dore okulları
Malatya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.02
  • ALTIN
    2325.9
  • BIST
    9090.13
  • BTC
    69908.05$

Akademisyenlerin Barış Bildirisi

27 Ocak 2016, Çarşamba 09:32



Son yıllarda 30 yılı aşan Doğu ve Güneydoğu bölgemizde sorunlarımızın kalıcı bir biçimde çözümlenmesi için çok yoğun çabalar sarf edildi. Analar ağlamasın diye Akil insanlardan oluşturulan gruplar kuruldu. Türkiye'nin dört bir tarafında sivil toplum örgütleri ve halkla görüşmeler yapıldı ve bu çalışmaların adına da son olarak Çözüm Süreci adı verildi.

Bu Çözüm Süreci içinde bölgede gerginlik yaşanmaması için güvenlik güçleri geri planda kalmış. Bölgede yüksek kesimlerde yaşamlarını sürdüren PKK'nın silahlı unsurları zamanla şehir merkezlerine gelerek kendi hakimiyet alanlarını sağlamış. Bu hakimiyet alanları içinde kendi Mahkemelerini, Karakollarını kurarak özerk bölgeler tesis etmiş oldukları da televizyon programlarda kamuoyunun önünde de hep söylendi.

Maalesef bu süreçte değişik partilerin bir araya gelerek kurulan Halkların Demokrasi Partisi (HDP) bu süreçte PKK'nın bölgedeki yapılandırmaları karşı inisiyatif alamamış ve Barış adına başarılı olamamışlardır.

Geçtiğimiz Nisan ayında, Çözüm Sürecinde yapılan çalışmaların ve mutabakatların ortadan kalkması sonrası yapılan 7 Haziran 2015 seçimlerinde bölgeden gelen oyların; halkın özgür iradesi ile sonuçlanmadığının kamuoyunda şiddetli tartışılması, devlet teşkilatlarının bölgede ciddi güvenlik zafiyetin olduğu eleştirileri Hükümetin bölgede, devlet hakimiyetini sağlama noktasında çalışmalar yapmasını zorunlu kılmıştır.

Bölgelerde yer alan şehir merkezlerinin silahlı PKK unsurlarından arındırılması için yapılan çalışmalar sonucu devlet güçleri ile PKK unsurları arasındaki silahlı çatışmalar aylardır devam etmekte. Bu nokta da bölgede yaşayan insanlar beslenmesinden, güvenliğinden, eğitiminden, sağlığından ve sosyal hayatından mahrum kalarak yaşam derdine düşmüş… Çatışmalarda yaşamlarını yitirenler ve yaralananlar olmuş… Evler ve iş yerleri yok olmuş… Evet cidden çok büyük acı yaşanmaktadır…

Geçtiğimiz günlerde güneydoğu bu yaşananlar ile ilgili 1000'in üzerinde Akademisyenin yayınladığı bildiri ile ülkemizde kıyamet koptu. Devletin en tepesinden başlayarak her kademeden yetkili akademisyenlerin bildirisine ateş püskürdü. Savcılar göreve çağrıldı. Ardından da ev baskınları, gözaltına alınmalar, soruşturmalar geldi.

 

Kendilerini Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi olarak tanımlayan Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız!" Başlıklı bildirisinde

--------

Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız! Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.

Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye'nin kendi hukukunun ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.

Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.

Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.

Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz."

------

Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi Bu suça ortak olmayacaklarını söylüyorlar. O zaman önce suçun tanımını yaparak konun değerlendirmesini yapılması lazım gelir. Suç, yanlış ya da zararlı olduğu için yasaklanan ve bazı durumlarda cezalandırılan davranıştır. Hukuki anlamda suç, bir toplumdaki hukuki kurumlar tarafından ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımına bağlanmış fiildir. Suçu gerçekleştiren kişiye suçlu denir.

Bölgede eline silah alarak toplumsal hukuku yok sayarak kendi hakimiyet ve düzenini sağlamak çalışan bir örgüt (Suç işleyen) var. Bu suç işleyen örgütün karşısında da devletin toplumsal düzeni sağlamakla görevli güvenlik güçleri bulunmaktadır. Toplumsal düzeni sağlamakla ilgili görevini yapanlar ve bu görevlerin yapılması için Güvenlik Güçlerine talimat veren devlet yöneticiler suçlu olamaz.

Ortada silahlar ve PKK unsurları yokmuş da devlet barış isteyen halka karşı silah kullanıyormuş, onların yaşam haklarını yok ediyormuş gibi gösterilmiş bir bildiri daha başında AKADEMİK olmaktan çok öte bir noktada yer almış olur.

Çünkü (A.Türkbal'a göre). “Bilimsel araştırmada çözülmeye çalışılan problemin çok dikkatli ve ayrıntılı olarak belirlenmesi; çalışmanın ilk adımı ve en önemli aşamasıdır. Bu aşamada elde edilecek olumlu ve olumsuz bilgi ve puanlar araştırmanın ileri aşamalarında önemli etkilere yol açar” der.

Hocalarımızın bildirisindeki metinde PROBLEM ayrıntılı olarak belirlenmeden, sorunun kaynağı tam olarak ortaya konulmadan “BARIŞ” sloganlı metin maalesef Akademik açıdan anlamsızlaşmış olmaktadır.

Bu yaşananlarda üzünülmesi gereken iki husus bulunmaktadır. Birincisi olayları farklı bakış açıları ile yaptıkları değerlendiklerde bulunan Akademik kimliklerini kullanan Hocalarımızın, devlete yönelik eleştiri ve istemlerinde uygun bir yazı dili kullanmamış olmaları, İkincisi de maalesef bu bildiriye imza atan Hocalarımıza karşı hakaretlerin edilmesi, evlerinden alınarak gözaltına alınmaları ve haklarında soruşturulma açılmasıdır.

Demokrasilerde ifade özgürlüğü her şeyin üstünde gelen en önemli insan hakkındır. Yüce rabbimiz kullarına İyi ile Kötüyü bildirmiş olmasına karşın konuşmalarına ve düşünmelerini ifade etmelerine hiçbir sınırlama getirmemiştir. Toplum olarak sorunlarımızı tüm açıklığıyla konuşmaktan kaçınmamalıyız. Bilimsellik temelinde her düşünce kendini serbestçe ifade edilmeli ve tartışılmalıdır. Toplumlar silah ve güç baskısı altında da tutulmalıdır.

Bir bildiri yazıp imzaladıkları için insanları baskı altında tutmaya-sindirmeye çalışıldığı takdirde; Dünyanın dört bir tarafından siyasiler ve sivil toplum örgütleri bu baskı altında tutulanları koruma altına alarak birer kahraman yapacakları bugün de tüm açıklığı ile ortadadır.

Bilgin Akbal

Elektrik Yük.Müh.