Adil Olan, Hak Yemeyen Çocuk: İyi İnsan Olmanın Temeli
17 Ekim 2025, Cuma 09:30
Değerli okurlarım,
Öncelikle, mesleki bazı yoğun çalışmalarımız nedeniyle yazılarımıza kısa bir ara vermek durumunda kaldığımız için hepinizden özür dilerim. Bu zorunlu aranın, bu anlamlı yolculukta verdiğimiz emeğe olan inancımızı zayıflatmadığını ve her fırsatta sizlerle olmaya devam edeceğimizi bilmenizi isterim. Anlayışınız ve sabrınız için teşekkür eder, kaldığımız yerden, karakter inşasının en önemli duraklarından biriyle devam edelim;
Hiç düşündünüz mü, o market sırasında bir saniyeliğine boşalan yere çantasını atıp sizin önünüze geçen o kişi, bu "küçük kurnazlığı" ilk nerede öğrendi? Veya trafikte emniyet şeridini ihlal edip yüzlerce kişinin hakkını yiyen o şoför, bu "bencilliği" hangi okulda edindi? Cevap basit ve bir o kadar da acı: Hiçbir okulda. Bu, hayatın içinde, ailede, toplumda öğrenilen, kanser gibi yayılan bir ahlak çürümesidir.
Önceki yazılarımızda aklı, vicdanı, sabrı konuştuk. Ancak tüm bu erdemler, eğer adalet terazisi bozuk bir kalpteyse, sadece daha zeki bir zalim, daha sabırlı bir haksız yetiştirmekten öteye gitmez. İşte bu yüzden dokuzuncu durağımız, tüm erdemlerin üzerine inşa edildiği o sarsılmaz temel: "Adil Olan, Hak Yemeyen Çocuk" yetiştirmek.
Adalet Neden Sadece Mahkeme Salonlarında Değildir?
Adalet, sadece kanun kitaplarında yazan kurallar bütünü değildir. Adalet, bir yaşam biçimidir; sabah uyandığımız andan gece yatağımıza girene kadar verdiğimiz binlerce küçük kararın toplamıdır.
Bu çürüme, soyut bir kavram değil, her gün haberlerde gördüğümüz, sokakta tanık olduğumuz acı gerçeklerin ta kendisidir. Liyakatin değil, "tanıdığın" işe girdiği, yıllarca emek veren gencin umudunu çalan o "torpil" listeleri, adaletsizliğin en acımasız halidir. Depremde, birkaç torba çimento, birkaç demir eksik diye onlarca insana mezar olan o enkazlar, bir müteahhidin "hak yeme" eyleminin cinayete dönüştüğünün en somut kanıtıdır. Sınavda kopya çeken öğrenci, komşusunun ortak alanını gasp eden ev sahibi, hastasına daha pahalı ilacı yazan doktor, ederinden çok daha fazla talep eden sanayi ustası... Hepsi, aynı kirli nehrin farklı kollarıdır. Bu olaylar, münferit suçlar değil, toplumun adalet duygusu zayıfladığında nelerin mümkün olabileceğini gösteren korkunç işaretlerdir. İşte bu yüzden çocuğumuza adaleti öğretmek, sadece "iyi bir insan" yetiştirmek değil, aynı zamanda bu toplumsal çürümeye karşı bir duvar örmedir.
Kişi İçin: Adil olmak, her şeyden önce kendine saygı duymaktır. Hak yemeyen, başkasının hakkını gözeten bir insan, gece yastığa başını koyduğunda vicdanen rahattır. Bu iç huzur, parayla satın alınamayacak en büyük zenginliktir. Adil bir çocuk, özgüveni yüksek, karakteri sağlam ve ilişkilerinde güvenilir bir birey olarak yetişir.
Toplum İçin: Bir toplumu ayakta tutan şey, binaları veya yolları değil, bireyler arasındaki güven bağıdır. Bu güveni ise adalet tesis eder. Adaletin olmadığı yerde liyakat ölür, ehliyet yerini sadakate bırakır, haklı olan değil, güçlü olan kazanır. Rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık gibi toplumu içten içe çürüten tüm hastalıkların panzehiri, küçük yaşta aşılanan adalet duygusudur.
İnancımızda Adalet
Bizim medeniyetimizde adalet, her şeyin merkezindedir. Yaratılışın kendisi bir "mizan", yani hassas bir denge ve adalet üzerine kuruludur. Kur'an-ı Kerim, adaleti imanın ayrılmaz bir parçası olarak emreder: "Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, anababanız ve akrabanız aleyhine de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun..." (Nisa Suresi, 135. Ayet). Düşünün, bu ne sarsıcı bir emirdir! Adalet, o kadar kutsaldır ki, en sevdiklerimizin, hatta kendi nefsimizin aleyhine bile olsa ayakta tutulmalıdır.
Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) hayatı, bu ilahi emrin en mükemmel örneğidir. Soylu bir kabileden bir kadın hırsızlık yaptığında, affedilmesi için aracı olanlara verdiği o tarihi cevap, adalet anlayışımızın zirvesidir: "Allah'a yemin ederim ki, hırsızlık yapan Muhammed'in kızı Fatıma da olsa, onun da elini keserdim!" Bu söz, adaletin önünde hiçbir makamın, hiçbir kan bağının, hiçbir zenginliğin ayrıcalıklı olmadığını tüm insanlığa ilan etmiştir. "Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste" diyen atalarımız da, bu ilahi ve nebevi mirası kendi bilgelik süzgeçlerinden geçirmişlerdir.
Adil, Hak Yemeyen Çocuk Yetiştirme
Peki, bu yüce değeri çocuklarımızın karakterine nasıl nakşedeceğiz? İşte size dört adımlık, altın değerinde bir rehber:
Adaletin İlk Öğretmeni Siz Olun: Kendi Davranışlarınız Aynanızdır
Çocuklar, nasihatlerimizi değil, davranışlarımızı kopyalar. Kırmızı ışıkta "kimse görmüyor" diye geçiyorsanız, alışverişte aldığınız fazla para üstünü iade etmiyorsanız, evde kardeşler arasında bariz bir şekilde taraf tutuyorsanız, çocuğunuza adaleti öğretmeniz imkânsızdır. Adalet, önce evde, sizin en küçük davranışlarınızda başlar. Kardeşler arasında bir oyuncağı paylaştırırken, bir dilim keki bölerken gösterdiğiniz hassasiyet, onun için en büyük derstir. Önce kendi hayatınızın adalet terazisini doğru ayarlayın, çocuğunuz o teraziyi örnek alacaktır.
Oyun Alanı: Hayatın İlk Adalet Okulu
Çocuğun adaletle ilk tanıştığı yer oyun alanıdır. Oyunda "mızıkçılık" yapmak, hak yemektir. Sırasını beklememek, hak yemektir. Kuralları kendi lehine eğip bükmek, hak yemektir. Çocuğunuz oyun sırasında böyle bir davranış sergilediğinde, bunu sadece bir "çocukluk" olarak görüp geçiştirmeyin. Oyunu durdurun ve ona davranışının neden adil olmadığını anlatın. "Eğer herkes senin gibi sırasını beklemeseydi, bu oyun oynanabilir miydi? Arkadaşının yerinde sen olsan ne hissederdin?" gibi sorularla onu düşündürün. Oyun, hayatın bir provasıdır. Oyunda adil olmayı öğrenemeyen bir çocuk, hayatta da adil olmakta zorlanır.
Hak Kavramını Somutlaştırın: "Emeğe Saygı" ve "Kul Hakkı" Dersi
"Hak" kavramı çocuklar için anlaşılmaz olabilir. Bunu somutlaştırın. Örneğin, sizin saatlerce uğraşıp yaptığınız bir yemeği yemeden masadan kalktığında, onun emeğinize saygı duymadığını anlatın. Okulda temizlik görevlisinin yerlere çöp atmaması için yaptığı uyarıyı, o görevlinin "temiz bir ortamda çalışma hakkı" olduğunu açıklayın. Başkasının eşyasını izinsiz almanın, sadece bir eşyayı almak değil, o kişinin "mahremiyet hakkını" ihlal etmek olduğunu öğretin. Bu küçük dersler, ona "kul hakkı" bilincini aşılayacak ve her eyleminin bir başkasının hakkını etkileyebileceğini gösterecektir.
Haksızlığa Karşı Sesini Yükseltme Cesareti
Adil olmak sadece hak yememek değil, aynı zamanda hak yiyene karşı durabilmektir. Çocuğunuzun, okulda bir arkadaşına yapılan haksızlığa tanık olduğunda sessiz kalmamasını, öğretmenine durumu bildirmesini veya arkadaşının yanında durmasını teşvik edin. Ona, "Haksızlık karşısında susmak, o haksızlığa ortak olmaktır" gerçeğini öğretin. Kendi hayatınızda, bir komşunuza veya bir çalışana yapılan bir haksızlık karşısında gösterdiğiniz onurlu duruş, ona vereceğiniz en büyük cesaret dersi olacaktır. Adalet, sadece pasif bir erdem değil, cesaret gerektiren aktif bir eylemdir.
Son Söz
Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras, tapular veya banka hesapları değil, adaletle yoğrulmuş sağlam bir karakterdir. Onların kalbine ekeceğimiz bu adalet tohumları, sadece kendi hayatlarını değil, geleceğin daha yaşanabilir, daha güvenilir ve daha huzurlu bir toplumunu inşa edecektir.
Adaletin evrensel sembolü olan Hz. Ömer'in o muhteşem sözüyle bitirelim:
"Adalet, mülkün temelidir.
Filistin'de açlıktan, savaştan ölen her çocuk, insanoğlunun öfkesinin, alçaklığının ve açgözlülüğünün bir eseridir ve bu eserin bedeli korkunç olacaktır. O masumların döktüğü her damla gözyaşı, bu zulme sebep olanların ve susarak ortak olanların üzerine inecek en ağır lanettir. Bu mesele, artık toprakların ve inançların sınırını çoktan aşmıştır; bu, insanlığın vicdan terazisinde tartıldığı andır: Ya bir çocuğun yanında durup "insan" kalacağız ya da susarak tarihin en karanlık sayfasına adımızı yazdıracağız.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.