dore okulları
Malatya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2427.5
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64290.41$

Ben sana karşı hürüm...

28 Ocak 2017, Cumartesi 10:29

Ülkemiz bir terör sarmalının içinde. Sadece çevremiz değil, içimiz de terör belasına bulaşmış durumda. Bir yandan DEAŞ ve PKK terör örgütleriyle mücadele ederken; diğer yandan da FETÖ denilen virüsü bünyemizden söküp atmaya çalışıyoruz. Millet olarak biliyoruz ki; mezkûr terör örgütlerini kullanan bir güç var. Her nekadar kullananın ismi; kimi zaman Amerika, İngiltere, Fransa veya Almanya olsa da; bunların tepesinde bir üst aklın olduğunun da bilinciyle hareket etmemiz gerekiyor. Bu necip millet, Anadolu'nun İslam toprağı olduğu ilk günlerden bugüne kadar; belki de ilk defa bu kadar taarruza maruz kalmıştır.

Bu denli topyekûn taarruzun sebebi nedir? Diye bir sual vaki olsa, cevap olarak derim ki: Dâhili ve harici topyekûn saldırının yegâne sebebi; Türkiye'nin “ecirlikten” kurtulmak için verdiği mücadeleyi, her geçen gün biraz daha artırmasıdır. Çünkü Türkiye, dün olduğu gibi bugünde ecirdir. Yarınını ise, ecirlik denilen beladan kurtarmaya çalışıyor.

Peki, ne demektir ecirlik?Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, “Mektubat” isimli eserinde, beşeriyetin beş devresinden bahseder. Bunlar sırasıyla şöyledir: Vahşet ve bedevîlik devri, memlûkiyet devri, esir devri, ecir devri ve mâlikiyet-serbestiyet devridir.

Vahşet ve bedevilik devrinde insanların medeniyeti yoktu. Vahşet ve bedevilik hâkimdi.  İnsanlar kabileler halinde yaşarlardı. Sonraki devirde ise medeniyetle tanışan beşeriyet, devletler kurmaya başlamıştır. Kurulan devletlerde iktidarı elinde tutanlar, güçsüzlerin tamamını kendilerine “memlük” yani köle yapmışlardır. Bu devirde güçlüler, insanları adeta mal gibi alıp-satmış, her türlü işinde kullanmıştır. Akabinde ise memlükiyet diye tabir edilen kölelik biraz daha yumuşamış ve “esirliğe” dönüşmüştür. Bu devirde her nekadar kölelere belli bazı haklar verilmiş gibi görünse de, insanların her şeyi, güçlülerin elinde kalmıştır. Buna sömürgeciliği örnek gösterebiliriz. Daha sonra ise günümüzde olduğu gibi “ecir” dönemi başlamıştır…

Ecirlik devrini şöyle örneklendirebiliriz. Eskiden insanların medeniyetleri ziraat üzerineydi. Ziraat için toprak ve iş gücü lazımdı. Onun için güçlü kesim önce toprağı işgal ediyor, sonrasında ise orada bulunanları esir ediyordu. Sanayi devrimi olduktan sonra, işgücü yerine işi bilen işçilere ihtiyaç hâsıl oldu. Böylece kölelik sistemi de bir nevi miadını doldurdu. Bunun bir örneği Amerika'da yaşanmıştır. Kuzey-Güney savaşı herkesin malumudur. Hatırlayacak olursak, Kuzey'de sanayi gelişmişti. Bu sebeple işçiye ihtiyaç vardı. Güney'de ise geniş tarım arazileri ve o arazilerde çalıştırılan köleler vardı. Savaşın sonunda, Kuzey galip gelince kölelik kaldırıldı. (Köleliği kaldırmaları, insanların hür olmalarını istediklerinden değil; çalıştırılacak işçiye ihtiyaçları olduğu içindir.) Bu andan itibaren insanlık tarihinde ecirlik dönemi başladı. Ecirlik döneminin sonraki zamanlarında ise teknoloji geliştiği için, işgal ettikleri toprağı kendi topraklarına ilhak ettirmeye ihtiyaçları kalmadı. Zaten kanunları ile ve sistemleriyle, o toprakları tamamen sömürüyorlardı. Çünkü işgal devletleri toprağına toprak katsa, o topraklara asker koymanın yanı sıra; yol, su, elektrik, alt yapı vs gibi mükellefiyetleri de üzerine alacaktı.

Biliyorsunuz şu anda Davos'ta, Dünya Ekonomik Formu adında bir dizi toplantılar tertip ediliyor. Britanya merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan Oxfam'ın, bu seneki raporunda, altısı Amerika'dan olmak üzere 8 milyarder, dünya nüfusunun yarısı olan 3 milyar 6 yüzbin insanın toplam serveti kadar bir varlığa sahip olduğu vurgulandı. Oxfam, geçen yıl da 62 kişinin, insanlığın alttaki yarısı kadar serveti kontrol ettiğini belirtmişti. Kuruluşun en son raporunda, “Bu yeni veriler geçen yıl elimizde olsaydı, 9 milyarderin yeryüzünün en yoksul yarısı kadar servete sahip olduğu görülecekti” deniliyor.

Dünyada  “Gizli zındıka komitesinin” varlığı ayyuka çıktı. Bu komite, insanları uydurduğu kanunlarla kendine bağlamıştır. Dünya gizli bir esaret altındadır. Bu esaret, çeşitli illüzyonlarla milletin gözünden gizlenmiştir.

Bugün Türkiye'nin ekonomisine müdahale ediyorlar. Böyle bir durumda sermaye hürriyetinden bahsedilir mi?  “Türkiye bağımsız” diyoruz. Ama kanunlarımız Batı'dan ithal. Bütün servetin aslan payını onlar alıyor. Devletimizi yönetenler bu sisteme biraz kafa tutacak olsa, hemen başka bir yoldan tepemize vuruyorlar. Faizi kıstıkça, dövizle vuruyorlar. Orayı bitirince, askeri darbeyle, o da olmazsa terör saldırılarıyla yapıyorlar. İçinde bulunduğumuz durum aynen böyledir. Bu arada şunu da belirtelim, sadece Türkiye değil bütün dünya ecirdir. 

Dünyanın bu sistemden kurtuluşunun tek reçetesi; Kur'an ve hadistedir. Kur'an ve hadis'e uyulduğu zaman, dünyayı istila eden gizli zındıka Komitesi'yle bağ otomatikman kesilir. Düşmanını ve dostunu belirleyip, düşmanınla bağını koparır. Mesela Türkiye de kitap ve sünnet hâkimiyetine o komite müsaade eder mi? Geçmişte Türkiye'de kitap ve sünnetin hâkimiyeti kaldırıldı. Peki, kimlerin arzusuyla kaldırıldı? Bunu bir kez daha düşünmek lazım. Demek sistem olarak “Allah ve resulünün hâkimiyeti olacak” dediğimiz zaman, o komitenin elinden kurtulmuş oluruz. “Ben sana karşı hürüm. Allah'a karşı yükümlüyüm” dediğimiz anda, hayatın her alanındaki hürriyetimizi, onların elinden almış oluruz ki; işte o zaman hakiki hürriyet denilen “Malikiyet ve serbestiyet” devrine ulaşırız

Fiemanillah