© Malatya Time

Seçim Öncesi ÇAKIR'ın Resti!..

Â'Münasebetsiz Mehmet EfendiÂ' olmasın Â'Münasebetsiz Ahmet EfendiÂ'

“Münasebetsiz Mehmet Efendi” olmasın “Münasebetsiz Ahmet Efendi”

Önceki gün önemli bir seyahatimin dönüşü sınasında Malatya Belediye Meclisi'nin bağımsız üyesi Mehmet Moran'dan ilginç bir telefon aldım. Mehmet Moran, konuşmasının bir yerinde Malatya'da büyük bir felaketten bir depremden bahsetti. Ben, Kandilli Rasathanesi'nden depremle ilgili herhangi bir açıklama gelmediğini belirtince, “Hayır rasathaneyi ilgilendirecek bir deprem değil, sana bir mail gönderdim. Açıp oku” dedi. Ayrıca konuyu kamuoyu ile paylaşmamın daha iyi olacağını belirtti. Ancak mesajın “Değerli Basın Mensubu Arkadaşlarım” diye başladığını görünce bana özel bir konu olmadığını anladım. Şahsi ve ticari sırların haricinde kamuyu ilgilendiren bir mesele olursa karşımda bunu paylaşmamdan daha doğal bir şey olmayacağını da bilmesi gerekirdi. Bu mesajın yorumunu sonraya bırakarak aynen aktarıyorum:

 
Sayın Basın Mensubu Arkadaşlarım
 
22 Mart 2013 tarihinde Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Çakır gazeteci Sayın Sezai Erhan ile uzun bir röportaj yapmıştır. Röportajın bir paragrafı aynen şöyledir.
 
“Çalışmalarımız iyi gidiyor, ancak, şurası da bilinsin ki, hilenin, sahtekârlığın, hırsızlığın ve namussuzluğun telafisi yoktur bende, yapanı da asla ve asla bağışlamam, leke düşüreni de affetmem, bir hata yapan varsa babam olsa tanımam”dedi.
 
24 Ocak 2010 tarihli basın açıklamamda;
 
“Sayın Çakır'a  Dayatmayın, Engel Olmayın, Yardımcı olunuz. Belediye Başkanı sayın Çakır başarmak için çırpınmaktadır. Ancak bazı çevreler sayın Çakır'ın başarılı olmasını istememektedirler. Sayın Çakır Başkanlığı bırakırsa şaşırmayınız !...
 
Dediğimi hatırlatırım. Çünki ben bu günü taa o gün görmüş ve uyarmıştım.
 
Bir tv programında Sayın Çakır'a istifamı edeceksiniz? Doğrumu? Diye sorulduğunda.
 
Sayın Çakır beni kasdederek “Bir deli bir kuyuya bir taş atar kırk akıllı çıkaramaz” dedi ve beni deli ilan etti.   
 
Sayın Çakır yıllar sonra Sahtekârlardan, Hırsızlardan, Namussuzlardan bahsediyor.
 
Sayın Çakır doğru söylüyor.
 
Sayın Çakır sabrıyla, güler yüzüyle, hoşgörüsü ile bir numune insandır, bir örnek insandır,
 
ne oldu da  sayın Çakır'ın sabır taşı çatladı?  bu üslupta bir açıklama yapma ihtiyacı duydu? Anlaşılmaktadır ki durum çok vahim.
 
İfade iyi tahlil edildiğinde muhatabın muhalefet unsurları olmadığı aşikardır.
 
Sayın Çakır'ın bu ifadesinin muhatabı kim? Yada kimler? demek doğru olur.
 
İthamın muhatapları pişkin pişkin sırıtırlarken, Sayın Çakır nezaket göstermiş sözlerini ortaya söylemişlerdir. Umarım ve dilerim ki muhatapları verilen mesajın anlamını ve önemini çok iyi kavrarlar.
 
Sayın Çakır'ın bu açıklaması zamanlama itibariyle ayrı bir önem ve anlam  taşımaktadır.
 
2014 yerel seçimlerine gidilen son dönemeçte fırsatçılar avuçlarını ısıtırken, Sayın Çakır'ın bazı yol arkadaşları ve sözde dava arkadaşları Alicengiz oyunlarına çoktan başladılar.
 
El ense, Peşrev atmak gibi ısınma hareketlerinin yanısıra birbirlerinin eksiklerini ve açıklarını tasnife  başladılar.
 
Önümüzdeki süreç fırsatçıların  hasat mevsimidir. Yani talan mevsimidir.
 
Bu sebeple;
 
Sayın Ahmet Çakır'ın yol arkadaşları ve partili yandaşlarıyla sorunu iç meselesidir taraf olmam doğru değildir.
 
Ancak;
 
Malatya'nın istikbali üzerinde fırsat kollayanları Sayın Çakır gibi  sözüm ortaya uyarıyorum.
 
Sonra gözlerinin yaşına bakmam.
 
Bir daha sözüm ortaya demeden Malatya kamuoyuna teşhir ederim.
 
çünkü ikinci bir Malatya yoktur.
 
Saygılarımla Arzederim. 31 Mart 2013
 
Mehmet MORAN
 
Malatya Belediyesi Meclisi
 
Bağımsız Üyesi
 
 
 
Dikkatli okuyucularımızın fark edeceği gibi mesajın noktasına, virgülüne ve harf hatasına dokunmadığımı göreceksiniz.
 
Mesajı okuduktan sonra merakım üzere röportajın aslını ani ve def-i şekilde okudum. Sayın Belediye başkanımız bu söz ile kimi kast etmiş, eğer konunun muhatabı CHP değilse AK Parti'deki arkadaşlarıydı. Dolayısıyla leş kargalarının yeni adresi Ak Parti'ydi. Ya da Ahmet Çakır'ın kamuoyundan gizlediği sırlar mı var. Hasılı “Onlarca yazımızın sonucu olarak Ahmet Çakır'ın menfi icraatlarının sır perdesi mi aralanacak?” tarzında sorularıma cevap aradım bir müddet.
 
Rahmetli Turgut Özal'ın “Halka hizmetin Hakk'a hizmettir” sözlerine daima vurgu yapan Çakır çalışmaların bir nevi ibadet olduğunu belirtiyordu. Sonra  bir anda hiç münasebeti yokken “Ancak şurası da bilinsin ki, hilenin, sahtekârlığın, hırsızlığın ve namussuzluğun telafisi bende yoktur. Yapanı da asla ve asla bağışlamam, leke düşüreni de affetmem. Bir hata yapan varsa babam olsa tanımam.'' şeklinde ki ifadesi sayın Moran gibi benim de dikkatimi çekti.
 
Konunun başı ve sonuyla alakalı olmayan bu sözü sarf eden Çakır, bu ifadeyle kime gönderme yapıyordu. Kimdi bu namussuz? Kimdi bu hırsız? Kimdi bu hilekâr?
 
Sayın Çakır'ın hizmetlerine leke düşüren, hata yapan kişiyi belli ki başkan affetmeyecek! Peki “Affedilmeyecek kadar suç'u işleyen” kimdi? Ve suçunun mahiyeti neydi?
 
Bir siyasetçinin en zor anlarında birini yaşıyormuş gibi görüntü sergileyen Ahmet Çakır, bu ismi neden açıklayamıyordu? Eğer sayın Çakır açık yüreklilikle ve mertçe açıklarsa bileceğiz, bizim için şimdilik bir bilinmezdir bu ahlaksız. Belediyede görevli veya parti teşkilatında görevli bir ismin yani sayın Çakır'a yakın herhangi bir ismin zan altında bırakılmasını doğru bulmuyoruz. Eğer bu yönde bir açıklama gelirse başta Malatya Time internet sitesi olmak üzere bu haini, uğursuzu, hilekârı ve hırsızı her ortamda rezil etmek için uğraşacağız.
 
Amaaaa hiç yeri ve zamanı değilken böyle yersiz ve zamansız açıklamanın altı boş çıkarsa vay o Başkan'ın haline. Elimizden çekeceği var. Yersiz ve zamansız konuşma denilince Münasebetsiz Mehmet Efendi ismi hemen hepimizin aklına gelir.
 
Münasebetsiz Mehmet Efendi ülkemizde bir hayli meşhur bir isimdir. Dilimize yerleşen Münâsebetsiz Mehmet Efendi deyimi, hiç uygun olmayan bir vakitte hiç uygun olmayan bir hareket yapan yahut lâf söyleyenler hakkında kullanılır. Deyimin hikâyesi şöyle; Osmanlı Padişahı Sultan II. Murat devrinde Mehmet Efendi isminde bir zât yaşarmış. Münasebetsizliğiyle şöhret bulmuş bu zatı, Padişah bir hayli merak eder olmuş. Bir gün onu dinleyip münasebetsizliğinin derecesini ölçmek istemiş. Efendiyi huzura getirmişler. Uzunca bir sohbet olmuş ama adamda hiçbir münasebetsizlik yok. Nihâyet sohbet sona erip Mehmet Efendi birkaç kese ihsan alarak oradan ayrılmış.
 
Aradan günler geçmiş Sultan Mahmut, Bab-ı Âli'yi teftişten döndüğü bir sırada faytonuyla Cağaloğlu yokuşunu çıkmaktayken Mehmet Efendi arabacıya seslenmiş: “Hünkâra arzım vardır bildiriniz” Sultan Mahmut da sesi tanıyıp galiba önemli bir mâruzâtı var diyerek arabacısına bir lâhza beklemesini söyler.
Ne var ki yokuşun en dik olduğu yerde durmuşlardır ve atların orada zapt edilmeleri zordur ayakları yokuş aşağı kaymaya başlar.
Mehmet Efendi gayet sakin sorar:
-Padişahım acaba zurna çalmasını bilir misiniz?
-Padişah biraz şaşkın biraz da meraklı “Hayır bilmem” der.
-Bendeniz de bilmem efendim.
-Öyle mi der padişah sözün sonunu bekleyerek.
Bu sırada fayton da geri kaymaya başlamıştır.
-Mehmet Efendi devam eder. Bursa'da halamın damadının bir yaşlı teyzezâdesi vardır. Eee O da zurna çalmasını bilmez efendimiz. Ya Vallâhi Efendimiz hatta…
Arabanın yokuş aşağı gideceğinden korkan Sultan Mahmut da dayanamayıp adamlarına bağırır:
-Çekin şu Münâsebetsiz Mehmet Efendi'yi yolumdan yoksa ya ben bayılacağım, yahut atlar!
Murat Çetin 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER