dore okulları
Malatya
28 Nisan, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63894.350$

Köklerini arayan Püzant Hanesyan ile Malatya - Arapgir Gezisi

20 Temmuz 2023, Perşembe 10:41
Köklerini arayan Püzant Hanesyan ile Malatya - Arapgir Gezisi

İsviçre'den Püzant Hanesyan atalarının, dedelerinin ninelerinin 1920’lerde terk etmek zorunda kaldıkları topraklarla yeniden tanışma ve özlem giderme amacına yönelik, Türkiye’ye İstanbuldaki evine gelmiş ve oradan Arapgir'de köklerini aramak için keşif mahiyetinde birlikte ön gezimiz oldu .

Malatya Çavuşoğlu mah. Ermeni Surp Yerrortutyun / Üç Horan( Taşhoran) Kilisesi

E sadece Pürzant değil belki de fırtınanın dünyanın dört tarafına savurduğu nar taneleri gibi dağıldığı insanlardan da atalarının doğup büyüdüğü

 köklerinin olduğu yerleri, geride kalan akrabalarını arayan soran, merak edenler çok olmuştur.

21 Ekim 2022 tarihinde

  Malatya Ermeni Surp Yerrortutyun ( Taşhoran) kilisesinde yapılan ayinde MalatyaHayder Başkanı( Malatya Ermeniler Derneği) Nuran Gezdirici, Hosrof Köletavitoğlu İsviçre'den gelen Püzant Hanesyanla beni tanıştırmışlardı.

Kadasetli Patrik Sahak II Hazretleri, Hosrof Köletavitoğlu, Pürzant Hanesyan , Kirkor Damaryan

 Püzant'ın esas geliş amacı kendi köklerini aramak içinmiş ve bunun için Arapgir yolculuğuna çıkmış. Kendisine yardımcı olacağımı birlikte gidebileceğimizi söyleyince çok sevindi. 

Püzant Hanesyan 175 boylarında, ela gözlü, açık tenli, Top sakallı, bıyıkları seyrek. Başının alın kısmı açık saçları yanlarıda kısa kesilmiş. Yuvarlak çerçeveli, markalı bir güneş gözlüğüni takmış. Düzgün bir burnu var.

 Üzerine üst düğmesi açık bir mavi tşört kot pantolan ve spor ayakkabısı giymişti. Yaşına göre daha dinç ve sağlıklı görünüyordu.

Püzant kültürlü eğitimli okuyan, araştıran ve sorgulayan bir insan.

İç Mimari, university de Neuchâtel economist dali mezunu. 4 lisan Ermenice, Türkçe,  + İspanyolca, Almanca 

2 büyük kızı 34 + 38 yaşlarında.

Surp Krikor Lusavoriç Vank 

Kilisedeki ayinden sonra Malatya’da gezdiğimiz yerler Venk şapeli; Malatya Battalgazi ilçesine bağlı, Çamurlu Köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır.

Orduzuda Aslantepe höyüğü,

 

Battalgazi  Ulu Cami

 Selçuklun dönemi Ulu cami, Selçuklu dönemi Şahabiyye-i Kübra ve Sugra medresesi, Selçuklu Kırklar mezarlığı, Hasan Basri Türbesi, Atabeyde Zeynal Abidin Türbesi, Karakaya Baraj Gölü,

 

Demirci Yusuf ustanın Büyükşehir Belediyesi Sanat Sokağındaki Atölyesi

 Büyükşehir Belediyesi Sanat Sokağında Süryani demirci Damascus ustası Yusuf Bayyiğit'i ziyaret ettik.

Arapgir Gezisi

22 Ekim 2022 tarihinde seher vakti Malatya’dan yola çıktık. Gökyüzü mavi, Beydağı'nın arkasından doğan güneş altın bir tabak içinde etrafına ışık saçarak doğuyordu. Malatya-Sivas karayolu üzerindeki Tohma köprüsünü geçtik. Yazıhan'a gelmeden Arguvan, Arapgir, Ağın, Keban, Kemaliye( Eğin) yazan yol levhaları istikametine doğru yol alıyoruz.

Malatya'dan çıktıktan sonra Dilek’den itibaren Elazığ Baskil sınırlarında kalan Karakaya baraj gölünün öbür yakasında Abdul Vahap türbesinin de bulunduğu, Muşar Dağının tepesinde Süryani Manastırı kartal yuvası gibi yol boyunca dört bir yanı gözetliyordu.

  Arguvan yolunda hozan tarlarının arasından siyah yılan gibi kıvrılan güneş ışığının parlattığı asfalt yolda sohbet ederek ilerledik. 

Yol boyunca onlarca koyun sürülerini gözledik ve onların çanlarının sesini dinledik . Afgan ,Özbek çobanlarla sohbet edip fotoğraflar çektik.

Yol kenarlarında lezzet duraklarında susuz Arguvan Narmikan kavunları satılıyordu. İki tane kavun aldık. Radyo fonda Arguvan türküsü çalıyordu. Püzant" Fikri hocam İsviçre’de olsun İstanbul'a evime gelince olsun Arguvan türkülerini, Arapgir'li Türkü Ana olarak tanınan türkücü Ermeni kökenli Zehra Bilir'i,(Eliza Ölçiyan ülkemizin türkülerini şarkılarını dinlerim “dedi.

 Arapgir'e 12 km kala rüzgar türbinlerine gelmeden yolun 5 km. İlerisinden Onar köyüne saptık. Yol boyu üzüm bağları, badem ağaçları dikkat çekiyordu. 

Onar Köyü Büyük Ocak Cemevi

Selçuklu dönemi eserlerinden olan ve yaklaşık 800 yıldır zamana direnen ve halen dimdik ayakta olan Anadolu'nun bilinen en eski Cem evini gezdik.

Köyün güneyinde, asırlık dut ağaçlarının oluşturduğu yemyeşil bahçeleri derin vadiden ayıran kayalıkta Roma döneminden kalma kaya mezarları (mağaralar) gördük. mezarlarından birinin duvarlarında, kök boyayla yapılmış, Helenistik veya daha eski dönemlere ait olduğu düşünülen mağara resimleri ilginçti.

Roma Dönemi mağaralar

 Bu köy Türkmen Alevi yerleşimidir. Köy adını, Şeyh Hasan Onar’dan almış. Onar Dede de denilen şeyhin, köyün kurucu evliyası olduğuna inanılıyor.

 Arapgir yolculuğumuzu, hozan tarlalarının arasından kıvrılan yolları Malatya ve Ermeniler konusundaki anı- söyleşiler renklendirdi. Püazan' a yetmiş yaşına gelmişsin , seni buralara kadar çeken şey nedir diye sorunca, Fikri Hocam; Malatya, Arapgir rüyalarıma giriyordu. Atalarımın ruhu beni çağırıyordu. Karar verdim çıktım yollara. Atalarımızın yaşadığı toprakların havasını soluyalım yeter! Ermeni atalarımın yaşadığı vatanlarını görmek. Büyük dedem Hanesyan'ın köyünü ayak izlerinin olduğu yerlerde yürümek, onlara ata topraklarında dua etmek için geldim.Bu ifadenin, bir çığlık, yakarış olduğunun farkındaydı. Bir tebessüm doğuyor Püzant'ın yüzünde…

Püzan Hanasyan'a emekli bir Görsel sanatlar, Sanat tarihi gezgin öğretmen olarak yedi yaşına kadar çocukluğumun geçtiği Arapgir hakkında bilgiler verdim.

"Anadolu’nun kadim halklarından olan Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Türkler, Kürtler ,Müslümanlar, Hristiyanlar ve diğer bazı inançlar, binlerce yıl bu topraklarda beraber, barış içinde yaşamışlar.

1878-1923 Osmanlı milletini oluşturan halklar arasında din, ırk ağırlıklı Müslüman- Türk, Kürt, Çerkez ve Hıristiyan Ermeni, Rum, Yahudi halklar arasında sorunlar olmuştur. Dönemin üç büyük imparatorluğunun( Avusturya- Macaristan, Rusya ve Osmanlı)çöküş süresi yaşaması ve bünyelerinde yeni ulus- devletlerinin ortaya çıkması.

Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu içinde “Millet Sistemi” adı verilen bir sistem içerisinde asırlar boyu her türlü özgürlüğe sahip olarak yaşayan yirmi iki adet “Gayri Müslim” unsur bulunmaktaydı. Özellikle 1800’lü yılların başından sonra parlamento dahil devletin hem Merkez, hem de taşra teşkilatlarında en önemli görevlere getirilen Ermeniler, başta Rusya olmak üzere İngiltere,Fransa,Almanya ve ABD gibi devletler tarafından,bu devletlerin Orta Doğu ve Kafkasya politikaları ve bu bölgedeki çıkarları doğrultusunda halklar arasında nifak tohumları ekilmiştir

Bu topraklarda bir zamanlar kalabalık bir Kadim Ermeni nüfus vardı, toplumun dokusuna yerleşmişlerdi. 1915’te bu doku parçalandı. 1913- 1918 yıllarında, özellikle Birinci Dünya Savaşının yarattığı imkanlar da kullanılarak, hayata geçirilen demografi politikalarıdır. Bu demografi politikaların sonucu olarak, imparatorluklar coğrafyası nüfusu büyük bir alt üst yaşadı. Demografik yapılar değişti.

Tehcirden önce tarihi kaynaklarda 1915 öncesinde Arapgir merkezinde 9500 Ermeni’nin yaşadığı, 1 katedral, 3 kilise, 7 okul olduğu belirtilir. Çevre köylerde ise 1400 civarında Ermeni, 3 kilise ve 4 okulun varlığı bilinmekte. Arapgir dönemin en zengin bölgelerinden biri. Özellikle ipek üretimi bölgede büyük bir ticaret ağı yaratmış. Arapgir’de Ermenilerin ayakkabıcılık, dokuma, marangozluk, demircilik, terzilik gibi meslekler yaptıklarını kaynaklardan öğrenmekteyiz. Zamanında Arapgir’i kalkındıran Ermenilerden maalesef bugün virane halindeki hamam, bir kaç ev kilisenin kalıntıları taşlar dışında kalan başka bir şey yok... 

Daha 1980'li yıllara kadar Arapgirin içinde köylerinde bile Ermeniler varmış. Fakat şimdi hiç kimse kalmamış.Kimi müslüman olmuş. kimi ölmüş, kimi İstanbul'a, yurt dışına göçmüşler. 

 Duyumlarımıza göre koskoca ilçede topu topu yaşayan ermeni sayısı bir elin parmaklarından bir fazla. 6 Ermeni yaşıyormuş!

1800 yıllarının ikinci yarısından 1900'lü yılların ilk çeyreğine uzanan bir süreçte yaşanan acılar elbette unutulamaz ama herkes kabul eder ki binlerce yıllık dostluk ve ortak yaşam yüz yıllık düşmanlaşmadan daha değerlidir. Buna odaklanmak gerekir. Bu acılı dönem için suçlu aranacaksa herkes kendi payına düşeni almalıdır. Bu durum birlikte yaşayan iki halkın kendi tercihleri değildi bana göre, yönetimlerin hataları ve birçok dış etken vardı ve sonuçta küresel bir kaos yaşanıyordu. Bundan sonrası için yapılabilecek şey ortak paydaları öne çıkarmak ve yanlışları telafi etmektir. "

Hrant Dink’in “tarihe vicdani bir bakışla bakabilme ve bu yolla birbirimizi algılama, anlama” formülü, Ermeniler ve Türkler arasında önceden hayal bile edilemeyecek yeni köprüler kurulmasını sağladı. Dink’in diyalog çağrısı, tarihle yüzleşmenin yolunu açtığı gibi Türkiyeli Ermeniler, diaspora Ermenileri ve Türkler arasında gitgide artan bir etkileşim ve işbirliği sürecini başlattı. "Hrant Dink cinayeti çok sarsıcı ve sorgulamaya sevk eden bir cinayetti. Hırant'ın ruhu şad olsun .

İkisaat süren yolculuktan sonra Arapgir vadi içinde tepeden yemyeşil göründü.

Arapgir'in girişine asılan devasa Türk bayrağı rüzgârın okşayışıyla hafif hafif dalgalanıyordu. İlçeye gelenlere hoş geldin diyordu. Arapgir sonbaharın renkleri ve ruhu ile buluştuğunda çok başka bir güzelliğe bürünüyordu. Tam gezme mevsimiydi. İlk durağımız Millet handı. Bizde Millet Handa soğuk reyhan şerbeti içip ferrahladık.

Arapgir'in mutfağı da sokakları da reyhan kokuyor. Türkiye’nin en lezzetli dutu, köhnü üzümü, biberi de bu beldede yetişiyor.

Arapgir’in mor reyhanı meşhur. Çayı, şerbeti yapılıyor. Yemeklere baharat olarak kullanılıyor. 

Asım Külah,  Püzant Hanesyan, F.Demirtaş 

 Gelmişken Asım Külah abiye uğramadan olmazdı. Asım Bey, Arapgir’in yaşayan hafızası. Aynı zamanda hattat. Seside güzel. Burası için büyük bir değer. 70 küsur yaşında, ilkokuldan beri Arapgir ve çevresinde kültürü oluşturan süs eşyası, giyim veya ev gereçleri, yapı malzemeleri gibi her ürün, hatta sanat ürünlerini toplayan Asım Bey, kendi evini, bahçesini müze haline getirmiş ve bulabildiği her türlü etnografik öğeyi burada sergilemeye başlamış.

Asım amca; "Ermeniler gitmiş ama bugüne dek bağlarını koparmamışlar, bayram, seyran, gezi vesilelerle gelirler .Ata yurtlarını gezerler. “dedi. Püzant müzede bulunan üstünde ermenice yazılı sahan, tas ve sinilerin yazısını okudu. Asım Külah'ın müze evinden helâlleşip ayrılıyoruz, rahatlamış o antika eşyaları kültür hazinesini gerimizde bırakarak.

Arapgir'in sokak aralarında geziyoruz. Bu arada rüzgar esintisi yine yol boyunca algıladığım o güzel reyhan kokuları yine beni sardı ve adeta beni mest etti. 

Arapgir'de evlerin pencerelerinin , kapılarının önlerinde saksılarda, teneke kutularda reyhan, kekik ve rengarenk çiçekler vardı.

Seher Atmaca Konağı: İlk önce Arapgir Meryem Ana Kilisesi’nin baş keşişinin evi olarak kullanıldığı biliniyor. Restorasyonu yapılıyordu içini göremedik. Restorasyonu bitince Yaşam Evi olarak açılacakmış.

Kayaarası Kanyonu, Kozluk Çayı ve Göz Kanyonu

Arapgir Meydan Köprüsü

Kozluk Çayı üzerinde 13.yüzyılda yapılan ve hala kullanımda olan, iki kemerli, kesme taştan yapılma,

Kitabesi Ermenice ve Arap harfleriyle çift dilli olarak yazılmış Meydan köprüsün üzerinde araçımızla geçip Arapgir’in bir şahsına münhasır kişisi de Ümit Abiyi ziyaret ediyoruz.Arapgir’in bir şahsına münhasır kişisi de ( Tarzan'ı) Ümit Abi. Kendisi yıllardır doğada ve doğal yaşıyor. Kozluk Çayı üzerinde kendine bir baraka yapmış. Bölgede yaz kış tişörtsüz, ayakkabısız, sadece üzerinde bir siyah şort ile gezmesi ile meşhur.

 

Cümbüş ve klarnet çaldı. Türkü söyledi. 

Kozluk çayın akışını seyrettik.

Salkım söğütlerin, çınarların dalları, çaydan su

içiyor. Su soğuk bol. Çağıltısı yankılanıyor vadide.Gelen konuklar ayaklarını suya sokuyorlardı. Bizde elimizi yüzümüzü buz gibi suyla yıkadık, serinledik.

Arguvan’dan aldığımız susuz Narmikan kavunu burada birlikte yedik. Öyle ki yıllardır bu kadar güzel tatlı kavun yemediğimizi söyleyebilirim. 

Ümit ustanın bir demlik çayını içitikten sonra yolumuza devam ettik. 

Arapgir yer alan ve 19. yüzyılda inşa edilmiş olan Ermeni Surp Asdvadzadzin Kilisesindeyiz. ( Azize Meryem Ana Kilisesi )Ayasofyadan sonra en görkemli mabet 1950'li yıllarda yıkılan taşları yağmalanılan kilise 

Mülkiyeti Arapgir Belediyesine ait, Kilisenin yeri Berenge mahallesi 12 ada 2 parsel üzerinde... Kiliselerin temelleri tamamen kayaların üzerine kurulmuş. Ve aşağısı derin bir uçurum. Özellikle su yolunun üzerinde kurulması ve vadide çay yatağının açtığı yolun ulaşım açısından elverişli olması kilisenin bu sarp yamaca inşa edilmesinde en büyük etkenlerden.

Arapgir’de camilerinde ezan sesleri , kiliselerinde çan sesleri semalarında duyuluyormuş. Bir zamanlar bu kilisede hıristiyan inançı vardı. Hz. İsa’nın havarileri vardı. Yankılanan şarkılar, ilahiler vardı ama gün geldi bu kilise 1950- 1960 yılları arasında söylentilere göre , sanal medyada yer alan yazılarda resmi makamlarca yıkılmış. Şu anda birkaç kalıntı ve temelindeki taşlar dışında geriye kiliseden hiçbir şey kalmamış desek yeridir. Boş tarla gibi olmuş. Kilisenin taşları başka binalarının yapımında bahçelerin taş duvarlarında kullanılmış Defineciler ve tarih hırsızları tarafından talan edilmiştir. (…) Bilmiyorlar ki gömünün büyüğü toprak üzerinde, toprak altında değil;

Eski Cumhuriyet İlkokulu Türkiye’nin önde gelen büyük kiliselerinden biri olan Meryem Ana Kilisesi (Ermeni Apostilik kilisesi)müştemilatı olan iki ek binası bulunuyormuş. Cumhuriyetten sonra bu binalar (1937)yılında İlkokul ve ortaokul olarak kullanılmış. Sonra bu kilisenin arka bahçesine yeni Cumhuriyet İlkokulu yapılmış. İlköğretim sekiz yıla çıkınca, bölge okulu yapılmış ve okul terk edilmiş. Okulun temelinde , duvarlarında kiliseye ait taşlar ve mezar taşları kullanılmış. Hala o taşlar görülmektedir. Şimdi yerinde kocaman bir arsa var, tam uçurumun kenarında. Sadece temellerin izleri duruyor.

Tarihi Kiliselerin, Çeşmelerin, konakların taşları; Taş deyip geçmiyeceksiniz ! Taş küser kendini yerinden alıp götürüne...Gittiği yerde eğrerti durur. Kaç yıl geçse de üstünden bir türlü alışamaz yeni yerine. Yaşar yaşamaya da gülmez taşlar hep ağlar. Ağlayanın malı gülene yar olmaz... 

Şehrin ana kilisesi Surp Asdvadzadzin Kilisesi'nin giriş kapısı, soldaki Sarkis Miranşahyan, sağdaki Hacı Kayfeciyan (Kaynak: Antranig Poladyan, Badmutyun Hayots Arapgiri

Bu kapı şimdi Kumkapı'daki Meryem Ana Kilisesi mutfağın içinden Kazaz Artin Amira Bezciyan salonunun giriş kapısı olarak kullanılıyor.

Şöyle bir dönüp bakıyorum kilisenin bulunduğu tepeden Arapgir panoramasına aşağıda dere kenarında köprünün kenarında yıkık kaderine terk edilmiş hamamın etrafını ağaçlar sarmış .Hamamın içi harabe halde. Bir savaşın yıktıkları, bir de nefretin yıktıkları var.Kilisenin altında restore edilmiş tarihi köprü ve köprünün hemen altında çayın kenarında tarihi Ermeni hamamı( Almasik) Hamamın dışı nasıl harap olmuşsa içerisi de bir o kadar harap edilmiş. Her an üzerinize bir taş düşecekmiş hissiyle etrafı seyrediyorsunuz. Mimari yapıya hayran kalıyorsunuz.

Ermeni hamamı( Almasik) Hamamı


 Kendi kendime diyorum ki;Bu hamam onlarca yıl ayrım yapmadan kadın erkek, çoluk çocuk Kürt, Türk, Ermeni, alevi sünni, hıristiyan demeden yıkandılar temizlendiler. Şimdi sıra yetkili kurumlarda, insanlarda Tarihi hamam bir temizlense, bir yenileme yapılsa, Belediye ve devletin el atmasıyla eski veya yeni vatandaşların, yerli veya yabancı turistlerin ilgisini çekebilir diyorum.

 Hadi çoğu tarihi eser korunamadı yıkıldı, peki geriye kalan bu hamamı korumak için neden bir şey yapılmıyor?

Aragirdeki bu kilise gibi , tarihi eserlerin cami, kilise, han, hamam, kervansaray ,çeşmelerin yıkılışı, sadece bir tarihi yapı kaybı değil, aynı zamanda insanlık tarihinde yaşanmış büyük bir acının da yansımasıdır. ve maalesef, daha çok tarihi eserlerimizin korunması gerekirken, olmamış işte, eski zihniyet ... Zamanında hayat dolu topraklar terk edildiklerinde, hüzün çökmüş coğrafyaya;

Hangi duvar dibine, hangi eve, hangi yıkıntı içindeki kiliseye, hamama, çeşmeye bakarsan bak, her taşın bir hikayesi vardır. Anadolu coğrafyasının kadim unsuru Ermenilerin, Süryanilerin düzenli bir gündelik hayat akışından koparılıp alınması 1915 ve sonrasında yaşanan olayların bir sonucu olarak sosyal hayat da bölgedeki tarihî binalar gibi zaman içinde donup kalmıştı. Sosyal ve mekânsal ölümle birlikte hikâyeler de yok olmaya mahkûm. Ama tek gerçek: İnsan, insanı yıktığı gibi, yine o ayağa kaldırabilir. Bu nedenle, tarihi yapıların korunması, kültürümüzü ve tarihimizi koruma adına önemli bir sorumluluktur. Sonuçta bu coğrafyaya ev sahipliği yapmış her uygarlığa ve inanca ait eserler milli hazinemizdir. Bizler o hazineyi koruyamamışız maalesef ..." Arapkir’de eski bir Ermeni Mezarlığı varmış buranın adresini sormak için tarihi köprünün başında bekledik. Sora- sora Bağdat bile bulunur misali, yavaş yavaş adımlarla bize doğru gelen otuz beş yaşlarında temiz yüzlü , zayıf uzun boylu adama sorduk. Adının Mustafa Genç olduğunu Arapgir Belediyesinde çalıştığını söyledi. Mezarlığın adresini tarif etti. Kardeşinin Bingöl Üniversitesinde Tarih bölümünde Öğretim görevlisi olduğunu yazdığı 'Arapgir tarihi 3 cilt' kitabını anlattı. Hatta üç cilt kitabın kendisinde olduğunu verebileceğini söyledi. Mesaisi bittikten sonra Belediyenin önünde buluştuk. Kitabı Püzant'a verdi. Püzant kitabı alınca hazine bulmuş gibi çok sevindi. Kitapta atalarına ait bilgilerde vardı.

Arapgirde bir çok kişiyle tanıştık; Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünü ziyaret ettik. Müdür bey personelle sohbet ettik. Arkada olduklarımızın hepsi de bize çok iyi davrandılar. ama Arapgir gezisinde Mustafa Genç her konuda yardım etti.

Püzant bu geziyi içselleştirmesinde özel sebebi de var. Hatta çocuklar gibi şen bir havada sürekli tekrarlıyor da bunu, her gittiğimiz yerde. Atalarının doğmuş olduğu Amberge yani Türkçe tercümesiyle ( Bulutların üstü) yeni ismi Kayakıran köyünü arıyordu.

Kayakesen( Amberge)eski ermeni köyüne Mustafa Genç ile birlikte gittik..

Amberge( Kayakesen köyü)
Amberge dağın yamacında bulutların üzerindeydi. Yerden yükselmiş gibi değil de, gökyüzünden yere doğru uzanmış gibiydi. Köyden Arapgirin muhteşem manzarasını seyrettik. Köyün girişinde tarihi çeşmenin suyu gürül gürül akıyordu. Köyün camisinden akşam ezanı okunuyordu. Köylülerle ayak üstü sohbet ettik. Bu köyde de geçmişleri silinen insanların yerine başka bölge-yörelerde geçmişleri silinmiş insanlar yerleştirilip yurt edinmişler. Püzant atalarının Arapgir- Amberge köyünden olduğunu söyledi. Büyük dedesi Arapgir'in varlıklı ailelerinden Tateos Hanesyan efendi imiş.

Tateos Hanesyan Efendi
Arapgir’deki Hanesyan Kız Okulu. Tateos Efendi Hanesyan’ın hayırseverliği ile 1890’da kurulan okulun üç katı vardı ve 120 Ermeni kız çocuğu burada eğitim görmekteydi. 7-13 yaş arasındaki öğrenciler için 6 sınıf mevcuttu. Okul S. Asdvadzadzin kilisesinin kuzeyindeydi. 1895’deki Ermeni olaylarından sonra, 1898-1903 tarihleri arasında, okulun ilk iki katı yetimlere tahsis edilir. 40 yetim buraya sığınır ve eğitim görür.

 


 Püzan'ta atalarının yaşadığı yerleri gezerken derin bir nefes alıp iç geçiriyordu. Bir taraftan üzülüyor bir taraftan seviniyordu. Bir başka insanı hoşnut etmenin, aradığı bir şeyi ona bulmanın, bizzat ne kadar mutlu olunacak bir şey olduğunu bu olayda bir kez daha gözlemledim. Ben de çok mutlu oldum. Akşam karanlığı çöküyor; havada ta ruha nüfuz eden bir serinlik var . Günün aydınlığının, karanlığa karışmaya başladı tam da o anda; Güneş'in kızıllığı, aydınlığa bir kez daha yürek burktu, özlemle bekleten bir veda etti. Arapgir'in üzerinde evlerin, sokak lambalarının ışıkları ışıl ışıl yıldızlar gibi aydınlatıyordu. Kekik kokuları ciğerimizi doldururken Malatya’ya doğru yola revan oluyoruz..

Püzant İsviçre’ye döndükten sonra bana şu iletiyi gönderdi.

"Merhaba Aziz dostum Fikri Bey, İsviçre'ye döndükten sonra aklım Malatya'da Arapgir’de kaldı. Oraya hüzünlü bir şefkat duydum, kalbimin yumuşak bir yerine yerleştirdim.

Atalarımın doğup büyüdüğü Arapgir/ Malatya kazasını sizin gayretlerinizle tanıma fırsatı buldum. Nitekim bir mucize dehası tanıştığım Arapgirli dostum vasıtasıyla büyük dedemin babası Tateos Hanesyan efendinin ve kardeşlerinin Ambırga köyünden doğma büyüme olduklarını keşfettim...inanın ki hayatımın en mutlu kutsal bir günlerini yaşadım aynen hayallerimde tasvir ettiğim gibi. Hanedanımızın kurucusu Tateos Efendi,

Doğum Ambırga 1858/1901 çiftçilikten yetişip ipekçilik , yün, deri ticaretine genç yaşta atılmış Erzurum ticari merkezi olarak İngiltere’ye, Rusya , İran ve Arap ülkelerine ihracata büyük bir servet elde edip bankerliğe kadar İstanbul’da sayılı kişiler arasında yer almıştır. Arapgir merkezinde 13 dükkan ve 1 mağazanın Surp Asdvadzazin kilisesine bağış Tatyos H ANESYAN tarafindan.

 Olmeden Vasiyeti üzerine Arapgen Üçharik merkez de 13 dükkan ve 1 mağazayı Surp Asdvadzazin kilisesinin gelir için ihya etmiştir kendisi İstanbulda vefat etmiş naaşı Şişli Ermeni mezarlığında görülmüştür. 

Mezar kabrini mermerden meleği 1997 senesinden beri çalınmış...bütün araştırmalarına rağmen bugüne kadar bulunmamıştır...

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.