Rıdvan SACU / Gofretle Sevilip Sosyal Medya İle Büyütülen Kayıp Nesil

Rıdvan SACU yazdı.
Biz ne ara çocuklarımızı sevmeyi unuttuk?
Durun, hemen itiraz etmeyin. Elbette seviyoruz. Onlar için canımızı veririz. En iyi okullara göndermek için gecemizi gündüzümüze katar, en pahalı ayakkabıyı almak için kredi kartını zorlarız. Ama bir şeyi karıştırdık galiba. Hem de çok fena karıştırdık. Cemil Meriç, "Kavramların namusunu korumak, aydının görevidir," der. Öyleyse soralım: Bugün "sevgi" dediğimiz şeyin namusu nerede?
Sevgi, çocuğun eline bir tablet tutuşturup saatlerce kendi sanal kayıp dünyasında oynamasına izin vermek midir? Sevgi, ağlamasın diye ağzına renkli, şekerli, zehirli bir gofreti tıkıştırmak mıdır? Sevgi, onunla iki çift laf etmek yerine, fotoğrafını çekip sosyal medyada "canım oğlum/kızım" diye yüzlerce sahte kalbe sunmak mıdır? İsmini hatırlamadığım bir yazarın dediği gibi, “Çocuğa en çok zarar veren, onu en çok sevenlerdir.”
Eğer buysa, biz sevmeyi değil, kendimizi rahatlatmayı, vicdanımızı susturmayı öğrenmişiz demektir.
Kabul edelim. Yorgunuz. Hayat pahalı, zaman az, rekabet acımasız. Eve geldiğimizde bir lokma huzur arıyoruz. Ve teknoloji, bize bu huzuru vaat eden en parlak, en ucuz ve en tehlikeli "emzik" oldu. Çocuğun eline o "dijital emziği" veriyoruz. Evde bir sessizlik. Ne muazzam bir icat! Ama o sessizlik, bir çocuğun hayal gücünün, merak duygusunun ve sizinle kuracağı en derin bağların cenaze marşıdır, farkında mısınız? O ekranda parmaklarıyla kaydırdığı şey, sadece renkli kutucuklar değil; kendi geleceğidir. Kendi iradesidir.
Çocuğum "çağın gerisinde kalmasın" diye eline en son model tableti alıp, sonra da " hiç kitap okumuyor" diye şikâyet eden bizler... Tam bir trajikomedi değil mi? Gözü bozulmasın diye binlerce liralık telefon alıyoruz ama o gözlerin içine bir kez bile sevgiyle bakmıyoruz. Dil öğrensin diye "eğitici" uygulama indiriyoruz ama onunla kendi ana dilimizde iki kelime sohbet etmiyoruz. Bu ne yaman çelişki?
Bir de şu gıda meselesi var. Endüstriyel gıda, modern annenin-babanın en büyük suç ortağıdır. Üzerinde "vitaminli", "kalsiyumlu" yazan, renkli ambalajlara sarılmış o ürünler, aslında birer GDO'lu yalandan ibaret. Çocuğa sebze yedirmek zordur, emek ister. Ama paketi yırtıp eline bir bisküvi tutuşturmak? Saniyeler sürer. İşte o an, kolayı seçtiğimiz andır. Sağlığı değil, anlık suskunluğu satın aldığımız andır. Kendi ellerimizle, en sevdiklerimizin damarlarına geleceğin hastalıklarını zerk ediyoruz. Sonra da doktor doktor gezip "Bu çocuğun neden hiç iştahı yok?" diye soruyoruz. Zehirle beslenen bir bedenin, şifalı olanı istememesine şaşılır mı?
Peki, ne yapacağız? Bu girdaptan çıkış yok mu?
Var. Çözüm, daha fazla para harcamakta, daha "eğitici" oyuncaklar almakta değil. Çözüm, bir devrim başlatmakta. Kendi evimizde, kendi soframızda bir isyan başlatmalı ve asıl değişimin aile içinde olacağının bilincinde olmalıyız.
Bu isyanın ilk kuralı şu: Ekranı kapat, hayatı aç. O tableti, o telefonu bir kenara fırlatın. Birlikte sıkılın. Evet, yanlış duymadınız: Sıkılın! Çünkü yaratıcılık, sıkıntının rahminde doğar. Bırakın canı sıkılsın, kendine oyunlar icat etsin. Sizinle konuşmak zorunda kalsın. Dünyayı, piksellerden değil, pencereden görmeyi öğrensin.
...
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- Ticaret Bakanlığı’ndan Güvensiz Ürünlere Sıfır Tolerans!
- Malatyalı Öğretmenler Dikkat: İller Arası Atamalarda İkinci Şans İçin Tarih Belli Oldu!
- Malatya’da Öğrencilere Sosyal Yaşam Desteği Sağlayan Yatırımın Temeli Atıldı
- Dev Ekran Kuruldu, Geri Sayım Başladı: Malatya Bu Maçı Kaçırma
- Vali Yavuz: 815 Konut 2 Ay İçinde Teslim Edilecek
- 0SEVDİM
- 1ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.