dore okulları
Malatya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.68
  • ALTIN
    2414.6
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66600.25$

Diplomasi çağı

26 Nisan 2021, Pazartesi 00:22

 

 

Sonuna kadar haklı olduğunuz halde kendinizi bir türlü ifade edemediğiniz durumlar olmuştur. Ya da böyle durumlarla karşılaşmışsınızdır. Ne yaparsınız bu durumda?  Aynı cümleleri ısrarla kurmaya devam mı edersiniz? Ya da bu kez bir başka şekilde mi meramınızı anlatmayı denersiniz?

Türkiye'nin uluslararası alanda pek çok konuda benzer durumlara defalarca düştüğünü çok defadır müşahede ediyoruz. Bu kez de aynı şeyi Sözde Soykırım iddiasıyla bir kez daha ABD karşısında yaşadık.

Konuyu televizyonlarda enine boyuna tartışmamız ya da büyük bir hamasetle birbirimize anlatmamız hiçbir şeyi çözmüyor. Çok şükür ki bunun farkına vararak daha kapsamlı çalışmalar yapıp yurt dışında kendimizi ifade edecek girişimlerde bulunduk. Fakat görünen o ki bu çabalar da beklenildiği kadar etki bırakmıyor. Diasporada bir avuç lobici, koskoca bir devlet karşısında nasıl muvaffak oluyor diye sorduğumuzda hemen hatırımıza “dış güçler” diye başlayan “bizi yıkmak isteyen mihraklar”, hatta “İslamiyet'i yok etmek isteyen şer odakları” diye devam eden tehevvür dolu kavram ve ifadeler geliyor. Kavramsallaştırma deyip geçmeyin bir durumu ifade etme biçiminiz dünyayı nasıl algıladığınızı gösterir. Algınız eylemlerinizi yönlendirir, eylemleriniz de karşıda bıraktığı intiba doğrultusunda karşı eylemleri tetikler. Buna Pygmalion (beklenti) etkisi deniliyor.

Her zamanın bir hükmü vardır, gözün her gördüğü el'den istenmez. İlcaat-ı zamanı ayırt edemeyen muhali talep eder, muhali talep eden kendine en büyük fenalığı eder. Tarihte en güçlü olduğumuz dönemlerde zamanın hükmü bilek gücüyle döner, çeliği iyi döğen, bileği kuvvetli, gözü pek olan galip gelirmiş. Elhak, bunu bilen atalarımız zamanın gereğini yerine getirmişler. Bugün tarihten kotararak etrafa savurduğumuz kahramanlık nidaları o çağların mahsulü. Fakat zaman değişti, asır başkalaştı. Artık bileği kuvvetli olan değil aklı keskin olanın hükmünün yürüdüğü bir devirdeyiz. Bu konuda az bir gayretimizin İHA'lar yoluyla bize nasıl avantajlar kazandırdığını gördük. Fakat bir çiçekle bahar olmaz.

Asr-ı hazır diplomasi asrı. Gücün her zaman bir hükmü olmakla birlikte her zaman güce müracaat etmek de az gelişmişlik ve geçimsizlik alametidir. Ayrıca diplomasi sadece hariciyenin işi değil. Diplomasiyi tutarlılık, nezaket, bilimsellik ve rasyonalite ile desteklemek lazım. Bir kişinin davasını kaba cümlelere müracaat etmeden, bağırıp çağırmadan,  fakat en keskin biçimde ifade ettiği durumlar dünya tarihine zekâ pırıltısı belagat örnekleri olarak geçmiş. Neticede aklın keskinliği, kendini uluslararası anlaşmalarda da göstermektedir. Mavi Vatan kavramı ve Libya ile olan Deniz Yetki Alanları Paylaşımı Anlaşması doğru ve usulünce yapılmış olan bir hamlenin diplomaside nasıl bir sonuç ürettiğini herkese gösterdi. Öyle ki bundan rahatsız olan devletler nereye çevirseler sonuç alamadılar.

“Sözde Ermeni Soykırımı” meselesinin artık her yönüyle politik bir argüman olduğu herkesçe malum. Siyasetin değil bilim insanlarının tartışması gereken bu hadise hakkında Türkiye tüm makul çağrılarını şu ana kadar yapmış durumda. Hal böyle iken konunun ısıtılıp ısıtılıp gündeme taşınmasında elbette iyi niyet aranmaz, fakat madem biz davamıza güveniyoruz, o zaman telaşa mahal yok. ABD'nin bu talihsiz ve politik açıklamaları karşısında ciddiyet ve öz güvenle mukabele edip konuyu her platformda tartışmaya açmaya hazır olduğumuzu bir kez daha ifade ettikten sonra, fazla söze hacet yok. İncirlik, NATO veya benzeri uluslararası taahhütlerimizi her krizde tartışmaya açmak bize bölgesel bir güç olarak avantaj ve itibar kaybettirir. Günümüzde devletler, uluslararası örgütler yoluyla uluslararası politikada varlık göstermeye, çıkarlarını takip etmeye çalışıyorlar. Öyle ki ABD bile Trump döneminde çekildiği anlaşma ve örgütlere yeniden dönmeye çalışıyor.

Unutmamamız gereken şu ki, diplomasi hem bir ilim, hem de sanattır. Bütün devletler birbirine karşı dış güçtür. Devletler arasında dostluklar da, düşmanlıklar da mukabil hamlelerin birbirini takip ettiği satranç oyunu gibidir. O nedenle diplomaside esas olan kayıpların ve kazançların ince bir muhasebesidir. İlk hamlede elindeki bütün taşları süren oyunun sonunu göremez.

Milattan Önce 500 yıllarında yaşamış olan Çinli komutan, filozof ve askeri bilge şöyle diyor: "Büyük güçlerle çatışmaktan kaçınmak korkaklığı değil, bilgeliği gösterir, çünkü kendini feda etmek hiçbir yerde bir avantaj değildir". Bu konuda en başarılı örnek Japonya'dır.

Başa dönecek olursak artık uluslararası alanda karşı karşıya kaldığımız her olumsuzluğa karşı öfkemizi değil aklımızı çalıştırmanın zamanı. Bu kez farklı şeyler deneyelim…

Doç.Dr. Fikret Birdişli