Rıdvan SAÇU / 2. Bölüm - Kendini Bilen Çocuk: Pusulası Kendi Kalbi Olan Çocuklar Yetiştirmek

Rıdvan SAÇU’nun yazı dizisinin 2. bölümünde bu kez aynaya bakıyoruz. Kendi gölgeleriyle yüzleşemeyen, duygularını tanımayan, "ben kimim?" sorusuna cevap veremeyen bir nesil…
Geçen hafta, çocuklarımızın aklını nasıl körelttiğimizi ve "Neden?" sorusunun kutsallığını konuşmuştuk. Peki ya o aklı kullanacak olan "ben" kim? Bugün, aynaya bakmaktan kaçan, kendi gölgeleriyle yüzleşmekten korkan bir toplumun çocukları olarak, kendimizi ne kadar tanıyoruz? Toplumsal çürümenin en derin köklerinden biri, "kendini bilmemek" hastalığıdır. Kendi duygusunu tanıyamayan, öfkesini adlandıramayan, yeteneğini keşfedemeyen, zaafını kabul edemeyen bir nesil; tıpkı pusulasız bir gemi gibi, savrulmaya mahkûmdur. Ve ne acıdır ki, bu ülkenin sokaklarında, meydanlarında en çok gördüğümüz manzaralardan biri de budur: Kendini tanımayanların, tanımadığı bir yola gözü kapalı dalışıdır.
Geçtiğimiz gün iki çocuğunu yürüyerek okula götüren bir babanın daracık sokakta yüksek hız yapan lüks araç şoförüne çocuklarını koruma içgüdüsü ile tepki göstermesini ve sonrasında lüks araçtaki kendini bilmezlerin o babaya evlatlarının yanında onur kırıcı bir şekilde tokatlanışını izledik. Yazı dizimizin bu haftaki konusununkendini bilmezliğin vücut bulmuş hali olan olayın görüntülerinden sonra uzun bir süre yüreğime sıkıntı girdi, düşünün bir an; İki küçük çocuk, dünyadaki en güvenli liman bildikleri babalarının elini tutmuş yürüyor. Onlar için baba, bir dağdır. Yıkılmaz, eğilmez, sarsılmaz bir kale. O gün o yavrucaklar okulda yıllarca öğrenemeyecekleri kadar acı bir dersi, birkaç saniyede öğrendiler. Öğrendiler ki; altındaki demir yığını ne kadar pahalıysa, içindeki insanın kibri o kadar büyük olabiliyor. Öğrendiler ki; bir babanın evladını koruma refleksi, bir zorbayı durdurmaya yetmeyebiliyor. Ve en acısı, öğrendiler ki; o sarsılmaz kaleleri, o dağ gibi babaları, herkesin içinde, bir hiç uğruna, onuru kırılarak aşağılanabiliyor.
Ancak bu olay kişisel bir mesele olmaktan çıkmıştır. Bu tokat, sadece bir babanın yüzüne değil, hepimizin vicdanına, adalet duygumuza, "komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen o kadim ahlaka atılmıştır.
Şimdi devletin, yani o en büyük "baba"nın, bu onur kırıklığını tamir etme zamanıdır. Yetkililer bilmelidir ki; adalet, sadece suçluyu cezalandırmak değildir. Adalet, aynı zamanda o iki çocuğun zihninde oluşan "güçlü olan zengin olan haklıdır" şeklindeki o zehirli dersi silmektir. Adalet, o babanın ve onun nezdinde bu ülkenin tüm onurlu, sessiz çoğunluğunun incinmiş gururunu tamir etmektir.
Bu "kendini bilmezlik" hali, çocuklarımızı sahte kimliklerin, popüler rüzgârların ve başkalarının beklentilerinin oyuncağı yapar. Kendi iç sesini duyamayan bir genç, kolayca manipüle edilir, sürünün peşine takılır, başkalarının rüyalarını yaşar. En vahimi ise, kendi duygularını tanımayan bir çocuk, öfkesini, kıskançlığını, üzüntüsünü yönetemez; bu da onu ya içine kapanık ve mutsuz ya da etrafına zarar veren bir bireye dönüştürebilir.
Oysa kendini bilmek; Kur'an'ın "Nefsini bilen Rabbini bilir" ilkesinden, tasavvufun "men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu" (Kendini bilen Rabbini tanır) düsturuna dek, bilgeliklerin temelidir. Bu sadece ruhsal değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal bir olgunluk sürecidir; modern psikolojinin "öz farkındalık" dediği, başarının da anahtarı olan kavramdır."
Peki, Çocuğumuzun Kendini Bilmesini Nasıl Sağlarız?
1. "Kalp Terazisi" Kurun: Duygularının Adını Koysun
Biz "erkekler ağlamaz", "kızlar ayıp olur susar" diyerek çocuklarımızın duygularının üzerine beton döken bir toplumuz. Sonuç? Duygusunu tanıyamayan, öfkesini yönetemeyen, üzüntüsünü yaşayamayan, sevgisini gösteremeyen milyonlar... Evinizde bir "Kalp Terazisi" kurun. Çocuğunuz okuldan geldiğinde, "Bugün kalbinin terazisinde hangi duygu daha ağır basıyor?" diye sorun. "Öfke mi, mutluluk mu, hayal kırıklığı mı?" Duygulara isim vermek, onları tanımak, yönetmenin ilk adımıdır. Duygusunu tanıyan çocuk, onun esiri olmaz, efendisi olur. Öfkesinin altında yatan haksızlığı, kıskançlığının altındaki sevilme ihtiyacını fark eder. Bu, "nefs terbiyesi"nin ilk adımıdır.
2. "Cevherini Keşfedin": Her Çocuk Biriciktir
Bizim eğitim sistemimiz, çocuklarımızı birer fabrikasyon ürün gibi tek tipleştirmeye çalışır. Herkes matematikte iyi olacak, herkes aynı mesleği hayal edecek... Bu süreçte her çocuğun içindeki o eşsiz "cevher" gözden kaçar. Anne-baba olarak sizin göreviniz, bir sarraf gibi çocuğunuzun içindeki o özü, o cevheri bulup çıkarmaktır. Belki onun cevheri merhametidir, belki adalet duygusudur, belki de harika bir espri yeteneğidir. Onu komşunun çocuğuyla kıyaslamayı bırakıp, kendi içinde parlayan o ışığı ona gösterin. "Senin en güçlü yanın, biliyor musun, ne kadar adil bir çocuk olman," dediğinizde, ona sadece bir iltifat değil, bir kimlik hediye edersiniz.
3. "Hata Yapma Günü" Düzenleyin: Kusurlarıyla Barışsın
"Elalem ne der?" korkusuyla yaşayan bir toplumda en büyük tabu, hata yapmaktır. Hata yapan ayıplanır, dışlanır. Bu yüzden hatalarımızı hep saklar, hep başkalarını suçlarız. Bu zehirli kültürü kırmak için evde ayda bir "Hata Yapma Günü" veya "Hata Defteri" uygulaması başlatın. O gün herkes, o ay yaptığı bir hatayı ve o hatadan ne öğrendiğini anlatsın. Bulaşık yıkarken bardak kıran anne de, ödevini unutan çocuk da... Hatanın, utanılacak bir şey değil, öğrenmenin en doğal ve en gerekli parçası olduğunu yaşayarak öğretin. Kusurlarıyla barışan bir çocuk, kendine güvenir ve daha cesur adımlar atar.
4. "'Elalem Ne Der?' Karanlığından Çıkın: İç Pusulasını Güçlendirin
Çocuklarımızın karakterini inşa ederken en büyük düşmanımız o üç kelimedir: "Elalem ne der?" Bu söz, çocuğun kendi vicdan pusulasını değil, başkalarının beklentilerini ölçüt almasına neden olur. Çocuğunuza verebileceğiniz en büyük hediye, dışarıdan gelen onaya ihtiyaç duymayan, sağlam bir iç sestir. Başarısız olduğunda, farklı düşündüğünde veya yanlış anlaşıldığında ona şu güvenceyi verin: "Elalem ne derse desin, ben senin niyetini, senin kalbini biliyorum ve sana güveniyorum." İşte bu cümle, o zindanın duvarlarını yıkan balyozdur. İç referansı güçlü olan bir çocuk, hayatın fırtınalarında savrulmaz, kendi rotasında dimdik durur.
"Unutmayın, "kendini bilmek", bencillik değildir. Tam aksine, bir insanın topluma yapabileceği en büyük hizmettir. Çünkü kendini, gücünü, zaafını ve haddini bilen insan; adil olur, merhametli olur, saygılı olur. Ve böyle insanlardan oluşan bir toplumda, o daracık sokakta bir babanın onuru, çocuklarının gözü önünde bir hiç uğruna çiğnenemez. Kavgaya, kutuplaşmaya yer kalmaz."
"İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır?" - Yunus Emre
Bütün başkentler sağır ve dilsiz kesilmişken, insanlığın vicdanı denizlerden sesleniyor; bu yüzden yüreğimizdeki dualarımız da, umudumuz da Sumud Filosu’yla!
**
İLGİLİ BÖLÜM:
Yolculuğumuz Başlıyor: "İyi ve Başarılı İnsan" Yetiştirmenin 12 Temel Taşı
Devam Edecek...
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- Türkiye Konut Satışında Zirveye Oynuyor: Malatya da Listede!
- Battalgazi’de Taş Ocağı Planı Çevre Engelini Aşamadı!
- Şantiye Şefleri Artık Mobil Takipte: Bakanlıktan Dijital Adım!
- Komşu Elazığ’da Ne Oldu? Camlar Sallandı, Gökyüzünden Ses Geldi!
- Somuncubaba Bulvarı’nda Aşırı Hız Korkuttu: Kaza Kaçınılmaz Oldu
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.