dore okulları
Malatya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63748.040$

Sürdürülebilir Yaşam...

28 Ocak 2019, Pazartesi 12:07

Sürdürülebilir Yaşam - İklim Değişimi – Ekonomik Kalkınma - Fırsatlar

Sürdürülebilir Yaşam'ın doğal kaynakları olan Su – Gıda – Enerji döngüsünün (Azalt, Tekrar Kullan ve Geri Dönüştür) çok iyi planlaması ve yönetilmesi gerekmektedir. Yapılan hesaplamalara göre dünyada 1 yılda tüketmemiz gereken kaynakları 8 aydan daha kısa zamanda tüketilmekte ve bu süre her geçen yıl 1 gün daha kısalmaktadır.

 Sürdürülebilir Yaşam için Su – Gıda – Enerji döngüsünü etkileyen sebeplerine başında nüfus artışı, refah artışı artışına bağlı olarak enerji talebi artışlar gelmektedir. Sanayi devrimi ile enerjide fosil kaynakların kullanılması ile atmosfer yüzeyinde sera gazlarının artması yer kürenin ısısının artması sebep olmuş. Bu sıcaklık artışı ekolojik dengeyi bozarak, su ve tarımsal alanlarının azalması, ormansızlaşma ve arazi kullanımı değişiklikler ile insan sağlığını ve  yaşamını da etkilemektedir. 

  • 1850 yıllarında 1 milyar olan dünya nüfusunun, bugün 7,7 Milyara gelmesi ve 2050 yılında 10 Milyara ulaşacağı öngörülmektedir.
  • Dünyada yaşayan 1 Milyar insan elektrik enerjine Erişememiş/Yoksundur. Gelecekte bu 1 milyar insanın da elektrik enerjisi talebi ihtiyacı artıracaktır. Sadece Hindistan'da geçtiğimiz 4 yılda 300 Milyon insana elektrik enerjisinden yararlanmaya başladı.
  • Gelişmekte olan ülkelerin artan büyüme oranları sonucu daha fazla enerjıye ihtiyaç duyulacaklardır.
  • İş yapma süreçlerinde Enerji etkin/verimli kullanılmamaktadır.
  • Sera Gazlarının Artışının üçte ikisinin sebebi Fosil Yakıt kullanılmasından, diğer üçte bir sebebi de sıcaklıkların artması sonucu tatlı su ve tarımsal alanlarının azalması, ormansızlaşma ve arazi kullanımı değişiklikleri sonucu meydana gelmektedir.

Eğer sera gazları olmasaydı; dünyamız buzlarla kaplı olurdu. Sera gazları güneşin yeryüzüne verdiği ısının bir kısmını atmosferin içinde tutarak uzaya geri dönmesini engelleyerek dünyamızı yaşanabilir hale getirmektedir. Bu ısı tutma olayına sera etkisi denir. Nasıl sera gazı eksikliği dünyayı çok soğuk bir hale getiriyorsa, aynı şekilde sera gazlarının fazla olması da dünyamızı çok sıcak hale getirir. Sanayi devrimi ile son 200 yılda sanayide, enerji üretiminde, tarımda, konutlarda ve ulaşımda çokça kömür, petrol ve doğalgaz kullanıldı. Bu fosil yakıtlarının tüketimi ile atmosferde yayılan Karbon Dioksit (CO2), Metan (CH4), Su Buharı (H2O), Azot Oksit (N2O) ve Troposferik Ozon (O3) dan oluşan Sera Gazı salınımının artması yeryüzü sıcaklığının da artmasına sebep olmuştur. Aynı şekilde karbondioksit salımının artışı devam ederse dünyamız gün geçtikçe daha da ısınacaktır.

Dünya'nın ısınmasında önemli bir rolü olan CO2, Sanayileşme öncesi 18. ve 19. yüzyıllarda atmosferdeki konsantrasyonu 280-290 ppm (Bu seviye tıpkı kandaki iyi kolesterol gibi) Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşıp tekrar atmosfere geri yansıması sırasında ışınları yer yüzünde belli miktar tutarak yeryüzün ortalama sıcaklığını 16 santigrat derecede tutmaktaydı. Bugün fosil yakıtların kullanılması sonucunda 23 Ocak 2019 tarihinde https://www.co2.earth/daily-co2 410 ppm olmuştur. Bu da Dünya sıcaklığının sanayileşme öncesine göre ortalama 1 santigrat derece artmasına neden olmuştur. Yıllık ortama 2,5 ppm artış devam ederse 2030 – 2035 yıllarında 2 santigrat derece artacağı hesaplanmaktadır.

Sıcaklıkların artmasıyla tatlı su ve tarımsal alanların azalması, ormansızlaşma, arazi kullanımı değişiklikleri sonucu ülkemizde son 10 yılda 400 Bin Hektar bitki örtüsü azalmıştır. Halbuki orman ve bitki örtüsü havadaki Karbondioksit bileşenindeki Karbonu yutarak kendini geliştirirken oksijeni de serbest bırakarak canlı yaşamının oksijen/temiz hava ihtiyacını karşılar.

Ülkemizde sadece elektrik enerji üretiminin yaklaşık %70 i fosil yakıtlardan elde etmektedir. Ayrıca Konutlarda, Kamu Binalarında, İş ve Alışveriş Merkezlerinde, Sanayide, Tarımda ve Ulaşımda Fosil Yakıtların kullanılması ile yanma sonucu ortaya çıkan karbondioksit (gazlar) küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Bu da bugün dünyamızda en büyük sorun olan iklim değişikliğini meydana getirerek sürdürülebilir yaşamı, çevreyi, tarımı, hayvancılığı, turizmi kalkınmayı etkilemektedir.

DSİ'ye göre Türkiye'nin şu an net kullanılabilir tatlı su kaynağı yıllık 112 milyar m3 olup, bu duruma göre “SU STRESİ”nde olan Ülkemiz, 2030 yılında SU SIKINTISI ile karşı karşıya olup, 2050 yılından sonra da artan nüfus, iklim değişikliği ve azalan su kaynakları nedeniyle ülkemizde kişi başına kullanılabilir yıllık su miktarının ~1.000 m3'ün altına inmesi ile “su fakiri” olması beklenmektedir.

Küresel iklim değişikliği ile ülkemizde kar yağan gün sayısı azaldığından kış aylarında ısıtma maliyetleri düşmüş olmakla birlikte başta kayak olmak üzere kış turizmini olumsuz yönde etkilenmiştir. Akdeniz iklim kuşağında olmamız yaz turizmini olumlu yönde etkilerken yazın klima soğutma giderleri artmaktadır. İstanbul'da Temmuz 2017'de yağan dolu felaketi nedeniyle birçok araç ve bina hasar görmesi sonucu 1 Milyar TL zarar olduğu basında yer aldı. Tarım Sigortaları havuzundan sigortalılara 2006-2017 döneminde 4 Milyar TL varan ödeme yapılmış.

Dünya genelinde küresel ısınmaya bağlı olarak yaşadığımız iklim değişikliği düzensiz yağmur ve dolu yağışları, hortumlar, kasırgalar, orman yangınları sonucu sürdürülebilir yaşam için gerekli “Su, Gıda ve Enerji” döngüsü etkilerken sağlık sorunlarının artmasına, can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır. İsviçreli Reasürans Şirketinin hesaplarına göre 2017 yılında dünyada meydana zararlar 333 Milyar Dolar, Alman Reasürans şirketine göre de zararlar 330 Milyar Dolar olarak hesaplanmıştır.  İklim değişikliği sonucu yaşanacak zararında tarım sektörünü %26 etkileyeceği öngörülmektedir. 2017'de Hindistan'ın iklim değişikliği neticesinde tarım sektöründeki ortalama zararı Gayri Safi Milli Hasılanın %1,5'u kadar olmuş.

 Sürdürülebilirlik Su – Gıda – Enerji döngüsünde; özellikle kıt/sınırlı kaynakların kullanımında gelecek nesillerin haklarının da olduğu unutulmamalıdır. Nesiller arasında ekonomik faydaların ve yüklerin sosyal açıdan adil dağılımı, çevre kirliği ve ekolojik sorunların küresel boyutları ekolojik sistemdeki biyolojik çeşitliliğin korunması yöntemlerinin ele alınması planlamacılar ve karar alıcılar tarafından bir zorunluluk olmuştur.

 Günümüzde enerji planlaması ve yatırım kararları “Enerji – Ekoloji – Ekonomi” ekseninde yapılmaktadır. Yatırım kararları alınırken; işletme yatırım ve işletme maliyetlerinin yanında canlı yaşamına/sağlığına, çevre ve ekolojik sisteme etkilerinin getirdiği maliyetler de (toplumsal maliyetler) incelenerek fayda/maliyet hesapları yapılarak alınmaktadır.

 Küresel Isınmanın önüne geçmek üzere Birleşmiş Milletler 1992 toplanmış ve hazırlamış oldukları (BMİDÇS) Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ni imzaya açmışlardır. Sözleşmede yer alan metninde 2 ek liste yer almaktadır. Ek-1 listesi (Tarihsel Sorumluk) imza koyan ülkelerin isimleri, Ek-2 listesinde (Maddi sorumluluk) gelişmiş ülkeler yer almıştır. 22 Nisan 2016 tarihinde sürdürülebilir kentsel planlama, yenilenebilir enerji ve kaynak verimliliği, sürdürülebilir kentsel ulaşım, biyolojik çeşitliliğin korunması, su yönetimi, halk sağlığı, ulaşım, atık yönetimi ve toplum bilincinin arttırılması yönünde Paris İklim Anlaşması imzalanmış. Anlaşmaya Angola, Ekvator Ginesi, Eritre, Gine-Bissau, İran, Irak, Kırgızistan, Lübnan, Liberya, Libya, Umman, Rusya, San Marino, Güney Sudan, Surinam, Özbekistan, Yemen taraf olmamıştır. Türkiye ise dünyanın en çok elektrik tüketen ilk 20 ülkesi arasında yer alan ülke olarak Sözleşmeyi imzalamış fakat TBMM onayından geçirmemiştir.

 Türkiye'nin Sözleşmeyi TBMM'den geçirmemesinin sebebi de (BMİDÇS) Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin yapıldığında Türkiye hem Ek-1 ve hem de OECD ülkesi olması dolasıya Ek-2 sanayileşmiş ülkeler listesinde yer almaktaydı. Ek-2 listesinde yer alan ülkeler; emisyon azaltma hükümlülüklerinin yanında Pazar Ekonomisine geçiş/Kalkınmasını henüz tamamlamamış ülkelere maddi sorumlulukları gereğince finans, teknoloji ve kapasite genişleme konuları için Yeşil İklim Fonu (GCF) oluşturarak yardımda bulunma taahhüdü olmasıdır. Türkiye bu duruma itiraz ederek gelişmekte olan bir ülke olduğunu ileri sürüp, taraf ülkelerden Ek-2 listesinden çıkmayı istemiş ve bunu kabul ettirmiştir. Fakat Ülkemizin yıllık 100 Milyar Amerikan Dolar tutarındaki Yeşil İklim Fonundan yararlanmak istemektedir. Bu isteğimizde G-77 ve Çin'e henüz kabul ettirememiş olması sebebiyle Paris İklim Anlaşması TBMM'de onaylanmamıştır.

  • EK-I listesi (Tarihsel Sorumluluk); sanayileşmiş ülkeler ile pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeleri (Anlaşmaya taraf bütün ülkeleri kapsamaktadır.)
  • EK-II listesi (Maddi Sorumluluk)ise sanayileşmiş ülkeleri içermekte olan ülkelerdir.

Paris Anlaşması; sera gazı azaltımı ile küresel sıcaklık artışının 2°C'nin altında tutulması ve mümkünse 1,5°C ile sınırlandırılması için iklim değişikliğine uyum, finans, teknoloji geliştirme ve transferi, kapasite geliştirme, şeffaflık ve gözden geçirme gibi konuların uygulanmasına yönelik kararlara ilişkin müzakereler ile 2020 yılı sonuna kadar netleşmesi beklenilmektedir.

 Paris Anlaşması yerel yönetimlerin, demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin, araştırma ve düşünce kuruluşlarının iklim değişikliği sürecine katılımlarını desteklemektedir. Dünyada yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği temelinde ciddi bir enerji dönü­şümünün yaşandığı, kömürden çekilme eğilimi de hızlanmaya başlamıştır. Son yapılan COP24 toplantısında Dünya Bankası 2021-2025 dönemi için 200 milyar ABD doları iklim finansmanı taahhüdü vermiş. Çok taraflı kalkınma bankaları aktivite ve hedeflerini Paris Anlaşması ile uyumlu hale getireceklerini beyan etmiş. C40 Şehirler Koalisyonu, dünya genelindeki şehirlerde iklim hedefleriyle uyumlu çabalar sarf edilmesi için çalışmalarını yoğunlaştıracağını duyururken, 15 uluslararası kurum, operasyonlarını iklim hedefleriyle uyumlu hale getireceğini açıklamıştır.

 İklim Değişikliğinin önüne geçmek için yapılması gereken çalışmalar Ülkelerin kalkınması içinde fırsatlar yaratmaktadır. Eğitimli genç nüfusumuz, 200 ün üstünde Üniversitemiz, Sanayi, Ziraat ve Ticaret Odaları, Kooperatifler, ve Büyük ve Küçük ölçekli birçok kuruluşlarımızla bu dönüşüm doğrultusunda önemli iş sahaları açarak hem ülkemizde hem de ülke dışı projelerde yer alarak ekonomik durgunluktan çıkmamıza fırsat yaratılmış olacaktır. Diğer taraftan 2005-2017 dahil 13 yılda; toplam enerji ithalatına ödediğimiz para 528 Milyar Dolar civarında olup ortalama yıllık 40,6 Milyar Dolara denk gelmektedir. Enerjinin etkin kullanılması, yenilenebilir kaynaklara geçiş (Rüzgar, Güneş ve Su bedava girdi), Su – Gıda – Enerji döngüsünün (Azalt, Tekrar Kullan ve Geri Dönüştür) çok iyi planlaması ve yönetilmesi gerekmektedir. Bunun için yapılması gerekenleri 3 başlık altında toplayabiliriz.

  • Ormanlar alanlarını ve bitki örtüsünü korumak. Bu alanların geliştirilmesine çalışmak.
  • Enerji etkin kullanarak Enerji Yoğunluğunu azaltmak (Enerji verimliliği)
  • Birleşmiş Mİlletler Endüstriyel Gelişim Organizasyonu (UNIDO) dünya'da global enerji tüketiminin % 37‘si endüstride kullanılmakta ve gelişmekte olan ülkelerin toplam enerji tüketiminin % 50'si endüstride kullanılmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin enerji kullanım yoğunluğunu yakalarsa, enerji tüketiminde % 70'e varan tasarruf sağlama potansiyeli,
  • Enerji Verimliliği, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere dünyada arz güvenliği için en ucuz ve temiz enerji kaynağı olarak gösterilmektedir. IEA verilerine göre 2011 yılında dünya çapında enerji verimliliği alanında kamu sektörü, büyük özel kuruluşlar ve çok taraflı finansal kuruluşlar tarafından yapılan yatırımların 300 milyar ABD Dolarına ulaştığı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra, küçük kuruluşlar tarafından yapılan yatırımlar da göz önünde bulundurulduğunda, enerji verimliliği yatırımlarının tahmini değerinden çok daha yüksek olduğu değerlendirilmektedir
  • Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı Nisan 2018 yürürlüğü girdi. Enerjiyi etkin kullanarak enerji yoğunluğunu azaltmak (Enerji verimliliği) konusunda 2017-2023 yılları arasında uygulanacak bina ve hizmetler, enerji, ulaştırma, sanayi ve teknoloji, tarım ve yatay konular olmak üzere toplam 6 kategoride tanımlanan 55 eylem ile, 2023 yılında Türkiye'nin birincil enerji tüketiminin %14 azaltılması hedeflenmektedir. 2023 yılına kadar tasarruf sağlanması için 10,9 milyar ABD Doları yatırım yapılması öngörülmüş ve 2017 fiyatları ile 2033 yılına kadar sağlanacak kümülatif tasarruf 30,2 milyar ABD Doları olup bazı tasarrufların etkisi 2040 yılına kadar devam edeceği, öngörülmüş. Eylemlerin geri ödeme süresi ortalama 7 yıl olarak hesaplanmış.
  • Akıllı Enerji Yönetimi ve Dağınık Şebeke ile yerinde Üretim/Tüketim yapılarak iletim, dağıtım enerji kayıplarının azaltılması mümkün olurken kaçak kullanımında önüne geçilmiş olur.
  • Enerji Kullanımında Fosil Yakıtların etkisini azalmak için Yenilenebilir Enerjine Dönüştürmesi. Yenilebilir Enerjinin sera gazı salmaması Rüzgar, Güneş, Jeotermal Kaynakların ve Su kaynaklarının girdi maliyetlerinin olmaması (Fosil Yakıtlar gibi dışa bağımlı olmayacağız.)
  • Stanford Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan araştırma sonucu dünyanın 20 ila 40 yıl içinde tamamen yenilenebilir enerji ile güçlenebileceğini öngörmekte bunun için gerekli teknolojiye sahip olduğumuz, bunun hayal olmadığı belirtilmektedir.
  • İklim değişikliğinden olumsuz etkilenebilecek yaklaşık 50 ülke, enerji üretimini 2050 yılına kadar % 100 yenilenebilir hale getirmeyi kabul etmiş ve dünyanın dört bir yanındaki ülkeler aktif olarak güneş, rüzgar ve jeotermal enerjiyi benimseyip çalışmaları hızla devam etmektedir.
  • Özellikle İzlanda, İsveç, Almanya, Kosta Rika, Nikaragua, Birleşik Krallık, Uruguay, Danimarka, Fas, Amerika Birleşik Devletleri, Çin yenilenebilir enerjiye geçişte öncü olan 12 ülkedir. Çin dünyanın en büyük sera gazı salan ülkesi olmakla birlikte hem yurtiçinde hem de yurtdışında büyük yatırım seviyelerine sahip olarak dünyanın yenilenebilir enerjide en büyük yatırımcısıdır. Çin dünyanın en büyük altı güneş modülü imalat şirketinden beşine sahip; en büyük rüzgar türbini üreticisi; dünyanın en büyük enerji depolama konusunda lityum iyon üreticisi ve dünyada üretilmiş 4 Milyon elektrikli aracın yarısı yani 2 milyon elektrikli araç Çin'de üretilmiştir. Ülkemizde de elektrikli araçlar üzerinde çalışmalar hızla devam etmekte olup ve bu alanda ciddi iş potansiyeline ve üretim kapasitesine sahip olacağız.
  • Enerjinin arz güvenli için akülü ve hidro-pompa Enerji Depolama sistemleri,
  • Ülkemizdeki SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi, European Climate Foundation (ECF), Agora Energiewende ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) ortaklığında kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu olup, Ankara'da TEİAŞ ve YEGM ile çalışma toplantıları ile TEİAŞ'ın yaptığı planlamaya göre 2026 yılında rüzgâr ve güneş toplam 20 GW enerjisi kurulu gücünün 40 GW ve 60 GW toplam kapasiteye ulaştırma konusunu üç senaryo üzerinden analiz etmişler;
  1. Baz Senaryo (TEİAŞ'ın mevcut planları doğrultusunda 14 GW rüzgâr ve 6 GW güneş enerjisi olmak üzere toplam 20 GW); 20 GW Rüzgar ve Güneş'in toplam kurulu güç içindeki pay %12 iken bu orana Hidroelektrik, Jeotermal ve Biyokütle enerjisi de bu orana dahil edildiğinde yenilenebilir enerji payı toplamda %35 olmaktadır.
  2. İki Kat Senaryosu (rüzgâr ve güneş enerjisi toplam kurulu gücünün Baz Senaryo'nun iki katına çıkarıldığı toplam 40 GW); 40 GW Rüzgar ve Güneş'in toplam kurulu güç içindeki pay %21 iken bu orana Hidroelektrik, Jeotermal ve Biyokütle enerjisi de bu orana dahil edildiğinde yenilenebilir enerji payı Toplamda %44 olmaktadır.
  3. Üç Kat Senaryosu (rüzgâr ve güneş enerjisi toplam kurulu gücünün Baz Senaryo'nun üç katına çıkarıldığı toplam 60 GW). 60 GW Rüzgar ve Güneş'in toplam kurulu güç içindeki pay %31 iken bu orana Hidroelektrik, Jeotermal ve Biyokütle enerjisi de bu orana dahil edildiğinde yenilenebilir enerji payı Toplamda %53 olmaktadır.

Güneş ve rüzgâr enerjisi kurulu gücünün Baz Senaryo'ya göre iki kat arttırılarak 40 GW'a çıkarılması, sistem işletim ve planlama açılarından belirgin bir etki yaratmıyor. Her iki senaryoda da iletim şebekesi için gerekli yıllık ortalama yatırım miktarı yaklaşık 390 milyon Euro'dur. Bu meblağ TEİAŞ tarafından hazırlanan On Yıllık Şebeke Gelişim Planı'nda belirtilen yatırım miktarıyla aynı seviyededir. 60 GW Senaryosu'nda şebeke entegrasyon stratejilerinin göz ardı edilmesi, Baz Senaryo ve İki Kat Senaryosu'na göre iletim hatlarında %30, trafo merkezi yatırımlarında %20artışla sonuçlanıyor. Gerekli yatırım miktarı da 530 milyon Euro'ya yükseliyor.

 Bu çalışma 19 Nisan 2018 tarihinde Berlin'de gerçekleştirilen Yenilenebilir Kaynaklı Enerji Sistemlerinde Sistem Güvenilirliği çalıştayına katılan uluslararası uzmanlar tarafından da incelenmiştir. Toplantılara katılan uzmanların yaptığı yorumlar ve öneriler son derece değerli olup, raporun nihai haline kavuşmasını sağlamıştır.

 

Bilgin Akbal