dore okulları
Malatya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.59
  • EURO
    34.80
  • ALTIN
    2495.7
  • BIST
    9449.87
  • BTC
    64458.19$

Nur-u Arşullah

09 Temmuz 2021, Cuma 10:08

 

 

 

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla,

Kalpleri envâr-ı muhabbetin himayesi ile bî-karar kıldıktan sonra lûtfuyla, nihayetsiz keremiyle gönülleri sahib-i temkinde tutan Hakk'a sonsuz hamd-ü senâlar olsun…

Ebedî hidâyet yolunda, derunumuzda ve özümüzde bulunan, nûr-u hürmetine helâktan korunduğumuz ekmel-i mahlukât, mevcudâtın eşrefi ve efdâli olan arşın nûru Server-i Enbiyâ, efendiler efendisi Sultan-ı Râsul Efendimiz'e, onun âl ve ashabına sonsuz salât-u selâm olsun...

"Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O'ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." Âl-i İmran/3, 18.

Vahdet ummanında felekler, ay ve güneş yaratılmamış, ezelde gizli bir hazine iken (lâ taayyün); Allah kendi varlığı ve birliğine yine bizzat kendisi şâhit idi.

Ezeli ve ebedî varlığının bilinmekliğini murâd ettiği için, zâtının nûrunun zuhûrundan eşi, benzeri olmayan o rûhü'l-kuds'ü; aşkıyla âşikâr eyledi: nûr-u arşullah Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)...

Sırlar deryâsı âleminden, ilm-i ilâhîde, yine O'nun dilemesiyle varlıkların zuhûr etmesiyle; yani a'yân-ı sâbitelerinin istîdâdına göre zâhir alemine teşriflerini sağlayan esmâ ve sıfatlarının tecellîsi için murâd-ı ilâhi, âlemleri ilmince mertebelerde nazâr-ı muhabbetiyle var eyledi.

İlk insan Hz. Adem yaratılmışların, ruhların ilki iken, bütün mahlukât-ı zerrenin dilinde O yankılanmakta idi: nûr-u arşullah Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)...

Yok dahi yok iken, hiçlik hükmündeki varlığa şefâât erişti. Allah'ın ruhları yaratmasından sonra, “Elestü bi-rabbiküm” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye eylediği suâl, o elest meclisindeki tasdîk-i ikrâr üzerine, dünyâ hayatında o söze sâdık kalma imtihânı başladı.

Öyle bir imtihân ki; zâlimler ve inkârı seçenler için şekâvetin arttığı korku dolu bir bilinmezlik. Tasdîk ile hakikâti rehber edinenler için ise, gam ve kederin, korku ve endişenin uzağında; nûr ile dolmuş teskin kalplerin esenliğiyle sonsuz bir vaha. Ancak hususî şefââtine mazhar kılınanın, âlemlere rahmet olarak bahşedilenin, hürmeti ve hatrına: nûr-u arşullah Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)...

Kelâmullah mü'minler için ebedî kurtuluş iken; o mânâyı inkâr edenler için acıklı bir kaybediştir.

Mes'ul olmasaydı insan, o mânâyı işitemezdi. Hilkât denizinin çeri çöpü olmayı reddedip, marifet incisi olmaya talip olmasaydı; ebedî âlemlerde ebedî hayat-ı cavidâna erişmeye lâyık görülemezdi. Kemâl cihetine nazâr etmek için irâdesi vuku buldu.

Şeytân-ı lâin 'kün' aynasında 'kef'e bakınca küfrü tâhsil etti. Hz. Âdem de aynı aynaya baktı; 'kün'deki kemâli gördü. Fıtratlarındaki istidâda nazaran; şeytanda zehir, Hz. Âdem'de panzehir aşikar oldu...

Öyle bir imtihân ki; herkes mizâcı ve tıyniyeti gereği lâyığını buldu...

Hakîkât bundandır ki; vuslâta mâni olan perdeleri aralamak, o sonsuz nûr ile bütünleşerek, sahte benliğini ve yalancı gölgeleri yok etmektir.

O kelâmullah ki; kulaklarını kendi elleriyle kapatanlar, dinlemekten kaçınanlar, edepten ve idrâkten mahrum olanlar, anlamak istemeyenler ve dolayısıyla anlayamayanlar için kaybediş sebebi, helâk vesilesi; teslim olup, samimî bir tasdik ile hakikâtle bir olanlar için hidâyet, kurtuluş ve vuslât vesilesidir.

Aşk olmadan olmaz; ilân-ı aşk ile aşık olunmaz. Ebedî vuslat, aşk ile canından geçenlerin lisânıdır; taklit ile tahkîke erebileceğini sanan riyâkarların kuru ezberleri değil.

Fiilen ve bedenen, ispât ve tasdîk edilebilen, aslını, özünü bulduran yegâne cevher olan aşk bu âlemde tâhsil edilmelidir, edilmelidir ki o zaman anlaşılabilsin: "Ölen hayvan imiş; aşıklar ölmez..."

Kalbi kalıbına mahkûm yaşamayanlar için ancak; ölüm bir kavuşmadır.

O aşkın muhatabı ten, beden, rûh, akıl, kalp hepsi birleşerek aşkta tevhîd ederek o tasdîk mührünü vuracak ki; emâneti asıl sahibine tevdî kılabilsin.

Allah mânânın ve kelâmın sahibidir. O'nu anlamaya samimî bir kalp ve ihlâs ile tâlip olana, anlamadıklarını da ihsân edendir.

Riyâyla, hevâ ve hevesle, kaleler gibi inşa edilen benliklerle, o sonsuz rahmet ve merhamete engel teşkil edecek, kurulan sütrelerle düşülen, tuzla buz olunan; kudrete, Rezzâk-ı âlâ olan zâta yüklenmeyecek, bühtân edilmeyecek olan netice ne yazık kı acı bir hakediştir.

Ancak hakîki aşıklar kelâmullahın, mânevî rızkın etrafında pervaneler gibi cevelân eder, devrâna katılır, seyrân ve semâ eyler. Sonsuz nûrun tesiriyle uçsuz bucaksız celâl, cemâl ve ikrâm tecellilerinin yansıdığı hakikâtler denizinde aşk ve şevk ile zevk ve neşe ile rağbet ederek muhabbetleri ziyadeleşir.

Cenâb-ı Hakk'ın rızasına vasıl olabilendir; kalbin ve kelâmın mânâsına iştiyâk olan ve canını canânına kurbiyetle kurban eyleyen...

Enbiyâlar o mânâya çevirdiler kalplerini; Hakk'a bakan yüzleriyle sükût ile agâh oldular, halka bakan yüzleriyle kelâmı nakşedip cihâna sultan oldular.

Efendimiz (s.a.s)'in mirâc mucizesini, Ebû Cehil bizzat Efendimiz'den işittiği halde tasdiklemedi, ikrâra gelmedi. O muazzam kelâm onun kılını dahi kıpırdatmadı. Küfür ve şekâvet âbidesi, o cehâlet babası, Hz. Sıddıyk-i Ekber (r.a.) ile karşılaştı. Hz. İnsan-ı kâmil Efendimiz Ebû Bekir Sıddıyk, o kızıl kâfirin naklettiği hakikâti zulmet ve küfür deryasından inci ve cevher çıkartır gibi çıkardı ve tasdik ile ikrâr eyledi.

Kelâmullahın mânâsı olan hakikâti ibrâz edenlerin, yalnızca akılla bu sırları idrâk edeceklerini sanmaları, kendi aciz benliklerinden ve enâniyetlerinden geçmeyenlerin, bu nûrâni sırları keşfetmeleri mümkün dahi değilken; mânâları aşikâr eyledi nûr-u arşullah Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)...

O nûr değil mi ki; Hz. Musâ'ya “İnni enellâh” nidâsı ile bir ağaçtan kendini gösterdi ve Hz. Musâ, o tecellînin ardındaki mânâyı görerek ikrâr eyledi...

Değil mi ki; “Sen, benliğinde oldukça mutlak ben'i göremezsin: Len terânî” kılıcıyla Hz. Musa nebîye kastettiler. Oysa Cenâb-ı Hakk ile o görüşme, miracın hediyesi olan salâtı ikâme ile “buluşma” nimetini ümmetine günde beş vakit farz eyledi... Ümmetinin kadri bile nebilerden aziz olan nûr-u arşullah Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)...

"Kılavuzlar bizi Hakk'a komaz râh-ı dalâletde,
Sözü Mevlâ'sına geçen Resûlullah'ımız vardır."

Zât-ı Kibriyâ'nın ezelî ve ebedî sanatı o nûrun mânâsıyla zuhûr etti.

Hiçbir şey yokken... Ama hiçbir şey... Ezel sahnesinde Hz. Âdem'in alnında parladı âlemi sonsuz aydınlığa kavuşturan...

Selâm O'na, salat O'na olsun, Cenâb-ı Hakk'ın O'na olan rağbetince, selâm ve övgülerinin miktarınca...

Hidâyete râm, hakikâte tâbi olanlara, Hakk'ı tasdîk, nûru ikrâr eyleyenlere...

Vesselâm...