dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2439.9
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64943.7$

7 Düvel bahar yaşasın diye mi?

21 Mayıs 2023, Pazar 12:25
7 Düvel bahar yaşasın diye mi?

Zamanın birinde bir adamı alavere, dalavere ile haksız yere idama mahkûm ederler. Hakimlerin ve üst seviye yöneticilerin arasında düşmanları, onu çekemeyenleri çoktu. 

Ülkede bir adet vardı. Kişi her ne kadar idama mahkûm edilse de darağacına götürüldüğünde bir torba içindeki iki kâğıttan birini çekmesi istenirmiş. Kağıtlardan birinde “idam” diğerinde “hayat” yazarmış. Mahkûm son şansında “hayat” kağıdını çekerse idam edilmez ve suçu affedilirmiş. Diğer seçenek zaten kaçınılmaz sonu perçinlermiş.

İdamdan bir gece önce kendisini ziyarete gelen bir dostu ona kötü haberi vermiş.

-“Düşmanların torbadaki kağıtları  değiştirdiklerini, kurtulamayasın diye her ikisine de “İdam” yazdıklarını öğrendim.” Demiş. Mahkûm:

-“Bilgi için sağ ol. Ama bu bilgiyi sakın kimseyle paylaşma ve yetkilileri de uyarma” 

Ertesi sabah askerler idam mahkumunu meydanda hazırlanmış darağacının yanına getirirler. Gereken hazırlık yapıldıktan sonra adet üzerine torba da getirilir. Mahkûmdan torbadaki iki kâğıttan birini çekmesi istenir. 

Mahkûm elini torbaya atar. Kağıtlardan birini çıkarır. Kâğıdı açıp okur. Okur okumaz da ağzına atıp yutar. Yanındakiler engel olmaya çalışsa da kâğıt gitmiştir. 
-“Acaba kağıtta hangisi yazılıydı?” diye sorgulamaya başladıklarında içlerinden biri:

-“Torbada kalan kağıda bakalım. Onda “Hayat” yazıyorsa çektiği kâğıdın “İdam”, “İdam” yazıyorsa çektiği kağıdın “hayat” olduğu belli olur.”  Demiş. Hemen torbadaki diğer kâğıdı çıkarıp açmışlar. Onda “İdam” yazıyormuş. 

-“Bunda “idam” yazıyorsa yuttuğu kâğıtta “Hayat” yazıyor olmalı.” 


 
Merhaba, gazetemizin değerli okurlarının benim yazımı tıklayıp okuyan en daha değerli okurları.

Bu hafta bana enteresan gelen bazılarını bizzat yaşadığım konuları yazacağım. Kırkları duymuşsunuzdur. Üçler, Yediler, Kırklar diye halk arasında hikayeleri olayları dillendirilenler vardır. Nedir bu “Kırklar” diye sorguladığımda Diyanetin açıklaması:

“Tarikatlarda ricâlu'l-gayb (gayb erenleri) olarak bilinen ve üçler, yediler, kırklar olarak da adlandırılanlar, kimliklerini gizlediğine inanılan ve kutup, gavs, evtâd, revâsî, nukebâ ve nucebâ adı verilen kimselerdir.”

Birçok bölgede karşılaşılan “Kırklar Camii”lerinden biri de Kütahya’da. Halk arasında “Kırklar”dan bazılarının Cuma namazlarında cemaate katıldığı yönünde söylentileri bile olurmuş. 

Bir Cuma günü Kırklar Camisine Cuma namazına gidenlerden biri “Acaba Kırklar’dan şu anda burada kimse var mıdır” diye düşünüp sağa sola bakarmış. Hutbe bitip de Farza kalkarken yanındaki kısık sesle:

-“Onlardan biri şu an burada.” Demiş.  Farza başlamışlar ama adam çaktırmadan kafasını çevirmeden görebildiği kadarıyla öndekileri, çaprazdakileri değerlendirmeye, tartmaya başlamış. “Şu olabilir mi? I.. Ihh o pek genç… Şu da zengin kıyafetli. Kırklar mütevazidir… şu şöyle bu böyle..” derken farz bitmiş. Bir kısım cemaat çıkmış. Bir kısmı sağdaki soldaki boşluklara dağılıp namazlarını tamamlamaya başlamış ki o anda jeton düşmüş:

-“Benim Kırklar’ı merak ettiğimi, onları aradığımı yanımdaki adam nerden bildi de benimle konuştu?”

Bazen insanın yanı başına kadar gelirler de bilemezsiniz kim olduğunu. Biliyoruz da yazıyoruz heralde.

Allah nasip etti gençken Hacca gidebildim. 6 kişilik bir gruptuk.  Kâbe’nin tavaf alanına ulaşmak için içerde bir alanı aşmak zorundaydık. Ancak böyle mübarek bir yerde yatanlar, uyuyanlar beni rahatsız ediyordu. Bu rahatsızlığımı yanımdakilerle paylaştığım da olmuştu. Bir tavaf sonrası revakların 2-3 kademe üstünde dinlenmek üzere oturduk.

Yanımıza sakallarında beyaz da karışık 45-50 yaşlarında bir hacı geldi. Selam verdi ve yanımıza oturdu. Almanya’dan gelmiş. Kısa bir sohbetten sonra bize:

-“Bu oturduğunuz yerin önemini biliyor musunuz?” diye sordu.

-“Kâbe, revaklar” dedim.

-“Orası öyle de bu oturduğunuz yer nokta olarak neresi? Onu soruyorum”

Sonra kendisi devam etti:

-“Bu oturduğunuz yer Peygamberimizin teyzesinin kızı Ümmü Hani’nin evinin bulunduğu yerdir. Peygamberimiz bu evden Miraca çıkmıştır. Osmanlı buraları genişletirken bu civardaki birçok evi yıkmak ve Kâbe alanına katmak zorunda kalmıştı. Peygamberimizin Miraç’a çıktığı bu evin de yıkılması gerekiyordu. Ancak evin önemi gereği  yerinin kaybolmaması için iç direkleri ters dikmiştir. 6 tane direk bütün buradakilere göre ters dikilmiştir. Burada oturup dinlenin. Namazınızı burada kılın. Kur’an’ınızı burada okuyun.” Dedi. Biz direkleri incelerken o da ayağa kalktı. Gidecek gibi olup durdu. Bana döndü:

-“Ha bir de burada yatanlara uyuyanlara kızma! Mescid-i Haramın bulunduğu bu topraklarda birçok peygamberin mezarı vardır. Bir gece siz de buralarda kalıp uyuyup onlara misafir olun.” 

Bakış açımı değiştiren bu son sözler beni oldukça şaşırtmıştı. “Benim burada yatıp uyuyanlara kızdığımı nerden biliyorsun da…” dememe kalmadı. Hacım kayboldu. Bir daha da ona denk gelemedim.

İnsan hayatında herkesin zaman zaman denk geldiği, ama herkesin fark edemediği böyle anlar olmuştur.
*** 
Hızır A.S. halk arasında bilinir. Yıllardır ayakkabı imalatı yapan bir atölyede anlatılan ve az bilinen bir hikaye ile başlar Hızır’ın halk arasındaki tanınırlığı aslında. Ayakkabı mesleğinin piri olarak bilinen Yemen-i Ekber, işinin ehli birisi olduğu kadar aynı zamanda kurnaz da biridir. 

Osmanlı İmparatorluğu’ndan çok önceki bir dönemde muhtemelen Hz. Süleyman’ın Sebe ülkesine Hüthüt’ü istihbarat için gönderdiği eski zamanlarda yaşayan bu zat, bir gün yaptığı ayakkabıları bitirir ve ödemelerini alır. Ardından bir kucak dolusu parayı önlüğünün içine koymuş sayarken, dış kapıdan biri içeriye girer. Karşısında ak sakallı ihtiyarı gören Yemen-İ Ekber, önce verilen selam ile sonra da dedenin 
-“İşler iyi galiba evladım, para mı sayıyorsun?” diye sormasıyla irkilir. Her ne kadar selamı alıp selamla karşılık verse de, kapıdaki yabancı dedenin kendisinden para isteyecek bir fakir olduğunu düşünerek:

-“Çöpleri ayırıyorum para değil” diye cevap verir. Bu sözün üzerine ihtiyarın alacağı onaydan sonra bolluk ve bereket dileyeceği cümle değişir ve “Paran bol olsun” yerine “Çöpün bol olsun” demesi ile başlar her şey. Çünkü kapıdaki ak sakallı dede, Hızır’ın ta kendisidir. O günden beri ayakkabı imalatçılarında en bol şey çöp, en kıt şey ise para olur.
***
Haftaya burada seçim var.  Muhtemelen sizin oralarda da olacaktır. 

Bu topraklar enteresan topraklardır. Bir tarafta bahar yaşanırken diğer tarafta karakış estirir durur. İşin enteresanı “Baharı getireceğiz” diyenlerin kendileri baharı bir türlü göremez. Onların oldukları yerde dolu yağar, kar fırtınaları sert rüzgarlar eser.

Her şeyi hesaba katarlar. Biden onlarladır. FETÖ, CIA, Almanya, Fransa, hatta bütün Avrupa onlarladır. Bir tek hesaba katmadıkları Allah C.C. dir. Alem bir araya gelse Allah’ın yardımından eksik kaldıklarından ne baharı getirebilirler ne de baharı görebilirler. 

Bizim baharımız, yazımızla, kışımızla devam edegelen baharlardır. Rabbimizin kurduğu bir nizam, istikrar vardır. Bir düzen vardır.  

Rabbim başkalarının baharından milletimizi korusun ve kollasın.

Kalın sağlıcakla…


 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Saka
    21-05-2023 12:47

    Oyunlar hep olacak,ama hazırlıklı olmak gerek .

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.