dore okulları
Malatya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2427.1
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    63885.29$

Alt yapı mı, üst yapı mı? Yoksa altüst olmuş bir yapı mı?

19 Kasım 2021, Cuma 11:10
Alt yapı mı, üst yapı mı? Yoksa altüst olmuş bir yapı mı?

Karl Marx’a göre bir toplumun geçimini temin biçimi, yani ekonomik karakteri her şeyin alt yapısını oluşturur. Kültür, inançlar, siyaset, devlet, sanat, edebiyat gibi geriye kalan ne kadar sosyal kurum varsa hepsi üst yapı anlamına gelir ve  alt yapı tarafından biçimlendirilir. 

Marksistlerin böyle düşünmelerine neden olan şey şüphesiz bazı tarihi olgulara dayanıyor.  Örneğin tarım toplumlarında şiir, edebiyat, din, siyaset ve benzerleri yapılar doğa ve çiftçilikle ilişkili olarak biçimlenmişken, denizci toplumlarda ise denizle ilgilidir. Mesela: Mezopotamya, Mısır gibi antik tarım toplumlarında tanrılar öküz, inek, at gibi tarım ekonomisinin önemli unsurlarına benzetilmiş;  Baltık, Yunan, İskandinav gibi denizcilikle geçinen toplumlarda ise Poseidon, Oceanus gibi su tanrıları, ellerinde zıpkın ve omuzlarında ağ ile temsil edilmişlerdir. Toplumla ilgili diğer her şeyde üretim biçiminin izleri rahatlıkla görülebilir. 

Marksistlerin üretim ilişkilerine, yani ekonomiye bu kadar önem vermelerine karşın Max Veber gibileri ise üst yapının da alt yapıyı etkileyebildiğini ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla ekonomik yapı ile sosyopolitik yapı arasında sıkı bir etkileşim olduğunu kabul etmek gerekiyor. Daha açık bir ifade ile bir toplumun geçimini temin biçimi, yani ekonomi sistemi ile inanç, aile, toplum, siyaset gibi diğer yapısal unsurlar ve değerler arasında sıkı bir etkileşim vardır. Buna göre sağlıklı işleyen toplumlarda ve güçlü devletlerde ekonomik yapı, sosyal yapı ve siyasal yapı arasında bir uyum olması gerekir. Bu uyum bozulduğunda tüm toplumsal kurumlar düşen domino taşları gibi zarar görür.

Osmanlı iktisadiyatı üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan merhum Mehmet Genç, zamanın süper güçlerinden biri olan Osmanlı devletinin ekonomisinin üç temele dayandığını söyler: provizyonizm, fiskalizm ve konservatizm. Osmanlı bir tarım devletiydi. Dolayısıyla Osmanlıda ticaret ve ekonomi devletin ve toplumun geçim ihtiyaçlarını karşılamak için gerçekleştirilen faaliyetlerin bütünüydü. Bunun adı provizyonizm dir. Devletin gelirlerini artırma çabası ve bunu sağlamak için de gelir ve gider arasındaki dengeyi gelir lehine koruma gayreti ise fiskalizm, bu iki ilkeyi sarsacak gelişmelere meydan vermemek ise konservatizm olarak adlandırılmıştır. 

Dolayısıyla bu sistem içinde Osmanlı iktisadiyatı için hayati olan iki nokta bulunur. Bunlardan birincisi bu üç esas arasındaki dengenin sıkı sıkıya korunmasıdır. Bu ilke gereği Osmanlı’da ihtiyaç fazlası aşırı üretime izin verilmediği gibi, dışarıdan yapılacak olan ithalata da sınırlama getiriliyordu. 

İkinci önemli hayati nokta ise mevcut iktisadi sistem ile toplumun inanç esasları ve gelenekleri arasındaki uyumdur. Buna göre toplumun inanç ve gelenekleri israfın her türlüsünü haram kabul eden esaslara, hatta yere düşen bir nimeti öpüp başına götürecek kadar ihtirama dayalıydı. Bu nedenle Osmanlı ekonomi sistemi toplumun inanç ve gelenekleriyle de uyumlu tam bir “iktisat/tasarruf sistemi” idi, peki, sonra ne oldu?
Osmanlı’da bütün dengeleri alt üst eden iki olaydan biri Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı (1831), diğeri ise Ruslarla yapılan Kırım savaşıdır (1856). Birincisi ile baş edebilmek için İngilizlerle yapılan işbirliğinin sonucunda imzalanan Balta Limanı anlaşması (1838) kapitalizmin Osmanlıya girişine neden olmuştur.  Kırım Savaşı ise Osmanlı’yı ilk kez dış borçlandırarak faiz sarmalının içine itmiştir. Bunun yanı sıra Kırım savaşı sırasında müttefikimiz olan Fransızlara yönelik hayranlık ve özenme de bu süreçte başlamıştır. 

Kapitalizm, Osmanlının geleneksel iktisat sisteminin tersine sürekli üretime ve tüketime dayalı bir sistem olduğu için tam bir israf ekonomisidir. Kapitalist üretim biçimi ve ekonomisi hem üretim kaynakları üzerinden doğal varlıkları aşırı tüketir, hem de topluma yaşamak için değil zevk için tüketme alışkanlığı yerleştirerek Müslüman toplumun iktisada dayalı inanç ve ahlak sistemini erozyona uğratır. Özetle kapitalist ekonomi sistemi Osmanlı Müslüman toplumunun inanç, gelenek, toplum ve ahlak yapısıyla uyumlu olmayan bir ekzojendir. 

Buna karşın Batı dünyası, kendi tarihsel gelişim süreci içinde ortaya çıkarttığı kapitalist ekonomik sistemi liberal özgürlüklerle sentezleyip tüm dünyaya yayma gayretinde olmuştur.  Farklı inanç ve sosyal yapıya sahip diğer ülkeler, batıya özgü üretim ve tüketim alışkanlıkları içeren bu sisteme eklemlenerek kendi bünyelerinde hiç kapanmayacak bir dengesizliğin önünü açmışlardır. Buna karşın Batılı toplumlar, kapitalist sistemle bir türlü bekledikleri biçimde gelişemeyen ülkelerin kendi durumlarını sorgulamamaları için, sisteme eklemlenmiş ülkeleri Gelişmiş, Gelişmekte olan ve Az Gelişmiş Ülkeler olarak sınıflandırmıştır. Bu kategori, zihinlerde geri kalmış ülkelerin kapitalist sistem içinde kalmaya devam ederek bir gün Batılı ülkeler gibi refaha ulaşacakları yanılgısını oluşturmaktadır. Oysaki aradan geçen yıllara rağmen bu sıralamada çok fazla bir değişim yaşanmamıştır. 

Müslüman dünyası ve Osmanlı bakiyesi ise İslam iktisadiyatını miras ve zekât uygulamalarına yönelik kısır tartışmalara hasrederken, makroekonomi alanında ise bir nev’i kapitalizmi İslamileştirmenin yollarını aramakla meşgul.  Halen dini çevrelerde faiz, yaş hurma ile kuru hurmanın takasında; finansman ise katılım bankalarının caizliği üzerinde tartışılmaya devam ediliyor. Bu arada kimsenin aklına “kıblenin yanlış olabileceği” gelmiyor ya da getirilmiyor. 

Sonuçta hırs ve tüketim ekonomisi olan kapitalizm normalde yüzlerce yıl sürecek doğanın hasılasını birkaç yılda tüketirken, bu sisteme kurban edilen özgün sosyal yapıyı ise hiç konuşmuyoruz bile. Sisteme o kadar adapte olmuşuz ki, toplum olarak üretmediğimiz şeylerin tüketimi yarışına girerken, israf ve savurganlıkta tüm dünyada ilk sıraları işgal eder hale geldik. 

Toplum olarak bize ne oldu sorusunu bu alt yapıdan itibaren sorgulamamız gerekiyor.