Malatya
11 Ağustos, 2025, Pazartesi
  • DOLAR
    40.70
  • EURO
    47.43
  • ALTIN
    4396.2
  • BIST
    11.076
  • BTC
    121213.19$

Yazmaya Eriniyorum

10 Ağustos 2025, Pazar 16:35
Yazmaya Eriniyorum

Trafik polisleri aracı çevirmiş. Bakmışlar ne muayene var ne de sigorta. Aracı parka çekecekler. Adam ekip arabasındaki amire yalvarmış:

-“Ben bu araba ile iki engelli çocuğu hastaneye ve rehabilitasyona götürüp getiriyorum. N’olur almayın aracı”

Polisler araçtaki amire yönlendirmiş. Adamcağız bir süre de amire yalvarmış yakarmış. Polis amiri tüm yalvarmalara rağmen bir türlü ikna olmamış. Adamcağız bakmış olmayacak, yalvarmayı bırakıp amire:

-“Tamam pes! Ne yaparsan yap. Ama Rabbimden diliyorum sana da engelli evlat, engelli torun versin. O zaman beni anlarsın, o zaman beni hatırlarsın” deyip dönüp giderken amir arkadan yetişip ruhsatı adamın eline tutuşturmuş ve:

-“Geri al o bedduanı” diye o yalvarmaya başlamış.

Rahmetli Hüseyin kardeşim vardı. Hüseyin eker. Onun vesilesiyle Ankara’da eserleri geniş kitleler tarafından okunan Selim ile tanışmıştım. Selimin mesleği tabelacılıktı. Tabelaları Ankara’nın her yerinde herkes tarafından okunurdu Harika işler çıkarırdı. Yaptığı işleri piyasa fiyatlarının yarısına yakın bir şekilde fiyatlandırırdı. Herkesin 10 lira dediğine 5 der, onda da kazanırdı. Bu avantajı biraz da kaçak çalışmasındandı. İşyerini ruhsatsız çalıştırırdı. Ne fatura vardı onda ne de vergi. Birkaç kere gelip uyarı yapan zabıta müdürü sonunda işyerini kapatmaya gelmişti. Bizim Selim zabıta müdürüne:

-“Beni herkes sever. Teşekkür eder hayır dua da bulunurlar. Senin ne kötü bir işin var. Herkesin dükkanını kapatıyor beddualarını alıyorsun. Milletin ekmek teknelerine mühür vuruyorsun. Herkes senden nefret ediyor. Sana acıyorum. Yazık yaa!”

Zabıta müdürü bu sözler üzerine hiçbir işlem yapmadan geri dönüp gitmiş. Gidiş o gidiş.

*** 
Tabeladan söz açılmışken 80’li yıllarda seçimler için birkaç arkadaş afiş hazırlıyorduk. O zaman dijital baskı olmadığından afişler, sloganlar fırçayla bin bir emekle hazırlanırdı. Afişin birini bitirdik. Kurur kurumaz gece yarısı ana caddede direğe tırmanıp astık. 

Sabah işe giderken baktık ki bizim afişi kesip kenara atmışlar ve karşı partinin afişini asmışlar. Böyle bir durumda siz olsanız bildiğiniz duyduğunuz, ama o güne kadar hiç ağzınızdan çıkmamış küfürleri etmez miydiniz? Etmezdiniz tabi ki. Ben de etmeyip fikir geliştirdim. 

Bir gün önce saatlerce emek edip boyadığımız afiş için akşam mesai saatinden sonra tekrar bir araya gelip saatlerce uğraştık. Afiş bitti. Kurudu. Aynı direğe tırmanıp (kısasa kısas) diğer afişi kesip indirdik. Hazırladığımız yeni afişi astık. İnerken gündüz araba yağlamacılarından aldığım çıkma pis gres yağını direğe sıvaya sıvaya indik.  İnsan boyuna yakın yerde yağlamayı bıraktık ki gelen geçeni kirletmesin.

Ertesi sabah afişimiz yerindeydi. Ama gres yağı yerlere kadar her yere bulaşmıştı. Gece karanlığında direğe tırmanmaya çalışmışlar her yerlerine bulaştırmışlar. Ayak izlerinde bile pis gres yağı vardı. 

*** 
Sevgili okurlarım. Bu kadar uzun aradan sonra yazıyı anılarla tınılarla doldurup geçiştiriyor diyorsunuz. Saracak o kadar konu var ki. Anılar tınılar bir yere kadar.

Türkiye’de siyaseti izleyince 80 yıldır kimlerle uğraşmışız? Kimleri başımıza sarmışlar? Kimler bu milletin başına tam anlamıyla “BELA” olmuş görüyoruz. 

Yaşadıkları ülkenin gerçeklerinden bi haber, inançlarından, kutsallarından bi haber bir güruh ülkede her şeyi sahiplenip her şeyin üzerine çökmüşler. Kapasiteleri yetmeyince sahte diplomalarla her yere üşüşmüşler. Çatlayıncaya, patlayıncaya, tıksırıncaya  kadar yemişler, içmişler. 

Kendi kapasitelerince de dini amellere yenilikler (!) getirmişler. Mesela zamanın CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş, partisinin aday tanıtım toplantısının Cuma namazı saatine denk getirilmesine yönelik eleştirilere:

-"Böyle bir sıkıntıları varsa Cuma namazını kaza etsinler” diyebilmiş.

Cüppe ve sarığa çağ dışı diyen ve her fırsatta İslam’a saldıran sekücan CHP’lilerin Aydın Çine belediye meclis üyeleri 5 bin yıllık Yunan kıyafetleri ile toplantı yapmış. Eski Yunan’daki gibi beyaz kumaşlar sarınıp, başlarına defne yapraklı taçlar takmışlar, ellerinde de lir çalgısı ile toplantı yapmışlar. 

Gerici adamlar. Halbuki güncel Yunan Palikaryalarının eteklerinden giyip, tombul ayakkabıları da ayaklarına geçirseler, bacaklarının tüylerini de parizyen kilotlu çorapla örtseler ve öyle toplantı yapsalar daha çağdaş olabilirlerdi.  Bu gerici yobazların bir sonraki meclis oturumunu da daha da eskilere giderek  Fred Çakmaktaş ile taş devri kıyafetleriyle yapmaları bekleniyor.

Sözcü Gazetesi yazarı Necati Doğru, Müslümanların en büyük problemlerinden birini çözdü!!! Bugüne kadar hiç bir alimin, bilim adamının, ilahiyatçının aklına gelmeyeni Sözcü yazarı buldu!!! 

-“Din adamlarımız var. Onlar dile getirseler: Kâbe sayısı artırılsa! Türkiye’de Konya’ya, İran’da Kum kentine Mısır’da Kahire’de. Irak’ta, Libya’da, Kenya’da Müslüman nüfusun yüksek olduğu Endonezya’da birer Kâbe daha inşa edilse ve dünyada 1 Kâbe değil 100 Kâbe olsa bunun gerçeklemesi için de ilk adımı Türkiye’den Diyanet İşleri Başkanı, Türkiye’nin yetiştirdiği sözü dinlenir din adamları atsalar; “Her Müslüman Ülkeye Bir Kâbe” reformunu gerçekleştirseler; işte o zaman büyük yenilik olmaz mı? 

Böylece dünya kadar dövizimiz de Suudi Arabistan’a gitmez. İçerde kalır di mi?

CHP’li vekil Veli Ağbaba okul yakınlarında alkol satışı yasağı gündeme geldiğinde de “Alkolü yasaklayanları Allah’a havale ediyorum” diyebilmiştir. 

Kimi seçim çalışmaları döneminde 20 kere iftar etmiş, kimi de Teravih Namazını 40 rekat kıldım diye sallamıştır. 

Bir sürü de var. Yazmaya eriniyorum. 

Bütün bunların baş sebebi Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’ye getirilip yerleştirilen ve Türk ismi verilerek vatandaş yapılan Yahudi, Rum ve Ermenilerin tohumlarını rasgele saçmasındandır. Veya sahte diplomalarla toplumun üst yönetimlerine çıkıp kendi salaklığında ve adiliğinde embesilleri oralara yerleştirmelerinden kaynaklanmaktadır.
O kesimlerden olmayıp da anası babası Müslüman olmasına rağmen bu kadar aptalca muhaliflik yapanların sebeplerini de düşünüyorum; Ya doğum sırasında ebenin elinden kapıp sert zemine düşmüştür, ya da sahte diplomalı öğretmeni hep kafasına vurmuştur. 

Başka neden olabilir ki?

Geldik yazının sonuna. Örf adet ve geleneklerimize uyarak haftanın fıkrasını da sizlerle paylaşıyorum.

Temel uçağa ilk binenlerden. Her yer bomboş. Her yeri rahat seyredebileceği bir koltuk için etrafa göz gezdirmiş. Ve harika bir yer bulup oturmuş. Biraz sonra biri gelmiş ve:

-“Arkadaş, oradan kalkar mısın? Orası benim koltuğum.”

Temel umursamaz.

-“Önce pen geldum. Kalkmam”

Adam ne yaptıysa Temeli Kaldıramamış. Sinirlenmiş ve Temel’e:

-“İyi o zaman. Sen kullan uçağı. Kullanabileceksen!”

Kalın sağlıcakla.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.