dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2428.2
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64214.68$

Biri bu zorbaya ’’Dur’’ desin!

15 Kasım 2021, Pazartesi 12:01
Biri bu zorbaya "Dur" desin!


-Doktorlara uygulanan sözlü şiddete neden sessiz kalınıyor?

-Ağza alınmayacak küfürler eden yetkili kim?

-Recep Bentli’nin ne yapması gerekir?

-Kurumlardaki usulsüzlüklerin bedelini siyasiler mi ödeyecek?

-Fedai Öğretmen ve atanamayan niceleri…

-“Tavukçu”yu asalım mı?

-Battalgazi Belediyesi’nin hiç mi suçu yok?

-Haftanın karikatüründe ne var?




Ünlü İngiliz matematikçi ve filozof Bertrand Russell, “İktidar, insanları hayvanlardan ayıran bir güdüdür. Fizikte enerji nasıl çeşitli biçimler alıyorsa, sosyolojide de İktidarın; servet, silah gücü, sivil makamlar ve düşünceye söz geçirme gibi biçimleri vardır.” şeklinde bir sözü vardır.
 
Bu münasebetle size, şahsıma gönderilen bir nottan bahsedeceğim. Söz konusu not, aylar önce elime ulaşmıştı. Ben de muhatabım olan doktora, öncelikli olarak İl Sağlık Müdürü Recep Bentli’ye durumu bildirmesini salık vermiştim. Doktor kardeşimiz, arkadaşlarıyla birlikte, başhekimin kendilerine ağıza alınmayacak küfürler savurarak aşağıladığını belirtir bir dilekçeyle, İl Sağlık Müdürü’ne müracaat etmiş. Dilekçenin verilmesinin üzerinden geçen aylara rağmen, herhangi bir olumlu adımın atılmadığını gören doktorlarımız, yine şahsıma müracaat ettiler. Eh biz de dilimiz döndüğünce, kalemimiz yettiğince durumu sizlere aktarmış olalım. 

Söz konusu başhekimin kurumu ve ismi bizde saklı. İl Sağlık Müdürü sayın Bentli’ye durumun vahametini bir kez daha anlatmak ve kamu yararını gözetip uyarmak adına bir kaç kelam etmek istedik. Zorbalık yaparak, sağlık çalışanlarının moral ve motivasyonu düşüren bu zata bir şey denilmeyecek mi? Milyonluk Malatya’ya hizmet vermeye gayret gösteren doktorlara reva görülen bu muameleye “Dur” diyecek bir babayiğit çıkmayacak mı? 

Anlayana veya anlamak isteyene de, yazımızın girişinde anlattığımız sözün ne manaya geldiğini anlatan bir filmden bahsetmek isterim: Alman yönetmen Oliver Hirschbiegel’in 'Das Experiment (Deney) isimli filminin, bir başka yorumu 2010 yılında Amerikalılar tarafından çekildi.  The Experiment ismiyle sinema salonlarında gösterime giren filmde, 26 kişi, psikolojik bir deney için bir hapishaneye konulurlar. Bunların büyük bir kısmı mahkum, diğerleri de gardiyan olur. Ellerine verilen kuralların olduğu nota göre bu rolleri 14 günlüğüne oynamaya başlarlar. Aslında filmi izleyince; gardiyan olarak görevlendirilenleri kobay, mahkum yapılanları ise kobaya sunulan yem gibi algılamak da mümkündür. Zira, deneyi yapanların asıl ilgilendiği konu, ellerine 'iktidarın bir türü' verilen gardiyanların, kontrolsüz bırakıldıkları zaman, neler yapacakları, gücü ellerinde tutabilmek için sınırları ne kadar zorlayacaklarıdır.

Filmin öne çıkan zorba karakterinin, deney öncesinde, yakın çevresi tarafından sürekli aşağılanan silik bir tip olması ve deney sırasında bir canavara dönüşmesi, dikkat çekiyor.

Kısaca konusunu anlattığım film, eline imkan veya yetki verilen kişinin, emri altında çalışanlara yapabileceği zorbalığa işaret ediyor. Birilerinin de söz konusu “zorbaya” dur demesi gerekiyor. Bu olayda “Dur” demesi gereken kişi ise, Sayın Recep Bentli’dir. 

NASIL OLSA BEDELİNİ SİYASİLER ÖDÜYOR!..

Son zamanlarda o kadar olaylara şahit oluyoruz ki, bazen ağzımız açık kalıyor. Siyasi referansları sayesinde bir yerlere gelen atanmışların o kadar hataları var ki, "Bu kadar da olmaz" demekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Bu atanmışlara her ne hikmetse hiçbir şey olmuyor. Yaptıkları hiçbir yanlışın bedelini ödemiyorlar, makamlarındaki saltanat hiç bitmiyor. Bir yerden bir yere geçişleri "Tereyağından kıl çeker" gibi yapıyorlar. Malatya Çevre ve Şehircilik İl Müdürü  hakkındaki onlarca iddia ve şaibeye rağmen, Karaman'a İl Müdürü olarak atandı. Devlet, onca iddiaya rağmen, ona adeta madalya verdi. 

Günlerdir gündemden düşmeyen Malatya Turgut Özal Üniversitesi’nden hala ses seda yok. Çünkü hesap soran yok, hesap veren yok! Çünkü sıkıntı varsa bunun bedelini siyasi iktidar ödeyecek. Orada yapılan yanlışlardan dolayı kimse kimseye hesap vermeyecek!

Geçtiğimiz günlerde beden eğitim öğretmenliği mezunu atanamayan bir öğretmen kardeşimiz, elektrik akımına kapılarak vefat etti. Onun vefatı elbette ki takdiri ilahi! Lakin yaşananlar, dönen olaylar, torpil, adam kayırmaca... Fedai ismindeki öğretmenin vefatı, kendisinin kaderidir. Fakat ders almadığımız bu olay ve yaşanan haksızlıklar hepimizin kaderidir. Sorunların düzelmesi konusunda atmadığımız her adım bizim imtihanımızdır.

Konunun anlaşılması için size bir örnek vereyim. Atanamayan Fedai öğretmenin KPSS puanı 83’tü. 60 puanla atanan birçok insan biliyorum. Mesela Turgut Özal Üniversitesi bu konuda başı çekiyor. Birtakım gereksiz sertifikalar şart koşularak yüksek puan alan insanların önünü kesip, çok daha düşük puanlı kişileri devlet memuru olarak işe almışlar. Bunun onlarca örneği var. Üniversitenin 4/B memur alımları ve öğretim görevlisi alımlarının çoğu bu şekilde. Açıp tek tek ilanlarına bakabilirsiniz. Neredeyse tamamında özel şartlar var. Dahası bunu bütün devlet ricali bilmesine rağmen, kimse müdahil olmuyor. 90 puanla bir yere yerleşemeyen insanlar varken, 60 puanla yerleşenlerin olması, ülkemin geleceği adına en büyük endişe sebebim. Zira bir yerde adalet bitti mi devlette biter. 
Atanmışların bu hoyratça davranışlarının altında yatan en büyük sebep, "Nasıl olsa bedelini siyasiler öder!" anlayışından başka bir şey değil.



“TAVUKÇU”YU ASALIM MI?..

Geçtiğimiz günlerde Sıtmapınarı’nda iki katlı bir bina çökmüş ve yüreğimiz ağzımıza gelmişti. Neyse ki can kaybı yaşanmadı da hepimiz derin bir nefes aldık. Günün en kalabalık saatinde olmasına rağmen, can kaybı olmaması, milletçe “Verilmiş sadakamız varmış” şeklinde yorumlandı.

Bu olay bize binaların sağlamlık testlerini yaptırma konusunda ders olmalıdır. İlla deprem olmasına gerek yok, en ufak tadilatlar bile, bir binanın yıkılması için yeterli bir sebeptir. Ben bugün olayın en trajikomik yanını yazmak istiyorum. Bu olaydan sonra, dükkan sahibi ve çalışanları tutuklandı. İzinsiz tadilat yapan tavukçu dükkanının işletmecisi, tadilatı yapan usta ve tavukçunun yanında çalışan kebapçı bile tutuklandı. İlginçtir tadilat yapılan katın tavanı çökmemişti bile. Buna rağmen bu insanların tutuklaması nasıl izah edilir bilmiyorum. Fakat şunu iyi biliyorum ki devletin kurumları burada işini düzgün yapmamışlardır. Mevcut şartlarda Pütürge’nin en ücra yerinde iki göz ev yapmak isteseniz, ikinci gün devletin adamları yanı başınızda belirirler ve inşaatı durdururlar. Bu, Malatya'nın bütün ilçelerinde böyledir. Fakat her ne hikmetse Malatya'nın en merkezi yerinde haftalarca devam eden bu tadilatı, hiçbir devlet veya belediye yetkilisi görememiş. Büyükşehir Belediyesi’ne 300 metre mesafede bu tür bir tadilat olacak, ama kimse göremeyecek! Battalgazi Belediyesi’nin sürekli gezen ekipleri bunu fark etmeyecek! Bu arada Yeşilyurt Belediyesi’yle hiçbir ilgisi olmadığı halde, ısrarla buranın Yeşilyurt sınırlarında gösterilmeye çalışılması da ayrı bir garabet!
 
Şimdi bütün herkes derin bir "oh" çekmiştir. Nasıl olsa tavukçu cezaevinde ve bütün suç tavukçunun. Herkes keyfine baksın, gerekirse tavukçuyu idam edelim. Yazık, gerçekten yazık! Devletin gösterdiği zafiyet sorgulanmıyorsa ve herkes sorunun kaynağı olarak, izinsiz tadilat mazeretinin arkasına sığınıyorsa, biz bitmişiz! Tavukçu işi bilmiyor olabilir, daha az masraf için bu yola tevessül edebilir veya art niyetli olabilir... Peki, bunu göremeyen devlet yetkililerinin hiç mi suçu yok? Malatya'nın göbeğinde yaşanan bu olay sadece bir esnafın üzerine yıkılacak kadar basit mi? Değerlendirmeyi kıymetli okuyucularımın takdirine bırakıyorum.

Selam ve dua ile
Fiemanillah