© Malatya Time

Atilla KANTARCI / Facıt!

Atilla KANTARCI yazdı...

Bizim zamanımızda şimdi olduğu gibi bilgisayarlar, “aypetler”, tabletler, android telefonlar yoktu. Şimdilerde kendi kendine yazan aparatlar bile var. Hatta zahmet edip yazmana bile gerek yok, sen konuşuyorsun o yazıyor mübarek! Mühendisler bile projeleri bunlara çizdiriyormuş. Ben başkalarının yalancısıyım, T cetveli için de tedavülden kalkmış diyorlar! Ne de olsa okumuş aparat bunlar!!

Eski zamanlarda böyle miydi? Yazı yazmak başlı başına bir meseleydi. Babadan kalma daktilolar neyimize yetmiyordu. Onu bile bulamayanların olduğu günlerdi. Daktilosu olan parmakla gösterilirdi. Az mı istida (dilekçe) yazdırmak için istidacılara (arzuhalcilere) gittik. “Her türlü dilekçe itinayla yazılır” yazısı masalarının altından sarkardı. O ne ciddiyetle istida yazarlardı ne de olsa yarım avukat sayılırlardı. Ortak özellikleri fötr şapka (foterli) takmalarıydı sanki.

Neyse, konuyu dağıtmayalım… Daktiloyu hatırlarsınız herhalde, o iki yumuşak silindirik aletin arasına kağıdı koyduğumuz, kağıdın düzgünlüğünü ayarladığımız, eğer birden fazla yazacaksak araya karbon kağıdı koymayı unutmamamız gereken, çat çat tuşlara basarak yazı yazdığımız bir makinaydı. Benim gibi acemiyseniz başlardınız tuşları aramaya. “A” harfi neredeydi, hah buldum. “L” nerede, işte buradaymış. Çat çat, yavaş yavaş yazardınız. Satır sonuna geldiyseniz, mekanizmayı çekmeniz ve “cart” diye başa gelmeniz gerekirdi. Şeridi yıpranır, değiştirmeniz gerekir, yazılar silik çıkar; mürekkebi azalmıştır, velhasıl derdi bitmezdi.

...,

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN BURAYA > TIKLAYINIZ. 

 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER