© Malatya Time

Alişan HAYIRLI / Nurhak Dağlarında Özgürlük Şarkıları Söylemek

Alişan HAYIRLI yazdı.

Nurhak Dağlarına gezimiz gece yarısı saat 02.00’de başladı. Doğa Reklam Sahibi Tabelacı Nihat Toramanoğlu, Biyolog ve Bitki uzmanı Şükrü Karakuş hocamız ve Bayram abiyle birlikte dört kişi karanlıkta Elbistan yoluna düştük. 1,5 saatlik bir yolculuktan sonra 125 kilometreyi bitirip Elbistan’a vardık. 

* Elbistanlı dostlarla buluşma

Bizi Elbistan’da, rehberlerimiz Vedat Dilek, Ali Kurt ve Mehmet Işık karşıladı. Çifte batonları, sırt çantaları, sağlam ayakkabıları, dağda ihtiyaç duyulan her malzemeleri ile tam bir dağcı havası vardı Elbistanlı gardaşlarımızın...  Havası demeyeyim, hakiki dağcılar zaten… 
Saat 04.00… Sabah namazı ezanı okundu okunacak. Gökyüzü hala karanlık... 3’ü Elbistanlı, 4’ü Malatyalı toplam yedi kişi Nurhak dağları yoluna uzandık. 22 kilometrelik asfalt yoldan sonra toprak yola düştük. İşte asıl zorluk da bu yolda... 10 kilometre boyunca tozlu, toprak, çukurlarla dolu ve kayalık yolda kaplumbağa hızıyla ilerledik. Bu yoldan traktörler bile zor geçer.  Nurhak dağlarına (Ali Gölü’ne) doğru yaklaştıkça yolumuz üzerinde çadırlar gördük. Henüz yayla çadırlarında bile ses seda yok, herkes derin uykuda… Biz ise ta Malatya’dan gelip dağlara tırmanıyoruz. Gören belki de bize deli der. 

* Herkesin beklentisi başka

Aslında yedi kişilik ekibimizin ortak noktası dağ yürüyüşü yapmak olmakla birlikte hepimizin ayrıca başka başka beklentileri de var. Mesela ben en iyi fotoğraf nasıl çekerimin derdindeyim. Malatya Üniversitesinden bitki uzmanı Şükrü Hocamız acaba yeni ve endemik bitki bulabilir miyim derdinde… Bayram hocamız tarihi kalıntılar var mı, diye düşünüyor. Nihat acaba yabani bir hayvan görebilir miyiz, diye hayal kuruyor. Elbistan’daki arkadaşlarımız ise sadece dağ yürüyüşü derdindeler. Ellerinde fotoğraf makinesi bile yok. Cep telefonları ile bir kare bile çekmediler. 
Neyse bir saatlik yolculuktan sonra arabaları park edeceğimiz yere ulaştık. Artık tırmanma zamanı… Bizi yaklaşık 4-5 saatlik zorlu bir tırmanış bekliyor. Ya Allah bismillah dedik ve kendimizi Nurhak dağlarına ve Ali Gölü yoluna vurduk. Patika yoldan yürüyüşe (tırmanışa) başladığımızda saat 06.00’yı gösteriyordu. Güneş henüz üzerimize düşmemişti ve üşüyorduk. Evet üşüyorduk. Fakat güneş doğdukça ve yukarı tırmandıkça güneşin bizi kavuracağını da biliyorduk ve bu yüzden üşümenin tadını çıkarıyorduk. 

* Ali Gölü kurumuş 

1,5 saatlik tırmanıştan sonra nihayet kahvaltı yapacağımız pınar başına ulaştık. Sağolsunlar, Elbistanlı gardaşlarımız bize muhteşem bir kahvaltı sofrası hazırlamış, inanır mısınız sadece kuş tüyü eksikti. Kahvaltımızı yaptık, buz gibi kaynak suyumuzu içip, şişelerimize de doldurup tırmanmaya devam ettik. 
Artık Ali Gölü’ne çok az kalmıştı. Acaba Göl’de su var mıydı, yoksa kurumuş muydu? Geçen yıl 18 Temmuz’da geldiğimizde göl tamamen doluydu. Ama biliyorduk ki, bu sene kuraklık vardı ve gölde su olacağından umudumuz yoktu. Ve aklımıza gelen başımıza geldi, korktuğumuz gibi varmış, gölü karşıdan gördüğümüz de baktık ki bir damla bile su yok. Yaşadığımız kuraklığın, iklim felaketinin korkunç boyutlarını gösteren çarpıcı bir sahneydi bu… El birliğiyle çevremizi yaşanmaz hale getirdik, suyumuzu, toprağımızı, havamızı kirlettik, dağdaki canlıları vura vura yaban hayatı yok ettik, ağaçları kestik çocuklarımıza çıplak dağlar bıraktık, kuyu ve artezyen vura vura yeraltı sularımızı kuruttuk, kısacası elbirliğiyle dünyamızı küresel bir felaketin eşiğine getirdik. 

* Tabiat ölüyor, kimse tınmıyor

Zaten her bahar tabiatı gözlemleyen, sürekli iklim değişikliklerini takip eden, dağlarda ve derelerde ömür tüketen bir gezgin olarak bu yıl yaşadığımız kuraklık ve tabiatta gördüğüm anormallik hiç hayra alamet değildi. Aslında yaşadığımız bu hastalıklı hali kuraklıkla ifade edemeyiz. Tabiattaki bozulmayı bu bahar derinden hissettim. Çiçekler eski canlılığında ve renklerinde değildi, kaynak sular ve dereler yarı yarıya azalmıştı, otlar ve yabani bitkiler yetişmemişti, kısacası bu bahar hiç bahara benzemiyordu. Anladım ki, iklimler bozulmuş, doğanın eski tadı kaybolmuştu. 
Tabiat, kendisine yaptığımız kötülüğe tepki veriyordu. Hiç birimiz tabiatın da bir canının olduğunu, onun da bir yere kadar sabır taşıyacağını, belli bir süre sonra patlak vereceğini bilmiyorduk. Tabiatta yaptığımız iyi ya da kötü fiilin hiç biri asla karşılıksız kalmaz. Üzerinde yaşadığımız tek gezegeni hor kullanıyoruz. Bunun bir bedelinin olduğunu, tabiat bize bu bahar çok iyi hatırlattı. Peki, uyandık mı, ders aldık mı, uslandık mı? Sanmıyorum. Doyumsuz, bencil ve kârdan başka bir amacı olmayan insanoğlu asla bu kötü gidişattan ibret alacakmış gibi görünmüyor. 
Neyse, biz dönelim gezimize… Nurhak Dağları eteğindeki Ali Gölünden eser yoktu. Göle doğru baktım, derin bir iç çektim, tarifi imkansız bir hüzne kapıldım, biraz geride kaldım, ki gözlerimden dökülen iki damla yaşı ekibimiz görmesin… 

* Dağ keçileri

Moraller bozulmuştu. Fakat biz yine de Ali gölünün kenarından zirveye doğru tırmanmaya devam ettik. Ekibimizin yaşlı üyelerinden biri olan Ali abi, birden karşı zirveyi göstererek, “İşte dağ keçileri!” dedi. Ta uzaktan bizim hareketlerimizi izliyorlardı. Zavallı hayvanlar, biz insanoğlundan o kadar zarar görmüşler ki, insan kılıklı birisini görseler nasıl kaçacaklarını bilemiyorlar. Biz, her ne kadar “Bizden korkmayın, biz sizin dostunuzuz” diye bağırsak da bize inanmadılar. Niye inansınlar ki… Ben olsam ben de kaçarım. 
Ali Gölünü arkada bırakıp Nurhak Dağlarının zirvesine biraz daha yaklaştık. Dağların kuytu köşelerinde kalan karlı patikaları zorlukla aşarak yukarı tırmandık. Artık zirveye biraz daha yaklaştık. 
Ekibimizden sadece dört kişi zirveye çıkma kararı aldı. Biyolog hocamız da dahil üç kişi endemik bitki aramaya başladı. 
Yukarı zirveye doğru önceden hızlı bir tempoda tırmanmaya başladığımda, arkamdaki iki kişiyi çok geride bırakmıştım. Zirveye tam yaklaştığımda beni bir sürpriz bekliyordu.

...

YAZININ TAMAMI BURADA

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER