Ersoy BABA / Yazmaya Eriniyorum
ÖZEL HABERErsoy BABA yazdı.
Trafik polisleri aracı çevirmiş. Bakmışlar ne muayene var ne de sigorta. Aracı parka çekecekler. Adam ekip arabasındaki amire yalvarmış:
-“Ben bu araba ile iki engelli çocuğu hastaneye ve rehabilitasyona götürüp getiriyorum. N’olur almayın aracı”
Polisler araçtaki amire yönlendirmiş. Adamcağız bir süre de amire yalvarmış yakarmış. Polis amiri tüm yalvarmalara rağmen bir türlü ikna olmamış. Adamcağız bakmış olmayacak, yalvarmayı bırakıp amire:
-“Tamam pes! Ne yaparsan yap. Ama Rabbimden diliyorum sana da engelli evlat, engelli torun versin. O zaman beni anlarsın, o zaman beni hatırlarsın” deyip dönüp giderken amir arkadan yetişip ruhsatı adamın eline tutuşturmuş ve:
-“Geri al o bedduanı” diye o yalvarmaya başlamış.
Rahmetli Hüseyin kardeşim vardı. Hüseyin eker. Onun vesilesiyle Ankara’da eserleri geniş kitleler tarafından okunan Selim ile tanışmıştım. Selimin mesleği tabelacılıktı. Tabelaları Ankara’nın her yerinde herkes tarafından okunurdu Harika işler çıkarırdı. Yaptığı işleri piyasa fiyatlarının yarısına yakın bir şekilde fiyatlandırırdı. Herkesin 10 lira dediğine 5 der, onda da kazanırdı. Bu avantajı biraz da kaçak çalışmasındandı. İşyerini ruhsatsız çalıştırırdı. Ne fatura vardı onda ne de vergi. Birkaç kere gelip uyarı yapan zabıta müdürü sonunda işyerini kapatmaya gelmişti. Bizim Selim zabıta müdürüne:
-“Beni herkes sever. Teşekkür eder hayır dua da bulunurlar. Senin ne kötü bir işin var. Herkesin dükkanını kapatıyor beddualarını alıyorsun. Milletin ekmek teknelerine mühür vuruyorsun. Herkes senden nefret ediyor. Sana acıyorum. Yazık yaa!”
Zabıta müdürü bu sözler üzerine hiçbir işlem yapmadan geri dönüp gitmiş. Gidiş o gidiş.
***
Tabeladan söz açılmışken 80’li yıllarda seçimler için birkaç arkadaş afiş hazırlıyorduk. O zaman dijital baskı olmadığından afişler, sloganlar fırçayla bin bir emekle hazırlanırdı. Afişin birini bitirdik. Kurur kurumaz gece yarısı ana caddede direğe tırmanıp astık.
Sabah işe giderken baktık ki bizim afişi kesip kenara atmışlar ve karşı partinin afişini asmışlar. Böyle bir durumda siz olsanız bildiğiniz duyduğunuz, ama o güne kadar hiç ağzınızdan çıkmamış küfürleri etmez miydiniz? Etmezdiniz tabi ki. Ben de etmeyip fikir geliştirdim.
Bir gün önce saatlerce emek edip boyadığımız afiş için akşam mesai saatinden sonra tekrar bir araya gelip saatlerce uğraştık. Afiş bitti. Kurudu. Aynı direğe tırmanıp (kısasa kısas) diğer afişi kesip indirdik. Hazırladığımız yeni afişi astık. İnerken gündüz araba yağlamacılarından aldığım çıkma pis gres yağını direğe sıvaya sıvaya indik. İnsan boyuna yakın yerde yağlamayı bıraktık ki gelen geçeni kirletmesin.
Ertesi sabah afişimiz yerindeydi. Ama gres yağı yerlere kadar her yere bulaşmıştı. Gece karanlığında direğe tırmanmaya çalışmışlar her yerlerine bulaştırmışlar. Ayak izlerinde bile pis gres yağı vardı.
...
İlginizi Çekebilir