk gibi liderler çıkmış Malatya’da... Bu arada sayamadığım bir çok isim de var tabii. Lider ruhlu bir Malatya görüyoruz. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Battalgazi'yi unutma!. 

Battalgazi ruhu Malatyalılara sinmiş. 

Ayrıca rahmetli İsmet İnönü'yü de unutmayalım. 

İsmet İnönü'ye bir gün Malatyalı bir heyet gidip diyor ki “Efendim Malatya'ya hiçbir şey yapmadınız” İsmet Paşa da “Ben Malatya'ya çok önemli bir şey yaptım. Siz farkında değilsiniz. Ben Malatya Lisesi'ne öyle öğretmenler, öyle hocalar gönderdim ki; o liseden mezun olanların hepsi yarın Türkiye'nin kaderine hükmedecekler.” 

Hakikaten yani o lisenin mezunları işte Hasan Celal Güzel’dir, Yusuf Özal'dır, öbürleri Metin Emiroğlu bir sürü baş tutmuş Malatyalı. 

O lisedeki eğitimden sonra yetiştiler. Devlet Planlama Teşkilatlarında filan görev aldılar. Bir taraftan işte Battalgazi'nin torununun verdiği ruh,  öyle olmanın verdiği ruh. Bir taraftan da eğitimin katkısıyla ön plana çıktılar. 

Ben öyle yorumluyorum. Ha bu arada kayısının etkisini unutmayalım.

CUMHURBAŞKANI OLUNCA, ÖZAL’I YALNIZ BIRAKTILAR

Turgut Özal hakikaten Malatya için büyük bir şanstı.. Mümtaz bir şahsiyetti.. Malatya kültürünün yansıması olan mozaiği, en iyi temsil eden bir insandı.. Hiçbir vatan evladını ötekileştirmiyordu. “Siyasi ideolojin nedir?  Diye bana sorsalar  “Özal'cıyım” derim. Çocukluğumda da, Özal posterleriyle büyüdüm. Özal'ın yalnız olduğu süreçte  -Necmettin Bitlis abiden de dinlemiştim- Özal’a destek veren isimleri, Özal’ı yakinen tanıyan, birlikte Trakya'yı adım adım gezen ve yalnız bırakmayan biri olarak, sizin de şahitliklerinizi öğrenmek isterim. 

Devlet Planlama Teşkilatı'nda onun yetiştirdiği insanlar bile, bu partiden bir şey olmaz diye Özal'a yardımcı olmadılar. 

Yardımcı olan hemşerilerimiz de, Ekrem Pakdemirli, Metin Emiroğlu, Muammer Şahin, Necmettin  Bitlis, Mustafa Kaftan rahmetli. İkisi de rahmetli oldu. Davut Körük ve Mustafa Süzer. 

Bunlar belirli ölçülerde maddi katkılarda bulundular. 

Cumhurbaşkanlığı sürecinde hemşerilerimiz yalnız bıraktılar kendisini. 

Mesut Yılmaz kendi partisinin genel başkanı oldu. O da yalnız bıraktı. 

Öbür partiler zaten Demirel, hiçbir zaman “Cumhurbaşkanım” demedi. “685 rakımlı tepenin sakini” diye küçümseyerek konuşuyordu. 

Arkasında siyasi bir güç, bir parti gücü olmazsa; insan yalnızlaşıyor. 

Evet. Onun için Yeni Parti kuruldu. 

Yusuf Özal, Yeni Parti’yi kurarak, gelsin partinin başına geçsin ve tekrardan mücadeleye başlasın diye yapmıştı bunu. 

Bir şeyi üzülerek hatırlıyorum. Turgut Özal, İstanbul’a geldiği zaman Harbiye Orduevi'nde kalırdı. 

Harbiye Ordu Evi'nden çıktık. 

Önde eskort, arkada da var.

 Özal,  makam arabasının sağında, ben de solunda oturuyordum. 

Bakırköy'e doğru gidiyoruz. 

Eskortlardan ve Cumhurbaşkanlığı forsundan belli ki arabanın içinde Turgut Özal var.

Harbiye Ordu Evi'nden Bakırköy'e kadar bir Allah'ın kulu durup da, el sallamadı. 

Bakırköy'e geldik. 

Tam Bakırköy'ün girişinde yolda böyle yüksekçe bir duvar vardı. 

O duvarın dibinde iki tane kara çarşaflı hanım, Özal'a el salladı. 

Özal bana döndü ve “Ya Naci bak, hâlâ bizi sevenler var.” dedi.

Düşün Harbiye Orduevi’nden oraya kadar bir tek kişi el sallamadı.

Maalesef ötekileştirmişlerdi. 

Siyasetçiler ve en önemlisi de kendi partisi, o kadar ötekileştirmişti ki... 

Çok yalnızdı! 

Ben gidiyordum ziyaretine. Beraber olmaya çalışıyordum. Özal, beni seviyordu…

GÜÇLÜ ZAMANINDA YANINDA DURANLAR!..

Naci abi yanlış hatırlamıyorsam, 90’lı yıllarda; Kayısı Festivali için Özal  Malatya'ya gelmişti. O zaman çok yoğun bir ilgi ve teveccüh vardı kendisine. Özal'ın yeni bir siyasi hamle için -tabir doğruysa- “ Marşa bastı” şeklinde yorumlanmıştı. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Yani tam olarak hatırlamıyorum. 

Malatya'daki birkaç tane kayısı festivaline birlikte katılmıştık. 

Malatyalı, Özal’ı hiçbir zaman yalnız bırakmadı. 

Ama hani güçlü zamandaki Malatyalıların, özellikle İstanbul'daki güç sahibi Malatyalıların, sade vatandaşı söylemiyorum. Güç sahibi vatandaşların, Özal'a ilgisiyle; son zamanları hiç kıyaslanamayacak kadar kötüydü. 

Hiç de aynı değildi. 

Mesela bir toplantıda rahmetli Özal, Malatyaspor için yardım toplantısı düzenlemişti. Özal'ın büyüttüğü, Özal'ın zengin ettiği, imparator yaptığı bir tanesi ismini söylemeyeceğim. O toplantıda “Verdik ya daha ne vereceğiz?” diye terbiyesizce bir çıkış yapmıştı. 

Kaldı ki, Özal elinden tutup bir yerlere getirmişti bu şahsı... 

Özal'ın tavsiyesiyle, elinden tutmasıyla, hatta bana bizzat yaptırdığı birtakım şeylerle; milyoner yaptığı o adam, o tavrı takınabildi.

ÖZAL’IN ELİNDEN TUTTUĞU İSİMLER, MİLYONER OLDU!..

Ben de tam onu not alıyordum. Özal'ın Malatyalıların ekonomisine, ekonomik gelişimine verdiği destek nasıldı? Var mıydı? Ya da “Malatyalılar, o dönemde maddi olarak biraz daha güçlendiler” diyebilir miyiz?

Yani bir sefer Malatyalı iş adamları çok istifade etti Özal'dan. 

Onların hepsine mektup verdi. 

Türki Cumhuriyetleri'nde iş almalarını sağladı. 

Mesela, Ahmet Çalık, Davut Kölük'ün çocukları. Onların hepsi Özal'ın verdiği mektuplarla oralarda köklendiler, iş yaptılar. 

Hâlâ yapmaya da devam ediyorlar. 

İşte barajı yaptırdı. Yolların açılmasını sağladı. Teşvikler verdi. 

Ama Malatyalıların kendisi, proje üretip dahasını alamadılar. 

Özal kendi yukarıdan ne yapabilecekse onları yaptı. 

Malatyalı iş adamlarının çoğunu, Türki Cumhuriyetleri’nin cumhurbaşkanlarına yazdığı mektuplarla çok büyüttü, çok iş aldı. 

ÖZAL, PROJEYİ SORUYOR, BELEDİYE BAŞKANI ARAÇ İSTİYOR!..

Peki Malatyalılar neden proje üretemedi? Daha da spesifik sorayım. Mesela benim şahit olduğum kadarıyla, şu anda Malatya'da Malatyalılar pek nadir? Sizin zamanınızda Malatya'da, Malatyalılar yoğun olarak yaşıyor muydu? Yaşıyorsa neden proje sunamıyorlardı? 

Mesela sana bir örnek vereyim. 

Özal, bir toplantıda “Ben size ne yapabilirim. Ne istiyorsunuz? Yapılması, desteklenmesi gereken projeniz var mı?” diye sordu. 

İsmini söylemeyeceğim. Zamanın belediye başkanı da “Efendim bize 20 tane itfaiye aracı lazım.” dedi.  

Özal ise “Ya ben size proje soruyorum. Siz benden araç tahsis edilmesini istiyorsunuz” diyerek belediye başkanını tenkit etmişti. 

Yani Malatyalılar, proje üretemedi.

ÖZAL, İŞİNİ BİLEN İNSANLARLA ÇALIŞTI 

Naci abi, malumunuz Malatyamızın medar-ı iftiharı olan Turgut Özal Tıp Merkezi isimli bir sağlık merkezimiz var. Hakikaten güzel işler yapılıyor. Başarılı hizmetleri de var. Orada mümtaz bir şahsiyet olan Prof.  Dr. Sezai Yılmaz’ın, müthiş bir ekibi var. Karaciğer nakli konusunda, Turgut Özal Tıp Merkezimiz, Güney Kore'den sonra; dünyada ikinci konumda. En çok nakil yapan, Avrupa'daki birinci merkez. Bununla birlikte bu sağlık merkezimizde, farklı çalışmalar da var. Türkiye'nin en büyük onkoloji hastanesi Malatya'ya açıldı. Turgut Özal Tıp Merkezi bünyesinde açıldı. Hatta Turgut Özal Tıp Merkezi'nden ötürü ki, ben bunu zaman zaman gündeme de getiriyorum; Malatya kayısısıyla birlikte, sağlık turizminden de yeterli desteği, imkanı, portföyü ve pastayı almalı kanaatindeyim. Daha da ötesini söyleyeyim. Sağlık turizmi sektörü gelişirse, Malatya'da tıp sarf malzemeleri falan da üretilebilir. Ben öyle düşünüyorum. Şu anda Turgut Özal Tıp Merkezi, yani Özal'ın inşa ettiği Turgut Özal Tıp Merkezi, hakikaten Özal'ın hedeflediği misyonun daha da ötesini yerine getirdiği kanaatindeyim. Biraz oradan da bahseder misiniz? Yani onun hikayesinden bahseder misiniz?

Onu Amerikalı doktor Michael DeBakey’le birlikte başlattı Özal. 

O hastanenin vakfının ben halen mütevelli heyetindeyim. 

Denetleme kurulu üyesiyim. 

İyi uzmanlarla çalıştı, Turgut Özal orada. 

Yani mesela hastaneler projelendirilirken, proje getirmişlerdi. 

Böyle uç ucuna eklenmiş binalar. 

DeBakey dedi ki “Yahu hastane demek hız demektir, hastaneler ucuna eklenmiş binalarla olmaz. Dikine olur. Asansöre biner, hemen iner çıkarsın. Acilen yetişmek için…” 

Yani bunun gibi gerçekten işini bilen, insanlarla çalıştı. 

Bir de oradaki iyi doktorların sayesinde bu söylediğiniz başarıları elde edildi.

1 TANE BAKIRKÖY’DEN 11 TANE İLÇE ÇIKTI

Bakırköy özelinde soracak olursak, Bakırköy'de Malatyalıların çok yoğun yaşadığı vurgulanıyor. Hani elimde net bir veri yok, ama siz orada belediye başkanlığı yaptınız. Siyaset yaptınız. Malatyalılar Bakırköy'de yoğun mu? 

İstanbul'un bir numaralı nüfusu Sivaslılardır. 

İkinci grup da Trabzon'dur. 

Ondan sonra Kastamonulular ve Malatyalılar gelir. 

Malatyalılar Florya'ya çok yerleştiler. 

Özellikle varlıklı hemşerilerimiz orada villalarda yaşıyor. 

Yani yoğun Malatyalı Florya'da var. 

Bir de Yeşilköy'ün bir kısmında var. 

Öbürü her yerde herkesin olduğu gibi dağılmış vaziyette. 

Öyle Florya gibi tarif edebileceğim ve şurası çok yoğun Malatyalının bir mahallesidir diye, Bakırköy'de yer yok. 

Eskiden biliyorsunuz, Sur dışındaki belediyelerin hepsi, benim zamanımda  bana bağlıydı şimdi ise on bir ayrı belediye oldu. 

MİAD ÇALIŞMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

Naci abi, sizi MİAD kanalıyla tanıma imkanım oldu. Röportaj için bizlere fırsat verdiniz. MİAD'a, sizin değer verdiğinizi görüyorum. Özellikle  bir defasında moderatörlük yaptığınızda, “pekmez hikayesini” anlatmıştınız. O hikayeyi, hayranlıkla dinleyenlerdenim. Müteaddit defalar da, moderatörlük yaptığınıza şahit oldum. MİAD'ı ve çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Sayın Başkan Yunus Akdaş Bey’de epeyce bir zamandır MİAD’da emek veriyor. 

Yönetici kademesi ve devlet katındakilerle de ilişkilerini iyi tutuyor. 

MİAD’ın, sadece bir grubun derneği olmasını önlemek için de, belli bir dikkat ve ihtimamı gösteriyor. 

Mesela ben orada mütevelliyim. Sonra istişare kurulu başkanlığı yaptım. Bazı toplantılarında da moderatörlük yaptım. 

Bizim sosyal demokrat yapımızın yanısıra, muhafazakar insanların ağırlıklı olduğu hemşehrilerimiz de var MİAD’da. 

Onu bir ölçüde herhalde dengelemek için, belli bir dikkat ve ihtimam içerisinde bulunuyorlar. 

Arapgir ve Malatya'ya hangi periyotlarla gidip geliyorsunuz? 

Şimdi epeyce maalesef, dört beş senedir gidemiyoruz. 

Abim bir operasyon geçirmişti, o nedenle gidemedim. 

Ama bu sene nasip olursa, mutlaka Malatya ve Arapkir'e bir gitmek istiyorum...

Çocukluğunuzdaki Arapgir'i şu anda görebiliyor musunuz?

Ya çok özlüyorum Murat Bey... 

Çok değişti Arapgir! 

Bizim çocukluğumuzdaki mahalleler artık kalmadı.

Nüfus da çok değişti...

Bizim zamanımızdaki Arapgirlilerden, yüzde üç beş ya var ya da yok. 

Köylerde oturanlardan başka şehirlerden gelenler de olmuş. 

Arapgir, çok göç almış. 

Yani bir elin parmakları kadar tanıdık var ama, toprağı, çeşmeyi ve çocukluğunuzu özlüyorsunuz... 

HAYAL ETMİYORSAN, ÖNÜN KARANLIK DEMEKTİR

Bu arada hayırlı olsun. Kitabınızı da gördüm. Burada konuşamadığımız bir çok konuyu orada bulabileceğimizi görüyorum. Büyük tecrübelere sahip bir büyüğümüz olarak, bizlere ne gibi tavsiyeleriniz olacak? 

“Yalan söylemeyeceksin”. “Dürüst olacaksın”. “İnsanları seveceksin”. “Yardımsever olacaksın”. 

Gönlün herkese geniş olacak!

Herkese kalbinde açılmış bir yer olması gerekiyor. 

Bir de hedefini doğru koyup kararlı olacaksın. 

Sen mesela bunu yapmışsın. Hedefini koymuşsun. Gayret etmişsin. Başarılı olmuşsun. Murat Bey seni tebrik ederim. 

Bunun arkasından daha şimdi belki hayalinde olmayan çok şeyler gelebilir ama, başarı için bu söylediklerimin yanında, hayal kurmak da çok önemli. 

İsraillilerin bir lafı vardır. Hatta İsrail parlamentosunda da yazar. “Sen hayal et, o zor değildir”. 

Hayal etmiyorsan bir şeyi, önün karanlık demektir… 

Karanlıkta yol alamazsın. 

Ancak hayalin ışığı senin yolunu aydınlatır ve sen gidersin. 

Onun için mümkün olduğu kadar, işini düşünürken yeni hayaller kurmalarını gençlere tavsiye ediyorum.