Alişan HAYIRLI / Uçun kuşlar
ÖZEL HABERAlişan HAYIRLI yazdı.
Eski evlerin, camilerin ve sarayların duvarlarına dikkatlice baktığınızda ne görürsünüz? Kuşların gelip ikamet etmesi için küçük, estetik ve konforlu yuvalar görürsünüz. Osmanlı başta kuş olmak üzere bütün evcil havyanları düşünen bir mimari bir anlayışa sahipti. Bunun adına biz merhamet ve vicdan medeniyeti diyoruz. Etrafındaki havvanlarla bile uyum içinde yaşayan, bütün canlı varlıklara yaşam alanı sağlayan bir medeniyet… Ve binaların en tepesine, sarp duvarlara yapıyorlar ki kimsecikler rahatsız etmesin kuşları… Hayatı kuşlarla beraber yaşamak, güne kuşlarla beraber uyanmak, güneş doğmadan işe başlamak… “Kuşluk vakti” aslında “insanlık vakti”dir de… Kuşlarla beraber uyanmak ve kuşlarla beraber aynı anda yatmak… Kuşsuz bir hayat asla düşünülemezdi.
Maalesef hayatımızdan kuşları kovalı çok oldu. Çağdaş binalarımızda hiç kuş evleri yapanı gördünüz mü?
Bizim eskiden Gündüzbey’de evlerimiz kerpiçten olduğu için kuşlar gelip çatı katlarında duvar diplerinde yuva yapardı, leylekler gelir mevsiminde konaklayıp giderlerdi. (Allah günahlarımızı bağışlasın, küçükken Keleşgilin Mahmut’la bahçe aralarında sapanla kuş vurmayla giderdik. Ama beceriksizdim, galiba hiç kuş vuramadım, belki de bir tane vurmuşumdur. Tevbe Allahım tevbe)
Size komik bir hatıramı da anlatayım. Kuş yakalama sevdası vardı bende… Gündüzbey'deki evimizde, galiba 10 yaşlarında falandım… Başıma bir çuval geçirir kuşlardan saklanır, eleğin ucuna bir ip bağlar, yere de yem seperdim, kuşlar gelip yemi yerken aniden eleği bıkarıp tuzağa düşürecektim güya… Çocuk aklı işte… Bir tane dahi yakalayamadım. Tuzak kurmasını da beceremezdim. Çünkü kuşlar benden akıllı idi…
Daha sonra güvercin besleme merakı başladı bende… Fakat güvercinleri nereden bulacak, nasıl besleyecek, nasıl eğitecek onu da bilmezdim. Çatıdan, damdan güvercinleri bırakıp tekrar çağıran çocuklara hayran kalırdım. Nasıl becerirlerdi, kuşların dilinden nasıl anlarlardı?
Hayal meyal hatırlıyorum, bizim mahallede bazı komşularımız keklik beslerdi. Hususi keklikleri görmeye, sevmeye ve ötüşünü dinlemeye giderdim. Yıllar sonra teyzemoğlu İbrahim Alpay Karataş ile Gündüzbey dağlarına keklik avına çıkmaya başladık. İbrahim keklik vurur, ben ise elimde tüfek poz verirdim. Her zaman olduğu gibi dağlarda da bir tek kekliğe dahi nişan aldığım görülmemiştir.
...
İlginizi Çekebilir