dore okulları
Malatya
16 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.50
  • ALTIN
    2469.4
  • BIST
    9536.16
  • BTC
    63388.6$

“Bir tokada satmayız!”

07 Mayıs 2023, Pazar 11:38
“Bir tokada satmayız!”

Baba ve oğul konuşuyorlarmış. Babası oğluna sormuş,

 -“Senin kaç tane dostun var?”

Oğlan cevap vermiş: 

-“Ohooo yüzlerce…”

Babası oğluna açıklamış.

-“Bak oğlum” demiş insanın bir sürü arkadaşı olabilir, ama yüzlerce dostu olamaz. Dost dediğin diğer arkadaşlara benzemez. İnsanın hayatı boyunca ancak 1 ya da 2 tane dostu olabilir.”

Oğlu:

-“Saçma. Benim bir sürü dostum var ve hepsi beni sever ve her zaman bana yardıma koşacaklarına eminim” demiş.

-“Öyle mi? O zaman gel seninle bir test yapalım” demiş babası.

Adam bir kaç tane tavuk kesmiş ve başka birkaç ıvır zıvır’la birlikte bir çuvala doldurmuş. Çuvaldan kanlar akıyormuş.

-“Şimdi git demiş bu çuvalı tek tek arkadaşlarına götür ve onlardan yardım iste. Çuvalı birlikte bir yerlere gömelim de.”

Çocuk çıkmış yola, bir arkadaşının kapısını çalmış. Arkadaşı elindeki kanlı çuvalı görünce çocuğun yüzüne kapıyı kapatmış. Başka arkadaşları bir daha kendileriyle, konuşmamalarını görüşmemelerini rica etmişler. Çünkü hepsi çuvalın içinde bir ceset olduğunu sanmışlar.

Oğlan yüzü allak bullak babasına dönmüş olanları anlatmış. Babası;

-“İşte bunlar senin sadece arkadaşların. Dostların değiller. Şimdi al bu çuvalı benim dostuma götür.”

Oğlan tekrar sırtlamış çuvalı düşmüş yola. Babasının dostu kapıyı açıp, oğlanı ter içinde, elinde kanlı bir çuvalla görür görmez etrafa şöyle bir bakmış ve hemen almış içeriye.

-“Sen Ahmet’in oğlusun değil mi?” Demiş. “Evet” demiş çocuk. 

-“Ver elindekini” diyerek çuvalı almış. Arka bahçeye çıkarmış, arka bahçede bir çukur kazıp çuvalı olduğu gibi gömmüş. Çocuğa su ikram etmiş. Bu arada yetmemiş, gömdüğü yer belli olmasın diye sarımsak ekmiş oraya.

Çocuk “ben artık gideyim” demiş. Adam da: 

-“Babana söyle sarımsak tarlasına gözüm gibi bakıyorum” demiş.

Çocuk gitmiş babasına durumu anlatmış ve:

-“Gerçekten senin dostun varmış benim ise sadece sıradan arkadaşlarım” demiş. Babası:

-“Yooo bitmedi. Şimdi tekrar git dostumun kapısını çal ve açar açmaz yüzüne okkalı bir tokat yapıştır.” 

Çocuk “olur mu hiç öyle şey” dediyse de Babası ısrar etmiş:

-“Olur olur, ancak o zaman anlayacaksın dostluğunun ne kadar gerçek olduğunu.”

Çocuk çaresiz utana sıkıla tekrar düşmüş yola. Kapıyı çalmış. Babasının dostu kapıya çıkar çıkmaz da:

-“Babamın size iletmek istediği bir şey var” demiş. “Nedir o?” demeye kalmadan çocuk okkalı bir tokat yapıştırmış babasının dostunun suratına. Üzülmüş bir yandan da “nasıl vurdum” diye.

Babasının dostu tokadın şaşkınlığı geçince:

-“Benim de babana iletmek istediğim bir şey var… Söyle o babana “biz bir tokata satmayız koskoca sarımsak tarlasını” 

***
Merhaba değerli okurlarım.

Uzun bir hafta geçirdik. Ama belli ki bu yeni hafta daha da uzun olacak. Geçmek bilmeyecek. Dileğim sonu hayırlı ve güzel olsun.

“Hayırlı ve güzel bir son” kimilerine göre vatanının bütünlüğünün korunması, sarfedilen emeklerin çabaların yerini bulması, yapılan güzel işlerin ve gelişmelerin devam etmesi, dünyadaki mazlumların ümidinin sönmemesi iken, kimilerine göre de bir şekilde kendini içinde bulduğu bir hareketin başarıya ulaşması. 

“Her ne kadar o hareketin ilk gününden seçime kadar olan sürecinde en çok çalışanlarından, gayret edenlerinden olsa da adaylar belli olduğunda ekarte edilmiş, kenara itilmiş hatta daha vasıfsızların öne çıkarılmış olduğunu görmüş olsa da…”

Hatta terör örgütlerinin aleni desteğini görmüş olsa da…

Büyük(!) davaları için katıldığı hareketin mitinglerinde ömürleri boyunca savaştıkları vatan hainlerinin, katillerin bayrakları dalgalanıyor ve sloganları atılıyor olsa da… 

“Amerika ve Rusya, Yahudi’ye kukla” söylemleriyle geçirdiği ömrünün son bir yılında Yahudilerin o kuklalarının elini ve eteğini öpen ve onların destekleriyle ayakta duranların seçilmesi için gayret ettiğinin farkında olsa da…


 
Artık geri de dönemiyor. “Ben hata yaptım” diyemiyor. Orada o kuyruklara destek olmakla sonunun hayırlı ve güzel olmayacağını fark ettiği halde destek olmaya devam ediyor. Bu taife yanlışlığı fark ettiği halde geri dönemeyen, bir de yanlışı gördüğü halde ısrarla “doğru” diye yolundan dönemeyen değil “dönmeyenler” den oluşuyor.

Bu hafta Avrupa ve ABD’nin önemli dergilerinde Türkiye seçimleri ile ilgili enteresan kapaklar ve sayfalarca yazılar vardı. Bu seçimde Türkiye düşmanlarının saflarında savaşan gafillerimiz bunları da görmezler. Ya da görmezden gelip susarlar. 

Bölücü terör örgütünün siyasi uzantılarının o kadar adice, aleni ve açık olarak dillendirdikleri; iktidara gelmekte olduklarını, geldiklerinde nasıl intikamlar alacaklarını gırtlakları yırtılana kadar bağırdıklarını da göremezler. Ya da görmezden gelip susarlar. 

Türkiye’de yapılan en kanlı darbenin sorumluları ve destekçileri içerde en iyi şartlarda cezalarını çekerken “onları görevlerine iade edeceğiz” diyenlerin devleti teslim edip oluşturabileceği kaosu görmezler. Ya da görmezden gelip susarlar.


                                                                                           
Adalet sloganları atıp yargının devre dışı bırakılmasını görmezler. Ya da görmezden gelip susarlar. 

Şahsi nefretleri onları körleştirmiştir. Bu gafillerden biri Kıbrıs’ta arkadaşlarımızı ziyaret ettiğinde Türkiye ve iktidar aleyhinde o kadar hakaret ve küfürler ettiklerini, Rahmetli Atay kardeşimin “Alın bunu buradan” diye yalvardığını biliyoruz. Bu yukarılarda bahsettiğim zevatlara maalesef bizim iyi ve kötü günlerde birlikte olduğumuz bazı kurumlarımızda, derneklerimizde, vakıflarımızda ödüller veriliyor. İltifatlar gösteriliyor. Neden diye sorduğumuzda “aktif arkadaşlarımız. İstifade etmeliyiz” deniyor.

Mehmet Akif Ersoy’da aktif idi. Sahsi kini, nefreti Osmanlı devletinin yıkılmasının önünü açacak harekete destek olmasına ve tüm İslam dünyasının bugün çektiği sıkıntıların da vebalini taşımasına sebep oldu. İstiklal Marşı’nı yazmış olması öbür tarafta çekeceklerini ortadan kaldırmıyor. Bilmeyenleriniz vardır diye Ersoy’un “kardeşim” diye hitap ettiği Mithat Cemal Kuntay’dan çok kısa bir alıntı yapıyorum:

“Mehmet Akif Ersoy Abdülhamid’den yalnız manen değil, maddeten de iğreniyordu. 1908 Meşrutiyet’inde Meclis-i Mebusan’ın açılacağı gündü. Akif’le Büyük Reşid Paşa türbesinin önünden geçiyorduk. Halk koşmaya başladı. İzdihamın koşması sâridir; biz de koştuk.

Akif beni bıraktı, kalabalığı yardı; yarmasıyla beraber geri kaçtı; sapsarıydı. 

-“Bir cinayet mi var?” dedim.

-“Aman dur, midem bulanıyor” dedi. Midesinin bulanması ifade tarzı değildi; bütün safrası yüzündeydi. 

-“Hasta mısın yoksa?” dedim. Hasta filan değildi; ömründe ilk defa Abdülhamid’in yüzünü görmüştü. Padişah açık bir arabada Meclis-i Meb’usan’ın küşad açılış merasimine gidiyordu. 

Akif sakal boyamanın, hadis-i şerifle tavsiye edildiği bilmiyor olmalı ki: 

-“Boyalı sakalı ile suratı birdenbire karşıma çıktı; fena oldum” dedi. Halk geçip giden arabayı hâlâ alkışlıyordu. Akif:

-“Aman yarabbi, otuz üç sene bu! Hâlâ alkışlıyorlar, kaçalım. Bir sokağa sapalım!” dedi. Bu alkışların duyulamayacağı bir yer arıyordu.“

Yani değerli okurlarım. Koca bir devletin yıkımında kendi çapında destek olmuş biri İstiklal Marşı’nı ve Safahat’i oluşturan harika şiirleri yazarak vebalden kurtulamaz.

Hele ki yazımın başında bahsettiklerimin ne İstiklal Marşı yazacak ve de harika edebi eserler sunacak kapasiteleri bile yokken.

“İhanetin ödülü olur mu?” Olur tabi. Onlara yönetim kurullarında, danışma kurullarında genel müdürlüklerde koltuklarla teselli ödülleri verilebilir. Vatanını sevenler ve yolunu hiç değiştirmeyenlerin bahanelerle kenara itildiği gibi.

Arka bahçeleri olmayanlara ithaf olunur.

“Görelim Mevla’m neyler, Neylerse güzel eyler.”

Kalın sağlıcakla.


 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Mehmet Işık
    07-05-2023 17:46

    Hata yapmış ama elde ne vatan ne millet kalmış...Bu gün dünü yaşıyoruz sankii...

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.