Malatya
30 Temmuz, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    40.58
  • EURO
    46.55
  • ALTIN
    4307.9
  • BIST
    10.635
  • BTC
    117554.08$

SİMÜLASYON İÇİNDE GEÇEN HAYATIMIZ

29 Temmuz 2025, Salı 17:23
SİMÜLASYON İÇİNDE GEÇEN HAYATIMIZ

Fransız Sosyolog Jean Baudrillard’ın en çok bilinen tarafı ortaya attığı Simülasyon ve Simülark kavramlarıdır. Simülasyonun diğer bir adı da hipergerçekliktir. Bu hipergerçeklik hayatımıza yerleşip her geçen gün yaygınlaşan yapay zeka ile birlikte daha bir anlam kazandı. 

Baudrillard’a göre simülasyon bir köken ya da gerçeklikten yoksun, gerçeğin modeller aracılığıyla üretilmesidir. Yani olan bir şey hakkında sanki yokmuş gibi davranmak gerçeği gizlemek iken, olmayan bir şeyi sanki varmış gibi göstermek simülasyondur veya hipergerçekliktir.

Sizce hangisi daha kötü. 

Kuran gerçeği gizleyenler için “kafirler” kavramını kullanırken, inanıyormuş gibi yaşayanları ise “münafıklar” olarak adlandırmakta. Dikkat edin, inanıyormuş gibi yapanlar değil, yaşayanlar dedim.

Örneğin hasta olmadığı halde hastaymış gibi yapanlar, yatağa uzanıp bizi inandırmaya çalışır. Bunu ortaya çıkarmak nispeten kolay. Bir hastalığı simüle edende ise o hastalığın belirtileri görülür. O nedenle bunu anlamak mümkün olmaz. Bilirsiniz, eskiden okuldan kaytarmak isteyen çocuklar tebeşir tozu yutardı. Bu ateşe neden olur, çocuk da hastayım diye izin isterdi. Evet, ateş var mı? Var. Fakat çocuk gerçekten hastamı? hayır. Bu numarayı tüm hocalar bilir fakat ortada gerçeklik zemini kaybolduğu için bir şey yapamaz, çar naçar izini verirdi.

Kolaylıkla simüle edilebilen diğer şey ise dindarlıktır. Zira bir dindarda gözlemlenebilen her şeyi onda görmek mümkündür. Eğer dindarlığı ibadet olarak okursanız yanılma ihtimaliniz daha da artar. Dinarlığın asıl alameti “iman”dır. Fakat durun,daha burada bitmedi.

İman yaygın bilindiği şekilde “itikat” değil aslında “güven” demektir. Örneğin Allah zulmü, haksız kazancı, adaletsizliği yasakladığını söylüyor. Buna karşın etrafa kısa ve kasır nazarımızla baktığımızda yapanın yanına kar kaldığı bir dünya görüyoruz. Bu durum şiddetine göre kişiyi bir şüpheye, bir pişmanlığa sürüklediğinde, hatta birkaç yoklamanın ardından bir şey olmayınca yol açık sanıp tevil ile kendisi de bir şeyleryapmaya başladığında ortada imandan geriye bir şey kalmazaslında, sadece imanın simülasyonu kalır. Oysaki iman her şeyden önce bir gönül huzurudur. Onda kimseyi kıskanma, çekememe, haset etme, kanaatsizlik, rekabet, korku, nefretolmaz. Olmamalı. Çünkü iman eden kendisi görmese de, bilmese de Allaha vadini yerine getirme konusunda güvenir. Hatta sanılanın aksine hiçbir günah bütünüyle ahirete bile tehir edilmez. Mutlaka yaşarken karşılığını bulur. Fakat Alvarlı Efe’nin deyimiyle herkese layık bir tecelli ile. Kimin yaşamını bu kadar yakından takip ediyoruz, hislerini duygularını okuyabiliyoruz ki bizde bu konuda kesin bir kanaat oluşsun. 

Simülasyon sosyal medya ve yapay zeka teknolojisiyle sadece sağlık, din değil hayatımızın her yanını esir aldı. Onu dönüştürdü. Sosyal medyada kadraja bırakılan mutlu “anlar”, müreffeh yaşam kesitleri, sanki tüm hayatımız saadetler içinde geçiyormuş izlenimi veriyor. Herkes birbirine “saadetler” nispeti yapıyor. Madem öyle, psikiyatri kuyruğunda bekleyen kitleler kimler. Artan intihar vakaları, boşanma davaları, kavga, küfür hangi dünyaya, kime ait. 

Herkesin dilinde en iyi ahlak aforizmaları; adalet, hak hukuk özdeyişleri, liyakat vurguları  varken bu çürümüşlük kokusu nereden geliyor. 

Ekonomide simülasyon ise en kolay olanı. Çünkü rakamlarla yalan söylemekten daha keskin bir şey yok. Makro veriler bizi –mış gibi gösteriyor, ama Pazar tezgahında ve tencerede durum başka. 

Kurumlar için en elzem olan liyakat iken, liyakatsizliğin en kolay gizlendiği yer de yine kurumlardır. Zira bir makama atanan ve o kurumun imkânlarını kullanan kişi, aynı zamanda o kurumun tarihsel ve kurumsal birikimini de emrine amade kullanmaya başlar. Dolayısıyla o kişi gerçekten kuruma değer mi katıyor, yoksa kurumdan mı yiyiyor, anlamak zorlaşır. O nedenle bir başkanın, bir müdürün, bir rektörün simülasyonu altında yaşıyor olabiliriz.

İnsanlık değerlerimiz de simülasyona maruz. Değer odaklıymış gibi konuşabilirsiniz, düşüne bilirsiniz. Fakat değerler skalanız bozuksa ayakları baş, başları ayaklar altına alırsınız. Yaşamdan ve yaşam hakkından daha değerli ne var? İnsan onur ve haysiyeti Kâbe’den daha kutsal, Mescid-i Aksa’dan daha yüce değil mi? Sadece Gazze’de değil hemen yanı başımızda ve dünyanın pek çok yerinde insanın harim-i ismeti ayaklar altına alınırken biz neye rağbet ediyoruz, neyin etrafında dönüyoruz. Yoksa Kâbe çoktan bizden alındı da bir simülasyonu mu tavaf etmekteyiz. 

Biz inanalar aslında hatayı en başta yaptık. “Allah’u ekber’i”Allah en büyüktür diye anlayıp, hiyerarşi içine başka büyükler de yerleştirdik. Oysaki “Allah en büyük” değil, “tek büyüktü”. Diğer her şey “mabudiyetten uzaklıkta eşit olduğu gibi, mahlukiyet noktasında da eşitti.”

Ne zaman bu bilince ulaşırsak o zaman hem kendimize, hem başkasına bir faydamız dokunur. Yoksa hayatımız bir simülasyon, değerlerimiz ise simülarklardır. Gerçeklikten kopuk nereye varabiliriz ki!

Yorumlar

  • yorum avatar
    Abdülkadir Ceylani
    30-07-2025 11:18

    Hayatın anlam kodlarından uzaklaşan bir toplum olduk sanal ve hayal ile bir dünya hayatı kurmuşuz.Kelimeler anlamlarını yitirdiği,anlamlar maksadından uzaklaştığı bir hayat..Çok güzel anlatmışsınız emeğinize sağlık ömrünüze bereket.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.