© Malatya Time

Katı sanatı emek ve sabır ister

-Röportajı sesli dinleyebilirsiniz-

29072018

 

YÜKSEL AKÇA

 Katı sanatının günümüz temsilcilerinden ve bu sanatın gelişmesi için büyük fedakarlıklar yapan Dürdane Ünver heyecanını kaybetmeden bu alanda çalışmalarına devam ediyor. Bu alanda yaptığı çalışmalarla adından söz ettiren ve aldığı ödüllerle de bunu taçlandıran Ünver ile katı sanatı ve çalışmaları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

  Kaybolmaya yüz tutmuş bir sanat dalının canlanması için mücadele veriyorsunuz. Bu meşakkatli yolda neler yaşadınız biraz anlatır mısınız?

 “Kaybolmaya yüz tutmuş bir sanat dalının canlanması için mücadele veriyorsunuz'' derken, ilk mücadeleyi verenlerin merhum Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver ve kızı Gülbün Mesara hocalarımız olduğunu hatırlatma gereğini duyuyorum. Şayet her iki hocamızın bu sanat dalı üzerinde yurtiçi - yurt dışı kütüphanelerdeki araştırmaları ve kitapları olmasaydı, bugün bu sanat dalı üzerinde çalışma yapmamız belki de mümkün olmayacaktı. Benim de 2004'ten beri bu sanat dalı üzerinde naçizane resmi olarak katkım oldu; bir taraftan talebe yetiştirirken, bir taraftan da konu üzerinde araştırmalarıma devam ediyorum.

 Bugün İstanbul piyasasında katı' sanatını icra edenlerin büyük bir kısmı bizim tedrisatımızdan geçenlerdir. Aslında bu sanat ile 1976'dan beri kendi çalışmalarım ile kolektif ve kişisel sergilerde yer aldım. 2004 senesinde, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı bünyesinde zamanın Meclis Başkanı Bülent Arınç Beyefendi'nin teklifi, hocamız Cahide Keskiner Hanımefendi'nin girişimleri ile Türk Süsleme Sanatları Merkezi kuruldu. Kuruluş aşamasında, konusunda üstat olan eğitmenler seçildi, bana da katı' üzerinde resmi olarak eğitim vermem teklif edildi.

 Tezhip ve minyatür gibi belli bir ders programı olmayan bu sanat dalı için müfredat hazırlamam gerekiyordu, 3 ay gibi bir zaman diliminde Süheyl Ünver, Gülbün Mesara hocalarımın kitaplarından ve sanat tarihçilerinin çeşitli makalelerinden faydalanarak 3 senelik Katı' Ders programını hazırladım. Birim sorumlumuz tarafından Bakanlığa gönderilen müfredatı önce tanımak istemediler ve zanaat olarak değerlendirdiler.  Hazırladığım 8 sayfalık rapor neticesinde katı' sanatının geleneksel sanatların bir parçası olduğunu kabul ettiler. 2006 senesinde Resmi Gazetede ilanen, Halk Eğitim Merkezi'nde verilen eğitimlerin belirtildiği kitapçıkta KATI' da 320 saatlik ders programı ile yer aldı. TBMM Milli Saraylar bünyesinde kurulan merkezde 2004 - 2010 tarihleri arasında resmi olarak Katı' eğitimi verdim ve aynı merkezden Beşiktaş Halk Eğitim sertifikalı 35 talebeyi mezun ettik.

 Katı',  zahmetli, uzun uğraş gerektiren bir sanat dalı, sizi bu sanata yönlendiren nedenleri nasıl açıklarsınız?

 Avrupalı ve Türk ressamlar, Avrupa - Türk mimarisi devamlı ilgimi çekiyordu. 1976 yıllarında eşim Aydın Ünver ile evlenmem bugünkü sanat yolumu çizmemde en büyük etkenlerden birisidir. Ord. Prof. A. Süheyl Ünver Bey'in evine gelin gitmem, aynı evde vefatına kadar beraber oturmamız sanata bakış açımın da değişmesine sebep oldu. Merhum hocamız doktorluğunun yanı sıra çeşitli konularda da araştırmalar yapıyordu, bu konular arasında Türk sanatları da önemli bir yer tutuyordu.

 Gülbün Mesara hocamız ile de bu konular üzerinde çalışmaları vardı. Her geçen gün Türk sanatlarındaki bilgi eksikliğimin farkına vardım ve üzüntü duydum. Gülbün hocamızın teşviki ile Ünver hocamızın başkanlığında Topkapı Sarayı Nakışhanesi'ndeki kurslara başladım, orada tezhip eğitimi alırken, Gülbün hocamızın eğitmenliğinde katı' ve minyatür öğreniyordum. İçimdeki sanat aşkı Türk sanatındaki güzellikleri görmeme vesile oldu Minyatür ve katı' sanatını çok sevdim, kırk yıldır da bu iki sanata çalışmalarımda yer veriyorum. Bazen ayrı ayrı bazen de her iki sanatı bir çalışma üzerinde tasarlıyorum, çağa uygun yenilikler yapabiliyorum, bu sanatları plastik sanatlarla birleştirebiliyorum, yapılmamış, denenmemiş çalışmalara imza atmak istiyorum, bu da bana huzur veriyor, mutlu ediyor. Genel olarak söylemek gerekirse, bu sanat insana hoşgörüyü, sabrı, insan ilişkilerinde paylaşımı öğretiyor.

 Dürdane hocam katı' sanatı üzerinde çalışmalarınız, sergileriniz, konferanslarınız ve yetiştirdiğiniz talebeler ile sanatı bugünlere taşıdınız, şimdi bunlar hangi aşamada ve amaçladığınız hedefin neresindesiniz ve bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?

 Önemli bir yol kat ettiğimizin farkındayım, mezunlarımız da bu sanatı en doğru ve tarihsel açıdan tam donanımlı olarak icra etme gayreti içindeler. Katı' çalışmalarla 5 önemli projeye imza attık, her projenin bizi daha da ileriye götürdüğünün farkındayız. Yeni bir projenin çalışmaları içindeyiz, önümüzdeki iki sene zarfından tamamlayacağımızı umuyorum. Sergilerimizi gezenlerin övgü dolu sözleri, hocalarımızın ve sanatkâr arkadaşlarımızın teşvikleri doğru yolda olduğumuzun göstergesidir. Bizlerin gayretlerine rağmen, bazı kesimlerin bu sanattan halâ bihaber olduklarını görüyorum. Bir de günümüzde bu sanatı, internetten indirdikleri örneklerle, sadece pratik yönü ile yapan ve dejenere eden eğitimsiz kişiler var. Her oyulan kâğıdın katı' olduğunu zannediyorlar, aslında her ülkenin tekniği farklıdır ve kendi lisanlarınca isimlendirilir. Katı' sanatı Türklere aittir, teknik ve çeşitlilik açıdan da diğerlerinden daha güzeldir. Katı' sadece Türk kâğıt oymasının adıdır. Eğitimsiz kişiler tarafından yapılan örnekler omuzlarımıza ağır bir yük yüklemekte ve bizleri bu sanatı daha da geniş kitleye, doğru çalışmalarla öğretmek gayreti içine sürüklemektedir. Amacım; Türkler arasında önemli örneklerle icra edilen ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde altın devrini yaşayan bu sanatı yeni projelerle şanına yakışır vaziyette çağa uygun örneklerle daha da ileri tarihlere taşımaktır. Bu hususta tedrisatımızdan geçen ve işin şov tarafından ziyade benim ne yapmak istediğimi anlayan talebelerime güveniyorum. Onlar benim geleceğim, bu sanatı en doğru şekilde devam ettireceklerinden eminim.

 Klâsik katı' sanatının tarihi geçmişine bakacak olursak, 5.yy.da Orta Asya'da, iç göçten sonra, 8 ve 9.yy da Uygurlularda, 14.yy.da Beylikler döneminde Türkler tarafından kâğıt ve deri üzerine yapılan yalın kat oymalar 15.yy.da Osmanlı'ya kadar gelmiş,  16. ve 17 yy.larda üç boyutlu olarak icra edilmeye başlamıştır. Aynı tarihlerde Avrupa'nın çeşitli yerlerinde kâğıt oyma yapıldığı görülmektedir, burada Türklerin bir katkısı var mıdır?

Türk kâğıt oyma sanatının başlangıcı, 5.yy.da Çin'in batısında da yerleşik Orta Asya'da kâğıt ve bilhassa deri oymalar halinde görülmüştür. Aslında kâğıt oymanın başlangıç tarihlerine göz atacak olursak, milâttan önceki yıllarda yaşayan insanlar ölenlere eşlik etsin diye kâğıttan oymalar yapmışlardır. Bu gelenek milâttan sonraki 200'lü yıllara kadar devam etmiştir. Aynı tarihlerde Çin ülkesinde ve daha sonraki tarihlerde Japonya'da da kâğıt oymalar yapılmaktaydı. İç göç nedeniyle Orta Asya'dan ayrılan Türkler Afganistan'dan Akdeniz kıyılarına kadar olan sahada yerleşim alanı bulmuşlar ve burada deri ve kâğıttan oymalar yapmışlardır. Bilhassa cilt içi deri oymaları ile ünlenmişlerdir. Abdullah Kaatı' Herevi adlı bir sanatçı,15.yy.da son Timurlu hükümdarı Hüseyin Baykara himayesinde nadide kâğıt oymalar yaparak bu hususta haklı bir üne kavuşmuş ve bazı talebeler yetiştirmiştir. 15.yy ortalarına doğru, ganimetler yoluyla İstanbul'a getirilen bu sanatçılar ve eserleri, katı' sanatının tekamülüne zemin hazırlamıştır.

 Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra Topkapı Sarayı'nda kurdurduğu Saray Nakışhanesi'nde harika kâğıt ve deri oyma örnekler yapılmıştır. Aynı zamanda saray dışında kurulan atölyelerde de albümler içinde minyatürlerin yanı sıra katı' oymalara yer verilmiştir. Çarşı ressamları olarak adlandırılan sanatkarlar tarafından bu atölyelerde yapılan albümleri satın alanlar arasında Alman imparatoru II.Rudolph ve bazı iş adamları da vardır. Ülkemizden satın aldıkları albümleri ülkelerine götürmeleri sayesinde katı' sanatı oralarda da sevilmeye ve icra edilmeye başlamıştır.

 Dünya üzerinde bu sanatı icra eden farklı ülkeler mevcut, onların konumunu ve Türkiye ile kıyasladığımızda aradaki farkı nasıl açıklarsınız?

 Sanatın Avrupa'da yaygınlaşmasında ve başlamasında Türk sanatçılarının yaptığı albümlerin önemli bir katkısı olmuştur. Şu noktayı ehemmiyetle tebarüz ettirmek gerekir ki bu albümlerden ilham alarak, ülkeler kendi yaşantılarını tasvir eden tasarımları ile silhouette (gölge resim) adı altında yalın kat çalışmalar yapmışlar ve her ülke yaptıkları kâğıt oymalara kendi lisanlarınca isim vermişlerdir. Polonya'da: Wycinaki, Fransa'da: L'art de la Silhouette, Almanya'da: Silhouettenkunst, İsveç ve İsviçre'de: Scherenschnitt, İngiltere'de: Paper-cut  gibi. 18.yy.da da Avrupalı sanatçıların Amerika'ya ilticası nedeniyle oradaki eyaletlerde de kâğıt oymalar yapılmıştır. Günümüzde kâğıt oyma çalışmalarına daha değişik formlarda devam etmektedirler, hatta Avrupa ve Amerika'nın bazı bölgelerinde kolaylık açısından, el kesimi yerine lazer kesimini tercih etmektedirler.

Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu'da yapılan kâğıt oymaların Türk topraklarında yapılan kâğıt oymalar ile gerek teknik, gerek tasarım, gerekse isim açısından herhangi bir benzerliği yoktur. Dış ülkeler koyu renk yalın kat kâğıtlar üzerine tasarımlarını oyarken, Türk sanatçıları renkli kâğıtlarla hem yalın kat hem de 15-16 katlı stilize edilmiş çiçek ve ağaç tasvirleri oymuşlardır. Oymaları çeşitli objeler üzerinde uygulamışlar, dolayısıyla bu sanatı bazen cilt üzerinde deri oyma olarak, bazen hattatların kullandıkları yazı çekmecelerinde manzara olarak, bazen de murakka kıt'alarda hat olarak görmek mümkündür. Anlaşılacağı üzere çeşitlilik arz eden bir sanattır ve yapıştırma tekniği de uygulanır. Avrupa, Uzakdoğu ve Amerika'da yapılanlarda yapıştırma tekniği kullanılmadığı gibi, tek veya iki renkli kâğıtlar üzerine kendi yaşantılarını tasvir eden tasarımlar çizerek oymuşlardır.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER