dore okulları
Malatya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.59
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2507.1
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64098.73$

Serde gazetecilik olunca, tatil bahane…

25 Ağustos 2015, Salı 08:51

Malum olduğu üzere 7 Haziran'da bir seçim geçirdik. Bu seçim sonucunda çıkan tabloda ise tek başına iktidar hiçbir partiye nasip olmadı. Hükümet kurma çalışmaları, terör olayları ve ekonomik gidişat derken, gündemimiz bir hayli yoğun. Bu yoğunluğun vermiş olduğu yorgunluğu gidermenin en güzel yolu benim için “Sıla-ı rahim”den geçiyor. Geçtiğimiz günlerde gittiğim memleketimde dinlenme fırsatı elde ettim. Dinlenmesine dinlendik ama yine de gazeteciliğin verdiği alışkanlıkla bazı notlar da aldık. Bu notları bugünkü yazımın konusu yapmak istedim.

mc2

MEDRESE NOTLARIM…

“Malatya'ya gelmişken medreseye uğramadan olmaz” düşüncesiyle ilk ziyaretim gönlümün felah bulduğu medreseye oldu. Burada Hakan hocamızın dersine iştirak etme imkanı buldum.

Bediüzzaman Hazretleri'nin 6.Sözü üzerine ders yapıyordu. Tevbe suresinin 111. Ayet-i Kerime'sinin tefsiri olan bu ders, ehliyle okunmalı ve tefekkür edilmelidir. İşte o dersten aklımda kalan notlar:

1.) Cenab-ı Hakk, bize emaneten verdiği nefis ve malını, bizden satın almak istiyor.

2.) Bu satışın karşılığında, Cennet gibi bir fiyat veriyor. (Tarife hacet yok)

3.) Her aza ve aletimizin kıymeti, birden bine çıkıyor. (O an aklıma geldi; Peygamberimizin (a.s.m) gözünü bizim gözümüzden değerli kılan sebep, kendisinde bulunan emanetin bir an bile emanet olduğunu unutmaması ve hakkıyla Allah'a satmasıdır.)

4) O emaneti ölünceye kadar senin (bizim) elinde bırakıyor.

5) O emaneti, kendi tezgahında işletiyor. Mesela şu gördüğümüz âlem Allah'ındır. Senin ağzında küçük bir et parçası hükmünde olan dili doyurmak için bütün âlemi sana hizmetkâr yapmıştır. O halde ağzına balı koyduğun zaman; tat, tart, tanı ve o nimetin kimden geldiğini bil. Kısaca hayvan gibi yutma. Zira bütün mevcudat-ı âlem-i senin diline hizmetkâr eden Allah, o dilin şükrünü başkasına vermemize rıza göstermez.

Bu derste özellikle vurgulanan mesele;


■“Emanet satılmaz, iade edilir. Cenab-ı Hakk, sana emaneten verdiği kendi mülkünü senden satın almak istiyor. (Rabbimiz ne kadar merhametli)


■Yapılan satışın bir de sağlaması var. Mesela gözle, Allah'ın bakma dediğine bakan satmamış, Allah yasak ettiği için diliyle gıybet etmekten kaçınan satmıştır.

YUNUS NADİ KOLUKISA'YLA SOHBET…

HSYK Başmüfettişi sayın Yunus Nadi Kolukısa'nın da Malatya'da bulunduğunu öğrenince telefonla arayarak kendisinden randevu talep ettim. Sağolsun değerli hemşerimiz bizi kırmadı. Randevu saatinde kararlaştırdığımız mekana gelince şahsımı bir hayli sıcak ve samimi bir şekilde karşılaştı. Kendisini son olarak Malatya Eğitim Vakfı'nın İstanbul'daki iftarında görmüştüm. Oradaki izlenimim, Malatyalıların Yunus Nadi Kolukısa'ya büyük bir sevgiyle yaklaşmasıydı. Malatyalıların Türkiye'de parlayan yıldızı olan Yunus Nadi Kolukısa, malum olduğu üzere “Paralel Yapı”yla mücadele eden biri. Yunus Nadi Kolukısa'yla Malatya'daki sohbetimizin içeriği son günlerdeki gelişmeler üzerine fikir alış verişi şeklinde oldu. Karşılıklı büyük saygı ve muhabbet içinde geçen bu ziyaretimiz yaklaşık bir saat sürdü. Hatırlayacağınız gibi şahsıyla ve işiyle ilgili birkaç kez haber ve yorum yazmıştık. Malatyalı bir hemşerimizin böylesine büyük önem arz eden bir görevde bulunması bizi ayrıca gururlandırıyor. Rabbim şu mukaddes vatan için canla başla çalışan Yunus Nadi Kolukısa gibi değerlerin sayısını artırsın.

MOLLA MUHAMMED HOCAYI ZİYARET EDİP, DUASINI ALDIK

Malatya günlerimizin birini de Muş seyahatine harcadık. Amacımız “Paralel Yapı”nın kurduğu kumpas sonucunda 18 ay hapiste yatarak büyük mağduriyet yaşayan Risale-i Nur talebesi Molla Muhammed (Mehmet Doğan) Hocaefendi'yi ziyaret etmekti.

molla

Yolculuğumuz sırasında, Bediüzzaman hazretlerinin haber verdiği gizli zındıka komitesini düşündüm. Bediüzzaman Hazretleri'nin vefatından sonra da boş durmayan bu komite, her bir dersi yüzlerce ayetten süzülen Risale-i Nur eserlerini ve bu davayı bozmayı kendilerine amaç edinmişlerdir. Kur'an ve hadisin hakikatini ispat edip, muhataplarına ders verip, nazarları Kur'an ve hadise çevirdiği halde, maalesef o zat-ın sözde muhatapları(!) Kur'an ve hadis okumamayı meşrep ve meslek haline getirmişlerdir. “Su uyur, düşman uyumaz” sözünün doğruluğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Mehmet Doğan hocamız o gizli komitenin verdiği zarardan ümmeti kurtarmak için var gücüyle çalışıyor ve Risale-i Nur'a şerhler yazıyor. O kadar mağduriyete rağmen onun bu gayretini görünce, Bediüzzaman hazretlerinin şu sözü aklıma geliyor:


● "Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsî hakikate, başımız dahi feda olsun. Dünyayı başımıza ateş yapsanız, hakikat-ı Kur'aniye'ye feda olan başlar, zındıkaya teslim-i silâh etmeyecek ve Vazife-i Kudsiyesi'nden vazgeçmeyecekler inşâallah!"


●“Bana "Sen şuna buna niçin sataştın?" diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müdhiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeğe, imanımı kurtarmağa koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müdhiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler! Dar görüşler!"


Muş seyahatimiz sırasında terör belasını da yakinen gördüm. Her gün bir veya birkaç ocağa ateş düşüyordu. O ocaklara ateş düşerken bizim de gönlümüz yanıyor ve izlediğimiz haberlerle kalbimiz sıkışıyordu. Bingöl ve Elazığ arasında bir yolcu otobüsünün yakıldığına şahit oldum. Alem-i İslam içine ecnebi diyarında atılan ırkçılığın ne kadar feci olduğu nazarlara arz-ı endam ediyordu. “Siyaset ırkçılıktır”, “Cemaatcilik ırkçılıktır” ve “Futbol ırkçılıktır” sözleri zihnimde yankılandı bir an. Ardından şu soru geçti aklımdan: “Kur'an ve hadis bizi tek millet ve ümmet yapmışken neyi paylaşamıyoruz ki?”

mc4

Bu düşüncelerle geçen seyahatimiz sonrası Molla Muhammed Hocaefendi'ye kavuştuk elhamdülillah. Kendisiyle sohbet edip duasını aldık.

HACI HULUSİ BEYE BESLENEN DÜŞMANLIK,
İMAM EFENDİ TÜRBESİNİ ORTAYA ÇIKARDI!..

Manevi olarak büyük bir rahatlık hissederek dönüş yoluna koyulduk. Buralara gelmişken Elazığ'a da uğrama ihtiyacı hissettik. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri'nin “Varis-i Mutlakım” diye buyurduğu Hacı Hulusi Yahyagil Hazretlerini de ziyaret etme hissi içimizden geçmişti. Hacı Hulusi Hazretlerinin kabrini de ziyaretim sırasında dikkatimi çeken bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hazretin kabrinin hemen yanında bulunan "İmam Efendi Türbesi"nde yatan zatın kim olduğuyla ilgili sorduğum soruya verilen cevap aynen şöyleydi: “İmam efendi, Osmanlı zamanında kışla imamıymış. Hastalandığı sebebiyle dört gün kışladaki görevine gidemeyen imam efendi, maaşını alır almaz görev yapmadığı günlerin parasını iade etmiştir” Türbenin yapılmasıyla ilgili sorduğum soruya ise verilen cevap bir hayli enteresandı: “Bu türbeyi yaptıran kişi Fethullah Gülen.”
İşin aslını o anda anladım. Hacı Hulusi Yahyagil gibi bir zatın kabrine gösterilen teveccüh malum şahsı bir hayli endişeye sevk etmiş olacak ki, bu sevgi selini başka bir yere kanalize etme ihtiyacı hissetmiş. İmam Efendi gibi bir kışla imamı için çeşitli kerametler ve rüyalar uydurarak böyle bir türbenin inşa edilmesini istemiş.
O anda aklımdan geçen bir suale yine kendim cevap verdim. İşte sorum ve cevabım: “Fethullah Gülen, Hacı Hulusi Yahyagil gibi müstesna bir insana neden düşmanlık besler?” Çünkü, Hacı Hulusi Yahyagil, Risale-i Nur'un sadık varisidir. O'nun ve Bediüzzaman'ın cesetleri ayrı olsa da ruhları aynıdır. Günümüzün moda deyimiyle bu iki müstesna şahsiyet ruh ikizidir. Bediüzzaman'ın Kur'ani hizmet tarzını bozmak için Hacı Hulusi Yahyagil Hazretlerine düşmanlık etmekle mümkündür. Fethullah Gülen gibilere göre Hacı Hulusi Yahyagil'e gösterilen teveccühü kırmakla Bediüzzaman'a düşmanlıkta başarı elde edilebilir!.. Zaten bunu Bediüzzaman'ın Hacı Hulusi beyle ilgili güzel sözlerini Risale-i Nur'dan çıkararak bir nebze olsun başarmıştır. İşte tam o zaman Risale-i Nursuz bir nurculuğun temelleri atılmıştır.
Şahsen bunları düşünürken bir başka gerçeği de zihnimden geçirdim. Molla Muhammed'e kurulan kumpasın görünmeyen yüzünde Üstat Bediüzzaman ile Hacı Hulusi efendinin tarz-ı mesleği vardı.

PINARIN BAŞINDA, HEM GÖNLÜMÜZ HEM DE MİDEMİZ BAYRAM ETTİ

Muş'a beraber gittiğimiz değerli iş adamı ağabeyimiz Hacı Mehmet Oymak bizi, Malatya'da (Goney Spı) denilen Beyaz Pınar'a pikniğe götürdü. Yaz aylarının sıcaklığı Adana'yla yarışan Malatyamızda böyle serin yerlerin olması biraz nefes almamızı sağladı. Bu güzel mekanda Sözler Mecmuası'ndan 17. sözü ders yapan Yusuf Selami Çakaroğlu hocam, tılsımı kainat denilen bilmeceyi bu dersiyle çözdü. Bu güzel dersin etkisini uzun süre üzerimden atamadım.

Bu mevcudat-ı alem nedir?

Biz neyiz?

Nereden geliyoruz?

Nereye gidiyoruz?

Niçin geldik?

Neden sürekli vücudumuz değişiyor ve bozuluyor?

Ölüm nedir?

Gibi sorular sizin de aklınızdan geçiyorsa, Yusuf Selami Çakaroğlu'na ulaşmanızı tavsiye ederim.