dore okulları
Malatya
19 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.20
  • EURO
    35.11
  • ALTIN
    2500.6
  • BIST
    10643.58
  • BTC
    66929.323$

MAHZ-I ADÂLET


MAHZ-I ADÂLET
Narin

İnsanoğlu, tarih boyunca, iradesi ve nefsi arasındaki savaşta; bir mağlup, bir galip.

Nereden geldiğini, nereye gittiğini sorgulamadan, neden yaşadığını, ne için yaşadığını kavrayamadan, bekledikleri ve kendinden beklenenler arasındaki hassas teraziyi kuramadan ve bulamadan en tenhalarda bile kendini, saatlerin, takvimlerin yetişemediği koşturmalarından fırsat bulup da yavaşlayamadan, durup da düşünemeden; içine düştüğü bu amansız savaşın tam ortasında.

Kin, nefret ve zulümle hükmettiğinde, yenik düşen; adalet, sağduyu ve merhametiyle muamele ettiğinde, üstün gelen iflah olmaz savaşçı; insan.

Adalet; a-d-l fiilinden türetilen bir kavramdan ötesi. Haksızlık, zulüm ve cevrin tam zıddı olarak, her şeyi lâyık olduğu yere, lâyık olduğu şekilde yerleştirmek, hakkı haklıya vermek, haksıza cezasını vermek, doğru olmak, doğruluğu tasdiklemek, doğru davranmak, doğru yaşamak, vicdan ve merhametle kâim olmak, hak ve hukuka riâyet etmek; her şeyden önce el-Adl olan Allahü Teâlâ'nın varlığına ve birliğine tam bir teslimiyet ve ihlâsla inanmak, imân etmektir.

Hikmet ve rahmetinin, tecelli ve tahakkukları için cennet ve cehennemi, sırat ve mizânı yaratan mutlak hakimiyet, sonsuz kudret ve adalet sahibi Allah'ın, tüm kâinatı ve içinde yer alan tüm varlıkları, nizam, intizam kanunları çerçevesinde, gayet ölçülü bir şekilde yaratması ve kullarına zulmetmemesiyle birlikte zulmü yasaklamış olması; hakikî adaleti, nihayetsiz merhameti bütünüyle ve en ince ayrıntısına kadar teşkil etmektedir.

Her şeye hassas mizanlarla, kendine mahsus ölçülerle vücut vermek, suret ve beden giydirmek, her uzvu yerli yerine koymak, muntazam bir adaletle iş görüldüğünü ispat eder.

Her hak sahibine, istidadı nisbetinde uygun görülen hakkını vermek, vücudunun bütün lecazımatını, bekâsının bütün cihazatını, işleyiş ve faaliyetine münasip bir tarzda vermek ve her birine kullanma kılavuzu mahiyetinde kanunlar manzumesi sunmak, ezeli ve ebedi bir adalet elini gösterir.
Hikmet ve adaletin yegâne ölçüsü olan Hz. İnsan, hükmetmeyi değil; hikmet ve rabıtayı, hakimiyet kurmayı değil; hakikât ve istikâmeti esas alırsa ancak hakkaniyet tecelli eder.

Zira, hakikâti yitirirse; hak ve hukukunu yitirir, hakikâti terkederse; adaleti yok eder.

Zulmün zifiri karanlıklarını boğan, vicdanın aşina nuruna gözlerini kapatırsa, Hakk'ın rahmet deryası hitaplarına muhatap kılınan kulaklarını tıkarsa, dipsiz bir boşluğa bırakır kalbini; merhameti ve vicdanı kaybeder.
Kaybetmesin diye, Cenab-ı Hak: "..Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet.
Allah âdil olanları sever" buyurmuştur. [Maide, 42 – Hucurat, 9 – Mümtehine, 8]

Ölçü, doğruluk ve adaletin kemâl derecesinde olan, hayatının her safhasında adil olmayı şiar edinen, Mefhâr-ı Mevcûdât Peygamberimiz, Rasûl-i Ekrem Efendimiz; "Gökler (semavat) adaletle kaimdir (ayaktadır)" misâlini yaşayarak teşkil ederken, tepeden tırnağa, kâinatı ayakta tutan en hakiki dinamik hükmündeki adaleti temsil etmiştir.

Nitekim, aşk ile imân, ehliyet ile liyâkat, emanet ile riâyet, adalet ile itidâl, akıl ile mantık birleşmedikçe; büyük bir ifsat sebebi olup, dirliğin dağılması, düzenin bozulması kaçınılmaz demektir.

Kanunsuz, kuralsız rastgele bir yaşam olmaz. Kanunların da ruhu vardır, o ruhu yok saymak, mutlak hesaptan kaçamamaktır.

Öyle ki adalet; haksızlık ve zulmün alnının tam ortasına, Allah'ın hakikât mührünü basmaktır.

"İnsan, insanın kurdudur" yaftasıyla asırlarca hakka, kardeşlik hukukuna kastedenlerin, vicdanları yağmalayanların yüzüne; bilakis, insan insanın dayanağıdır, şehâdeti bir kutlu izzet, zalimlerin zorbalığını bir rezil zillet sayanların aziz yurdudur hakikâtini çarpmaktır.
Adalete temas edebilen fiiliyatın, kalbe bir nur gibi işleyen merhametin, izâha ihtiyacı yok gerçi.
Şuur sahibi, gerçek hürriyetin, ruhu hakikâte esir kılmakla bulduğundan, bu hâletin söze gelmeyeceğini, kelimelerden berî olduğunu idrak etmiştir çünkü.

Demek ki; insanı yaratan Allah'ın, insanlık için muazzam bir ölçü teşkil eden Kur'an-ı Kerim'inde; "dinde ikrâh yoktur" kelâmıyla tasdiklediği ve hak ve hukukunu inşa ettiği aslolan hürriyet, vicdanlara vesile merhametinden mütevellittir.

O tecelli ki; hak ve doğru olana esaretle, zulme ve haksızlığa olan esaret arasındaki farkın sonsuz tezâhüründedir.

Kanun ve ölçüler, nizam ve muvazenenin dengesi bozulursa; isteyenin istediğince iş görebilecegi, hâk ve salâhiyetten munfasıl hükümlerle hükmedebileceği ruhun, hazin akıbeti ve sefâleti vuku bulacaktır. Aslî hürriyet, nizam ve intizam dairesinde tam bir vicdân istikâmetidir.

Haklı ve haksız arasındaki hassas teraziyi, liyakât maharetiyle idâre etmek; ancak istikâmete tâlik edebilmek düsturunda mihrâklaşmakla mümkündür.

Velhasıl, eşref-i mahlukât hürriyeti ile esfel-i safilîn hürriyeti arasındaki sınırı ölçecek şaşmayan ölçü; meşrutiyet, müsavât ve elbette ki adalettir.

Hâkimiyet Hakk'ındır! Gerçek hürriyet de bu teslimiyettir.

Sümeyye Deniz KARTAL

 

elsan

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!