dore okulları
Malatya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63972.401$

Neden Afganistan?

27 Ağustos 2021, Cuma 09:30
Neden Afganistan?

AFGANİSTAN ÖZELİNDE
ULUSLARARASI POLİTİKA VE JEOPOLİTİK
 




Ibn-i Haldun Mukaddime isimli çağlar üstü eserinde, siyasette asabiyetin yani toplumsal bağın ne kadar temel rol oynadığını açıklarken, bu temelin temelinin de coğrafyada yattığını ileri sürmüştür. İbn-i Haldun fiziki ve ahlaki alanın birbirinden nasıl etkilendiğini o kadar çok vurgulamıştır ki, doğrudan böyle söylememiş olsa bile ona atfedilen “coğrafya kaderdir” sözü gerçekten İbn-i Haldun düşüncesinde çıkarımsaldır. 

Napolyon ise Prusya kralı ile görüşmesi sırasında “her şeyin politikası coğrafyasında saklıdır” diyerek bu gerçeğin jeopolitiğine işaret ederken, acaba bunun bir gün kendi sonunu getirebileceğini biliyor muydu bilmem. Çünkü Napolyon’u yenen Rus ordusu değil Rus coğrafyası olmuştu. 

Cengâverliğin coğrafyaya yenildiği anlar denilince iki şey anlamak lazım. Birincisi zor coğrafi koşulların neden olduğu yenilgiler, ikincisi uzayan ikmal hatlarının neden olduğu yenilgiler. Genelde bunlar ayrılmaz ikili şeklinde muzaffer komutanları ve ülkeleri hiç hesap etmedikleri zor durumlara düşürmüşlerdir. Tarihte bunun örneklerini Pers Kralı Serhas’da, Pireneleri aşan Hanibal’de, Moskova önlerinde yıkılan Napolyon’da, Sarıkamış harekâtında Osmanlı’da, Çanakkale Boğazı ve tabyalarına takılan müttefik ordularında ve yine Napolyon’un hatasını tekrarlayarak Stalingrad’ta coğrafya tarafından durdurulan Hitler’de görebiliriz. Bu tarihsel dersin en yeni olanlarından birini 1989’da Rusya,  günümüzde ise ABD Afgan dağlarında taallüm etmiş oldular. 

Coğrafyanın politikaya olan etkisini inceleyen bir bilim dalı olan “jeopolitik”, oldukça popüler bir kavramdır. Bu kapsamda kimi teorisyenler deniz gücüne, kimileri, hava gücüne, kimileri ise kara gücüne dikkat çekmişlerdir. Bunlardan biri olan İngiliz coğrafyacısı Halford Mackinder Asya, Avrupa ve Afrika'dan oluşan eski dünyayı bir dünya adasına benzeterek bunların tam ortasında yer alan ve içinde Afganistan’ın da yer aldığı Orta Asya’yı kalpgâh olarak adlandırmış ve buraları kontrol eden gücün dünyayı kontrol edebileceğini ileri sürmüştür. Bu nedenle midir bilmem, ama uzun yıllar boyunca İngiliz ve Rus emperyalizminin mücadele sahası olan bu bölge sıcaklığını hala korumaya devam etmektedir. Aradan geçen zaman içinde oyun aynı kalmış fakat oyuncular arasına, küresel emperyalizmin bayrağını İngilizlerden devir alan ABD ve artık kendi kabuğunu kırarak gözünü dünya piyasalarına diken Çin eklenmiştir.

Bu noktada jeopolitik açıdan bir devletin diğer devlet ya da devletler için neden önem taşıdığı sorusuna üç maddede cevap verebiliriz. Özellikle zayıf olan ülkeler, gelişmiş ülkeler için:
a.    Bir pazar olarak önem taşır. 
b.    Hammadde ve kaynak deposu olarak önem taşır. 
c.    Jeopolitik konumu nedeniyle önem taşır.

Bu üç maddeyi Afganistan özelinde inceleyerek son günlerde ABD’nin Afganistan’dan neden çekildiği sorusunu soranlara bazı cevaplar vermeye çalışalım. Aslına bakarsanız soru daha başında yanlış. Çünkü sorulması gereken sağlıklı soru neden çekildi değil, neden işgal etti sorusudur. Eğer işgalden yana değilsek sormamız gereken soru budur. 

Öncelikle ABD Afganistan’ı 11 Eylül terör saldırılarını bahane ederek işgal etti. Bunun aslında bir bahane olduğu 2001 yılının Ekim ayında Taliban’ın devrilmesi ve 2011’de Usame Bin Laden’in öldürülmesine rağmen ABD’nin Afganistan’da kalmaya devam etmesinden anlayabiliriz. O halde ABD’nin Afganistan’dan çıkmak istememesinin arkasındaki diğer nedenler neler olabilir?

Afganistan, dünyanın ekonomik devi ABD ya da Rusya veya Çin gibi birbirine rakip ülkeler için bir pazar olarak önem taşımaz. Çünkü dünyanın en fakir 5’inci ülkesi olan Afganistan, 38 milyon nüfusuyla ve kişi başı 810 dolar milli geliriyle bir pazar olmaktan çok uzaktır.

Afganistan, Çin’in “Bir Yol, Bir Kuşak Projesinde” planlanan karayolu yani kimilerinin “Yeni İpek Yolu” dediği proje içinde de yer almıyor zaten. Böyle bir proje için Afganistan’ın coğrafyası da oldukça problemli. 

Hammadde ve kaynak deposu olarak ise; Afganistan’da petrol ve doğalgaz yok. Orman varlığı yok. Su açısından kurak bir ülke, tarım/ziraat yok. En önemli madenleri boksit, bakır ve demir ile Lityumdur. Bunların toplam değerinin 1 trilyon dolargibi muazzam bir miktar olabileceği ileri sürülüyor ama bu madenleri güven ve istikrarın olmadığı bir ülkede kim, nerede, nasıl çıkartacak ve dünya pazarlarına nasıl sürecek de kar edecek orası şimdilik büyük bir muamma.

Buna karşın Afganistan nüfusunun %15’e yakını geçimini Afyon/Haşhaş ekiminden yani uyuşturucudan kazanmaktadır. BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC)’ne göre son dört yılın üçünde Afganistan'da en yüksek afyon üretimi seviyeleri görüldü. Mayıs ayı raporuna göre ise ülkede haşhaş ekimi 2020'de yüzde 37 arttı. Yine aynı kaynağa göre; 2017'de çiftçiler tarafından yapılan satışlarda yaklaşık 1,4 milyar dolar, yani Afganistan'ın GSYİH'sının yaklaşık yüzde 7'si uyuşturucudan elde edilmişti. 2020 yılında ise ülkenin o yılki genel yasadışı afyon ekonomisinin 6,6 milyar dolar olduğu kaydediliyor. Taliban’ın Afganistan’da uyuşturucu üretimini yasakladığı ileri sürülüyor, ama henüz bunun gerçek anlamda doğru olup olmadığını  ispatlayacak bir bilgi yok. Böyle olması da biraz zor görünüyor. Çünkü para lazım. Fakat Afganistan’da sanayi, üretim, turizm vb. sektörler olmadığına ve tarımda da büyük oranda altyapı ve su sorunu olduğuna göre geriye bir tek haşhaş ekimi kalıyor. 

Bana göre ABD’nin Afganistan’a ilgi göstermesinin arkasında iki neden olmalı. Bunlardan biri küresel terörizm, diğeri nükleer silahların kontrolü. Afganistan bu her iki stratejik hedef için oldukça uygun bir tutunma noktası. Afganistan’ın, özellikle Pakistan’a yakın sınır bölgesindeki yerleşim yerleri Vahabi tendanslı köktenciler için adeta uluslararası eğitim merkezi görevini görüyor.  Yani Afganistan ve Pakistan Ortadoğu dahil tüm radikal dini örgütler için bir üretim bandı rolünde. 

İkinci olarak nükleer silaha sahip az gelişmiş ülkeler ABD ve Batı’nın korkulu rüyası. Bu ülkelerden biri olan Pakistan ve ona nispeten daha gelişmiş olmakla birlikte radikallikte Pakistan’dan geri kalmayan Hindistan ve tabi ki İran dikkate alındığında Afganistan tüm bunların ortasında bir ülke. Bu ülkeleri kontrol altına alabilmek ve olası bir harekât düzenleyebilmek için ABD’nin Afganistan’da kontrol edebildiği bir hükumetin yer alması ve askeri üssünün olması çok önemliydi. Hatta bu amaçla tüm Afganistan bir yana Kabil Askeri Hava alanı bir yana desek abartı olmaz. 

Kabil ile İslamabad arası 471 km., Kabil ile Yeni Delhi arası 1000 km., Herat ile  Tahran arası ise 1200 km. Orta menzilli bir füzenin menzili 1000-3000 km civarı iken füzelerden daha kesin sonuç almak için kullanılabilecek savaş uçaklarının yüklü gidebileceği menzil ise 1000 km civarı. Yani gidiş dönüş hesaplanacak olursa F-16’ların harekât menzili 500 km. F-22’lerin menzili ise 750 km. civarı. Uzun lafın kısası ABD'nin, sözünü ettiğim ülkeleri Basra Körfezinde ya da Umman Denizinde yer alan uçak gemileri üzerinden kontrol altında tutması oldukça zor. Bunun için bölgenin içinde kullanabileceği askeri üslere ihtiyacı var. ABD bu amaçla Afganistan’da bir ulus inşasına girişmiş olabilir diye düşünüyorum. Ayrıca Afganistan, İran’ı, Çin’i ve yükselen bir güç olarak Hindistan’ı da çevrelemek için elverişli bir konumda. Fakat görünen o ki tarihsel gerçekler bir kez daha kendisini tekrar etti. Coğrafya siyasete galebe çalıp evdeki hesap çarşıya uymadı.
ABD'nin içte yaşadığı sorunlar, uluslararası alanda Çin gibi ciddi rakipler, odaklanma ihtiyacını artırarak dış politikada prestij kaybını göze almasına ve Afganistan’dan çekilmesine neden oldu.