dore okulları
Malatya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.83
  • ALTIN
    2500.7
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64075.61$

Ne oldu? Ne olacak?

14 Mart 2023, Salı 14:24
Ne oldu? Ne olacak?

İnsanlar yaşadıkları bölgelerde zaman içinde kendi koşulları ve inançları çerçevesinde iyi ya da kötü iç tutarlığa sahip bir hemostatik denge oluştururlar.  Örneğin İslam dünyasında bu denge otoriter sultanın, şeriatla dengelenmesi ve kutsal bir adalet duygusunun hükümdarı sübjektif sınırlandırması, -dine dayandığı için- çoğunlukla yönetimden bağımsız bir hukuk (fıkıh) anlayışının, toplumun sultana karşı sığınağı haline gelmesi gibi pratiklere dayanmıştır.

Ayrıca gelenekler ve inançlar ticaret ve iktisat konularında tümleşik uygulamaları destekler. Örneğin Osmanlının uyguladığı provizyonist iktisat politikası halkın israfa karşı hassas olan dini inançları ve gelenekleriyle birlikte çalışmıştır.

Özgürlükler ve bireysel haklar ise Doğuda, Batıda olduğu gibi bireysellik ve serbestlik formunda değil, toplumsallık (cemaatçilik)  ve sorumluluk formunda kendini göstermiştir. 
Hülasa, modern demokrasi ve özgürlük anlayışı öncelikle Batının kendi tarihsel tecrübesi ve pratik ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkmış ve gelişmiştir. 

Burada temel sorun, Batıda gelişen bu formun evrensel gerçekliği temsil ettiği yanılsamasıdır. Oysa Batıdaki liberalizm ve demokrasi, içinde bir takım evrensel prensipler barındırsa bile bir bütün olarak dünyanın her bölgesine veya ülkesine uygulanabilir pratikleri içermemektedir. 

Batının kendi sisteminde sahip olduğu ve geliştirdiği liberal demokrasiyi farklı tarihsel tecrübelere sahip olan bölge ve ülkelere tepeden inmeci şeklinde yaymaya ve yerleştirmeye çalışması sadece bu ülkelerdeki yerleşik dengeyi alt üst etmekle kalmamıştır. Ayrıca bu bölgelere nüfuz ederken, hem Batı sistemine, hem de Doğu sistemine uyumsuz olan yerel oligarşik yapılar oluşmasına da neden olmuştur. Örneğin Afrika’dan yapılan köle ticareti sadece Batılı tüccarlar eliyle değil, yerel taşeronlarla işbirliği halinde yürütülmüş ve zaman içinde köle devşirilen bu ülkelerde oligarşik bir yapı ortaya çıkmıştır. Batıda gelişen liberal düşüncelerin baskısıyla Batılı köle tüccarları köle ticaretini bırakmak zorunda kaldıklarında, direnç noktaları sadece kendi çevrelerinden değil aynı zamanda yerel tüccarlardan da kaynaklanmıştır. Hatta Batılı tüccarlar deniz ötesi köle ticaretini terk ettiklerinde yerel köle tüccarları kendi halklarını köleleştirmeye ve sömürmeye devam etmenin farklı yollarını geliştirmişlerdir.

Buna benzer biçimde günümüzde eski sömürge toplumları, sözüm ona bağımsızlık sonrası, artık iç sömürüye maruz hale gelmişlerdir. Fakat tüm bu olumsuzluğun tarihsel kökenlerini emperyalist ülkelerde gördüklerinden, güncel sorunlarının kaynaklarını hala dış güçlere bağlamaya devam etmektedirler. Bu durum Doğu toplumlarının ve İslam dünyasının sorunlarını doğru biçimde teşhis etmesini engellediği gibi onları bir paradoks içine hapsetmektedir.

Doğunun sorunlarına Batı formunda geliştirmeye çalışılan her çözüm ise uyumsuz yapılar nedeniyle beraberinde başka sorunlar da getirmektedir. Örneğin demokratik seçimler eğitim düzeyi düşük ve demokrasiyi kendi içinde içselleştirmemiş toplumlarda niteliksiz ve ideolojik kadroların işbaşına gelmesine neden olmakta, hatta demokrasi kendisiyle çelişir biçimde otoriter yönetimler kurmaktadır. 

Bu paradokstan çıkmanın kısa ve zahmetsiz bir yolu yoktur. Ya toplum bütünüyle bir başkalaşım yaşayacak ve yaşayış ve anlayış bakımından demokrasinin içinde geliştirildiği diğer toplumlara dönüşecektir- ki şu anda bizim yaşadığımız durum budur.  Bu durumda toplumlar tamamen kendisine ve kendi değerlerine yabancılaşacaktır. Ya da bu toplumların aydınları liyakatli bürokrasiyle el ele vererek toplumu orta ve uzun vadede doğru biçimde inşa etmenin yollarını bulacaktır. Şu an Türkiye’de eğitim sistemi kendi toplumuna yabancı olmayan aydın ve liyakatli bürokratik kadrolar yetiştirmekte yetersiz kalmaktadır. 

Anlatmak istediğim, bazılarının sandığı gibi demokrasi tümüyle reddedilmesi gereken bir şey değildir. Çünkü demokrasinin dayandırıldığı temel değerler insanlık tarihinin ortak hasılasıdır “ne Doğunun ne de Batının malı olan bir nurdur”. Anlatmak istediğim demokrasi bir ilaçsa her toplumun kullanım reçetesi kendi bünyesine uygun olmalıdır. 

Örneğin eğitim düzeyi düşük toplumlarda yasama meclisleri mutlaka iki meclisli olmalı halkın temsil edildiği meclisin yanı sıra yüksek eğitimli seçkinlerden oluşan bir senato (havas) yer almalıdır. Hz. Peygamber’in kapısı tüm insanlara açıktı fakat önemli kararlar alırken sahabenin bile tümüyle değil onlar içinden seçkin bir toplulukla istişare ederdi. Hz. Ömer de aynı uygulamaya devam etmiş hatta genç Hz. Abbas’ı bu meclise almak istemesine itiraz eden yaşlı sahabeler karşı Hz. Abbas’ı onların huzurlarında imtihan etmişti. 

Evet, ortada bir sorun olduğunun farkındayız fakat ilginç biçimde birbirimizle kavga halindeyiz. Üstelik kavga ederken birbirimize fırlattığımız şeyler bu toprakları yeniden inşa ederken kullanmamız gereken ortak değerlerimizdir. Kavga ederken evde ne var ne yok birbirine fırlatan ya da karşı tarafın gözünü korkutmak için kendine zarar veren agresif çiftler gibiyiz. Herkesin kolayca anlayabileceği bir başlangıç önerisiyle yazıyı bitireyim: Önce birbirimizle kavga etmeyi bırakmamız gerekiyor. Yüz yüze olduğunuz sorun o kadar devasa ki çözmek için herkese ihtiyacımız var. 

Prof.Dr. Fikret Birdişli
 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.