© Malatya Time

Murat Çetin: Amaç, Risale-i Nur'un aslını muhafaza etmek mi?

Malatya Time Yönetim Kurulu Başkanı Murad Çetin Hür Haber'e yaptığı değerlendirmede Risale-i Nur basımının devlet kontrolüne geçmesi ve kurulan vakfa ilişkin çarpıcı tespitlere yer verdi.

Gazeteci Murat Çetin, Prof.Dr. Ahmet Akgündüz'ün 'Risale-i Nur Vakfı' adında bir vakıf kurulduğuna dair açıklamalarını eleştirdi.

Gazeteci Murat Çetin, Prof.Dr. Ahmet Akgündüz'ün açıkladığı ve kurucuları arasında Bediüzzaman'ın hizmetinde bulunan kişiler Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, Ahmet Aytimur ve Sait Özdemir de bulunduğu 'Risale-i Nur Vakfını' eleştirdi.

Akgündüz'ün “Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 49 veya 99 yıllığına bandrol verme yetkisi tanıyacağı vakfın kurulma aşaması neredeyse bitti. Bakanlar Kurulu'nda protokol hazırlanıyor.Vakıf bu yetki ile; RNK, Sözler, Envar veya Hayrat Vakfı gibi kuruluşlara, Üstad'ın asıl metnine muhalefet etmeyen herkese bandrol verme yetkisine sahip olmuş olacak…” sözlerini, kurulacak olan vakfı ve bandrol yetkisini eleştiren Çetin, “Bu, Risale-i Nur eserlerinin denetimini tekelinde toplama çalışmasıdır dedi.

Risale-i Nur'un devlet eliyle basılmasını yani Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle ulemadan müteşekkil bir heyetin tashihi neticesinde aslına sadık kalınarak basılmasını isteyen ve “Ahmet Akgündüz'ün bu ifadelerini dinleyince bizede cevap verme ihtiyacı hasıl oldu” diyen Çetin, Akgündüz'e şu soruları yöneltti:


“RİSALE-İ NUR'DA DUAYENİM DİYEN KİŞİLERİN GEÇMİŞİNE BAKILDIĞINDA…”

1- “Risale-i Nur'da duayenim” diyerek ortalıkta dolanan kişilerin geçmişine bakıldığında hep hatalarla alude olan portreler çıkıyor karşımıza. Bu insanlar, şu anda paralel yapı diye tesmiye edilen grubun liderine düne kadar “Hazreti İsa Aleyhisselam'ın riyaseti altında bir veli” diyerek ümmeti kandırmışlardı. O şahsa teveccüh edilmesine sebep olanların içinde sizler bulunmuyor muydunuz? Zamanında Üstad haber vermiş diye yalanlar uydurarak koca bir camiayı Demirel'in peşinden koşturmadınız mı? Risale-i Nur'un en mühim düsturu olan siyasetten uzak durmayı çiğneyip Kur'an hizmetini siyasi propaganda malzemesi yapmadınız mı? Bütün bunlara rağmen kalkıp kendinizi varis ilan ediyorsunuz. Bunlar kendilerini layık olmadıkları makamlarda görebilirler. Ama hükümet nasıl bu insanlara güvenebilir ve Risale-i Nur'u bunlara emanet edebilir? Hükümetin böyle bir yanlışa düşmeyeceğini umuyor ve bu işi Diyanet'in bünyesindeki ilmî bir heyet tarafından, cemaat taassubundan uzak, tarafsız, belki Kur'an ve Hadise taraftar ve Ümmetin birliğini hedefleyen ve Risale-i Nur'u belli bir zümrenin malı olmaktan kurtarıp bütün Müslümanlar'a mal etmeyi amaçlayan kişilerce yapılması gerektiğini ifade ediyoruz. Burası işin en önemli ve hayati noktasıdır. Devlet eliyle cemaatçilik yapılmaz. Devlet bütün Müslümanlar'ı temsil eder. Bir cemaatin güdümüne girmez. Eğer devlet bu işi bir cemaate, hatta bir cemaatin bazı fraksiyonlarına tevdi ederse nasıl bütün Müslümanlar'ı kucaklamış olacak? Devletin hususan Diyanet'in gayesi Kur'an ve Sünnet'e hizmet etmek olmalı. Evvelde cemaatçilikle Ümmeti bölenlerin yaptıkları faaliyeti bu sefer devlet imkânıyla yapmalarına alet olmamalıdır. 

“BU KURUMUN GİRİŞİMİ FARKLI BİR PARALEL YAPI DOĞURMAKTADIR”

2- Malum olduğu üzere hükümetimiz “Paralel yapı”yla mücadele ederken, diğer taraftan başka bir paralel yapının kurulmak istendiğinin farkında olmalıdır. Madem Risale-i Nur koruma altına alınacak ve madem Risale-i Nur devlet oluruyla basılacak, o halde kurulmuş veya kurulması planlanan vakıf, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın paraleli olmuyor mu?

“VERASET SADECE BİR TAKIM ABİLERİN TEKELİNDE Mİ KALACAK?”

3- Hizip manasında algı uyandıran ve hizip manasını ihtiva eden cemaatçilik maalesef had safhaya ulaştı. Hatta sureten ve meşreben aynı olan Nur talebeleri onlarca parçaya bölündü. Abiler “O'nu bu'nu tasvip etmiyor” diye, bu kişiler Risale-i Nur'un varislerinden biri olamayacak mı? Veraset sadece bu abilerin tekelinde mi kalacak?

“ÜSTAD BİRLİĞİ MÜJDELERKEN Risale-i Nur Camiası paramparça OLMUŞTUR…”

4- Bediüzzaman Hazretleri'nin Risale-i Nur'da özellikle vurguladığı bir mesele ise İttihad-ı İslam'dır. Bediüzzaman, Müslümanların birlik ve beraberliği için mücadele etmiş ve istikbalde bu birlik ve beraberliğin tahakkuk edeceğini müjdelemiştir. Halbuki şu anda Risale-i Nur Camiası paramparça olmuştur. Hatta filan kişiye “Ben Risale-i Nur talebesiyim” diye bir söz naklettiğinde “Okuyucu musun? Yazıcı mısın?” diye sualin gelmesi bu işi koordine eden ve “Bu işte muvazzafım” diyen ağabeylerin Murad-ı Üstadane'ye muvafakat etmediklerinin en bariz örneğidir. Peki kurulmuş olan Risale-i Nur Vakfı'na intisap etmeyen benimsemeyen hatta vakıf kurucularının ilmen ehil olmadıklarını ispat eden ve onlara tabi olmayan kişiler Risale-i Nur hizmetinin dışında mı sayılacak?

“RİSALE-İ NUR'UN BASIM İŞİYLE İLGİLENENLERİN BU İŞTE EHİL OLMADIKLARI RİSALE-İ NUR'U MEVCUT HALİNDEN BELLİDİR”

5- Kaldı ki “Risale-i Nur'un basım işiyle muvazzafız” diyen kişilerin bu işte ehil olmadıklarını Risale-i Nur'u mevcut haliyle bastırmalarıyla ispat olunmuştur. Çünkü Risale-i Nur'da birçok yer, mevcut haliyle kırpılmıştır. Mesela, Mektubat isimli esere baktığınızda üçüncü mektup “Hamisen” (Beşincisi) diye başlamaktadır. Fakat hiçbir Risale-i Nur okuyucusu, ilk 4 konunun neden o eserden çıkarıldığını sorgulamamaktadır. Feteemmel!..

“AHMET AKGÜNDÜZ ŞU MESELELERİ KARIŞTIRMAKTADIR”

6- Ahmet Akgündüz, mevcut ifadeleriyle Risale-i Nur hizmetini tarikat hizmetiyle karıştırmaktadır. Çünkü, Risale-i Nur'da postnişinlik yoktur. Postnişinlik tarikatın bir hususiyetidir. Risale-i Nur'a varis olan kişiler, Akgündüz ve abilerin iradesiyle değil de, Allah'ın iradesiyle bu işte tavzif edilmezler mi?

“RİSALE-İ NUR TASHİH EDİLMELİDİR”

7- Risale-i Nur'un tashih edilmesi lazımdır. Bu ise ancak ilmi bir heyetin bu işe el atmasıyla çözülebilir. Mesela, Peygamber Aleyhisselatı Vesselam'ın Mekke'den Medine'ye hicret ettiği zaman müşriklerden kendisini muhafaza etmek için Sevr Mağarası'na sığındığını hemen her Müslüman bilir. Fakat yine aynı oluşum, Risale-i Nur'da, Sevr Mağarası yerine katip hatasıyla Hira Mağarası denildiği halde tashih edememiştir. Hem yine “İşaratül i'caz” eserinde ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanların ebedi cehennemlik olduklarını beyan eden cümlenin başına “Bir kısım” kelimesini ekleyerek, Kur'an'a muhalif bir inancın oluşmasına sebebiyet vermişlerdir. Halbuki eserin Arabi aslında böyle bir şey yoktur. Hem Münazarat isimli eserin arapça aslında olmayan ve yanlış inançlara sebebiyet veren pek çok tahrifat var. Hususan Yirmi Beşinci Söz'de ve diğer bazı eserlerde katip hatalarından kaynaklanan ilmi yanlışlar var. Bu tahrifatları yapan, hataları tashih etmeyen ve hatta sırf Üstad'ı Türk göstermek için onun haberi olmadan "Said'in aslı Isparta'dan İsparit'e gitmiş" diye mektup yazıp uyduran adamlar nasıl Risale-i Nur'un varisleri olurlar ve Risalelerin basım ve neşri bunlara emanet edilir? Diyanet bu hususta evvela risalelerin asıl nüshalarına bakmalıdır. Eğer isterlerse biz onlara bu nüshaları getirebiliriz. Hem içinde bulunan katip hatalarının tashih edilmesi icin ilmî bir heyet teşkil etmelidir. Eğer diyanet böyle ehil olmayan bir kısım insanlarla sadece bu işi yapmak isterse ve daha kötüsü devlet eliyle risaleleri onlara teslim ederse kaş yapacağım derken göz çıkarır ve eskisinden daha berbat olur.

“BİZİM TEKLİFİMİZ İSE…”

Biz, Risale-i Nur'un devlet eliyle basılmasını yani Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle ulemadan müteşekkil bir heyetin tashihi neticesinde aslına sadık kalınarak basılmasını istiyoruz. 49 ya da 99 yıllığına bu işi devralan bir vakfın Risale-i Nur'u basmak isteyen herhangi bir oluşuma 3 veya 5 senelik bandrol vermesiyle çeşitli su-i istimallere tevessül edeceklerinin sinyallerini görüyoruz. Bu da yapılan çalışmanın Risale-i Nur'un aslını muhafaza etmekten ziyade bir kaç kişinin tekeline bırakma çalışmasıdır.

Kaynak: Hürhaber
 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER