dore okulları
Malatya
09 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.25
  • EURO
    34.72
  • ALTIN
    2399.9
  • BIST
    10247.75
  • BTC
    61585.36$

Kırılan Testiler

16 Ağustos 2023, Çarşamba 16:09
Kırılan Testiler

Bundan yıllar öncesi Malatya’da okullar tatil olunca, çocukların yeni uğraşları başlardı. Şehirdeysen haydi sokağa, köydeysen haydi bağa bahçeye, bir sürü iş seni bekliyor. Kayısılar toplanacak, islim damı yakılacak, bahçe sulanacak, harmana kalkılacak, daha neler neler…

 Şehirdeysen haydi sokağa dememe bakmayın siz. O zamanlar yaz kursları, çeşitli spor kursları ve etkinlikler olmadığı için çoğu aileler çocuklarının yaz tatilinde başıboş kalmasını, sokaklarda oynamasını istemezlerdi. Boş gezenler “Çakkal” olur diye sokağa bırakmazlardı. En iyisi “Çıraklık” tı. Tanıdık birinin dükkânına çocuklar çırak verilirdi. Çocuklar böylece kontrol altına alınmış olunurdu. 

Kunduracı,  terzi, gömlekçi ve berber dükkânları en çok rağbet edilenlerdi. Kalaycı çıraklığına pek itibar edilmezdi. Zaten aileler çocuklarını okumaya yönlendirmek için “ Bak, okumazsan kalaycı çırağı olursun!” derlerdi. Çocukların eli, yüzü, elbisesi “yağ-kir” içerisinde kalacak, bir de onların temizliğiyle mi uğraşılacak diye, tamirci çıraklığı da aileler tarafından pek istenmezdi. Ancak ilkokuldan sonra okumayan çocuklar bir meslek edinsin diye, karın tokluğuna gönderilirdi tamirciliğe. En temizi ve iyisi, gömlekçi çıraklığıydı. O yaz tatilinde babası Suat’ı,  yeğeni olan Bayram Usta’nın gömlekçi dükkânına çırak vermişti.

Malatya Kız Enstitüsü’ nün hemen karşısındaki “Özer Kardeşler” gömlekçisi, kentin en tanınmış gömlekçilerindendi. Suat’tan başka aynı yaşlarda olan Saim de vardı o yaz dükkânda çıraklık yapan. 

Büyükçe bir dükkândı burası. Ön tarafta kocaman bir “Biçki masası” vardı. Duvarda da boy boy ölçü cetvelleri asılıydı. Yine duvardaki büyük raflarda top top gömleklik kumaşlar sıralanmıştı. Bayram Usta bu büyük masada, aldığı ölçülere göre müşterilerin kumaşlarını keser, arka odadaki dikiş atölyesine verirdi.  Atölye bölümü ile ön taraf arasında bir kapı vardı. Daha doğrusu buna kapı da denilmezdi. Geçişi sağlayan perde gerili bir kapı boşluğu vardı. Atölyede üç kalfa çalışıyordu. Kalfalardan biri Bayram Ustanın kardeşi Fahri Ustaydı. Dikiş makinaları harıl harıl çalışır, dikilen gömlekler kömür ütüsüyle ütülenip yakası ve kolları kolalanarak vitrine sıralanırdı. Dükkânın önünden geçenler, bu kolalı gömleklere bakmadan geçmezdi. 

Haftalık alırdı çocuklar yaz boyunca. Çırağın haftalığı ne olacak? Bir sinema parası! Ama çok sevinirlerdi haftalıkları olan 25 kuruş avuçlarına konulduğunda. Pazar günü hemen gündüz matinesine sinemaya koşarlardı. 
 

O zamanlar televizyon hiç bilinmiyordu. Radyo da yaygın değildi. Ancak hali vakti iyi olan ailelerde, kocaman pilleri olan radyolar vardı. Halkın tek eğlencesi, siyah-beyaz filmlerin gösterildiği sinemalardı. Kentin iki yazlık ve beş kışlık sineması vardı. Hepsi de dolup dolup taşardı. Çarşamba günleri gündüz bayanlar matinesi de olurdu. Sinemalara yeni bir film geldiğinde hemen duyurusu yapılırdı. Kocaman film afişini, ahşap bir panoya yapıştırıp bir faytonun arkasına yerleştirirlerdi. Elde de büyükçe bir huni şeklinde teneke, megafon gibi kullanılarak, sokak sokak dolaşıp bağırırlardı nefese kuvvet: 

-Yılın en güzel Türk filmi sinemamızdaa. Yeni Melek Sineması iftiharla sunaar. Maceraa, heyecaan, hepsi bu filmdee. Geliin, görmedim demeyiiin. Bu güzel filmi kaçırmayıın… 
Yoldakilerin gözleri faytonun arkasındaki afişte olurdu. Acaba artistleri kimler, başrolde kimler oynuyor, merakla bakarlardı. Sesi duyan bazı esnaflar dükkânın kapısına çıkar,  onlar da sinema afişine merakla bakarlardı. Bazen de, fayton yerine hamalların sırtına asılırdı bu film afişleri. Elde yine teneke megafon, caddelerde sokaklarda dolaşıp dururlardı.

 Çırakların görevi; sık sık dükkânı süpürmek, yerdeki kumaş kırpıntılarını toplayıp çuvala doldurmaktı. Arada bir dükkânın önünü sulayarak serinlik sağlamak, su bitince de Aksoğanların Hacı Arif’in çeşmesinden soğuk su getirmekte günlük işleri arasındaydı. Diğer boş zamanlarda, tahtadan yapılmış kocaman ütü masasının altında otururlardı. Masa ayaklarının etrafı bez perde ile çevrili olduğundan çırakları atölye bölümünde pek gören olmazdı. Ayrıca ayakaltında dolaşıp kalabalık etmeleri de bu şekilde önlenmiş olurdu. Otur otur sıkılırdı iki çocuk bu kapalı yerde. Ütü yapan kalfanın ayaklarına bakıp durmak sıkardı onları. Uykuları gelirdi. Başlarının altına kırpıntı torbalarını koydular mı yastık niyetine, hatta yastıktan da yumuşak, haydi uykuya… Dikiş makinalarının sesi ninni gibi gelirdi çocuklara. Bazen kalfalar takılı verirdi onlara şakadan: 

-Yata yata kavun-karpuz gibi oldunuz, derler. Sık sık suya gönderirlerdi. 

-Çeşmeye gidin, elinizi yüzünüzü yıkayın, soğuk su da doldurup getirin, derlerdi. 

Çocuklar için çeşmeye gitmek en güzel işti. Hapisten kurtulmuş gibi olurlar, sevinirlerdi. Tabii testiyi kırmadan dönebilirlerse! Kaptılar mı iki çırak bir su testisini, içindeki suyu dükkânın önüne serperek, koşarcasına suya giderlerdi. 
 

Her seferinde Bayram Usta arkalarından bağırırdı çırakların: 

-Koşmayın,  yavaş gidin, testiyi kırmayın sakın…  

O zamanlar su şebekesi yoktu dükkânlarda. Gereksinimler, camilerin şadırvanlarından veya kaynak suyu akan çeşmelerden, testilerle taşınarak sağlanırdı. Şehrin içme suyu kaynak suyu olduğundan çok soğuk olurdu. Testi de suyu soğuk tutardı ama yine de uzun süre bekletmeye gelmez, ısınıverirdi. Bu nedenle ısınan su ile dükkân önleri sulanarak, testinin suyu sık sık tazelenirdi.  Çıraklar,  bir testiyi sıra ile taşıyarak kalfalara, Bayram Usta’ya soğuk su getirmek için, dükkâna camilerden ve Akpınar Çeşmesinden daha yakın olan “Hacı Ariflerin Çeşmesine” giderdi.

 Gömlekçi dükkânının karşısındaki Kız Enstitüsü’nün hemen yanındaki Antepli Sokağından geçerek ulaşılırdı çeşmeye. Kerpiçten iki katlı ve cumbalı evin bahçesinden çıkan kaynak suyu avludaki havuzda toplanmış, fazlası demir bir boruyla dışarı verilmiş ve önüne bir de yalak yapılmıştı. Buz gibi sular akardı çeşmenin kalın demir borusundan gece gündüz, gürül gürül. 

Yoldan geçenler mutlaka su içip yüzlerini yıkayarak serinlerdi. Elde testi sıraya girerdi çıraklar su doldurmak için. Faytoncular da atlarına su içirirlerdi bu çeşmenin yalağından. Bazen, kovalarla su dökerek faytonlarını yıkadıkları da olurdu. Atlar yalaktan su içerken, çıraklar çeşmeye yaklaşamazdı korkudan. Onlar ayrılıncaya kadar beklerlerdi. 
Testi küçüktü ama yine de suyu taşırken çabuk yorulurdu çocuklar. Sıra ile taşırlar, yorulan diğerine verirdi. Bazen ellerinden düşüp kırıldığı da olurdu. Her yaz 2-3 testi kırılırdı çeşme yolunda. 

Bayram Usta; “Kırılan testi parasını haftalığınızdan keseceğim” derdi ama yine de kesmez, kendince cezalandırırdı hemen sıcağı sıcağına! 

Bayram Usta,  çırakları elleri boş, suçlu suçlu gelişini görünce, hemen kumaş biçmekte kullandığı uzun tahta cetveli alır, biçki masasının önünde beklerdi. Başları önde, sessizce dükkâna girdiklerinde çırakları duvarın önünde sıraya dizerdi. 

“Testi nerede? Ne oldu? Hanginiz kırdı?” diye hiç sormazdı. “Uzatın ellerinizi bana doğru, açın avuçlarınızı” demesine de gerek yoktu. Alışmıştı çocuklar, ellerini açar uzatırlardı Bayram Ustaya doğru. Usta, minicik avuçlarda şakırdatırdı cetveli sırayla. Boncuk boncuk yaşlar süzülürdü çocukların yanaklarından sessiz sessiz... 
Sonra kızaran avuçlara sıkıştırılan parayla, önce testicinin yolu tutulurdu, sonra da çeşmenin… 

Bayram Usta yine arkalarından bağırırdı: “Parayı düşürmeyin, testiyi kırmayın sakın. Yoksa haftalığınızdan keserim…” 

Her şeye rağmen bir hafta çıraklık yapmanın karşılığında hafta sonu sinemaya gitmek, çok mutlu ederdi çocukları.
 

NOT: Malatya’nın köklü ailelerinden olan, halıcılık ve dokuma ipi boyacılığı yaptığı için Boyacılar lakabıyla tanınan Mahmut Özer’in 6 evladından biri olan gömlekçi Bayram Özer, yıllar sonra dükkânını Adana’ya taşımıştır. Kardeşi Fahri Özer Malatya’da gömlekçiliğe devam etmiştir. Bayram Özer; Türkiye de TSE belgesi alan ilk gömlekçi olarak Adana’da ün salmıştır. 
2010 yılında ülke genelinde yapılan oylamada 81 ilden katılan temsilcilerden 76’sının oyunu alarak TÜRKİYE AHİSİ- BAŞ AHİ olarak seçilmiştir. 
Bayram ve Fahri Ustalarımı rahmetle anıyorum. Mekânları cennet olsun.

Yorumlar

  • yorum avatar
    Emir Ömer Macit
    19-08-2023 19:39

    Güzel bir hatıra, güçlü bir hafıza, enfes bir yazı. Elinize, emeğinize sağlık.

  • yorum avatar
    gülagaci
    18-08-2023 08:37

    Suat abi çok güzel bir yazı eline yüreğine sağlık şimdi ise önce televizyonun ve sonra internetin hep kötü yönlerini alan eğitime aç nesil her şeyi unuttu,unutturuldu sağlıcakla kal abi selamlar saygılar

  • yorum avatar
    Temel Yılmaz
    17-08-2023 02:39

    Yüreğine sağlık,Sevgili Suat.Çok güzel bir nostalji okudum ve o dönemlere gidip geldim.

  • yorum avatar
    MUSTAFA KILIÇ
    16-08-2023 19:44

    Suatcığımeline zihnine sağlık. akıcı ve okuma kolaylığı sağlayan yazın için candan tebrikler.Bizleri Malatya'daki o günkü çocukluğumuza ve yaşam olayları ile ilişkilere ışık tutup, güzel insanlara ve emek ve giyim kültürüne götürdüğün için sağol. benim merak ettiğim bir nokta oldu, oda şu: 'Çırak arkadaşın Saim'ın akibetini de bizlere sunsaydın, kanımca iyi olurdu.. doğrusu merak ettim. herşey için sağol. Yeni yazılarını okumak için merakla beklemekteyim. Selamlar Can dostum.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.