dore okulları
Malatya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63890.037$

Gönderelim Valiyi, asayiş olsun berkemal! 

18 Nisan 2018, Çarşamba 05:46


Son günlerde Malatya'mızın yaşadığı önemli sorunların başında asayiş olayları geliyor. Onca sorun ve sıkıntı içerisinde birde asayiş sorunları olunca haliyle insanlar bu konudan muzdarip tavırlar sergileyebiliyorlar. Hatta bazen bu asayiş olayları Malatya'nın en önemli sorunu haline gelebiliyor. Daha doğru bir ifadeyle bu asayiş sorunu en büyük sorunmuş gibi gösterilebiliyor. En ufak sorun ve sıkıntı manşetlere çekiliyor, yaygın medyada yer alabilmesi için ajanslar tarafından özellikle servis ediliyor. Sokak ortasında kendini bilmez birinin havaya açtığı ateş dahi; duyulduğu an, anında haber merkezlerine servis ediliyor. Bugün elimden geldiğince bu konuyu irdelemeye çalışacağım. 

 

Asayiş Olaylarının Artmasının Sebebi Nedir? 

Ülke genelinde asayiş olaylarında bir artış görüldüğünü maalesef üzülerek müşahede ediyoruz. Tabi bu birazda böyle gösterilmek istendiğinden dolayı öyle görünüyor. Özellikle FETÖ'den boşalan emniyet kadrolarının henüz doldurulmamış olması, emniyet teşkilatına adam alımlarında liyakat ve ehliyetin göz ardı edilmesi, FETÖ'cülerin tasfiyesi ile birlikte kurumun hafıza kaybına uğramış olması, cezaevlerindeki birçok adi suçlunun serbest bırakılması vs. bu artışın önemli sebeplerinden bazıları. Bunun yanı sıra silah edinmenin peynir ekmek gibi kolay olması, kısa yoldan zengin olmayı düşünen kişilerin suç örgütü kurmaları, uyuşturucu kullanımının ortaokul seviyelerine kadar düşmüş olması gibi toplumsal sorunların varlığı da önemli bir etken. Bir diğer önemli etken ise televizyon ve medya. Televizyon dizilerinde zengin bir hayatı özendirici senaryoların varlığı aşikâr. Neredeyse her dizide ultra zengin bir hayat profili ile karşılaşıyoruz. Aynı şekilde mafyavari yapıları övücü dizilerde azımsanmayacak kadar fazla. Zengin hayat sürmek isteyen insanlar, bunun asgari ücretle çalışılarak kazanılmayacağını bildikleri için, ilk önce silaha ve uyuşturucuya başvuruyorlar. Hal böyle olunca, sokaktaki suçların artması kaçınılmaz oluyor. 20 sene öncesinin Türkiye'ne nazaran yüz kat ilerde olsak da birkaç yıl önceye göre gerilemiş olmak insanı üzüyor.  

Asayiş olaylarındaki artışın bir diğer sebebi ise birilerinin özellikle bu tür haberlere fazlasıyla yer vermesidir. Geçtiğimiz yıllarda bu kadar asayiş haberi yapılmadığı için biz güllük gülistanlık bir şehirde yaşadığımızı düşünüyorduk. Şimdilerde bu konu fazlasıyla medyada yer bulunca, biz cehennem gibi bir şehirde yaşadığımızı düşünmeye başladık. Yani esasında bir algı operasyonu ile karşı karşıyayız.  

 

Haberleri Yayanların Gerçek Amacı Nedir? 

Asayiş haberlerinin medyada giderek önemli bir yer bulması, aklıma bu haberleri yapanların gerçek amaçlarının sorgulanması gerekliliğini getiriyor. Yaygın medyanın ana haber bültenlerinin üçte birine yakını artık asayiş haberlerine ayrılmış durumda. “Hepsinin amacı aynıdır” demek zor olsa da nihayetinde vardıkları sonuç şu; Türkiye yaşanılmaz bir ülke. Suç oranı oldukça yüksek ve bu durum giderek artıyor. Bu habercilere sorsanız hepsi vatan sevdalısı olduklarını ifade ederler. Yaptıkları işin sonucunda; “bu ülkenin ciddi zararı var” derseniz; “ben işimi yapıyorum, yetkililer çaresini bulsunlar” derler. Bu işin altından yine Fetövari bir yapılanmanın çıkacağı konusunda tereddütlerim var. Zira asayişle ilgili verilen her olumsuz haber; bu ülkenin veya bu şehrin turizmine zarar vermekten başka bir işe yaramıyor. Naçizane fikrim emniyet basın bültenlerinin gözden geçirilerek servis edilmesi! Aksi halde haber bulamayan, haber üretemeyen, özel dosya sunamayan; her ajans, her medya kuruluşu, oturup basit basit asayiş haberlerini manşete taşıyarak toplumun huzurunu biraz daha kaçıracaktır. 

 

Emniyet Müdürünün Suçu Var mı? 

Asayiş olayları arttıkça emniyet ve jandarma görevlileri her zaman sorgulanır olurlar. Son zamanlarda ilimizde de bu tür bir durumla karşılaşıyoruz. Malatya Emniyet Müdürü Dr. Ömer Urhal; her türlü toplumsal olayda gördüğümüz, her türlü etkinlikte yer alan, gece gündüz demeden koşturan bir insan. Elindeki kısıtlı ekibe rağmen güzel işler üreten nadide bir insan. Urhal, bana göre 15 Temmuz darbe girişiminin Malatya'da bastırılmasındaki en kilit isim. Sahte kahramanların gölgesinde kalsa da, en önemli görevi O'nun yaptığını çok iyi bilenlerdenim. 15 Temmuz'da evinde oturup olayları izleyen ve iş işten geçtikten sonra kahramanlığa soyunanların aksine ilk önce harekete geçen kişi kendisidir. Bindikleri araçla Melekbaba yolu üzerinde seyir halindeyken kaçmaya çalışan bazı üst düzey siyasetçileri düşündükçe O'nun yaptıklarını daha iyi anlayabiliyorum. Daha yazılacak çok şey var ama bugünlük kalsın. FETÖ'ye karşı bu kadar direnen bir kişiye bir takım saldırıların olması, işin altında FETÖ'mü var sorusunu akıllara getiriyor. Normalde her taşın altında FETÖ arayan bir insan değilim ama bu tür durumlar her zaman FETÖ'yü aklıma getirir. Birileri bilerek ya da bilmeyerek birileri tarafından kullanılıyor diye düşünüyorum. Hakikaten bu kadar başarılı bir şekilde görevini yürüten bir Emniyet Müdürünün birkaç gece birkaç silah patladı diye topun ağzına koymak insafsızlıktan başka bir şey değildir. Süreç içerisinde Sayın Urhal'ın en büyük gafı; “asayişte 30. sıradayız” şeklindeki beyanıydı. Bana göre “asayişte ilk 30 ildeyiz” şeklindeki bir ifade daha güzel olurdu ve büyükşehir olan ilimizin ilk otuzda olması da çok kötü bir durum değil. Sayın Urhal'a tavsiyem; mümkün olduğu kadar etkinliklerden uzak durması ve biraz daha teşkilatına zaman ayırması. Çünkü fazla göze batıyor! 

 

Beyaz Malatyalılar! 

Malatya'da varlıklarını inkâr etselerde kendini bu şehrin sahibi gibi gören bir güruh var. Bunların bazıları iş adamı, bazıları siyasetçi ve bazıları da gazetecilerdir. Meslekleri farklı olsa da ortak noktaları kendilerini Malatya'nın sahibiymiş gibi görmeleridir. Son birkaç yıla kadar, onların istemediği hiçbir siyasetçi bu şehirde barınamazdı, hiçbir idareci barınamazdı, hiçbir mülki amir layıkıyla görevini yapamazdı. En azılı düşmanlık yaptıkları siyasetçiler bile bunların ayağına gider mutlaka bir takım ayrıcalıklar tanırdı bu kişilere. Özellikle Ak Partide siyaset yapan birçok siyasetçi; fikirleri birebir zıt oldukları halde bu kişilerden akıl almaktan geri kalmadı hiçbir zaman. Oturup günlük bir makale yazamayan, bir haber metnini doğru dürüst oluşturamayan gazeteci müsveddeleri bile yıllarca Ak Partili siyasetçiler tarafından “marka gazeteci” olarak lanse edildi. 

Devletçi, cumhuriyetçi, özgürlükçü ve vatansever görüntülerinin altında her zaman bir Müslüman düşmanlığı olan bu kişilerin; giderek güçlerini yitirdiklerine şahit oluyorum. Üretemeyen, yeni şeyler meydana getiremeyen, menfaatlerine ters gelen her şeyi ve herkesi memleket lehine olsa bile eleştiren bu güruhun giderek yok olmaya başladığını ibretle gözlemliyorum. Durum böyle olunca bu kişiler kendilerine saldırmak için hedef arayıp duruyorlar. Gazeteci geçinen bu kişilerin Malatya'nın onca sorunu varken; her gün birkaç asayiş haberini manşetlerine çekmenin sebebi nedir ki? Siyasetçiler tarafından yeterince nemalanan bu kişilerin onca yanlışa ses çıkartmayıp, birkaç silah patladı diye birilerinin kellesini istemeleri nasıl yorumlanabilir? Bu adamlar bu cüreti kimden alıyorlar? İşgal ettikleri koltuklarından kalkmayan, hiçbir olayda görünmeyen, oturdukları yerden gazetecilik yapan, her seviyedeki yöneticiyi ayaklarına çağıran bu kişiler; kendilerine boyun bükmediği için kimleri neden topun ağzına koyarlar? Amaçları Malatya'nın menfaati değil, kendilerinin menfaati! Yaptıkları haberlerin Malatya'ya çok büyük zararı olduğunu bildikleri halde hala devam ediyorlarsa, bunların amacı tahripten başka bir şey değildir. 

 

Vali Neden Hedef Tahtasına Oturtuluyor? 

Malatya Valisi Ali Kaban, geldiği günden beri sürekli birilerini rahatsız ediyor. O'nun Malatya adına düşünceleri ve projeleri birilerini nedense rahatsız etmiş durumda. İlk geldiği günlerde, Malatya Kayısısı ile ilgili fikrini iyi niyetli bulmakla beraber, öncelikle Malatya'da bu konuda çalışma yapmış kişilere danışması gerektiği şeklinde eleştirmiştim. Bugün geldiğim noktada, Malatya'da kayısı sorununun ancak Malatyalı olmayan bürokratlar tarafından halledileceği kanaatine vardım. Zira kayısı ile ilgili en büyük sorun fiyat sorunu ve fiyatı da Reis-i Cumhurun ifadesi ile “üç beş alavereci dalavereci” belirliyor. Ne hazindir ki; bu üç beş alavereci dalaverecinin hepsi doğrudan ya da dolaylı olarak Ak Parti içerisinde siyaset yapıyor. Ak Partili oldukları için değil, menfaatlerine öyle uyduğu için! Şimdi bu şartlar altında, hangi Malatya'lı bürokrat kayısının sorununu çözmek için bir adım atabilir ki? Atacağı ilk adımda kendini Türkiye'nin bir başka köşesinde bulacaktır. Hatta kendini FETÖ'cü yaftasıyla cezaevinde bile bulabilir. Zira, kayısı sorununu çözmenin ilk yolu yeni bir fiyat mekanizması belirlemektir ki; bu mekanizma Reisin bahsettiği o üç beş alavere dalaverecinin işine hiç gelmez! Hafızası güçlü olanlar hatırlayacaktır; Reis o meşhur “üç beş alavereci dalavereci” sözünü kullandıktan birkaç gün sonra, kayısı tüccarlarını toplayan Malatyalı Vekil, “öyle bir şey yok, onların hepsi şerefli tüccarlar” demişti. İşte bu sebeple diyorum ki; Malatya'lı hiçbir bürokrat ve yönetici kayısı sorununu çö-ze-mez! 

Geldiği ilk günde bu olaya el atan Vali Ali Kaban konu ile ilgili; çalışmalar, çalıştaylar, araştırmalar yapacaktı. Hatta ekip kurmak için kolları bile sıvamıştı ki; bir anda bu işten vazgeçti. Şimdilerde birkaç asayiş hadisesi var diye, Vali Bey'in kellesini isteyenler ya birilerinin yönlendirmesiyle hareket ediyorlar ya da başka kuyruk acıları var! Vali Kaban, kendisine proje götüren hiç kimseyi kapısından çevirmeyen bir insan. Yeter ki elinde projesi olan birisi kapısını çalsın, mutlaka O'na yardımcı olan birisi. Elinden geldiği kadar sorun ve sıkıntıları çözme gayretinde. Bunun yanında kendini “Beyaz Malatyalı” olarak gören güruhunda etkisinde kalmayan bir kişi. İşte “bir kaşık suda fırtına koparanların” bütün derdi bu! Sayın Vali birilerinin rantını kesmiş olmalı ki bu kadar üzerine geliyorlar. Yoksa kimsenin derdi asayiş sitayiş değil! Şimdi “gönderelim Vali'yi, asayiş berkemal olsun” dersek, bu lafa kargalar bile güler. Vali'yi göndermekle, Emniyet Müdürünü göndermekle bu şehrin asayiş sorunu çözülür mü? Kesinlikle, hayır! Kaldı ki her ikisi de sorunu çözmek için elinden gelen gayreti gösteriyorlar. O zaman dert ne?  

 

Selametle… 

Adem İnsanoğlu