Baba Vahap'ın Adını Sildiler, Oğlundan Randevuya Koştular!
12 Mayıs 2025, Pazartesi 11:01
Malatya Büyükşehir Belediyesi…
Bir gün geldi, bir tabela indirdi.
O tabela sıradan bir levha değildi.
“Vahap Küçük Hayır Çarşısı” yazıyordu üstünde.
Yani bu memleketin hayırla, hürmetle, dualarla andığı bir adamın adıydı.
“Baba Vahap”tı o…
Kiminin yarasına merhem,
Kiminin sofrasına lokmaydı.
Kışta kaban, yazda ayakkabıydı.
Yani Malatya’nın alnındaki vakarlı bir isimdi.
Ama sildiler!
Hem de binası dururken…
Hem de deprem yıkmamışken…
Hem de “modern yardım modeli” kılıfıyla…
Ama mesele bina değildi!
Mesele, bir mirası ortadan kaldırmaktı.
Ve bu mirası ortadan kaldıran kimdi?
Sami Er!
Evet, Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı eliyle kaldırıldı o tabela.
Ama hikâyenin asıl ironisi burada başlıyor…
O tabelayı indirenler…
Aylar sonra Baba Vahap’ın oğlundan…
Randevu istediler!
Evet…
Adını sildikleri babanın, kapısında beklediler oğlunun!
Dosyalarını topladılar.
“Malatya için destek lazım” dediler.
Sami Er değil yalnız…
Yanında Abdurrahman Babacan vardı.
Yanında İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak vardı.
Üçü birlikte Vahap Küçük’ün kapısını çaldılar.
Ama o kapı, bir zamanlar Malatya’nın bütün kapılarını açan bir adamındı.
Ve o adamın adı…
Bir tabela kadar bile kıymet görmedi bu şehirde.
Şimdi soralım:
Bir insanın babasının ismini silip, sonra oğlundan icazet istemek…
Siyaset midir?
Ciddiyet midir?
Yoksa düpedüz vefasızlık mıdır?
O tabelayı indirmek kolay…
Ama o ismi halkın kalbinden silmek…
İşte o mümkün değil!
Ve Malatya unutmaz!
Sildiklerinizi…
Sustuğunuzu…
Ve sonra randevu için nasıl sıraya girdiğinizi…
Unutmaz!
KALDIRIMDAKİ KADROLAŞMA
Ali Bakan…
Geçtiğimiz haftalarda hastaneye kaldırıldı.
Doktorlar dedi ki: “Beynine pıhtı attı.”
Ama…
Asıl pıhtı, Malatya siyasetinin ahlak damarına atılmıştı da kimse fark etmedi.
Ali Bakan yataktaydı.
Dualar vardı. Mesajlar vardı.
Ama bir de kulis vardı!
Sessiz değil, uğultulu bir kulis!
Perde önünde “Geçmiş olsun başkanım…”
Perde arkasında “Ne zaman bırakır acaba?”
Bir yanda doktorlar Ali Bakan’ı hayata döndürmeye çalışırken…
Öbür yanda bazı isimler, il başkanlığını nasıl gömeceklerinin planını yapıyordu.
Abdurrahman Babacan…
İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak…
Sami Er…
Oturmuşlar…
Yalnızca Ali Bakan’ın yerine adam yazmıyorlar,
Ali Bakan’ı silecek mürekkebin markasını bile belirlemişler.
Oysa…
Ali Bakan iyileşti!
Sapasağlam döndü.
Ama onların derdi sağlık değil, saha!
Çünkü Ali Bakan, sahaya iniyordu.
Makama değil, mahalleye kulak veriyordu.
Ceketini çıkartıp sokağa giren bir il başkanıydı.
Ve tam da bu yüzden…
Sevilmiyordu!
Siyasetimizde bir kural vardır:
“Vatandaşa yaklaşan siyasetçi, partiden uzaklaşır.”
Çünkü onlar alışkındır…
Partili görünüp, partiyi içten kemirmeye.
Tebessüm edip, sandalyeyi çekmeye.
El sıkışıp, arkadan itmeye…
Şimdi hastalık bahanesiyle…
Ali Bakan’ı kenara almanın yolları aranıyor.
Hani iyileşti ya…
Artık o bile bazıları için tehdit!
Daha dosdoğru yürüyemeden, altını oymaya başladılar.
İl başkanlığı koltuğunun kumaşını değil, mezar taşını sipariş edenler var.
Ne diyelim?..
Ali Bakan yeniden ayağa kalktı.
Allah şifa verdi.
Ama Malatya’da siyaset hâlâ yoğun bakımda.
Ve bazıları, başkalarının felaketine “fırsat” diyor.
Not:
Bu yazı, pıhtıyı geçiren beyinlere değil, pıhtıyı planlayan kalplere yazılmıştır!
Onlar kendilerini bilir…
Ama biz de onları biliriz!
TUVALETE DEĞİL, TAZİYEYE YATIRIM!
Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin dibinde bir konteyner çarşı…
Çatısı yok, tuvaleti yok.
Yani… Esnafın üstü açık, altı kapalı!
Su içemezler, çay içemezler. İçseler?
Tuvalet yok, gidecek yer yok.
Su içen… prostat olur.
İçmeyen… böbrek iflası!
Ama Büyükşehir Belediyesi görmüyor.
Gözünün önündeki konteyneri görmüyor!
Yanlış anlaşılmasın, görse de bir şey yapmaz zaten.
Çünkü Malatya’da hizmet değil, vitrin önemli.
Çünkü Malatya’da sorun çözmek değil, şov yapmak esas!
Bakın şimdi…
Oğuzhan Ata Sadıkoğlu çıktı geçtiğimiz günlerde…
Yeşilyurt Belediyesi’nin yaptığı bir programda konuştu.
Ve ne dedi?
“İki taziye evi sözü veriyoruz.”
Bravo Başkan!
Alkışlar size!
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı olarak, size oy veren esnafa tuvalet değil, ölüye taziye evi sözü veriyorsunuz.
Yaşayana tuvalet yok…
Ölüye dua salonu var!
Ayakta işini göremeyen esnafın hâli mühim değil…
Yeter ki sandalyede oturanların duası kabul olsun!
Yani, Malatya’da yaşayanlar önce ölsün…
Sonra onlara taziye evinde yatırım yapılsın!
Çünkü ölü daha az konuşur.
Çünkü ölü sizden su istemez.
Çünkü ölü, “Ben oy verdim ama karşılığında çatı bekliyordum!” demez.
Esnafın sesi yok…
Ama vefat edenin duası var.
Ve siz hâlâ reklam afişine, sosyal medya paylaşımına yatırım yapıyorsunuz!
Yeşilyurt Belediyesi’nin programında çıkıp vatandaşa taziye evi sözü vermek…
Sadece alakasız değil, alaycılıktır!
Bu arada Sayın Ata Sadıkoğlu, küçük bir not:
Sami Er’e yanaştığınızı duyduk…
Ama unutmayın…
Sami Er kendi iradesiyle karar vermez.
Onun “irade heyeti” var.
Ve o heyet… sizi desteklemez!
Havanda su dövüyorsunuz!
Kürekle köpük yapıyorsunuz!
Hamiş:
Sayın Başkan…
Tuvaleti olmayan adama, taziye evi sözü verirseniz…
O adam bir gün susmaz, konuşur!
Ve konuşursa, size “yazıklar olsun” bile çok olur!
BAKIN ŞU CHP’YE… KAYISIYI HESABA KATMIŞ!
Don vurmuş.
Malatya yanmış.
Ağaç kurumuş.
Çiftçi çökmüş.
CHP Malatya İl Başkanı çıkmış:
“Dönüm başına 10 bin lira verin” demiş.
Evet…
CHP!
Yani memleketin hiçbir yerinde kayısı ağacı olmayan CHP!
Yani AK Parti’nin her seçimde ‘yüzde bilmem kaç fark attığı’ CHP!
Ama ne yapmış?
Harekete geçmiş!
Çiftçiyi dinlemiş.
Tarlaya gitmiş.
Kalem almış, kâğıt almış.
Bakırdan gübreye, ilacından işçiliğine kadar tek tek yazmış.
Çiftçinin giderini not etmiş.
Sizin giderinizi değil…
Çiftçinin giderini!
Peki AK Partili Malatya yetkilileri?
Onlar hâlâ “komisyon kuracağız” diyor.
“Zarar tespiti yapılıyor” diyor.
“Destek düşünüyoruz” diyor.
Yani düşünüyorlar…
Düşünüyorlar,
Düşünecekler,
Düşünmüşler…
Derken don bitmiş.
Bahçeler kurumuş.
Seçim geçmiş.
Çiftçi gitmiş!
CHP çıkıp diyor:
“Bu sadece kayısı değil, bu memleket meselesi!”
Peki siz?
Siz hâlâ kayısıyı meyve sanıyorsunuz!
Hâlâ “bir iki budamayla kurtulur” zannediyorsunuz.
Oysa o bahçede sadece meyve değil, umut kurudu beyler…
Ekonomi dondu…
Ticaret dondu…
İnsanlar dondu!
Barış Yıldız hesap çıkardı.
Dönüm başına 13 bin lira maliyet var dedi.
10 binini devlet ödesin dedi.
Karşılıksız olsun dedi.
Sizin için karşılıksız demek lütuf…
Onun için karşılıksız, hak.
Çünkü o çiftçinin yanına gitti.
Siz ise makamdan çıkmadınız!
O kalemle hesap yaptı…
Siz kamerayla poz verdiniz!
Bakın beyler…
Eğer bu saatten sonra 10 binin altını verirseniz,
“CHP kadar olamadılar” derler.
Eğer 10 bin verirseniz,
“CHP’nin fikrine sarıldılar” derler.
Eğer 10 bini geçerseniz…
Belki sadece belki…
“Yine de düşündüler” derler.
Ama…
Ama o da belki!
Çünkü millet unutmuyor beyler.
Don’u da unutmaz…
Yalanı da unutmaz…
İhmal edenin adını da unutmaz!
Barış Yıldız bu şehrin defterini tuttu.
Siz hâlâ “dosya hazırlanıyor” diyorsunuz!
Unutmayın…
Kayısıyı kaybederseniz,
Malatya susar.
Malatya susarsa,
Türkiye duyamaz!
Ve çiftçi, sandıkta don yemez beyler…
Çünkü o artık sizin değil, hesabı tutanın peşinden gider!
İKİ GİDİŞ, İKİ GELİŞLE YÜZYILA GİRENLER!
Bu yol çevre yolu değil, sabır taşı beyler…
Malatya Kuzey Çevre Yolu.
Yani koca şehrin dışına çekilmiş can damarı…
Yani tıkanmış merkez trafiğinin bypass’ı…
Yani hayaldi, gerçek oldu… ama sadece haritada!
Kaç şeritli?
İki gidiş, iki geliş.
Toplam dört.
Evet, sadece dört!
Yani düğün salonuna giden köy yolu gibi…
Burası Muş değil…
Van değil…
Elazığ değil…
Burası Malatya.
O yüzden dört şerit!
Darende’den Malatya’ya giriyorsun:
Üç gidiş, üç geliş…
Elazığ’a doğru çıkıyorsun:
Dört şeritli otoban…
Ama Malatya’ya çevre yolu yapılıyor:
İki gidiş, iki geliş!
Bu nasıl bir çevre ise,
Sanki çevresi değil çeyreği yapılmış!
Yani “çevre yolu” diyorsun ama,
Malatya’nın etrafında değil, boğazında daralıyor!
İki şerit git, iki şerit gel…
Küçük ölçekli kavşaklar,
Göz boyayan köprücükler…
Sanki yarın bu şehir 200 bin nüfuslu kalacak!
Siz bu şehri hâlâ “kasaba” mı sandınız beyler?
Hâlâ kayısı dışında bir şey yetişmiyor mu zannediyorsunuz?
Yarın bu yol dolacak…
Yarın bu yol tıkanacak…
Yarın bu yol, Kışla caddesinden beter olacak!
Ve siz,
Yarın,
“Trafik neden akmıyor?” diye birbirinize bakacaksınız!
İşte o gün,
Millet size dönüp diyecek:
“Bu yolu yapan kimse,
Bu şehri önemsememiş!”
İşte o gün,
Bu çevre yolu,
Sizin vizyonsuzluğunuzun
Anayolu olacak!
Bakın beyler…
Muş’a, Van’a, Elazığ’a, Erzurum’a çevre yolu yapıldı,
Her biri altı şerit, sekiz şerit…
Ama Malatya’ya gelince…
Dört şeritle günü kurtarmaya çalışıyorsunuz!
Niye?
Malatya kime ne yaptı da böyle cezalandırılıyor?
Oysa bu şehir,
Depremde yıkılmadıysa,
Direnişiyle yıkılmadı!
Ama şimdi
İki gidiş, iki gelişle
Vizyonsuzlukla yıkılıyor!
Bu çevre yolu değil beyler…
Bu çevre oyunu!
Ve bu millet,
Yolun değil,
Niçin yapılmadığının
Hesabını soracak size!
Kayısıyı don vurdu, sustunuz…
Esnafı konteynere mahkûm ettiniz, bakmadınız…
Şimdi de bu şehre dört şerit reva gördünüz ha!
Yazın bir kenara:
Bu yol, sadece arabaları değil…
Sizin kibrinizi de sıkıştıracak bir gün!
Yani beyler…
Bu dört şerit,
Sizin vizyon genişliğinizin
Asfaltlanmış hâli!
KALEM HAKKI:
Yeşilyurt’a Gidiyoruz Ama…
Malatya’da deprem oldu…
Alt üst oldu şehir…
Ama tek bir yer vardı yine nefes alınacak:
Yeşilyurt.
İnsanlar hâlâ oraya kaçıyor,
Orada buluşuyor,
Orada yürüyor,
Orada çay içiyor…
Çünkü başka yer yok!
Başka seçenek yok!
Türkiye’nin en meşhur şefi Danilo Zanna bile Yeşilyurt yemeğine “ülkenin en iyisi” dedi.
Ama biz oturduk…
Çırmıhtı’daki parka…
Soda içeceğiz, çay içeceğiz…
Ama sanki park değil de nöbet alanı!
Sanki piknik değil de mecburiyet…
Ne bir estetik var,
Ne bir fon var,
Ne bir his var…
Eskiden Soykan Parkı vardı…
Kernek vardı…
Fıskiye sesiyle martı kavgası karışırdı birbirine.
Şimdi?
“Çay getir!” diye bağırıyorsun,
Bir plastik sandalye,
Bir kırık masa,
Bir bez gölgelik…
Bu mu Yeşilyurt?
Samsunlusu, Hakkarilisi, Manisalı tanıyor burayı.
Tanıttık zamanında…
Ama koruyamadık!
O eski ruhu yaşatamadık!
Görüntü var…
Ses yok!
Tat yok!
Ve şimdi…
Tekstil Müzesi’nin arkası…
Fırın var ama
Yemek yenecek yer değil!
Yani bir marka olabilecekken,
Bir sokak kıyısı gibi kalmış!
Yeşilyurt hâlâ bu şehrin yüz akı olabilir.
Ama sadece yemekle, çayla, reklamla değil…
Ruhla…
İhtimamla…
Kaliteyle…
Çünkü artık Malatya’nın tek kapısı var:
O da Yeşilyurt!
Ve bu kapı yavaş yavaş menteşesinden düşüyor…
LAF EBESİ:
İNEN UÇAKTAN, DİREKT DETERJANA!
Bir adam yurtdışından dönmüş…
Aylar sonra…
Yıllar sonra…
Malatya’ya gelmiş.
Erhaç Havalimanı’na inmiş.
Pasaporttan geçmiş,
Bavulunu almış,
Yüzünde hasretle karışık bir tebessüm…
Demiş ki:
“Bakalım memleket beni nasıl karşılayacak?”
Çıkmış havaalanından…
Yürümüş…
1 kilometre?
Yok…
500 metre?
Yok…
Tam 300 metre sonra…
Karşısına ne çıkmış dersin?
Anpa Gross 44 – 365 GÜN HESAPLI!
Yanında kocaman etiketler:
Persil… 169
Bingo… 60
Fairy… 79
Yani…
Daha şehir girmeden,
Hoş geldin yok!
Kayısı yok!
Tarih yok!
Ama deterjan çok!
Adam duraklamış…
Yanındakine dönmüş:
“Biz Malatya’ya mı indik,
Yoksa indirim broşürüne mi?”
Yanındaki cevaplamış:
“Sen Malatya’ya indin ama,
Malatya sana inmedi kardeşim!”
Yani anlatabiliyor muyum…
Daha uçaktan iner inmez,
Şehrin seni nasıl karşıladığı belli:
“Tarihe hoş geldin” yok…
“Kültüre hoş geldin” yok…
“Yıkılmış ama ayakta bir Malatya’ya hoş geldin” yok…
Ama:
“5 litre yumuşatıcıya kampanya var!”
O var!
Şehir kimliği?
Tarih mi?
Kültür mü?
Yok kardeşim…
Burası Malatya değil artık,
Etiketistan!
Malatya gibi kadim bir şehir…
Havaalanından çıkar çıkmaz,
300 metrede indirime düşüyor!
Çünkü burada uçak değil,
Uyanıklık iniyor.
Erhaç Havalimanı çıkışı…
Malatya’nın vitrinidir.
Ama o vitrine ne koymuşuz?
Market reyonu!
Sormazlar mı beyler…
Bu mudur sizin vizyon dediğiniz?
Havalimanına gelenin ilk gördüğü şey
Kampanyalı bulaşık tableti mi olmalı?
Malatya bizden…
Ama karşılama hep kasadan!
Biz kültür bekliyoruz…
Onlar fiş kesiyor!
Yani…
Şehir bir medeniyetle değil,
Markette karşılıyor seni!
FİSKOS MASASI:
— Lambalara Ses Vardı, Başkanlara Yokmuş!
Deprem döneminde “Bu şehirde neden lambalar yanmıyor?” diye ortalığı ayağa kaldıran TSO Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, şimdi sessizmiş. Selahattin Gürkan döneminde sesi yüksek çıkan Sadıkoğlu’nun, yeni yerel yöneticilere aynı çıkışı yapmadığı konuşuluyormuş. Kulislerde deniyor ki: “Ampul yanmasa konuşur, ama başkan yanlıysa susulur!”
— Kayısı Sevdası Malatya’da Kalışın Bedeli Olmuş!
Depremden sonra Malatya’yı terk etmeyen vatandaşların büyük kısmı, kayısıyla geçindiği için kalmış. Ama şimdi aynı vatandaşlar, “Biz niye kaldık, bu sefaleti niye çekiyoruz?” demeye başlamış. Kulislerde dolaşan söz şuymuş: “Kayısıyı tuttuk, hayatı kaybettik!”
— Milli Eğitim Protokol Müdürüne Dönmüş!
Milli Eğitim Malatya İl Müdürü’nün okullara sürekli protokol götürmesi, hem öğretmenleri hem velileri hem de öğrencileri bezdirmiş. Öğretim değil, tören dönemi başlamış. Fısıltılar şöyleymiş: “Müdür mü, PR koordinatörü mü belli değil!”
— Fabrikalar Kapanıyor, İşsizlik Kapıda!
Tekstil atölyeleri birer birer kepenk kapatıyormuş. Yüksek maliyet, düşük destek derken işveren de çalışan da darda kalmış. Kulislerde korkulan senaryo konuşuluyormuş: “Yakında Malatya’da iş değil, işsizlik üreteceğiz!”
— Söz Milletvekilinin, Ama Kalem Başkasının!
AK Parti Milletvekili İhsan Koca’nın, rezerv alanlarla ilgili açıklamaları daha yeni yeni siyasete ısınan İnan Siraç Kara Ölmez Toprak ile Abdurrahman Babacan’a söylettiği iddia ediliyormuş. Kulislerde şu cümle dolanıyormuş: “Sözü Koca söylüyor, açıklamayı Babacan kaleme alıyor!”
Fiskos Masası’nda yazılanlar, vatandaşın konuşmalarından ve duyulan dedikodulardan ibarettir.
Selam ve dua ile
Fiemanillah
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Eray dağ
12-05-2025 14:03Malatya da Sami Er tabelalarla uğraşıyor.. Memlekete hayrı geçmiş emeği olan insanları dinlemiyor.. O belli gruptan seçtiği daire başkanları müdürleri işe yaramıyor.. Belediye olarak bir yıldır ne yaptın başkan? Mesela 13 şubatta raylı sistem etüt ihalesi olacaktı, hani nerde?
Konteyner
12-05-2025 13:59Nedendir bilinmez son konulan konteynerlerde yaşam yokmuş gibi davranıyorlar burada tuvalet çatı bile Yokken diğer çarşıda klima bile takılı. Resmen üvey evlat muamelesi görüyoruz.
Galip
12-05-2025 13:56ALİ başkan gayet sağlıklı maşallah.yakinda işinin başında olur inşallah.
Kemal
12-05-2025 13:02Sadıkoğlu kapanan fabrikaları görmüyor mu? İşsiz kalan işçileri görmüyor mu? Yüzde 10 a yakın azalan ihracat rakamını görmüyor mu? Hangi yüzle hala o kurumun başında duruyor!!!
Çırmıhtılı
12-05-2025 12:56Halimiz duman... Yöneticiler ve yerel birkaç ailenin diretmesiyle iki yıldır yerinde sayan ilçemiz.... Yemek yenecek yer yok.. Halka bırakıyoruz onlar istemiyor diyen belediye!!! Yahu koy projeni Malatya nın 78 alanına koyduğun gibi, kim tutuyor sizi... Devletimiz güçlü yapar... Yeşilyurt bunu hak etmiyor.. Tescilli yapıların hepsi gitti.. Bugün başlansa 5 yılda bitmez... Neyi bekliyorsunuz???
Battal
12-05-2025 12:53Murat Bey Malatya yı hakikaten iyi tanıyorsunuz.. Milletin haline bak yöneticilerin uğraştığı şeylere bak.. Sami Er ve ekibi tam bir fiyasko.. Belli grupların ve mahallenin güdümünde dar bir bakış açısıyla depremde yıkılmış koca şehri bir hiçlikle yönettiğini düşünüyorlar.. Toki de olmasa halimiz ne olurdu bilmiyorum..
Nilüfer
12-05-2025 12:15Karikatürler yine tam isabet
Ramazan Kardelen
12-05-2025 12:14Malatya’yı kayısıyla tanıtıyorlar ama kayısıyı kurtarmak için hiçbir şey yapmıyorlar.
Sandık
12-05-2025 12:14Bu yapılanlar unutulmaz
Tecdeden Zeynep
12-05-2025 12:14Çay içemez, su içemezsin, çünkü tuvalet yok! Ama taziye evi yapılacakmış. İyice dalga geçiyorlar esnafla
Furkan
12-05-2025 12:13Ali Bakan’ın hastalığına sevinip kulis yapanlar, bir gün kendi düştüklerinde dua edecek kimseyi bulamazlar hayat böyle
Demircan
12-05-2025 12:13Adam hastanede canla uğraşırken, bazıları koltuk hesabı yapıyor. Bu mu dava?
Fatma Aydın
12-05-2025 12:12Ne zaman biri dara düşse Baba Vahap çıkardı karşısına. Şimdi o adamın adını silmek, Malatya’nın vicdanına saldırmaktır
Vefa
12-05-2025 12:12Sami Er o tabelayı indirdi ama gönüllerden silemedi. Vahap Küçük’ün adı bizim için tabeladan daha kıymetli
Ayşe Yılmaz
12-05-2025 12:12Ben çocukken montumu oradan almıştım. Annem, ‘Baba Vahap dualarla alır bu hayırları’ derdi. Şimdi o tabelayı söküp hangi yüzle oğlunun kapısına gittiniz?