dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2436.1
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64627.25$

Geleneksel Malatya Evleri

14 Eylül 2022, Çarşamba 09:47
Geleneksel Malatya Evleri

 

 


     

  Malatya’da geleneksel evlerimiz tek katlı ya da iki katlı plan üzerine yapılırdı. Az da olsa üç katlı konaklara rastlanırdı.(İstanbulluoğlu Konağı). 

         Geleneksel mimarimizin en seçkin örneklerinden olan, aynı zamanda çocukluğumun da geçtiği 1915 yılında yapımına başlanan İstanbulluoğlu Konağından kesitler sunmak istiyorum. Bu vesileyle geleneksel evlerimizi de anlatmış olurum diye düşünüyorum.

         60’lı yılların sonuna dek ev denilen mekânlar öylesine bir dünyaydı ki, insanlar ihtiyaç duydukları şeylerle birlikte yaşarlardı bu evlerde. Atlar, eşekler, katırlar, tavuklar, köpekler, kediler,  o evin dünyası içinde ve evin küfleti addedilirdi. Kısacası, hayvansız, ahırsız, avlusuz, bahçesiz, kuyusuz, su damsız, eyvansız, hıznasız ev düşünülemezdi.

      Çocukken duvar yapımıyla ilgili konuşmalar geçtiğinde “anaç”, “kuzu” gibi sözcükler duyar ve bunların ne olduğunu merak ederdim. Bu sözcüklerin yapı malzemesi olduğunu çook sonraları öğrendim. Konakta yapı malzemesi olarak kesme taş, kerpiç ve ahşabın kullanıldığını, duvarların 80 cm. eninde ‘anaç’ denilen ve 40 cm. eninde “kuzu” denilen, toprak ile samanın karıştırılarak hazırlanan, kerpiç olduğunu, bu kalınlıkta kullanılan kerpicin yapıya aynı zamanda iyi bir izolasyon sağladığını, kışın sıcak, yazın serin bir ortam oluşturduğunu da çok sonraları öğrendim.  

       Konağın iç oda bölümünün duvarları genelde tek kuzu veya tek anaç üzerine örülmüştü. Duvarları bağlayan ahşap hatılların arası kerpiç ile doldurulmuştu. Kerpiç duvarlar içten ve dıştan çamurla sıvanmış, beyaz kireç badana ile boyanmıştı.        
       Konağın temeli 1-1,5 metre yükseltilerek itinalı taş işçiliği ve derzleriyle cephede dikkati çeken bir görüntü arz ederdi.

         Evin reisinin günlük zamanını geçirdiği, misafirlerini ağırladığı “Selamlık” veya “başoda” denilen büyükçe bir oda vardı. Başoda evin en seçkin bölgesinde yer almaktaydı. Bu odanın boyutları ev küfletinin zaman geçirdiği yerlerin hepsinden daha büyüktü.       
         Konağın başodasında ve diğer bazı odalarında oturmak için kullanılan sekiler yer almaktaydı. Bu sekilerin üzeri halı yastık ve minderlerle süslenmişti. 

        Gusülhane veya hamamlıklar bu sekilerin içine gizlenmişti.

         Dedemin odası yani başoda da bulunan muhteşem işçilikli bronz mangal ve etrafında toplanıp sohbet eden misafirlerin mutluluğu hala gözlerimin önündedir. Sigara içmeyene erkek gözüyle bakılmadığı için genelde herkes sigara içer ve başoda tilki damına dönerdi. Dumandan göz gözü görmezdi. Biz çocukların sohbeti kaçırmamak adına bu dumanlı ortamda nasıl durduğumuzu hala çözemiyorum.

        Dedemin ipekten ince çizgileri olan bir zıbını vardı. Gece yatarken bu zıbını giyer, kafasına da mutlaka takke türü bir şey takardı. Sabah kalkar kalkmaz, daha zıbını çıkarmadan, mangalın başına geçer, mangalın küllerini ayırıp közü çıkartır ve bakır kahve cezvesini kaynamaya bırakırdı. Kahve pişince kallavi fincanına doldururdu. Kehribar ağızlığına taktığı sigarasını yakarak höpürdete höpürdete kahvesini içerdi.

      Bu odada misafirsiz gün geçtiğini hatırlamıyorum. Her gelen misafire mutlaka yemek ikramı yapılır, akşama yakın gelenler de mutlaka yatıya kalırdı. Eli öpülesi büyüklerimiz bu kadar işin altından nasıl kalkarlardı hala anlamış değilim.

         Konağın gerektiğinde hayvanların da rahat girmesi için düşünülen devasa dış kapısı kemerli kapı olup, kapının üzerinde ışık alabilmesi için ışıklık pencereli olarak dizayn edilmişti. 

         Sokak kapısından girince önce avluya (Hayat veya Havlu) adım atılmış  olurdu. Üst katın ahşap korkuluklu balkonu da bu avluya bakardı. Evin hanımları, dışarıdan görülmeyen bu mekânda rahatlıkla oturabilirler, işlerini yaparlar, ya da misafir ağırlarlardı. Avlusu olan evlerin çoğunda kare formunda havuz bulunurdu.

  Dilerseniz geleneksel evlerimizin bölümlerini ayrı ayrı inceleyelim: 

AVLU VEYA HAVLU (HAYAT)

Malatya evlerinde avlu, sıcak havalarda günlük işlerin yapıldığı, kışlık erzakların hazırlandığı açık mekânlardı. Malatya evlerinde yer alan avluların zemini taş kaplamaydı. Tandır, kuyu, çeşme, havuz, ocak gibi öğelerin bulunduğu avlular evin en renkli ve fonksiyonel bölümleriydi. 
      Kuyunun ya da havuzun varlığı avlu için aynı zamanda bir serinlik kaynağıydı. O yıllar evlerde buzdolabının olmadığı yıllardı, o yüzden çabuk soğutulması gereken karpuz, kavun, üzüm gibi meyveler havuza atılarak soğutulurdu. Ya da kuyuya bir sepet içinde et sarkıtılır, serinlikte bozulmadan kalırdı. Kuyular mutlaka kapaklı olurdu. Taş, tahta, mermer, demir kapaklar, evdeki çocukların, hatta bazen büyüklerin, kuyuya düşmesini önlemiş olurdu. 
      Havuzun çeşmesinin suyuyla;  evin bulaşıkları, halı, kilim yıkanır, çamaşır suyu kaynatılırdı. İçeride, sobanın, yer ocağının isinden, kirinden arındırılırdı bu sularla. Temizlenen halılar, kilimler, kışın yeniden serilmek üzere naftalinlenerek katlanıp kaldırılırdı. 
       Her evde yaşanan ölüm olaylarında da avlular görevini yapardı. Cenazenin yıkandığı yer hılalarla kapatılır, kazanlarda sular ısıtılır, hoca gelir, dualar okunur, dini kurallara uygun törenle cenaze yıkanır kefenlenir ve sonsuzluğa uğurlanırdı.

YÜKLÜK 

Evlerde yatak, yorgan gibi şeyleri koymaya yarayan, büyük dolap ya da yatak, yorgan konulan yerlerdi. Çocukken oynamaktan, saklanmaktan zevk aldığım yerlerin başında gelirdi. 
 Bazı Konak türü evlerde yüklüklerin içine gusülhane gizlendiği olurdu.

HIZNA

Evin kışlık erzaklarının saklandığı, penceresiz ya da küçük mazgal penceresi bulunan bölümdü. Genellikle zemin katta yer alırdı. Ahşaptan yapılmış, içerisinde bulgur, un vb. erzakların saklandığı zahire (Zarğha) ambarı burada bulunurdu. Zahire ve kışlık yiyecekler, hıznanın serin bir yerinde muhafaza edilirdi. Hıznanın yeri evlerde, ”Kış damı” denilen büyük odaların içinde bir bölümdü ve buraya ayrı bir kapı ile geçilirdi.
       Tenekelerle kavurmalar, küplerle aş yağları, peynir, turşu, salça, pilavlık, köftelik bulgur çeşitleri, erişte, tarhana, şare (şehriye), yaz aylarında kurutulmuş biber, patlıcan, salatalık, yine küplere salamura olarak basılmış tevek, samut, karlı kış günlerinde kullanılmayı beklerlerdi. Yalnızca onlar mı? Kavanozlar dolusu gül reçeli, ayva reçeli, elma reçeli, kayısı reçeli, kızılcık reçeli, vişne reçeli, kavun reçeli, sarıerik reçeli, rengârenk gülümserdi dizildikleri raflarda. Yine kış günlerinin en organik enerji kaynağı olan pekmez, dut ve üzüm bastıkları, kesmece, kuru dut, dalında kurutulmuş kara üzüm, gün kurusu, kabuk, hoşaflık elma ya da armut gağhı yenecekleri günü beklerdi.

MUSANDERE

Hızna odasında tavana yakın merdivenle çıkılan kapalı ve kapaklı bir bölüm vardı, buna musandere yani asma kat denirdi. Musanderede pestil, ceviz, üzüm ve dut kurusu, çekirdek, kesmece, cevizli sucuklar, kuru kayısı ve gah gibi çerez çeşitleri saklanır. Bu çerezler hep kapaklı tenekeler içinde korunurdu.

MUTFAK

Evin orta odalarından birinde yer alan ve ışık almayacak şekilde düzenlenmiş bir mekândı. Mutfak evin yaşama katı olan 1. katında yer alır ve içerisinde davlumbazlı ocak vardı. Mutfakta kapı üst çizgi sınırından itibaren dört duvarı dönecek şekilde yani elin uzanacağı yükseklikte sahenlerin, guşganaların, terpoşların gayığhların dizildiği “tağhtıbek” dediğimiz ahşap raflar bulunmaktaydı.

EYVAN

Evin zemin katında, yazın oturulan, üzeri kapalı, konumuna göre bir, iki veya üç yönü bahçeye veya avluya açılan, dış mekândan korkuluk veya kafes ile ayrılan dikdörtgen konumlu mekânlardı.

TANDIR ÖRTMESİ

Eyvanda, tandır ve ocaklar vardı. Bu bölmeye “Tandır örtmesi” denilirdi. Evlerde nüfus kalabalık ve misafir bol olduğu için ekmekler genellikle evde yapılırdı. Dışarda fırınlarda yapılan ekmeğe “çarşı ekmeği” denir ve genellikle “garipler” (yabancılar, dışardan gelenler, memurlar) tarafından tercih edilirdi.
Ekmekler, bu tandır örmelerinde imece usulü ile yapılır ardından bilik tandıra yapıştırılırdı. 
Ekmek yapmak püf noktaları olan ve maharet isteyen bir iş olduğu için ekmekçi kadınlar tarafından yapılırdı. Her mahallenin ekmekçi kadını farklıydı.
Ekmek yapılacak gün, gün ağarmadan kalkılır teştlerle üç dört teneke un hamur yapılır tandır meşe odunu yakılarak ısıtılır kadınlar hamurları açar ekmekçi kadın da tandıra yapıştırıarak nar gibi kızaran ekmekleri çıkarırdı.
        Ardından bilikler yapılır bazıları yağlı olur, bazıları normal, üzerlerine yumurta sürülür çörek otu küncü hele bir de gakırdaklı olursa tadından yenmezdi.

SU DAMI 

O yılların soğuk hava deposuydu. Hiç bir aile bozulacak yiyeceklerini soğuk hava deposuna götürmezdi. Çünkü soğuk hava deposu diye bir olgu bilinmezdi. 
Eskiden her evin içinden inceden de oksa harık akardı. Bu su geçtiği kapalı mekâna serinlik ve ferahlık verirdi. İşte buraya “su damı” denirdi. 
Çabuk bozulan dayanıksız yiyecekler “su damında” güvenle saklanırdı.

SOFA

Geleneksel Malatya evinde sofa, bütün ailenin bir araya geldiği, evin merkezi konumunda olan, ortak kullanıma açık bölümüdür. Hem oturmak için, hem de geçiş alanı olarak kullanılan bir mekândı.

ARALIK

Evin alt katında yer almaktadır. Bu mekân alt kat sofası olarak da değerlendirilmektedir. Zemin kattaki odalar bu mekân etrafında sıralanmaktadır. Çoğunlukla üst kata çıkan merdivenler burada yer alır 

CİHANNÜMA

Evlerin en üst kotunda yer almaları nedeni ile bol ışıklı ve havadar mekânlardır. 

DEPO

Evlerin odun, kömür gibi yakacaklarının, bahçe aletlerinin vb. saklandığı mekânlardı. Depo, geleneksel Malatya evlerinde zemin katta, ışık almayan ara odalardan birinde yer alır. Depo genellikle aralık mekânına açılmaktadır. Zemin katlarda bulunan depolar ağıl ve ahır ile benzer niteliklere sahiptirler. 

AHIR

Malatya evlerinde günlük gereksinimleri karşılayan hayvanlar için evlerin alt katlarında bir mekânın ağıl veya ahır olarak düzenlendiği görülmektedir. İçerisinde yemlik olması dışında depolama işlevli mekânlardan başka farkları bulunmamaktadır. Zemin katlarda bulunan odunluklar ağıl ve ahır ile benzer niteliklere sahiptirler. Bazıları penceresiz olmakla birlikte bazıları ise küçük kafes pencereli olarak düzenlenmiştir.

ARISTAĞH

Evlerde Tavan döşemesine “arıstağh” dendiği gibi tavan, tavan arası, Tavan arasında meyve konulan raf anlamına da gelir. Yapılarda, tavanda üzerine mertek dizilen kalın ağaç, Tavan ağaçlarının sonundaki Tavanı tutan, kolon görevi yapan kütüklere de “arıstağh” denir.

GAĞHMA

Tavanı tutan, kolon görevi yapan kütüklere denir.

HIZAN (HEZAN) 

Tavanda enine atılan direklere denir. Toprak evlerde kirişin üzerine dikine konulan kiriş görevi gören ağaçlara da hezan denir.

TAKA 

Duvara açılmış kapaksız, küçük dolap.