Salaklardan Tiksiniyorum
14 Eylül 2025, Pazar 16:20
Bir gün pazar yerinde birileri Sokrates'e fena hakaret ediyordu:
-“Sen bir alçaksın, cahilsin ve içki içicisin!”
Sokrates, başını salladı, onlara cevap vermedi, gülümseyip geçti. Olanlara şahit olan zengin bir aristokrat, bu sahneyi izledikten sonra ona:
-“Böyle hakaretlere nasıl tahammül ediyorsunuz? Kendinizi kötü hissetmiyor musunuz?”
Sokrates yine gülümsedi ve:
-“Benimle gelir misin?” dedi.
Tanıdığı bu aristokrat onu, eski, tozlu bir depoya kadar takip etti. Sokrates bir meşale yaktı ve işe yaramaz, paçavra, delinmiş bir pelerin bulana kadar etrafı aramaya başladı. Sonra da bulduğu bu pelerini adama uzattı ve dedi ki:
-“Bunu giyer misin? Sana uyar.”
Adam paçavra pelerine baktı, kızarak :
-“İyi misin Sokrates? Bu paçavrayı giyer miyim?” diyerek geri attı.
-“Gördün mü?” dedi Sokrates “Elbette kirli ve eski pelerini giymeyi reddettin. Aynı şekilde adamın söylediği saçma ve edepsiz sözler bana da dokunmadı. Birisi sana istemediğin bir şeyi verdiğinde ve sen onu kabul etmediğinde reddedilen hediyenin sahibi kimdir?”
Merhaba değerli okurlarım. İmamoğlu’nun sahte diploması ile başlayıp belediyeleri ağ gibi örüp işlemiş yolsuzluk sistemi ayyuka çıkınca Türkiye muhalifleri iktidara söylemediklerini bırakmıyor. Kıyametler kopartıyorlar.
Adamı Cumhurbaşkanı yapabilmek ve iktidar koltuğuna oturabilmek için gereken para ve imkanları sağlamak adına bir sistem kurmuşlar. Aslında yurt dışı vakıflar zaten yeterince maddi desteği gönderiyorlar. Ama paranın yumuşak ve dolar yüzü daha fazlası için hırs yapmalarına sebep oldu. Onda da kendi cebine az girenler çok götürenleri ispiyonladı. Ortaya bu manzara çıktı.
Ben şahsen bu insan müsveddelerinden tiksiniyorum.
***
Adam henüz İstanbul B.B. Başkanı olduğunda ilk ziyaretini açık açık Yunanistan’a yaptı. Orada da “İstanbul Fatihi”, “İstanbul’u Türklerden geri alan Pontus” diye takdim edildi. Bu Patates, poşet fiyatları kadar çok kimsenin umurunda olmadı ya;
Bi kere daha tiksindim.
Toplum o kadar yozlaşmış ki kim dost kim düşman önemsemiyor. Kim Müslüman kim gayrimüslim umurunda değil. İlkokuldan beri okuduğumuz yalan tarih bizi Yunan ve İngiliz’le adeta kardeş yapmaya çalışmış. Osmanlı ve Araplara düşman edilmişiz. Başlarında İngiliz’in Fötr şapkaları ve İngiliz pelerinleri ile gezip resimler çektiren yöneticilerden de tiksindim.
Diyanet işleri Başkanına “Benim dinimi temsil etmiyor” diyen, ama Fener Patriğini de baş tacı yapan, İslami değerlerle dalga geçip “Bu akşam 20 evde iftar ettik, 40 rekat teravih kıldık” diyen, İstanbul için hiçbir sözünü tutmamış, halen yalanları arka arkaya dizebilen biri toplumumuzun yarısı için ümit oluyor ve mahkeme salonunda sahtekarlıktan yargılanırken salondakiler tarafından alkışlanıyor.
O alkışlandıkça alkış sayısının binlerce katı ben tiksindim.
Bu şarlatana ümit bağlayıp körü körüne peşinde koşan salak kesim tek kelime ile iğrenç. Bunların kızları da kadınları da hayvan çıplaklığı ile aralarında 4-5 cm kumaş parçası kadar farkla sokaklarda gezebiliyor. Tv dizilerinin yönlendirmeleri ile bu hayvani çıplaklığı normalleştiren yaratıklarla aynı havayı solumaktan nefret ediyor, onlardan da tiksiniyorum.
Toplumumuzdaki bu cahil ve hain kesimi dünyanın her yerinde var. Ama bizdeki kadar değil. Bizdeki gibi şirret ve kalibresiz olanları çoğu ülkede yok.
Bu kesim sadece kendine ve ailesine zarar açmıyor. Bütün bir ülkeyi mahvedebiliyor.
Bundan yıllar önce bir arkadaşım Libya’ya gitmeye hazırlanıyordu. Sebebini sorduğumda:
-“Libya’da her yeni evlenene Kaddafi milyon dolarlık iş kurma desteği ve ev veriyormuş. Bu gençlerden birine bayilik versem hem onlar kazanır hem de biz”
Benzinin bedavadan az pahalı olduğu, her türlü devlet desteğinin ve gelir paylaşımının yapıldığı bir ülkeyi oradaki salaklar kendilerine bu imkanları sunan Kaddafi’yi linç ederek batının kucağına bırakıverdiler. Şimdi yiyecek ekmeğe muhtaç haldeler. Kaddafi’nin linç edildiği o görüntüler her aklıma geldiğinde bu salak kesimden tiksiniyorum.
Saddam’ın heykeli yıkılırken orada poz veren Iraklının da ülkesi yerle bir edildikten sonra aklı başına geliyor ve pişmanlığını belirtiyor. Pişmanlık hiçbir şeyi geri getirmiyor. Ama ben gene de tiksiniyorum.
Yazacak konu çok. Katar olayına da değinip haftayı kapatayım istiyorum. Arap ülkeleri 2m. Önünü görmeyip kullanamayacakları silahlara trilyonlar harcıyor ve kendisine saldıranlara güç, kuvvet veriyorlar. Kabe’nin koruma ve güvenliğini bir Yahudi firmaya terk edebiliyorlar. Daha neler neler.
İnsan tiksinmeden duramıyor.
***
Gelelim haftanın fıkrasına. Mutlaka daha önce duymuşsunuzdur. Ama ben gene de anlatayım. Hem yeri hem zamanı.
Stalin bir gün Komünist Parti ileri gelenleri ile içki masasındadır. Peş peşe içilen Votka ile kafalar iyice dumanlanmıştır. Stalin bir ara elindeki çatalı önündeki Votka şişesine vurur ve herkesi dikkatle kendisini dinlemeye davet eder. Der ki;
-“Bana şu sorunun cevabını kim verecek, Halkın yönetime kayıtsız şartsız itaat etmesi ve liderin her dediğini onaylaması nasıl sağlanabilir?”
Tamamı çakırkeyif olmuş parti yöneticilerinin her biri kendince cevaplar verirler. Kimisi disiplin ve sertlikten, kimisi adalet ve eşitlikten, kimisi sürgün ve hak mahrumiyetlerinden, kurşuna dizmenin caydırıcılığından, toplu katliamlardan söz ederler. Ancak Stalin verilen cevapların hiçbirini beğenmemiştir. Masanın karşısında hazırolda bekleyen Kızıl Ordu muhafızına emir verir.
-“Çabuk bana bir tavuk getirin.”
Emir derhal yerine getirilir ve tavuk Stalin’in eline verilir. Stalin adamlarının gözünün içine baka baka başlar tavuğun tüylerini canlı canlı yolmaya. Feryadına aldırmadan tüm tüylerini yolduğu ve cascavlak bıraktığı tavuğu odanın ortasına salıverir.
-“Şimdi dikkatle izleyin tavuğu bakalım nereye gidecek?”
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye can havliyle dışarı kaçar. Soğuktan tir tir titrer. İçeri girip masaların altına, duvar diplerine koşar. Teleksiz, tüysüz vücudu kanatları yara bere içinde kalır. Şömineye yaklaşır tüysüz derisi kavrulur. Tavuk çar naçar biraz önce tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına girip sığınır. Stalin cebinden bir avuç yem çıkarıp birer birer tavuğun önüne atar. Stalin’in elinden yemlenen tavuk artık o nereye yönelse ardından gider. Manzarayı hayretler içinde izleyen Komünist Parti Politbüro üyelerine dönen Stalin gevrek gevrek güler ve şöyle der;
-“Gördünüz mü? Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak. O zaman onları bir avuç yemle yönetmek mümkün olur.”
Ben de diyorum bu adamlar bu kadar yolsuzlukları, hırsızlıkları, sahtekarlıkları ortaya döküldüğü halde halen onlara nasıl oy veriyor ve peşlerinde koşuyorlar?
Kalın sağlıcakla
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.