dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.92
  • ALTIN
    2439.2
  • BIST
    9716.77
  • BTC
    64425.1$

“Câh ile gelmez fazilet cahile”


“Câh ile gelmez fazilet cahile”
YORUM-ANALİZ: MEHMET KAYA
Narin

Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız'ın bundan 5 sene evvel, bir soru üzerine “Asansörde halvet”le ilgili verdiği fetva, son günlerin ateşli konularından biri oldu. Ağzı laf yapan, eli kalem tutan bazı “Cin fikirliler” de bu sözler üzerine verip veriştirmeye başladı. Kimisi dine, kimisi Nurettin Yıldız'a, kimisi de ülkeyi yönetenlere saldırdı.

 

Bu saldırganlardan biri de Sözcü Gazetesi'nde kalem oynatan Yılmaz Özdil'di. “Asansör'de halvet” kelimelerinden yola çıkarak mütedeyyin insanların bu ülkenin ilerlemesinin önüne geçtiğini, hatta ülkeyi geriye götürdüğünü anlatan bir yazı kaleme aldı önceki gün.

 

Harem-Selamlık uygulamalarının 1923'te kaldırıldığından dem vuran Özdil, o günlerden sonra ülkenin çok güzel olduğunu 2000'li yıllardan itibaren de kötüye doğru gittiğini anlatıyordu yazısında. Yazısının sonuna da “Başına gelen felaketleri görmek istemeyen toplumun gözüne perde inmişse… Daha ne yapsın Mustafa Kemal.” sözlerini eklemişti.  Ülkenin 1923'ten geriye doğru gittiği izlenimi veren Özdil, kendince reçeteyi de koyuyor okuyucusunun önüne.

 

Neymiş efendim, “Her taraf harem-selamlık” mış. İnsanlar gönül rahatlığıyla seyahat edemez, tatil yapamaz olmuş. Her yerde harem-selamlık varmış. Malatya'da harem-selamlık trambüs seferleri başlamış, onu Kahramanmaraş izlemiş, ardından da Van'da harem-selamlık otobüs için imza toplanıyormuş. Hatta İstanbul'da da harem-selamlık için anket yapılıyormuş. “Olsun mu? - Olmasın mı?” diye.

 

Özdil'in yazısıyla aynı gün, Sabah Gazetesi'nin usta kalemi Murat Bardakçı da “Asansör'de halvet” tartışması yapanlara “Cahil, cahil konuşmayın” dercesine “Asansör fetvası” başlıklı bir yazı yayınladı. Bardakçı, yazısında “Günlerdir bu konu üzerinde yazılıyor, konuşuluyor, allâmelerimiz akıllarına ne gelirse söylüyorlar ve fetvaya verip veriştiriyorlar...

Ama meselenin bilmedikleri yahut dikkate almadıkları önemli bir tarafı var: Fetvaların sorulan sorular üzerine verildiği, yani herhangi bir bahis hakkında dinî bakımdan endişesi olanların yetkisi bulunduğuna inandıkları kişilerin içtihadlarına başvurup fetva istedikleri...

Daha açık şekilde izah edeyim: Her fetva sorulan bir soru, daha doğrusu bir “meselenin” halledilmesi talebi ile verilir. Ortada ya bir soru vardır, yahut dinî bir konuda toplumda yanlış anlamanın veya hatalı davranışların ortaya çıkması üzerine fetvaya başvurulmuştur.

Gelen soruya verilen cevaba “fetva” denir ve fetva sorulan meselenin dinî bakımdan hükmünü belirler; yani din bu konuda ne emrediyor onu ifade eder…” ifadelerini kullandı. Yazısının devamında ise, “Nurettin Yıldız'ın tartışmalara sebep olan fetvasını verdiği sıradaki konuşmasını dinlediğinizde de, kadın ile erkeğin asansörde yalnız başlarına kalmaları konusunu bizzat gündeme getirmediğini, fetvanın gerisinde bir sorunun bulunduğunu görüyorsunuz: Yıldız, sözlerine “Binanın giriş katından sekizinci katına kadar çıkacak olan bir asansör halvet ortamı oluşturur mu?” sorusunu ifade etmekle başlıyor. Sonra meseleyi fıkıh bakımdan kısaca ifade edip “Dinimizin bu konudaki hassasiyeti açısından bakıldığında halvet şartları yani erkekle kadının kapalı bir ortamda bulunması durumu asansörde oluşmaktadır” diyor ve “Uygun değildir” cevabını bütün bunlardan sonra veriyor.” diyerek Nurettin Yıldız'ın konuşmasının ana hatlarını aktarıyor.

Bardakçı'nın yazısının can alıcı noktalarından biri de bu tartışmaların yersizliğiyle ilgili tespitiydi. İşte o tespit: “Fetvadaki hükmü beğenir yahut beğenmez, benimser yahut benimsemezsiniz, o size ait bir meseledir ama konuyu, “Hangi devirde yaşıyoruz? Böyle hüküm mü olur? Bugün asansör de tartışma konusu yapılır mı?” çizgisine getirmek en basit ifadesi ile hem saçmalamak, hem de dinî kurallara hakarettir! Hükmü bu şekilde, yani “Aklıma yatmadı ise işe yaramaz, yanlıştır, çağdışıdır” mantığı ile değerlendirmek yerine fetvaya ve fetvanın dayandığı dinî kaidelere veryansın edeceğinize susar, sadece sizi bağlayacak olan bir karar verir, yani hükme uymazsınız, olur biter!”

Biz de yazımızın son sözünde “Bu zamanda böyle hüküm mü olur?” diyerek İslam'a ve Müslümanlara saldıran cahiller sürüsüne seslenelim: “Ey bu toplumun örf, adet ve dininin cahilleri, “Halvet” veya “Halvet olmak” kelimelerini bilgisayarınızın bir kaç tuşuna basarak öğrenebilirsiniz. Eğer bu zahmete katlanırsanız, millete maskara olmazsınız”

 

Yazımızın başlığındaki söz, İbn-i Kemal'e aittir. Kendisiyle ilgili şu küçük bilgiyi verirsek yeterli olur kanattindeyim: “Mısır seferinde İbn-i Kemâl Paşa, Anadolu kadıaskeri olarak Pâdişâh Yavuz Sultan Selim Hân'ın yanında bulunuyordu. Bu yolculukları sırasında sohbet ederek yol alırken, bir ara İbn-i Kemâl Paşa'nın atının ayağından sıçrayan çamur, Yavuz Sultan Selim Hân'ın kaftanını kirletmişti. Pâdişâhın kaftanına çamur sıçrayınca, İbn-i Kemâl Paşa mahcûb olup, atını geriye çekerek özür dilemiş, Yavuz Sultan Selim Hân da ona dönerek; “Üzülmeyiniz, âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için şereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftanım, ben vefât ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün” demişti. Bu vasıyyet, vefâtından sonra yerine getirildi. Bu hâdiseyi hatırlatan o kaftan, şimdi de Yavuz Sultan Selim Hân'ın kabri üzerinde, bir camekan içinde, bir hâtıra olarak durmaktadır.”

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!